Murat Kahraman’ın „Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“ kitaplarını belirli alalıklarla okudum. Murat’ın kalemini, edebi yeteneğini ebetteki konunun uzmanları değerlendirecektir. Bir okuyucu olarak sadece şunu söyleyebilirim: Haydar Karataş’ın „Perperika Soe“sinden sonra,“Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“ ruhumu, yüreğimi, aklımı ikinci defa esir alan ilk eserler oldu.
“Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“ ile çocukluğumun toprağına, dağına taşına, börtü-böceğine dokundum. Nergisin, piltanın kokusunu aldım. Kengerin, helugenin, singa hardın tadı aşina oldu bana. Yokluğun pençesinde çırpınan asalete şahit oldum, umutlandım. Kuzenim Sey Bartal’ın (Mustafa Tekin) ruhuna dokundum, ağladım. Veli amcayla birlikte Meral’e ve Zeynep’e kol kanat germeye çalıştım, yirmi dört yerimden kurşunlandım. Meral’le masum-u-pak oldum öldüm. Zeynep’le ölüler dünyasının ruhu Çino’ya ağız dolusu küfür ettim, yüzüne tükürdüm. Çino’yla, Qoçero’yla, Ekrem’le insanlıktan çıkma halinin dipsiz kuyusunda buldum kendimi, kahroldum. Kötülükler dünyasının bu yaratıklarıyla aynı evrende nefes almaktan utandım, ölmek istedim. Bağin’de, Başbağlar’da çoluk-çocuk yaşlı demeden suçsuz insanların yaşam hakkının elinden alınmasını seyredince işkencenin, ıstırabın katmerlisini yaşadım, nefes alamadım, kaçmak istedim, insanlığa küstüm. Bu zulme sebep veren zihniyet sahiplerine karşı yıllarca sessiz kalmanın suçluluğunu yaşadım.
„İnsanlığın özgürleştirilmesi “, „toplumsal kurtuluş“ için hayatını ortaya koyarak yola çıkan insanlardan, insanlığa ve özgürleştirmek istediği topluma düşman birer canavar yaratan zihniyet, ağusunu nasıl oldu da „ziyaret, niyaz ve rızalık yurdu Jar-u-Diyar“ın (Dersim) damarlarına akıttı? Konu komşusuyla her daim ekmeğini paylaşmış, acısına ortak olmuş, hasatında muhtaç komşusunun hakkını hep gözetmiş bir kadim kültüre/inanca sahip insandan nasıl oldu da, akrabası, kapı komşusu, dert ortağı Veli Kahraman’ın hanesini ateşe veren „ork“ ordularının hizmetinde odun taşıyabilen yaratıklar türedi? Henüz on iki yaşına değmiş Meral’in üzerine kapanıp, onun günahsız vücuduna saplanan kurşunlara kendisini hedef yapacak kimse neden çıkmadı?
Bağin’de, Başbağlar’da çocuğa kurşun yağdıran zihniyet sahipleri, yaptığınız zulümle Kürt insanının da ruhunu kirlettiğinizin hiç mi farkında olmadınız? Diyarbakır’da, Şırnak’da yaşayan hangi Kürt anne çocuğu emsali Meral‘ e kendi kurtuluşu adına kurşun sıkılmasına rıza gösterebilir? Sivas’ta bedenleri ateşe verilen hangi Alevi aydını, insanı, Raa Haq’ın beşiği Dersim’i, onların adına Başbağlar’da ateşe verdiğiniz evin içinde yanarak can veren masum-u-pakın kanıyla kirletmenize müsaade ederdi? Kabesi insan olan bu canların, bir çocuğun ölümüne göz yummaktansa, bedenlerini saran alevlerin daha da harlanmasını yeğleyeceklerini hiç mi düşünmediniz? “Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“’yı okudukça, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron’un „ork orduları“ canlandı gözümde. Çino’nun, Qoçero’nun, Ekrem’in ayak bastığı Dersim‘in her karış toprağı kanla sulanıyor, ruhunu yitiriyor, can çekişiyor, insanlıktan arınıyor. Siz bütün bu yaptıklarınızı nasıl „Kürt halkının kurtuluş davası“yla özdeşleştirebiliyorsunuz? Suçsuz, günahsız insanların canı pahasına elde edilmiş bir „kurtuluş“u hangi vicdan kabul edebilir? Hangi dava, hangi ordu, hangi ideolojik önerme çaresizliğin pençesinde çırpınan bir halkın çıkarından, Masum-u-pak Meral’in gözündeki ferden, mutluluğundan, hayatından daha değerli olabilir? Yaşlı babasının arkasına sığınmış bir çocuğu kurşun yağmuruna tutmayı hangi „özgürlük davası“nın çıkarıyla meşrulaştırabilirsiniz? Bugün halen bu gibi bahanelerle katliamlarınızı aklamakta ısrar ediyorsanız, o davanız batsın, kara vicdanınızla baş başa kalın. Bir dirhem vicdan sahibiyseniz, çıkıp günahlarınızı açıklayın. Geçin Meral’in mezarının başına diz çökün, af dileyin. Kurşun yağmuruna tuttuğunuz duvarın dibine anıtını dikin. Bağin’de, Başbağlar’daki marifetinizi kuşaklar boyu hafızalara kazımak için utanç müzeleri kurun.
