• Site Yönetimi
  • İletişim
  • Kütüphane / Shop
  • Video Galeri
  • Kırmancki/Zazaki
  • Kırdaski/Kurmanci
  • Deutsch
  • Français
  • Englisch
  • Üyelik Formu
  • Site Yönetimi
  • İletişim
  • Kütüphane / Shop
  • Video Galeri
  • Kırmancki/Zazaki
  • Kırdaski/Kurmanci
  • Deutsch
  • Français
  • Englisch
  • Üyelik Formu
TR TR
  • Anasayfa
  • Gündem
  • Dersim Meclisi
    • Program Tartışmaları
  • Dersim
    • Basında Dersim
      • Dış basında Dersim
      • İç basında Dersim
    • Dersim Tarihi
    • Dil/Kültür
    • Inanç
  • Röportaj
  • Bildirge
  • Yayın İlkelerimiz
  • Bağış
  • Zazaca Dil Dersleri
Menü
  • Anasayfa
  • Gündem
  • Dersim Meclisi
    • Program Tartışmaları
  • Dersim
    • Basında Dersim
      • Dış basında Dersim
      • İç basında Dersim
    • Dersim Tarihi
    • Dil/Kültür
    • Inanç
  • Röportaj
  • Bildirge
  • Yayın İlkelerimiz
  • Bağış
  • Zazaca Dil Dersleri
loading...
SON HABERLER
  • Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair
  • Kamuoyuna
  • Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek
  • DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız
  • MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!
  • Dersim Halkına ve Dünya Kamuoyuna
  • Peki Biz Ne Yaptık? – Nurcan Duman
  • AABF’nun NRW Eyaletinde „Kamu Tüzel Kişiliğe Sahip Kurum“ Olarak Kabul Edilmesini Selamlıyoruz!
  • Kızılbaş-Alevilerde ‘Rıza Şehri’ ve Hakikatçılar – İlyas Yer
  • 15 KASIM 1937 – SIMA MA VİRİ DERÊ!
Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Değerli dostlar, Dersim Meclisi Avrupa ayağı kuruluşunu ilan ettikten sonra önüne Dersim Kongresi’ni toplama v...

Reyna ve reyna - ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ - Hüseyin Tekin

Reyna ve reyna – ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ – Hüseyin Tekin

Dersim olgusu’na özgün düşüncenin sendeleye sendeleye ve ürkekçe toplumsal hayatın canlı pratiğine doğru yönel...

Dersim Meclisi’nin  Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle  İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

Dersim Meclisi’nin Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yay...

Meclis'e Öneriler - Zülfikar Akar

Meclis’e Öneriler – Zülfikar Akar

MECLİS’e ÖNERİLER Sevgili arkadaşlar, bu güne kadar yola çıkanlardan bir adım önde yola çıkıyorsunuz. Bu güne...

DERSİM MECLİSİ  KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU

DERSİM MECLİSİ KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU

DERSİM MECLİSİ KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU Rae Xaq-Raâ Xızıri ya da Kızılbaş Yol felsefesin...

Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! - Hüseyin Tekin

Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! – Hüseyin Tekin

Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! Dersim için son sözü söyleyebilecek, tüm Dersim topraklarında gündelik...

Dersim Meclisi Oluşum Süreci Üzerine/ Aslan SERTİF

Dersim Meclisi Oluşum Süreci Üzerine/ Aslan SERTİF

DERSİM MECLİSİ OLUŞUM SÜRECİ ÜZERİNE SİYASİ VE ÖRGÜTSEL ÖNERİLER ( ASLAN SERTİF ) Koordinasyon yürütmesinde bu...

Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Yazar: EditorTarih: Nisan 13, 2018Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.873 Views
Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Değerli dostlar,

Dersim Meclisi Avrupa ayağı kuruluşunu ilan ettikten sonra önüne Dersim Kongresi’ni toplama ve aynı zaman da Türkiye Dersim Daisporası ve Merkez Dersim Meclis çalışmalarına da katkıda bulunmak, yardımcı olmak,  koordine etmek amacıyla, birden fazla komisyon ve atölye çalışma grupları oluşturulması kararı alınmıştı.

Önerilen o komisyonlardan  biri de «Uluslararası İlişkiler-Diplomasi ve Hukuk Komisyonu» idi. Bu komisyon çalışmalarında benim de yer almam önerilmişti. 

Uluslararası ilişkiler ve Hukuk Komisyonu’na ve Genel olarak meclis bünyesinde oluşturulacak diğer komisyonlara dair arkadaşlara bir çalışma planı önermiştim.

Bazı tartışmaların önünü açar düşüncesiyle Meclis Yürütme ve İdare Kuruluna önerdiğim o çalışma planını kamuoyuyla paylaşmak istedim.

Sevgiler, saygılar

 

Bana göre bu komisyonun asıl işi, her halk gibi Dersim Halkı’nın da doğuştan hak ettiği; ayrı bir dili,  ayrı bir inancı, ayrı bir tarihi, ayrı bir ruhi şekillenmesi, üstünde asırlardır yaşadığı ayrı bir toprak parçası ve bu toprak parçası üzerinde belli bir nüfus bütünlüğünü koruyarak varlığını sürdürdüğü…,  onun sahip olduğu etnik ve kültürel kimliğinin günlük yaşamdaki yerini araştırıp, yasal ve hukuki boyutlarını inceleyip, ulusal ve uluslararası anlaşmalardaki resmi dayanaklarını ortaya çıkarıp, insani boyutlarını önde tutup, gün yüzüne çıkarıp, herkes tarafından kabul görebilecek bir biçimde, ulusal ve uluslararası kamuoyuna sunmak olmalıdır. 

Bu saydığım özelliklerin ispatı ve uluslararası boyutta kabulü ise, ancak inandırıcı ve reel bilgilerle ortaya konulacak raporlar ve savunma dosyalarıyla mümkün olacaktır. 

Bunun  en iyi  şekilde yapılması da, ancak bu alanda çalışma yürüten veya uzun yıllardır bu konularda araştırma yapan ve uzmanlık düzeyinde bilgi sahibi olan kişilerin uğraş ve çabalarıyla mümkün olacaktır.

Komisyon, rapor niteliğinde, Dersim’e dair bilimsel kriterlere ve niteliklere sahip birçok alanda araştırmaya dayalı ciddi dosyalar hazırlaması gerekiyor. Bunları 4 ana ve 3 ek dosya biçiminde hazırlanmasını gerekli buluyorum.

 

Bu dosyaları  önem sırasına göre şöyle özetleyebiliriz 

 

1. Dersim’in Doğa ve Ekolojik Kültür Mirası’na dair Rapor

Dersim halkının ne zamandan beri  bu topraklar üzerinde varlığını sürdürdüğünü, var olduğundan buyana , üzerinde yaşadığı bu doğa ve kültürü nasıl var ettiğini, nasıl koruduğunu dile getiren,  Dersim’in doğa ve kültürel mirasının neler olduğunu, doğa ve kültürel mirastan ne anladığımızı, doğanın Dersim kültüründe ve Dersim Halkı’nın günlük yaşamında ne anlama geldiğini, doğanın dersim halkı üzerinde günlük hayatın akışı seyrinde,  kuşaklara yayılarak ruhsal-psikolojik ve kişisel dengesini nasıl sağladığını veya etkileyip bozduğunu anlatmak.

Bunları sabit verilerle örnekleyerek, dile getiren, anlatan söyleşileri, fotoğrafları, mitolojik hikayeleri, periyodik ritüelleri ve etkinlikleri rapor eden bir dosyanın hazırlanması.

  • Bu kültür ve doğa mirasına, merkezi veya yerel resmi devlet otoriteleri ya da başka güçler tarafından ilk saldırıların ne zamandan bu yana, nasıl ve ne gerekçelerle yapıldığını, hangi  amaçlarla bu mirasın ve değerlerin tahrip edildiğini gösteren, ispatlayan, kanıtlayan resmi belge ve bilgilerin eklenip sunulması
  • Milli parkların isimleri ve kabul-ilan tarihleri
  • Bunların korunup korunmadığına dair bilgiler
  • O bölgede var olan endemik bitki türleri ve hayvan çeşitleri
  • Korunan ve kutsanan, göl, ırmak, çeşme, pınar, dağ, ağaç ve yer isimleri
  • Tahrip edilen veya yok edilen tarihi köprü, bent, yol vs. yer isimleri
  • Doğa tahribatına sebebiyet veren, işletilen veya işletmeye açılan barajlar, maden ocakları, fabrikalar, taş ocakları vs. işletmelerin, kurumların isimleri.

 

2. Dersim’in İtikat ve İnanç Kültürüne dair Rapor

Dersim halkının inanç ve itikat ritüellerini nasıl yaşadığını, itikat ve inanç önderleri diye adlandırdığı ruhani liderlerini nasıl seçtiğini, kıstas ve kriterlerin neler olduğunu,  bunların görev ve sorunluluklarının nasıl ve kimler tarafından belirlendiğini ve hangi görevleri yerine getirmekle sorumlu olduklarını; mürşid, pir, dede, rayver, talıv, müsahip, kirve,  ocak, aşiret ilişkisinin, görev ve sorumluluğunun, hiyerarşik mi dairesel mi, nasıl bir idare mekanizması içinde yaşadıklarını anlatan bir dosya hazırlanması.

  • Dersim coğrafyasında eski haliyle görev ve sorumluluğunu yerine getiren, yürüten ve işleten inanç ve itikat önderleri hala var mıdır? Varsa bunlar nerelerde, hangi aşiret veya ocaklar içerisinde görevlerini yürütüyorlar? Eğer yoksa ne zamandan beri yok edildiklerini ve bunların yerine kimlerin getirildiğinin ve ne adına getirildiğinin açığa çıkarılması
  • Dersim coğrafyasında (merkez ve civarında) ibadet merkezleri ve ritüellerin yaşandığı, var olduğu yerler, ziyaretler, türbe ve nişangah isimleri ve nerelerde bulunduğunun tespit edilmesi
  • Bu ziyaret ve inanç merkezlerinin hangi tarihe kadar korunduğu, işlev gördüğü, ne zamandan sonra ve kimler tarafından işlevsiz hale getirildiği, yerine ne tür inanç ve ibadet biçiminin yerleştirildiğinin tespit edilmesi
  • Dersimde ilk caminin ne zaman, nerde ve hangi hükümet tarafında inşa edildiğinin tespit edilmesi
  • Dersimde en çok caminin hangi dönemde ve hangi siyasi iktidar tarafından yaptırıldığının tespit edilmesi.

 

3. Dersim Satüsüne dair uluslararası sözleşme ve anlaşmalar:

Üçüncü dosyamızın içeriğini; uluslararası sözleşme ve anlaşmaların incelenip, Dersim halkını ilgilendiren maddelerin neler olduğunun açığa çıkarıldığı bir dosya olması düşünülüyor. Bu dosya bize uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde,  Dersim halkının dil, inanç ve etnik-kültürel kimlik savunmasında hukuksal ve resmi bir dayanak sağlayacaktır.