Hiçbir gerçek özgürlük yanlısı insan bu karanlık ruhlara kol kanat germemelidir. Bağin’deki, Başbağlar’daki katliamlara sebep olanlar, Doğan’da kızlarını korumak için „bahtınıza düşmüşüm çocuklar, sadece beni öldürün!“ diye yalvaran yaşlı Veli Kahraman’a 24 kurşunla cevap verenler en geç o an „devrimci“ olma, „ulusal kurtuluşcu“ olma vasıflarını yitirmişlerdir. 12 Yaşındaki Meral’e, ablası Zeynep’e reva görülen zulüm, bu zihniyet sahiplerinin insanlığa vadettiği geleceğin resmidir, teminatıdır.
Murat Kahraman, Kırmanciye damarına sıkı sıkıya sarılıyor, vicdanını ve ruhunu bu hümanist damara teslim etmekten kaçınmıyor. Onu, temsil ettiği sol-devrimci kimlikle, „altın çağ“ ütopyası damarıyla karşıtlık içinde değil, birbirini güçlendirici ve tamamlayıcı ögeler olarak görüyor. Dersim’in bağrında sol örgütlerin açtıkları yaralar ancak ve ancak Murat’ın “Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“yla örneğini sunduğu vicdan muhasebesiyle onarılabilir. Murat, bunun yolunu açmıştır ve sadece bir başlangıç yapmıştır. Belki Murat, belki de başka biri örneğin, “Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“ ‘da yerilen karanlık zihniyetin dahil oldukları saflara da nasıl sirayet ettiğini, örnekleriyle muhakkak anlatmalılar, yazmalılar. İç hesaplaşmalarda (Kardelen Hareketi gibi) hasımlarına işkence yapmanın, çocuğunu „halk ordusu“ saflarına teslim etmek istemeyen köylünün tokatlanması, suçlu olup olması bir yana, bir babanın çocuklarının gözü önünde kurşunlanması, Dersim’de onlarca insanın sorgusuz sualsiz infaz edilmesi, benzeri yaptırımların ve suçların „devrimci adalet“ adı altında meşrulaştırılmasının bu karanlık zihniyetin izdüşümünden başka bir şey olmadığını kabul etmeliler. Suça bulaşan kim olursa olsun, açık yüreklilikle bunun hesabını vermelidir.
Evet, „Çığlık“ ve „Bitmeyen Veda“ aynı zamanda bir toplumun çaresizliğinin, her taraftan kuşatılmışlığının, içten içe tüketilmişliğinin de resmidir. Dersim’in insanı, dağları, vadileri, dereleri, ziyaretleri çığlık çığlığa, Munzur ah çekerek akıyor. Bu diyara veda edenler bu çığlığa, ah çekişe kulak vermeli. Zeynep’in, Meral’in anısı için Dersim diyarına yüzünü çevirmeliler. Kederlerini, sevinçlerini bu topraklarda paylaşmalı, hatta birbiriyle kavgalarını burada sürdürmeliler.
25 Mart 2019