  • Başta Lozan anlaşması, Paris Barış Anlaşması ve Sevr Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına uluslararası yetkili kurum ve ülkelerle yapılan bütün anlaşmaların incelenmesini
  • Anadolu’da yaşayan, Türk ve Kürt milleti dışında kendini tanımlayan ve farklı bir dil konuşan, İslam ve Sünni inancı dışında farklı bir inanca ve kültürel özelliğe sahip olan azınlık haklarının neler olduğunun bilinmesini, bulunup ortaya çıkarılmasını.
  • Bu etnik-azınlıklara tanınan insan hak ve özgürlüklerini, öngörülen etnik ve kültürel hakların neler olduğunu açığa çıkaran bir dosya.

 

4. Dersim’in Son 40-45 Yılını Kapsayan Siyasi Rapor

Dördüncü ve son ana dosyanın Dersim’de yaşanan son 40-45 yıllık yakın siyasi tarihin incelenmesine ayrılması  gerekir.  Dersim’de son 40 yılın siyasi mücadelesinin getirisi ve götürüsünü bağımsız ve objektif bir gözle ele alıp irdeleyen, sosyolojik ve politik analize dayalı bir rapor olması arzulanıyor.

Bugün gelinen aşamada, özellikle merkezi  Dersim coğrafyasında  ve Dersim halkı üzerinde yürütülen siyasetin ve var olan yapılanmaların  bir muhasebesinin yapılması şart gibi gözüküyor. Yapılması öngörülen  bu muhasebe, bir nevi Dersimlinin iç ve dış siyasi hesaplaşmasını, özeleştirisini içermeli.  Hazırlayacağımız bu politik rapor, kendimizle halkımız arasında bir yüzleşme niteliğini taşımalı.

 

A) Dersimliler arasında yürütülen politik çalışmalar hangi koşullarda, hangi amaçlarla başlatıldı, nasıl bir süreç ve biçim aldı?

  • 1970’lerden itibaren, devlet yanlısı ya da devlet karşıtı var olan ilk parti, örgüt veya siyasi oluşumlar hangileriydi?
  • Türkiye diasporasında bulunan ya da Türkiye’nin farklı kentlerine sürgün edilen, göç eden, ya da ekonomik sebeplerden dolayı geçici süreler için Dersim’den ayrılan bireylerin veya nüfusun tekrar Dersime dönüşüyle mi bu siyasi oluşumlar başlatıldı, yoksa Dersim’de yaşayan bireylerin kendi özgün uğraş ve çabalarıyla mı başlatıldı?
  • Dersim’de ilk siyasi hareket ve oluşumlar hangi kesim içerisinde, hangi eksende başlatıldı, ilgi ve kabul gördü, destek  ve nüfus buldu.

Genç kesim içerisinde mi, memur kesim içerisinde mi, köylü kesim içerisinde mi, ücretli çalışan işçi kesim içerisinde mi, emek sermaye çelişkisinin yarattığı toplumsal ve sınıfsal kamplaşma ve kutuplaşmanın mı yol açtığı bir ilgiydi?  

  • Dersim halkının politikaya ilgi duyması hangi talepler ekseninde baş gösterdi?
  • Kimlik veya etnik sorunlar ekseninde mi (Alevilik, Kürtlük, Türklük, Zazalık vs.)
  • Geçmişe dayalı tarihi bir hesaplaşma eksenli miydi? (Dersim 38 veya daha öncesi vs.)

 

B) Bu politik faaliyetin Dersim halkı üzerinde yarattığı etki ve yol açtığı sonuçlar nelerdi? Bu süreçte elde ettiğimiz etnik kimlik ve kültürel haklar, ekonomik, siyasi kazanım ve mevzilerimiz neler oldu?

  • Devlete karşı verilen mücadelenin Dersim halkına sağladığı avantajlar neler oldu?
  • Bu politik mücadele sonucunda resmi devlet yapısının Dersim halkının hak talebi karşısında gerilediği alanlar oldu mu, olduysa nerelerde geriledi?
  • Dersim halkının sağladığı kazanımlar oldu mu, olduysa hangi alanlarda oldu ve bunlar nelerdir?

 

C) Dersim’de ihlal edilen İnsan Hak ve Özgürlüklerine dair neler yaşandı?

  • Son 40 yılda Dersim nüfusunun artışı veya eksilmesinin boyutu hangi düzeyde oldu?
  • Son 40 yılda Dersim nüfusunun göç oranı neydi, bunun artış gösterdiği özel dönemler hangi tarihlere  tekabül ediyor?
  • O dönemden günümüze, Dersim’de boşaltılan köy sayısı ve kalan köy sayısı ne düzeyde?
  • Devlet güçleri tarafından katledilen veya kaybedilen sivil Dersimli insan sayısı ne kadar?
  • Siyasi yapılar içerisinde yer alıp, devlet güçleri tarafından öldürülerek kaybettiğimiz örgüt mensubu Dersimli insan sayısı ne düzeydedir?
  • Ayrıca şu veya bu sebeplerden dolayı çeşitli örgüt veya partiler tarafından öldürülen veya infaz edilen insan sayısı ne kadardır?

Yukarda yapılmasını önderdiğim 4 ana dosyanın dışında ayrıca ek olarak 3 dosya çalışması daha  öneriyorum.

1. Zazaca diline dair ve Dersim’in bir kesmi tarafından ve esas olarak ta Koçgirililer tarafından konuşulan Kırdaşki (Kurmanci) dediğimiz her iki dile dair raporun hazırlanması.

  • Şu an Zazaca (Kırmançki) konuşan nüfus sayısı ve bölgelere göre dağılımı nedir?
  • Dersim-Memekiye’de ve Koçgiri’de Kırdaşki (Kurmanci) konuşan nufus sayısı nedir?
  • Zazaca dil eğitimi veren resmi kurum ve kuruluşlar hangileridir ve nerde bu hizmeti veriyorlar?
  • Dersim’in Kırdaşki dilinde dil kursu veren bir kurum ve kuruluş var mıdır?
  • Bu kurslara veya eğitime giden öğrenci sayısı ne kadardır?
  • Zazaca süreli veya farklı periyodlarla yayın yapan gazete, dergi, radyo, televizyon var mıdır, varsa hangileri ve ne kadardır?
  • Devletin bu eğitime veya kurslara bir desteği, yardımı ya da engeli var mıdır?
  • Zazaca dilinden veya başka dillerde Zaza diline dair yazılan ve çıkarılan sözlük, kitap, araştırma, ders kitapları ve kaynakları nelerdir.

 

2. Dersimin etnik-kültürel kimliğine dair yapılan çalışma ve araştırmaların bir dökümü ve sonuç raporu.

  • Dersime dayatılan kimlik sayısı
  • Dersim kimliğinin tanımı üzerinde yapılan tahribatların başlangıcı ve kökeni
  • Dersimlilere dışarda giydirilen kimliklerin politik ve ideolojik kaynakları
  • Dersimin kendi kendini adlandırması ve kimliğini tanımlama biçimi.

 

3. Avrupa-Diasporasın’da yaşayan Dersimlilerin azınlık haklarına dair bir dosya.

  • Genelinde Avrupa’da, özelinde Almanya’da bulunan Dersimlilerin göç hikayesi.
  • Avrupa’da yaşayan Dersimlilerin ülkelere göre genel nüfus sayısı.
  • Avrupa’da ilk Dersimli dernek vb. oluşumları ne zamandan itibaren kuruldu?
  • Dersimlilerin yaşadıkları ülkelerde elde ettikleri kültürel ve etnik hakları var mıdır, varsa bunlar nelerdir ve hangi ülkelerde elde edildi?
  • Avrupada yaşayan Avrupalı Dersimliler ne tür haklar talep etmeliler, ediyorlar?

 

18 Aralık 2016

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Reyna ve reyna – ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ – Hüseyin Tekin

Yazar: Hüseyin TekinTarih: Aralık 13, 2017Kategori: Gündem, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 5.190 Views
Reyna ve reyna - ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ - Hüseyin Tekin

Dersim olgusu’na özgün düşüncenin sendeleye sendeleye ve ürkekçe toplumsal hayatın canlı pratiğine doğru yönelmesinin üzerinden yaklaşık iki yıla yakın bir zaman geçmiş bulunuyor. İlk günlerde ve ilk zaman diliminde belirsiz ve ne anlama geldiği görünmez olan söylemlerin bazıları giderek anlaşılır ve görünür hale geldi. Ama pek çok argüman,düşünce ya da iddia her birimizin düşünce dünyasında farklı yansımalar ve manalar almaya/taşımaya devam etti. Dersim Meclisi Düşüncesi ya da Dersim Fikriyatı; Dersimlinin pencere pervazına konan leylekler tarafından getirilmedi. Ya da derin bir mağarada yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde açığa çıkarılan bir bulgu da değildir, ve/ya da her hangi bir ağacın kovuğundan da çıkmadı. O dünyaya dağılmış Dersimlinin can çekişen dünyasının iniltsinin bizim bilincimizdeki yansıması ve yankısıydı. Benim ana eksenim, Dersim gerçekliği de dediğimiz bu denetlenebilir olgudur.

O halde, tarih ve toplumsal pratiğin bizim bilincimize taşıdığı Dersim Fikriyatı ve Dersim Meclisi düşüncesi; onunla kendileri arasında bir bağıntı kurmaya çalışanlaradan çok doğru ve haklı olarak hak ettiği kıymeti görmek ister.

Geride bıraktığımız tarihsel kesitte, bu fikrin toplumsal hayat içerisinde kendisine nasıl bir yol açacağını ve hangi yoldan ilerleyeceğine ilişkin hacımlı bir kitap kadar yazılı ürün üretilidi. Bu yazılanlarda “asgari müşterekler”, ortak paydalar da numaralandırıldı. Bunlar bir organizasyonun toplumsal hayat içerisinde devinim yapması için olması gereken asgari şeylerin daha da ilerisindeki kesişme noktalarıydı. Nerede ise her birimiz bunları bir solukta yeniden numaralandıracak durumdayız. Ama bir şeyler iyi gitmiyor. Neden? Eksik olan ne?

Bunun çok değişik ve kapsamlı nedenlerinden söz edebiliriz. İki yıla yakın bir zamanı geride bırakmış olsak da (önceki parçalı ve belirsiz girişimleri saymasak) Dersimin Farklılığı’nı çerçeveleyen ve bir “temsiliyet sorunu”nu kendine dert edinerek hedefine koyan ve bunu açık, net ve anlaşılır argümanlarla dillendiren bir girişim olması itibariye geniş bir Dersimli kesim içerisinde “bir görelim” beklentisi yarattı ve bu beklenti hala belirgin bir şekilde devam ediyor. Yaşadığı tüm başarısızlıklar ve yanilgiler bu ‘bekle gör’ zamanının uzamasını koşullandırıyor. Bu durumun belli bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bu sürecin nasıl bir seyir izleyeceği, daha ne kadar böyle devam edeceği ise, belli bir aşamadan sonra bizim söylemlerimiz ve pratik çabalarımızın neredeyse tayın edici olduğunu/olacağını söylemeliyim. Dersim eksenli siyasi odakların, böyle bir girişimin kendi zeminlerini zorlayacağı kaygısıyla açık ya da kapalı geliştirdikleri alehte söylem, söz konusu nesnel zorluğa bir artı daha eklemektedir. Bunlar ve daha da sayabileceğimiz bir dizi nesnel ve objektif zorluk var. Gerçekçi, yöntemli ve sabırlı bir uğraş neticesinde bunların çok önemli bir kısmmını aşabiliriz. Ama bizim bunlardan daha ciddi ve kapsamlı “iç zorluk”larımız var.

“Ortak müşterekler “ ya da ortak paydalar dediğimizde, bu çalışmanın içinde yer alan hemen hemen bütün arkadaşlar neredeyse ayni şeyleri alt alta numaralıyoruz. Ama bakınız yine de bu toplantımızın temel gündem maddesi “ortak müşterekler” olmaktadır. Bunun yanlış olduğunu söylemiyorum. Bu bizim gerçekliğimiz oluyor, ondan kaçınamayız.

Ortak müştereklerimizin ya da ortak paydalarımızın ana ekseni ve omurgası; Dersimin kendine özgü bir tarihi (bu tarihin başlama ve gelişme aşamalarına ilişkin nuanslar söz konusu olsa da), inancı, dili ve daha kapsamlı ve kuşatıcı bir kavram olarak kültürü olduğudur. Bu temel eksen üzerinde birbirimize bir itirazımız sanırım söz konusu değil. Devamla “tarihi Dersim coğrafyası” üzerinde de kesişiyoruz. Buradan ilerlediğimizde, Dersimin bir “Halklar Topluluğu” olduğu kavşağına çıkyoruz. Bu “Halklar Topluluğu”nu kaba bir tasnife kalkıştığımızda; Kırmanc/Zaza ve Kurmanc Alevi demografinin baskın damar olduğunu söyleyebiliyoruz. Keza belli bazı nuanslarla Dersim Tertelesi’nin bir Alevi soykırımı olduğunu da iddia ediyoruz. Saydıklarım kadar önemli bir şey daha var.

O da şudur: İttihat ve Terraki’den günümüze; egemen erk, devlet ve onun tüm akademiyası sistemli ve aralıksız olarak Dersim’in kadim inancı olan Alevilik ve anadili üzerinde çalışmalar yürütüyor. Bu bir asır boyunca ardışık ve zora dahalı bir asimilasyon bombardımanına tabi tutulmuştur Dersim . Bu biteviye yok etme saldırı dalgalarına rağmen Dersim hala ben varım diyebiliyor. Bilemiyorum bu denli sistemli bir yok edilme olgusuyla karşı karşıya kalmış ve ayakta kalmayı başarmış başka böyle kaç topluluk vardır. Beni böyle bir uğaraşa çeken ve ümitli kılan bu tarihsel olgudur. İnanıyorum ki, bu çalışmaya dahil olan her bir Dersimlinin kuvvet kaynağı da bu olsa gerektir.

Bütün bunlar ve daha da ilave edeceğimiz başka ara başlıklar bizim “asgari müşterekler”imiz mi? Duraksamadan evet diyebiliriz sanırım. Hepimizin üzerini boldladığı temel bir “ortak payda”mız daha var. Dersim’in şiddetten kurtulması. Dersim dağlarında, insanın yaşamadığı/kalmadığı köy ve vadilerinde devrim arayan siyasi gruplar içinde bile giderek artan oranda, Dersim’de kırk yıldır devam eden ve her yıl yüzlerce gencin yaşamına mal olan yol ve yöntemlerin artık değişmesi gerektiği düşüncesi gelişmektedir. Şimdi bu momentte de bir ortak payda bulunması güncel bir aciliyet olarak önümüze gelmektedir. Dersim Meclisi çalışması; bu denetlenebilir durumla kendi arasında nasıl bir bağıntı kuracağı, acıl bir durum olarak masamızda yerini almış bulunuyor. Böylesi güncel ve acil bir politik olguya nasıl bir anlayış, yöntem ve araçlarla yaklaşacağımız çok önemli.

Kanaatimce bunun iki yolu var. Ya Dersim’in Dersim olmaktan çıkmasının asıl sorumlusu benim tanımlamamla devrimci gruplar, bazı arkadaşların tanımlamalarıyla “sol gruplar” olduğunu söyler ve bunları hedefe koyarak, cepheden her gün teşhir ederek ilerlemeye çalışırız. Ya da bu gruplara ve onların düşünce sistemleri içinde olan Dersimlileri de bir ölçüde ‘biz’den oldukları zemin üzerinde, kapsayıcı bir inandırma çalışması yürüterek. Birinci yol biraz şuna benziyor. Aydınlanma hareketi öncülerinden Helvetius’un, koyunların otladığı bir çayırda yaşayan böceklerin, koyunları korkunç yırtıcılar, onları yiyen kurtları ise iyiliksever varlıklar olarak görebileceklerine işaret edişindeki gibi bir zemine düşeriz. İşte bu asla işlerimizi kolylaştırmaz. Bilakis işlerimizi zorlaştırır. İkinci yol, kendi “iç ilişkilerimiz”de ve sorunlarımızı ele alışta ‘zerreweşiye’ dediğimiz bağlam oluyor. Bu konuda, kesin, açık, net ve anlaşılır bir karara varmamız gerekiyor.

Meclisin bir çok ortak imzalı belgesinde, Dersimle ilgili çalışmalar yürüten dışımızdaki birey ve kurumlarla ilgil olarak makul sınırlar içerisinde çerçevelediğmiz gibi bir durum tespitimiz var. Ama gündelik yaşamda işler bir başka seyir izlemektedir. Bir çok temel ve ortak irade diyebileceğimiz belgelerde; Dersimin tarihsel ve toplumsal gelişim, değişim ve yeni oluşumları incelerken devrimci grupların, dolayısıyla kendi kusurlarımızı da açık ve kuvvetli vurgularla işaretledik. Dolayısıyla ilgili-ilgisiz her durumda “sol”un kusurlarını sıralamak, bu yapılar içerisindeki Meclis çabalarıyla kendi aralarında bir özdeşlik kuran Dersimlilere gına getirir. Kendimizin bu bangır bangır bağıran çelişkimizi çözmemiz gerekiyor. Hem bizimle, Dersim Meclisi çalışmasıyla birlikte çalışmak isteyen Türk ve kürt devrimcileri, sosyalistleri (gerek gruplar içinde olsun, gerek benim gibi bireyler olsun) çalışabileceğimizi yazmak ve söylemek, beri yanda ‘70’lerden sonra Dersimi kendi yolundan çıkaran ‘sol’dur demek inandırıcılığımıza halel getiriyor. Dolayısıyla bunu her somut güncel gelişme bağlamında dillendirmek, o tarafı daha da ötelere itmekten başka bir işlev görmez, başka anlama gelmez.

Daha da önemlisi bizi sonu gelmez bir kısırdöngü girdabına sürükler ve birbirilerimizi çok yormuş olacağız. Dahası, devletin yüzyıllık asimlasyonu ve yok etme saldırı dalgalarını perdelemiş olacağız. Devrimci hareketin tarih sahnesine çıkması 1972’dir Dersimde. Ama devlet daha 1920 yılında aleviliğin bir “alt islam”, yani ne olduğu tam beli olmayan bir inanca benzer bir şey diyerek, kendi o günlerdeki akademiyasında aralıksız olarak işleyerek onun humanist insancil felsefesini ve özünü bozuyordu. Sünni islam tabii ki, “üst islam”, “ortodoksi islam” oluyordu. Yani egemenler açısında, her türlü üretim aracında olduğu gibi, düşünce üretme mekanizma ve araçlarını da kendi egemenliğinde tutanlar, bizleri yüz yıl evvel ikinci sınıf insan olarak afişe ediyorladı. Biz nasıl olur da böylesi sistemli ve yüksek düzeydeki bilinçli ve kasıtlı bir asimlasyon ve bozma faaliyeti ile toy bir Dersim gencinin pirini evden kovmak gibi talihsiz bir elyemini eşitleyebiliriz. Ki bu gibi absürd davranışları çoğaltsanız bile, böyle yaklaştığımız durumda; biz her tür görüş farklılığına tolereyiz demek hiç de inandırıcı kaçmıyor. Biz istemesek de fiili olarak öyle birini içimize almamış olacağız. Ya da onlar içimize gelmezler, gelenler ise bir zaman sonra uzaklaşırlar.

1937-’38 Tertelesi/Soykırım’ının başka diyarlara sürülen artıkları geri dönüp bir “yeniden inşa”ya girişmeleriyle birlikte asimlasyonun Sıdıka Avar’la başlayan boyutu, Yatılı Bölge İlkokulları’yla daha sistemli ve planlı bir çerçeveye oturtuldu. 1940 ve 1960 yılları arası okuyan Dersimlilerin ağırlıklı bir yüzdesi tam bir hafıza yitimine uğratıldı. Daha da önemlisi onlar ana dillerini unuttular, konuşamaz oldular. Bu yıllarda artan nüfus yoğunluğuna paralel olarak asimlasyon da kuşatıcı boyutlar kazandı. 1970’lere gelindiğinde inanç ve anadil alanlarında damar tar u mar edilmişti.

Evvet devrimciler bu durumu tahlil edemediler. Buna göre bir çalışma örgütlemeyi, yani Dersimi tüm ana damarlarıyla koruma ve yaşamda kalmasını sağlamak gibi bir perspektif geliştiremediler. Ama bu sistemin yüz yıllık düşmanca asimlasyonu ile dengelenebilir mi? Yukarıda vurguladığım gibi, bu konuda da mütemadiyen ve her güncel olayda “solun kusurları” diye sıralamaya başlarsak, egemen sistemin düşmanca faaliyet ve asimlasyonunu perdelemiş olacağız. Biz bunları temel belgelerimizde bir kaç defa dillendirdik. Bunları yazar ve söylerken devrimci grupların yeni yeni hatalarını asla görmeyelim gibi bir bakış açım yoktur. Söylemeye çalıştığım, devletin ve sistemin düşmanca saldırı ve asimlasyonu ile devrimci grupların kusurlarının dengelenmemesidir. Bunlara yönelik söyleyeceklerimizi bir tür “içeri”ye söylenecekler olarak formatlamak gerektiğinden söz ediyorum.

Bir şey daha. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasaları içerisinde bulunan sivil toplum kuruluşları, hakikatten gerçek anlamda demokratik sivil kurumlar değildir. Dersim üzerine çalışma yapma iddiasında olanlar da içinde olmak üzere hepisi ve her biri şu ya da bu parti ve grubun paralelinde hareket ediyor. Doğal olarak kendi varoluşsal bağlam ve iddiası havada kalıyor. Bütün işleyişi ve işlevi güdümünde oldukları gruba kan taşımak oluyor.

Bu grupların bürokratik kastlaşmış hiyerarşik yapıları, adı üzerinde bürokratiktir. Bu mekanizma görece farklılıklarla, onların ekseninde çalışma yürüten “sivil toplum kurumları” için de geçerlidir. Böylesi kurumların kendi başlangıç iddiasi üzerinde gerçek demokratik sivil toplum kuruluşları işlevi görmemeleri, görememelerine bir ideoloji yön vermiyor. Burada bir ideoloji yok, bir sağlıklı dünya görüşü yoktur. Bilakis bir ideolojisizlikten söz etmek gerekiyor. Dünyaya dar ve mekanik doğmalarla bakmak bir ideolojiye sahip oldukları anlamına gelmiyor. Mesala, “yüz çiçek açsın yüz fikir yarışsın” deniyor ama bırakın yüz fikirin bir arada kalmasını ve birlikte yürümesini çok tali ve incir çekirdeğini doldurmayan nuanslarda dahi bir arada kalamıyorlar. Bizim birbirilerimizin farklılıklarımızı zerreweşiye kültürü içerisinde kabullenmeyi sözel olarak her gün dillendirip gerçek toplumsal hayattta ise zorlandımızda olduğu gibi.

Dolayısıyla, dar kastçı ve sadece kendisini amaçlaştıran yapıların bir dünya görüşleri, bir ideolojileri yoktur. Buradan hareketle biteviye bir ideolojsizlik söylemi; toplumu, var olan ve her gün açlık sınırlarına sürülen milyonları bir toplumsal uyuşukluğa sürüklemek işlevi görür. Çok kapsamlı bir uzam olması itibari ile iki cümle ebatına şu söylenebilir. Uluslararası ve uluslarüstü tekellerin besleyip büyüttüğü hakikatten yüksek beyinler, son teknik imkanlarla çalışan fabrikalar gibi yirmi dört saat durmadan, içinde şu an yaşadığımız dünyada bir tek ideoloji var diyorlar. Ve devam ediyorlar, yalnız “liberal devlet” ve “liberal demokrasi” diye noktalıyorlar. Bu sınıfsal “yakınlaştırma”cılar, dünyada her bir birey, dünya nimetlerine eşit uzaklıktadır diyorlar.

Yani dünya servetinin yüzde doksanını kasalarına dolduran dünya nüfusunun yüzde onu ile, dünya servetinin ancak yüzde onunu paylaşabilen dünya nüfusunun yüzde doksanı aynı şanslara ve imkalara sahiptirler yalanını toplumların aklına boca ediyorlar. Bundan daha ala ideoloji olabilir mi? 1950 yılından başlayarak bugüne kadar devam eden bu yönlü üretim kütüphaneleri dolduracak ciltler kadardır.

Şimdilik şunu söylemekle yetineyim. “İdeolojinin Sonu”, “Son İnsan”, “Tarihin Sonu” gibi alanlardaki çalışmaların tarihini 1950 yılına, sanayi devriminin son yıllarına kadar uzatabilirsiniz. Bu alandaki ‘üretim’ yapan uzman ve yüksek otoritelerin daha çok Amerikan ve sonra İngiliz ve diğer Avrupa ülkelerinin istihbarat ve güvenlik politikları birimlerinin başında bulunan prof.Sosyolog ve stratejistler olması bir tesaddüf olmasa gerek. Mesela, “merkez-çevre paradiğması”nın mimarı Edward Shils gibi, onu takip eden meşhur “Politik İnsan” kitabının yazarı Seymour Martin Lipset, Daniel Bell’in “İdeolojinin Sonu” kitabının tanıtımını yapan ve orada “sosyalist ülkünün sonu”nun geldiğini teorileştiren İrving Kristol gibi. Post-Modernizm ve Post-Modern felsefenin öncülerinden Jean Francois Lyotard gibi. Yakın tarih açısından; “Tarihin Sonu ve Son İnsan” kitabın yazarı ABD’nin istihbarat direktörlerinde Francis Fukuyama gibi. Ve onun açıklarını “Medeniyetler Çatışması” başlıklı kitabıyla dolduran ABD’nin Strateji otoritesi Samuel Huntington ve daha niceleri…

Sonuç olarak, Dersim Meclisi çalışmasında bu iki yıllık zaman diliminde açığa çıkan yeterli “asgari müşterekler”imiz şekillenmiş bulunuyor. Eksik olan yazdıklarımız ve her fırsatta dile getirmeye çalıştığımız demokratik kültürdür. Birbirimizin farklılıkları konusunda demokrasi normlarını zorlayan alışkanlıklarımızdır. “Zerreweşiye” kavramının içeriğini günlük uğraşlarımızda boş bırakmamızdır eksik olan. Her günkü aktüel gelişmede kendi farklılıklarımızı ısrarla dillendirmektir eksik olan. Mesela, ben “ideolojisizlik” teorisini insanları ve toplumsal organizasyonları toplumsal uyuşukluğa sürükleyen tehlikeli bir teori olduğunu burada iddia ediyorum.

Bunu burada söyledim ve yazdım. Ama her yeni durumda bu teoriyi savunan arkadaşlarımı bir polemik sağanağına tutmam gerekmiyor. Böyle bir yol ve yöntem izlemeye çalışmak, farklılıklarımzla birlikte birbirimizle ortaklık kurmak esprisine de uygun olmaz. Önemsediğim bu düşünce farklılığına rağmen, Dersim Fikriyatı ve Dersim Meclisi çalışmasında saptadığımız “ortak paydalar” çerçevesinde bu arkadaşlarımla sorunsuz ve uyumlu çalışma konusunda en küçük bir duraksama göstermem. Açık bir ifade ile böyle bir taahhütte bulunurum. Üzerinde çalışacağımız Dersim’e dair bir konudur. Biz artık kesin ve açık bir biçimde Dersim için pratik işlere yönelelim. O işlerin nasıl hızlı ilerletilebileceği konularını tartışalım, fikir alışverşlerinde bulunalım.

Bir şeyi daha unutmayalım. Dünyaya dağılmış ve bahse konu her hangi bir gruba angaje olmayan Dersimlilerin ezici bir yüzdesi bile başka grup ve kurumlarla bir polemik ve çatışma moduna girmemize asla sıcak bakmıyorlar. Siz kendi işinizi yapın diyorlar. Yani “sessiz çoğunluk” dediğimiz bu kategorinin ağırlıklı bir bölümü “sol gruplar”la çatışmayı ve sosyalizm alehtarı bir edebiyat gelştirilmesine karşıdır. Bunlar başkalarıyla çatışma, başkalarına saldırmak zorunda değilsiniz, önce bir yüzleşme hattında yürümelisiniz diye uyarılarda bulunuyorlar. Bu nötr durumdaki Dersimli geniş kesimlerin beklentisidir. Dersim toplulukları içerisinde kısa bir gezintiye çıkmanız veya mini bir anket yapmanız durumunda bu rahatlıkla görülecektir.

Artık farkılılıklarımızı konuşmaya kesin bir nokta kayma vakti çoktan geldi. Hepimiz aynı göz hizası’nda ve bir eşit bireyler topluluğu olarak; küçük küçük pratik işler başarma moduna girmeliyiz.

 

Haydi yolumuz açık olsun.

 

08 Aralık 2017

 

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi’nin Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

Yazar: EditorTarih: Mart 16, 2017Kategori: Bildirge, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 4.024 Views
Dersim Meclisi’nin  Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle  İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yayınlanmıştı. Bu bildirinin ana teması Dersimliler arasında var olan ve uzun bir zamana yayılan bir ayrışma ve kamplaşmanın yol açtığı parçalanmaya ve dağılmaya bir son vermek,  sorunlarımızı birlikte, bir “cemat” edebiyle konuşmak ve çözüm yolları bulma amaçlıydı.

 

Bu dostların sesine kulak veren, hedefledikleri amaçları arzulayan Dersimli duyarlı bir kesim, çağrıya cevap verdi ve meclisin oluşturulmasının ilk adımı Şubat 2016’da yapılan Zwingenberg toplantısıyla karara bağlandı.  O çağrı başlangıç itibarıyla bir girişim niteliğindeydi. Sonun ne olacağı, nereye  varacağı hiç kimse tarafından tam olarak bilinmiyordu. Meclis oluşumunun tartışıldığı ilk günden itibaren karşı çıkanlar olduğu gibi, tereddüt edenler, çekimser davrananlar, bekleyip görmek isteyenler de vardı. Ama bunların yanı sıra, o atılan ilk adımdan itibaren tereddütsüz destekleyen ve sahiplenenlerin sayısı da az değildi. Desteğini veren tek tek bireyler, aydınlar, tanınmış şahsiyetler olduğu gibi, Meclis girişimini ve  çalışmalarını açıktan destekleyen Dersimli kurumlarımız da oldu elbett. Eğer Dersim Meclisi bugüne  geldiyse ve bundan sonra da varlığını güçlenerek sürdürecekse, bunu en başta o kurum ve bileşenlerine borçlu olduğunu açıkca ilan etmekten bir sakınca görmememiz gerekiyor. 

 

Meclis’in oluşturulmasında kamuoyunda belli siyasi kimlik ve fikirleriyle bilinen (Dersimci, Zazacı, Alevici, Solcu, Sosyalist veya Kürtcü, Ermenici vs.), bu yönde düşünce ve anlayış sahibi kişilerin bulunması gayet doğaldır. Nihayetinde Meclis’in amacı da siyasi farklılıklarına rağmen Dersimlileri buluşturmaktır. Fakat Dersim Meclisi hiç bir siyasi partinin, akımın, örgütün, kurumun veya çevrenin güdümünde, ya da onların yönlendirdiği bir yapı değildir ve olmayacaktır. Aynı zamanda onlara alternatif bir yapı da değildir ve öyle de olmayacaktır. Dersim Meclisi tüm kurumlara eşit mesefade duran, Dersim’e dair en küçük olumlu çabayı ve emeği önemseyen, değer veren, sahiplenen bir duruş sergileyecek, olumlu çabaları teşvik edecek, olanakları dahilinde destek olacak ve tüm bu emeklerin toplumsal değer olarak ortaklaştırılması için çaba harcıyacaktır. Dersimli kurumlar ve Dersimi çalışmalar açısından taraf tutan, kayırmacı davranan bir tutum içine girmeyecek; Dersim’e dair olumlu tüm çabaları Dersim toplumuna katkı sunduğu müddetçe tüm mecralarda ortaklaştırmayı hedefleyecektir. 

Ayrıca şunu da vurgulayalım; Dersim Meclisi bu oluşmların bileşenlerinden oluşacak bir çatı örgütü veya siyasi bir parti işlevi görecek bir yapı da değildir.

 
 

O halde Dersim Meclisi nedir?

Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında, Dersim’in önde gelen bazı aşiret önder ve liderlerinin oluşturmaya çalıştığı bir takım girişimleri saymazsak. Dersim toplumu son yüz yıldır hiç bir zaman, kendi adına hareket edecek ve kendi toplumsal çıkarlarını önde tutacak, söz, yetki ve karar sahibi olan bir temsiliyet gücüne sahip olmadı veya olamadı. O günden bugüne, Dersimliler hep başkaları için var olan, ama kendileri için bir varlık gösteremeyen bir toplum oldu.  Bunun bir çok sebebi vardır. Ama en büyük sebebi Dersimlilerin aşiretcilik, ezbetcilik, kabilecilik, örgütcülük, particilik vs. adına birbirlerine düşman bir hale getirilmiş ve birbirleriyle sürekli didişen, kavga eden bir topluma dönüştürülmüş olmalarıdır.  Dersim Meclisi, en başta buna bir son vermeyi amaçlamaktadır. Peki bunu nasıl başaracak, yüz yıldır birbiriyle didişen ve birbiriyle kavgalı olan bir toplum, tekrar yeniden nasıl barışık bir hale getirilecek? Dersim Meclisi’nin belkide en büyük sorunu budur.

 
 

İhtiyaç, amaç ve araç:

Yeryüzünde insanlık var olalı beri, insanoğlu sahip olduğu bütün araçları yaşadığı kişisel, toplumsal ve yaşamsal ihitiyaçlarından hareketle var edip sahiplenmiştir. Elinde kullandığı taştan tutun da, ayağına taktığı çarığa kadar; başını soktuğu kulübeden tutun da, içinde yaşadığı saraya kadar; ormanda avlanmak için oluşturduğu küçük avcı çetelerden tutun da, modern dünyada yüzbinleri bulan ordu gücüne kadar; küçük bir köy meclisinden tutun da, uluslarası yetkiye sahip kurumlara, örgütlere, devletlere kadar…

Bütün bu araçları var eden insanoğlu, araçtan önce ihityacını tespit etmiş, sonra ihitiyacına denk düşecek amacını belirlemiş, ardısıra da onu gerçekleştirecek aracını oluşturmuştur.

 
 

Bugünkü Dersim toplumunun ihitiyacı, talepleri ve amacı nedir ?

  • Dersim toplumunun bir kimlik talebi vardır, bu talebin komşu halklar ve topluluklarca kabule ihtiyacı vardır. Ortalama son 500 yıldır Dersimliler bu kimliğinden dolayı etraf topluluklar ve halklar tarafından  eziyet görmüş,  canlarından olmuş, yok edilmişlerdir. Onların kimlikleriyle yaşama ihitiyacı ve sorunu vardır.
  • Dersim toplumunun kendi arasında iletişimini sağladığı, acısını, derdini, sevgisini, öfkesini her türlü duygu ve düşüncesini ifade ettiği bir dili vardır. Bu dilin yine komşu halklar ve topluluklar tarafından kabullenilmemesi, yok sayılması, inkar edilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi kendi dilini konuşma, öğrenme ve öğretme hakkı vardır.
  • Dersim toplumunun asırlardır yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı bir inanç biçimi vardır. Bu inancın yine komşu halklar ve inanç toplulukları tarafından baskıya uğraması, hor görülmesi ve tanınmaması sorunu vardır. Dersim toplumu ve halkı kendi inandığı biçimiyle, inancıyla birlikte yaşama talebi ve hakkı vardır.
  • Dersim toplumu binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklara el konulması, doğduğu ve var olduğu mekandan koparılması, yaşam alanının daraltılması, yerinden yurdundan edilmesi, başka diyarlara göç ettrilmesi, sürülmesi, kaybedilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi doğduğu toprağına, suyuna, ağacına, dağına, yurduna sahip çıkma hakkı vardır. Tehdit edilmeden, can güvenliği tehlikeye girmeden, vatanında özgürce yaşama hakkı vardır. 
    Dersim halkının kutsal gördüğü mekanlarının, değer verdiği Munzur Suyu’nun barajlar ile boğulması, doğasının ekolojik dengesinin bozulması, barajlar ve HES’lerle kuraklık tehlikesi ile baş başa bırakılma sorunu vardır. Dersim halkının Dersim’in insansızlaştırılmasına, baraj ve HES”lere karşı durma, doğasını koruma hakkı vardır. 
  • Dersim toplumunun sorunlarını, taleplerini, amaçlarını dile getirecek, onları günümüz dünyasında, diğer halkların nezdinde temsil edecek, onların varlığını kabul ettirecek politik ve örgütsel temsiliyet sorunu vardır. Dersim halkının da her halk gibi bağamsız ve özgürce kendi temsiliyetine kavuşma hakkı vardır.

 

Bunlar Dersim toplumunun en acil ve en önemli sorunları ve talepleridir. Dersim Meclisi, bu ihitiyaç ve talepler etrafında örgütlenen, bu ihitiyaç ve talepleri dile getirmek için oluşturulan, bütün kurum, kuruluş, örgüt, yapı ve şahsiyetlerle birlikte çalışmayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda yürütlen çalışmaları koordine etmeyi, birleştirmeyi, bir merkezde toplamayı, Dersim’in çıkarlarını temel alacak ortak bir akıl yaratıp, toplumsal bir konsensüs oluşturarak, onunla hareket etmeyi amaçlayan bir araca ihtiyaç vardır.

Dersim Meclisi bu aracın ta kendisi olacaktır.

 
 

8 Mart 2017

Dersim Meclisi-Avrupa – Yürütme Kurulu

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Meclis’e Öneriler – Zülfikar Akar

Yazar: adminTarih: Aralık 30, 2016Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.618 Views
Meclis'e Öneriler - Zülfikar Akar
MECLİS’e ÖNERİLER

Sevgili arkadaşlar, bu güne kadar yola çıkanlardan bir adım önde yola çıkıyorsunuz. Bu güne kadar kurulmuş olan derneklerden, vakıflardan, federasyonlardan bir adım önde başlıyorsunuz. Çıtanız onların çıtalarının üstünde duruyor. Onlardan bir adım önde olmanız, çıtanızın, onların çıtalarından yukarıda olması da onlar sayesindedir. Yanlışlarıyla, doğrularıyla on yıllardır onların ortaya koydukları pratiklerin oluşturduğu eleştirel bilinci sayesindedir.

  Ortak bilinç oluşturmaya çalıştığınız bu süreçte, doğal ortak bilince zaten sahip olduğunuzu görmek durumundasınız. Sizler, bu güne kadar oluşan yapılanmaların el uzatamadığı, giremediği bir alana girdiniz. Onların bu alanı boş bırakmaları sayesinde buradasınız. Sahip oldukları kurumlar ve tüzükleri gereği bu alana giremediler. Bu alanı sizlere bıraktılar. Bu nedenle onlar, bu alanda sizleri desteklemek, sizler de onların olduğu alanlarda onları beslemek zorundasınız. Sizleri var eden ortak bilincin zorunlu gerekliliğidir bu.

Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz. Bu nedenle, adına hareket ettiğiniz toplumun tüm sorunlarına çözüm üretmek gibi bir sorumluluğunuz yoktur. Önünüze böyle bir hedef koymanızın gereği de yoktur. Çalışma alanınıza giren veya ilgilendiren konuları, o alanda faaliyet gösteren yapılara bırakmanız ve hatta bu konuda onları desteklemeniz gerekmektedir. Aynı şekilde o yapılar da sizin çalışma alanınıza giren konularda sizlere desteklerini sunmalıdır.

Beraber hareket etmenin, bu hareket içinde birbirine olan saygıyı korumanın ve geliştirmenin en önemli yolu; her kesin birbirinin çalışma alanına müdahale etmesi değil, destek olmasıdır.

Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz ancak, var olan ortak bilinci üst bilince dönüştürmekle yükümlü teknokrat bir meclissiniz. Temsiliyetiniz yönetsel değil, tanımlamaya yöneliktir. Diğer bir ifade ile hitap ettiğiniz toplumun bireylerini değil, o bireyleri var eden tarihsel ortak bilinci temsil ediyorsunuz. Bu günkü ortak bilinç değil, tarihsel ortak bilinç… Bu günkü ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, etnik dayatmaların şekillendirdiği bir ortak bilinç değil; bin yıllar boyu zihinlerde taşınmış, günlük yaşamlarına yön vermiş, kendi kültürünü oluşturabilmiş olan ortak bilinçten söz ediyorum.

Meclisinizin, yönetici bir meclis olup olmamasının doğuracağı farklar çok büyüktür. Örneğin, yönetici meclis gibi hareket ederseniz, kongreniz öncesinde nüfus tespiti yapmanız, nüfus dağılımına göre delegasyon belirlemeniz ve bu ölçüde sandıklar kurmanız gerekir. Buna ne insan kaynaklarınız ne de finansal gücünüz el vermez. Zaten gereği de yoktur.

Ya da bir çağrıda bulunup, katılmak isteyen her kesi kongreye davet ettiniz ve seçiminizi öyle yapacaksınız ki bu da temsiliyetiniz açısından çok büyük ve haklı eleştirilerin doğmasına neden olacaktır. Kongrenizi yurt dışında yaptığınız takdirde oraya gelmek isteyip de gelemeyenlere ne açıklama yapacaksınız.  Ayrıca bu meclisi, varlık amacının dışına sürükleyecek en önemli hatanıza dönüşebilir. Düşünün ki böyle bir kongrede Düşünün ki faaliyetlerinizi engellemek isteyen bir yapı, sizden üç kişi fazla geldi ve seçimde üç el fazla kalktı. Bütün yönetiminiz sil baştan değişir.

Bunlar illa olabilecek şeyler olmasa da meclisin sorumlulukları ve çalışma konuları ele alındığında, sahip olduğu ciddiyetin büyüklüğüne paralel olarak gelişebilecek büyük risklerdir.

Yönetici bir meclis olmadığınız için, teknik olarak bu yöntemlerle seçim yapma zorunluluğunuz da yoktur. Sizler, amacınıza uygun olarak emek ve zamanlarını sunacak, buna uygun birikime, yeteneğe sahip insanlarla yürümek zorunda olduğunuz için, seçimlerinizi de bu insanlar arasından yapmak durumundasınız.

Diğer hassas bir konu da çalışma organizasyonunuzdur. Doğal olarak komisyonlarınızı oluşturma sürecindesiniz. Olması gereken de budur. Komisyonlardaki sorumluluk ve yapılacak işlere bakıldığında insan kaynaklarındaki yetersizlik de kendini gösterecektir. Komisyon sorumlularının, yöneticilerinin yalnız başlarına halledemeyeceği işler için alt komisyonların oluşturulması gerekmektedir ki bunun ilkelerini çok hassas belirlemek gerekir. Naçizane önderim, alt komisyonların proje bazlı olmasıdır. Alt komisyonun ömrü, meclis komisyonunun öngördüğü projenin ömrü kadar olmalıdır. Komisyonun belirlediği projelerin yürütülmesi için atanan alt komisyon, projenin bitiminden sonra fesih olmalıdır. Bu idari organizasyonda kolaylık sağlayacağı gibi, yürütülen projelerin de uygun insanlarla ve uygun nitelikte yürütülmesini sağlayacaktır.

Web sayfanızın yayın ilkelerini de yeniden gözden geçirmenizi tavsiye ederim. İnsancıl yönden, duygusal açıdan oldukça güzel bir metin oluşturmuşsunuz. Bunun yanı sıra çekingenlik ve endişe de had safhada. Kısır tartışmalardan, sizleri çalışmalardan alıkoyan tartışmalardan, moralinizi, motivasyonunuzu kıran süreçlerden uzak durmaya çalışmanız anlaşılır ve haklı bir tutumdur. Ancak, bu tutumdan ötürü, sizleri doğrudan ilgilendiren konuların dışında kalmanız, bazı çalışmaları sadece arkadaşların bireysel çalışmaları olarak kalmasını önermeniz, kanımca doğru bir yaklaşım değildir.

Özellikle inanç konusunda ve Aleviliğin tarihçesi konusunda bu hassasiyeti gösterdiğinizin farkındayım. Gösterdiğiniz hassasiyete de katılıyorum. Ancak bu konu, sizin dışında kalamayacağınız bir konudur. Çünkü değerleriyle ilgilendiğiniz toplumun üst kimliği inancıdır. Bir toplumun ürettiklerinin, değerlerinin toplamı kültürüdür. Kültürün üst ifadesi ise inancıdır. Semavi dinlerde göremediğimiz bu özellik, pagan inançların neredeyse varlık nedenidir. Bir toplum, ürettiklerini, kimliğini ortak bilince inanç ile taşır. Bu nedenle sizlerin yapması gereken, bu alanın dışında kalmak değil, tam içinde olmaktır.

Anadolu uygarlık birikiminin ürünü olan bir kültürü ve onun ürünü-üst yapısı olan inancı, faaliyet konusunun dışında bırakmak yerine bu kültür ve inancın, bir uygarlık ürünü olarak bu günlere nasıl geldiğini, hangi dönemlerde İslamiyet’in içine taşındığını ve hangi dönemlerde hangi asimilasyonlara maruz kaldığını incelemek, bilimsel yöntem verilerle ortaya koymak gerekir. Bunun dışındaki her tutum Meclis’in, mevcut yapı içerisinde kendisine egemen olmuş inanç ve sistemlerle bir uzlaşı arayışı içerisinde olduğu kanısını uyandıracaktır.

Hemen belirtmem gerekir ki, nitelikli ve bilimsel temellerde yaşanacak bir tartışma er veya geç kaçınılmaz olacaktır. Çünkü karşınızda inancınızı kendi içinde tanımlayan dinler, kültürünüzü kendi tarihine mal etmeye çalışan ideolojiler yüzyıllardır başınızda duruyor ve bugün, her zamankinden fazla araçla kültürünüzü, inancınızı, tarihinizi yok etmeye, asimile etmeye çalışıyor. Bunların karşısında kararsız her duruş, çekingen her söylem, tüm bunlara razı olduğunuzu ve yaptıklarına rağmen onlarla bir uzlaşı hevesi taşıdığınız kanaatini doğurur.

Kahin değilim fakat bu güne kadar öngörülerimde yanılmamış olmama güvenerek, henüz ele avuca gelmemiş bir konu hakkında da uyarıda bulunmak istiyorum. Her oluşumun kendi içinde kanatlara ayrılması, farklı eğilimleri oluşturması kaçınılmazdır. Bu eğilimler, bireysel çekişmeleri aşıp, aynı hedefe yönelme konusunda farklı anlayış ve önerilere dayanıyorsa olumludur ancak, bu kadar olumlu bir çekişmeyi mümkün görecek kadar iyimser değilim.

Kısa dönemde ortaya çıkacak olan oluşacak eğilimlerden birinin argümanının “ortaya ürün koymuş olmak” üzerinden gelişeceğini seziyorum. Bu söylemlere cılız seslerle de olsa başlanmış olması acı vericidir. Bir kültürün, tarihin bilincine erişmeden, dönemsel eğilimleri değerlendirerek, bir bütünün içinden öne çıkmış acılar veya yaşanmış olayları kaleme alarak kendini otorite gibi görme eğiliminde olan bu arkadaşlar umarım ki bu eğilimlerini daha fazla ileriye götürmezler. Araştırmacılığın, romancılığın ne olduğunu bütün dünya görüyor. Cılız çalışmalar da olsa, damlaya damlaya göl olur, zaman içinde hak ettiği kaliteye ulaşır diye kendilerine gösterilen hoşgörünün değerini fark edip daha mütevazı davranacaklarını umut ediyorum. Aksi halde söylemleri, siyasilerin “yol yaptık, köprü yaptık, çok büyük işlerdir bunlar” söyleminden öteye gidemeyecek, siyasilerin bu söyleminden daha değerli olamayacaktır.

Meclisin, yaptığı işin büyüklüğünün ve öneminin farkında olmaması durumunda, büyük vaatler ve büyük söylemlerle yola çıkan ancak, süreç içerisinde kendi alanını daraltan, kendi dışındaki ve karşısındakilerle uzlaşı zeminlerinde durulan diğer kurumların kaderini paylaşmaktan öteye gidemez. Meclis bünyesindeki insanların, meclisi tanımlarken veya ifade ederken sergiledikleri farklılık, bu endişeyi taşımama neden oluyor. Kafa karışıklığı demek istemiyorum ama tam bir netlik olmadığı da su götürmez bir gerçektir.

Her zaman söylediğim bir şeyi tekrar söylemek istiyorum. Geçmişe özlem duymak ve geçmişi yeniden yaşamayı hayal etmek, tükenmişliğin, umutsuzluğun, geleceğe yürüyememenin göstergesidir, ifadesidir. Bunun yerine geçmişi tüm gerçekliği ile bilmek ve anlamak gerekir. Geçmişi bu güne çağırmak, onun tekrarına düşmeden güncelleyerek yarına taşımak gerekir. Bunun bilincini ve yöntemlerini geliştirmeden bunu yapmak mümkün değildir. Diliyorum ki bu meclis, bu bilinci oluşturan, bu yöntemleri geliştiren bir kurum olsun.

Meclise emeği geçen her kese istisnasız olarak her kese teşekkürlerimi ve saygılarımı özellikle sunuyor, başarılı olmalarını diliyorum.

 

30 Aralık 2016
_ Zülfikar Akar _
Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

DERSİM MECLİSİ KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU

Yazar: adminTarih: Aralık 22, 2016Kategori: Dil/Kültür, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 2.609 Views
DERSİM MECLİSİ  KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU

DERSİM MECLİSİ

KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU

Rae Xaq-Raâ Xızıri ya da Kızılbaş Yol felsefesini özellikle son bin yıl içinde (son yüzyıl en önemli dönemdir) ciddi şekilde erozyona uğrattık.  Yine bu felsefe, çağının kamilini (Haq dilini-kelamını) Hakk sözcüsü olarak kabul eder ve bu sözcü çağın diliyle konuşur. Tıpkı çam ağacı gibidir, kendini budayıp kendine yem ettikçe yeni dalların filizlenmesini sağlar, zamana ayak uydurur. Bu uyumun tek kuralı, “Bilime yani çerağ (ışık) olarak kabul edilen bilime sırtını dönmemekten” oluşur. Bu nedenle, Kızılbaşlar asıllarını kaybetmeden, bulundukları koşullara saygı duyarlar. Bu saygı duruş, biat-teslimiyet-itaat şeklinde olmayıp, aslını koruyarak saygı duyuş prensibiyle varoluşunu sürer. Kısacası, harf, yazı, işaret gibi maddesel görüntüler kaptan ibaret olup, aslolan mana dediğimiz iç duygudur. Yani; sözün tınısı, gokhan-suba-i-a-yolculukrengi, duygusu, niyeti, batın içeriğidir. Bu nedenle, yazılı anlatıma pek güvenmemiştir, insan sıfatını yazılı tek kaynak olarak kabul etmiştir. (Duygu, düşünce, içsel dışavurum-tanrı sıfatı) Aynı zamanda yazılı anlatım, gelişme önünde engeldir, dogmacı ve Ortodoks bir yapıya sahiptir. Muhafazakar ve itaatci düşünceyle kazık çakar zamana. Yani, Kızılbaşlık ile diğer inançlar arasında en büyük fark burada yatar. Biri, inanç için aklını rehin verirken, diğeri inançtan akla sıçrarken, inancı ipotek olarak vererek bilimi ve felsefeyi, evrensel bütünlük ve barışı önceler.

Soru şu; Yazılı kaynak olmadığına göre, katmanlaşmış sel altındaki öze nasıl ulaşacağız. Bunun için yapılacak tek şey, yine Kızılbaş felsefesine sarılarak, zamanın esnekliği ile oynamaktır. Yani zamanı ileri ve geriye doğru sarma metotlarını yeniden tanımaktır. Bizde, zamanın verilerinden hareketle geçmişe doğru giderek, özü yeniden bulmaya çalışacağız, bunu yaparken ise evrensel yasalara ve gerçekliklere sırt dönmeyeceğiz, zamanın Hakk sesi olacağız.

Biat etmekten kaçınan, kırklar meclisinde Peygamberliği, kitabı, çokluğu, ırkçılığı,  ümmetçiliği, evrensel çokluğu ret eden yapı, sistem tarafından birkaç şekilde yok edilmeye çalışıldı.  İçteki kurtçuklar ve dışarıdaki balta darbeleri ile zedelenen bu yapı, hastalanmıştır. Entelektüel birikimi olan, aydın-sanatçı-kültür ve düşünsel insanlar bir araya gelerek bu hastaya şifa vermek zorundadır. Bunu, ne benim için, ne de şu anki insanlar için değil, gelecek nesiller ve evrensel barış için yapmak zorundadır.  Aşağıda maddeler halinde ifade edilen konularda acilen çalışmalara başlamak zorunda olan aydınlar;

1-Edebi eserler,

2-Tarihsel eserler, verilen, bilimsel incelemelerin tasnifi, ayıklanması, gün yüzüne gerçeğin çıkarılması,

3-Folklorik yapılar. ( Bir coğrafyada yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek; bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı, folklor, halkiyat.)

4-Kilim, halı, taş oymacılığı, ahşap işçiliği gibi el sanatlarının, sembollerini, renklerini, renklerin bağıntılarını ve duygusal anlatımını, batın içeriğini inceleyen kişiler…

5-Klamlar, duazimamlar, deyişler, ağıtlar, türküler, masallar, ninniler, tekerlemeler vs incelenmesi, ayıklanması, eksikliklerin tamamlanması ve geçmişe yolculuk.

6-Müzik aletleri, yapımı, icrası, sözler ile ritim arasındaki duygusal, renksel, titreşimsel bağ…

7-Geçmişten günümüze gelen sözsel ve yazımsal (az da olsa) mitoloji, felsefe, toplumsal örgüler üzerinde yapılacak çalışmalar…

8-Yerel kıyafetler, kıyafet renkleri, kesimi, motifleri ile yaşam arasındaki, kültürel bağları irdeleme, örneklendirme, yapılandırma, ayıklama..

9-Şifalı bitkiler, hastalıklar hakkında yapılan çalışmalar, coğrafyada yetişen endemik bitkilerin sağlık üzerindeki etkileşimi, tarımsal ürünler ve orjin tohumlama çalışmaları..

10-Ay takviminin kullanımı, insanlar ve coğrafya üzerindeki etkisi, bu etki sonucu üretim-hasat-tüketim kültürünü inceleme..

11-Ruhsal tedavilerde uygulanan, enerji-sağılım-maddeler ilişkisi (tase neweşiye gibi) iksirler, doğal madenlerin kullanımı ve etkilerini araştırma…

12-Felsefi olarak ritüellerin ruhani ve maddesel nedenleri, etkileri, sonuçları, toplumsal bağ üzerindeki iz düşümü…

13-Yemek kültürü, sofra paylaşımı, öncelikler ve bunların altında yatan neden-sonuç ve yapılanma üzerindeki etkileri…

14-Coğrafik yapı, yerleşimler, mezar türevleri, semboller, topografik çalışmalar, iklim ve insan ilişkisi, iklimsel ve coğrafyasal şekillenme, göç var ise göç yolları, sınırlar vs

15-Jar u Diyar coğrafyasında, Jiarların gerçek hikayesi, hikaye içine gizlenen bilgiler, ocakların özellikleri ve birbirleri ile olan ilişkileri, ruhani derinlikleri, ezoterik bilgileri…

Yukarıda yazılan maddeler dışında elbette eklenecek maddeler vardır. Ehli ve araştırmacısı elinde yeniden şekillenecek kültürel-sanat-edebiyat-folklorik birikimler, bilimsel kurullar tarafından masaya yatırılacak ve titizlikle incelenerek zaman-yapılanma-oluşum üzerinde bilimsel gerçekliğe uygun yapılanmalara doğru yol alacaktır.

Bu anlamda, Avrupa Dersim Meclisi Kültür-Edebiyat-Sanat komisyonu içinde duyarlı olan her Dersimli’nin yer almasını bekliyoruz. Kural şu; Dersimin sofrasından yemek yerken, başkasının adına kılıç sallamamak! Kaybolan bu kültürün Endemik yapısına sahip çıkarken, bu felsefeyi geleceğe taşımak için mücadele vermek. Evrensel bütünlüğe, barışa, sevgiye, hümanist ve doğacı yapısına katkı sağlamak, evrensel güzelliğe bir katkıdır aynı zamanda.

Uluslar arası örgütler, parlamentolar,  sanat çevreleri ile iletişim içinde olup, çalışmaları Uluslar arası arenaya taşıyacak kolektif çalışma-akıl ile bütünleşecek; Ressam, Şair, Fotoğrafçı, Araştırmacı, Yazar, Görsel ve işitsel sanat insanları, Müzisyenler, el sanatları sanatçıları vs tüm aydın-akademisyen-entelektüel birikimi olan sanatçılara çağrıdır

Bu yapılanmada yetkin ve sorumluluklarını kolektif ruh ile birleştirecek aydınları aramızda görmek hepimize Dersime güç verirken -kendisiyle yeniden tanışmasını sağlayacak, savruluşu engelleyecektir.

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! – Hüseyin Tekin

Yazar: Hüseyin TekinTarih: Ekim 31, 2016Kategori: Dersim Meclis Girişimi, Gündem, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.586 Views
Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! - Hüseyin Tekin

Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı!

Dersim için son sözü söyleyebilecek, tüm Dersim topraklarında gündelik hayatın çalkantı ve karmaşalarına da söz söyleyecek özgün bir Dersim iradesinin şekillenmesini amaçlıyoruz. Öyle ya, “bir sorunun formülasyonu, onun çözümüdür”. Bunun daha açık ve yalın ifadesi; biz Dersim’in “özgürleşmesi”ni istiyoruz. Bugüne kadar Dersim Meclis Girişimi’ne dair konuşulan ve yazılanların özü ve özeti; Dersim ‘kendisi olmalı’, “Dersim özgürleşmelidir.” Sorunu doğru formüle etmişiz. Belki tam “bir Dersim “özgürleşmesi” olarak vurgu belirginleştirilmemiştir ama tüm yazdıklarımız, bu “özgürleşme” kategorisinin altında toplanıyor.

umit_sizsiniz
Tam da burada bir şeylerin daha tam açıklığa kavuşması gerekiyor. Söz konusu yapılan özgürleşmeden ne anlıyoruz, ne anlamalıyız ve bu özgürleşme; özünde ne tür koşulları barındırmalıdır? Bugüne kadar yazılan ve söylenenler, dillendirilen istemler; “Désim Özgürleşmesi” formülasyonu’nun, bağrında taşıdığı koşulları da açığa çıkarmış bulunmaktadır. Evet, bu dosdoğru bir “politik özgürleşme”dir.

Her vesile ile dile getirilen şu istemler, en yalın politik istemlerdir:

-Anadolu ve Kürdistan coğrafyalarının yanı sıra Dersim coğrafyasının tarihi sınırlarıyla tanınması ve adının iade edilmesi

-Dersim’in Kırmanc/Zaza kimliğinin tanınması

-Raa Heqi İnanç felsefesi’nin tanınması

-Anadilde eğitim hakkının tanınması, Zazaca’ya pozitif yaklaşım

-Dersim ’38 Soykırımı’yla yüzleşmek, idam edilenlerin itibarlarının iadesi ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi

-15 Kasım 1937’de ‘Elazığ Buğday Meydanı’nda darağacında öldürülen Désim Kâmilleri’nin mezar yerlerinin açıklanması.

Yukarıda sıralananlar ve bir dizi başka ayrıntı, Dersimlinin son yüzyıldır ve değişik görünümler altında biteviye dile getirdiği, uğruna öldüğü hayal ve özlemler oluyor.

Peki, bunlar nasıl ve hangi yollardan kazanılabilir? Türkiye ve dünyanın dört bir yanına dağılmış biz Dersimliler bir şemsiye altında toplansak (bu bir hayal tabii) ve hep bir ağızdan haykırsak bu konumları koparıp almak ve kazanmak mümkün mü?

Dersim/Désim ve bu talepleri, etrafımızı saran koşulardan soyut ve yalıtık ele almak ve düşünmek; yukarıdaki sorulara olumlu yanıtlar için fazla elverişli görünmüyor.

Bunu değişik açılardan ve pek çok boyuttan irdelemek ve tartışmak mümkün. Ama en asgarisinden, sömürgeci sistemin yakın yüz yıllık tarihi ve onun halkları kıyım makinasından geçiren özü ve işleyişi; bu son derece makul ve demokratik istemlerin bugünden yarına biz Désimlilere sunulmayacağının dersleriyle doludur.

Fazla detaylara girmeden bir tek örnek durumu anlatmak için yeterli. Bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşunu takip eden zamanda Mustafa kemal, Hasan Hayri’yi Désim mebusu tayın eder. Araya fazla zaman girmeden uydurma gerekçelerle O’nu Diyarbakır’da Darağacı’nda öldürdüler. Tek suçu Dersimi renkler ve tonlar taşımasıydı. Geçmiş tarihe doğru kısa bir yolculuk yaparsanız benzer sayısız örnek bulabilirsiniz.

Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız istemler; gerçek anlamda ve bütünüyle bir rejim değişikliği neticesinde elde edilecek ve ulaşılacak konumlardır. Bu bağlam; uzun erimli, sabırlı ama çok emek isteyen bir uğraş ve mücadeleyi gerektiriyor. Yüzyıllardır inkâr edile gelen ağır bir sorunla karşı karşıyayız.

Buradan iki esaslı sonuç çıkartabiliriz.

1 -Dersim sorunu, onu çevreleyen ve Türkiye genelinde ezilen ve politik şiddet altında hayatları cehennem kılınan insan topluluklarının sorunlarından tecrit düşünülemez.

2- Bu genel tablo ya da görünüm içerisinde tabii ki, Dersim Meclisi (eğer bu düzeyi yakalayabilirsek) kendi aktüel sorunlarını esas uğraşı yapacak. Bugün kendi mücadele ve olanaklarıyla yapabileceklerini yakın zamanın işleri olarak programlamayı başarmak güncel görev olmalı.

Yukarıda özetlenen istemler ve gösterilen hedefi her vesile ile dile getirmek, onları canlı tutmak bir şeydir. Onların elde edilmesi ise, Türkiye’nin ve rejimin, en asgarisinde bir demokrasiye evirilmesi sorunudur. Amiyane tabirle tam bir devrim sorunudur. Dersim Meclisi’nin devrim diye ne bir hedefi, ne de bir programı vardır. Olamaz da. Dersim Meclisi mevcut toplu durum içinde var olan hak kırıntıları çemberinde devinim yapacak açık bir sivil toplum örgütlenmesidir.

Mevcut devlet ve onun yönetimi tepeden tırnağa çıplak faşist bir yapılanmadır. Sorun bununla da sınırlı değil. Son on yıldır geniş halk toplulukları bu faşist yapılanmaya güdümlenmiş durumdadır. 80 milyonluk bir toplumun yüzde altmışı faşist ideolojiye yandaş kılınmış, beyinleri ve düşünce dünyaları, kendilerinden başka etnik ve mezhep guruplarına en küçük bir tahammül göstermiyor. Bunlar, kendileriyle aynı inançsal, ideolojik ve politik zeminde bulunanları dahi köprübaşlarında boğazlayabiliyorlar. Kendileriyle her yönde apayrı dünyalara sahip insan topluluklarını yediden yetmişe katliamlardan geçirmekte asla en küçük bir duraksama göstermezler.

Bugün Orta Doğu’da yaşanan etnik ve mezhep savaşlarının yarattığı toplumsal bilinç yoğunlaşması ve ruh halinin sonuçları, önümüzdeki birkaç on yılda Türkiye toplumlarının bilinç dünyalarını yönlendirmeye devam edeceğe benziyor. Bu verili durum, orta vade açısından Türkiye’de bir demokratik dönüşümün ufukta görünmediğine işaret ediyor.

Bu nedenlerle Dersim Meclisi, Kürt halkı kendi ulusal demokratik taleplerini tok bir sesle dile getirirken, başına sömürgeci sistemin savaş uçaklarının bombaları yağdığında, bunu kendine dert edinmeli. İşçi bölükler güvencesiz bir şekilde maden ocaklarında toplu mezarlara gömülürken bir acı hissetmeli. İlerici aydınlar kendi araştırma ve düşüncelerini yayın organları vasıtasıyla dile getirirken ellerine kelepçe takılarak demir kapılar arkasına

atıldıklarında Dersim Meclisi manzarayı uzaktan seyredemez. Çünkü orada anlatılan bir nevi onun da hikâyesidir. Bu listeyi çok daha uzatmak mümkün, ama bu kadar yeterli.

Hâsılı, bu dünyanın demokratikleşmesini arzulayan her hangi bir organizasyon, kendisini, demokrasi kavgası yürüten odaklardan ayrı tutamaz ve tecrit düşünemez.

Désim/Dersim Meclisi kendi aktüel istemlerini bu genel tablo ile bağıntı içinde düşünebilirse, bazı güncel hakları koparma olanağına kavuşması mümkün.

Dersim Meclisi, Türkiye’de yaşanan gelişme, değişim ve dönüşümlere kayıtsız kalamaz derken, O’nun işi-gücü Dersim üzerine olmalı gerçeği kararmamalı. Ya da bundan yanlış sonuçları çıkarılmamalı.

Güncel görevler bağlamında yapılacak çok iş var. Ve asıl işi de bu olmalı. Yani “kendi içine yönelme” de diyebiliriz buna. Burada hayati önemdeki sorun, geniş ve çok değişik çeşitlilikte bir örgütlenme yaratabilmekte düğümleniyor.

Bütünüyle faşist baskıcı ortam, Dersimlilerdeki büyük dağılma ve yaşanılan ağır çekişme ve önyargılara karşın, bu örgütlenme ayaklarını Désim toprağına basmayı başarırsa, yapabileceği çok iş var.

Yapıcı bir inandırma çalışmasıyla Dersimli gençleri ve genel olarak Désim insanını, Dersimde korumacı araç ve metotlar kullanma konusunda bir mesafe alabilir.

Dersim tarihindeki “Raa Haq”, adalet kültürünü yeniden ayağa kaldırma zemininde; daha ileri bir sentez oluşturma gibi düzeyler yakalamak şansı olur.

Dersim davasını uluslararası platformlara taşımak için diplomasi çalışmaları yürütecek birim ya da birimler örgütlemek zor olmasa gerek.

Şimdiye kadar yaşadığımız deneylere de bakarak, bir ana dili seferberliği çerçevesinde profesyonelce bazı projeler örgütlenebilir. Bütün bu çalışmaları finanse edecek imkânlar oluşturmak çok önemli. Araç ve personel sorunu bu olanaklarla giderilir.

Sonuç olarak; bu çalışmaya gönül vermiş Dersimliler; kendi aralarında içtenlikli bir sevgi, saygı ve güven üretirlerse, bu çalışmaya mesafeli duran, hatta karşı olan pek çok Dersimliyi özendirecektir. Dersim Meclisi kaderinin bir sırrı burada gizlidir.

Dersimliler arasında (şimdilik Meclis çalışması yürütenler arasında kaydıyla) içtenlik, doğruluk ve alçakgönüllülük bütün kaide ve kuralların başına yazılmalıdır. Burada güçlü bir damar inşa ettiğimizde; bileceğiz ki, artık “bir yol açmak” işi çok kolaylaşmış, gerekli malzeme birikmiştir. Yürüyüşümüzü hızlandırabiliriz.

Ekim 2016

Hüseyin Tekin

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi Oluşum Süreci Üzerine/ Aslan SERTİF

Yazar: adminTarih: Temmuz 31, 2016Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.395 Views
Dersim Meclisi Oluşum Süreci Üzerine/ Aslan SERTİF


dersimemclsisis-300x169DERSİM MECLİSİ OLUŞUM SÜRECİ ÜZERİNE SİYASİ VE ÖRGÜTSEL ÖNERİLER ( ASLAN SERTİF )

Koordinasyon yürütmesinde bulunan arkadaşlara başarılar diliyorum. Dersim Meclisine doğru Logo için yapılan çalışmalar sevindirici.

Tarihte bir cümle bile telafuz edilmemiş etnik kimlikleri bugün Dersime dayatmak infazdir. İsmi Munzurlu, Jel, Duzgıni, Kureyşi, Mansuri … Zazaca konuşanlar da denilmiştir. Kürt’te dedirtmişler Türk’te dedirtmişler.

Dersim meselesi evrensel hukukun BM ve Avrupa Konseyi, Afrika Halkların var olma hakkı sözleşmeleri, Uluslararası anlaşmalardaki onlarca kriterden dolayı mülki coğrafyasın da soykırımlara mahruz kalmış kendince azınlık bir halk topluluğunun varlık sorunudur.
(…)
Dersim ulussuz ‘’Demokratik ulus ideolojisi’’dahil, linç edilmenin hışmına uğradı. Sırf yorgun düşen ruh halleri ‘’Tertele Verinin’’ küllerinden yeşerip ille de ‘’Be gunayme ‘’paradigması pes etmedi.

Son 30 yıla yakın ille de dönmemekle direnen ve Dersim gerçeğini itikatını hakkı divanını arayan yaşatmak isteyen onurlu tanınmış, ya da kendini tanıtamamış Dersim sevdalısı bileşen ruhlar şimdi yeniden umut için yol aşkına Dersim Meclisine doğru yola düşen işik oldular.

İnandırılacak yanı olabilir mi ?

Komplo ütopyalarla Dersimli bir bütün ‚‘Dindarlar Cemmati‘‘ tabutunda infaz ettirilemez, sıfat dayattırılamaz. Stratejik hedefimizde ezberi bozmak, başkalarin tarihini ve okutturmalarını red etmek, ilkelerimizi, haklılığımızı kamuoyuna duyurmak destek aramak olmalıdır. Halk hafızasına yüklenmiş sahte format ve ideolojik virusu kendini arındırmasına ihtiyaç var. Çözüm formülü evrensel hukuk süzgecinden geçirerek halk ,millet ,etniside, ulus ,cemaat, topluluk, azınık halk, ezen ulus,

Bir de teorilerilerin araç ve amaçları kimlerin çıkarları gereği için yazdığını halkımıza anlatabilirsek, Dersim’in kendi ayakları üzerine oturmasını sağlıyacağımızdan şüphe yoktur.

Kim ne demişse varsın desin, biz Dersimliler son terteleyi mahşeri yaşamadan ganimetin son harmanı olmadan, yarından tez birlikte hareket etmek “Hakkın Divanı Mıslete Desimi” kurmak zorundayız,

Dersim için zengin famın (akil-fikir) aydınlar öncülüğün de, Meclise doğru ortak akıl nasıl oluşabilir ?

Tartışmaları bir süreç ile kısıtlayıp eylem ve pratik adımlara hazırlanmak için Koordinasyon da görev almış arkadaşların fikir toplama önerileri ile başlatılması doğru bir atılımdır.

Dersim Meclisi’nin kuruluşuna doğru yapılan birinci girişim çağrısı ve toplantısı kısmi olsa da kamuoyuna duyuruldu. Özellikle Dersimlinin ilgisi olduğu ve çağrının destek bulduğundan kimsenin kuşkusu olmamalı.

Bu süreç de medya yı kullanma olanakları her zamankinden daha uygun. İlk izlenimler büyük bir topluluk olan Diaspora’daki örgütsüz Dersimliler ve ideolojikleşmemiş Alevi toplumu camiası, kısmen Zaza dili aktivist çevreleri bu fikriyata sahip çıkma katkı sunma niteliğinde oldukları açıktır.

DERSİM MECLİSİ’NE DOĞRU YOL HARİTASI ÖNERİLERİ

1-Güvenlik zaviyatı açısından Diaspora Koordinasyon’da görev almış arkadaşlar fikirlerini beyan ettikten sonra, en kısa sürde “Birinci Girişim Komitesi” benzeri bir toplantı organize etmelidir.

2-Dersim Meclisi Koordinasyon Yürütmesi ikinci toplantıdan sonra “ortak akıl” oluşturmak için talebin olduğu her yerde; yerel bölgesel toplantılar yapılması için bir zaman süreci belirlemeli ve görev dağılımı yapmalıdır.

3-Toplantıların yapılacağı bölgelerden özellikle Yerel Koordinasyon’da görev almanın önü açık tutulmalıdır.

4-Merkezi Koordinatörler kendi yürütmelerinin çoğunluk kararı ile danışman ve akademisyenlerle çalışma olanakları açık tutulmalıdır.

5-Sonrasında Dersim için ortak akıl toplantılardan öne çıkacak talepler doğrultusunda öncelikle Diaspora ve Türkiye olmak üzere; iki ayrı genişletilmiş Meclis Koordinasyon toplantısı/toplantıları yapılmalıdır.

6-Sonrasın da “Dersim Fikriyatı”nın ilk asgari çerçevesini çizmesi için Türkiye ve Diaspora Koordinasyon Yürütmesi öncülüğünde, Meclise doğru karma ve genişletilmiş Dersim Meclisine doğru merkezi toplantısı yapılmalıdır.

7-Ortak Dersim aklı için Türkiye Koordinasyonu kendi alanı için karar mercihi olması ilke olmalı.

8-Avrupa Koordinasyon, Merkezi Diaspora Meclis aydınlanma toplantılarına konuşmacı temsilci tayin etme hakkınına sahip olmalıdır.

9-Asgari müşterekte başta Dersim de sürekli barış, Halkların kardeşliği, zorunlu din dersine karşı, Dinayetin yaptırımlarını red, barajların engellenmesi, doğanın korunması ve tüm geleneksel kutlamaların hayata geçirilmesi, çok dillilik dahil Zone Me eğitim dili (Zazaca ) Ana dil okulları, tv, radyo, e-gazete, e-dergi kurulması taleplerini kapsıyabilir olmalıdır.

10-Dersim Meclisi (DSTP ) Dersim sözlü tarih projesine sahip çıktığını kamuoyuna paylaşmalıdır.

10-Dersim Meclisi fikriyatı, Tertele mear yerleri, şehitliklerini, ziyaretlerini, 4 Mayıs Roja Sea, 15 Kasım Dersim büyüklerinin idamını Elezıg Buğday Meydanı, Dersim festivalleri, 37/38 teretlesi ve 1921 Koçgiri tertelesi dahil kendi sorumluluk üstlenmeli, eylemler ve brokratik atılımlar, politik ve siyasi tavır koyabilmelidir.

11-Dersim Meclisi’ne doğru süreçte Kürt/Zaza/Kırmancki Halkın ve Dersim Kızılbaşları toplumun inkarına karşı olmalı, Alevi Halk inançlarının varlık hakkına sahip çıkabilmelidir.

12-Bilinç bulandırmaya karsı Dersim arşivlerinini açılması için Dıaspora lobi destekli kamuoyu oluşturulmalıdır. .

DERSİMİN ORTAK AKILDA BİRLİĞİ SAĞLANMALIDIR

1-Dersim ortak aklı barışı esas almalı, çok dilli zor ve şiddetin önünde ciddi ilkeli olmalıdır.

2-Dersimin kendi kaderini kendi tayin etme hakkını Dersim Meclisi üstlenmelidir.

3-Yanlış siyaset ve ideolojik kargaşıklar tartışılabilinmeli,Dersim için aydınlanma (ele ele, el hakka felsefesi ile) için Genel Koordinasyonlar öncülüğünde dışımızdan bilim adamları , akademisyenlerin ve siyasilerin davet edilebilineceği Dersim fikri (ortk akıl) Konferansları /Paneleleri yapılmalıdır.

4-Siyasilerin dahil edilebileceği akademik destekli bir komisiyon öncülüğünde Dersim kimliği konusu, tarihini, felsefesini, sosyal örgütlenmesini gibi konular araştırımalı tartışma ortamı yaratmalıdır.

5-Meclis Yürütme Koordinatörleri ortak akıl konferans ve Panellerini Akademisyenlere, siyasi oluşumlara, meslek örgütlerine, kanaat önderlerine, gençlik ve kadınlara açık davetiye çıkarabilmelidir.

6-Ortak akıl konferans ve panelleri Dersimli köy, kasaba ve şehir yöresel derneklere açık tutulmasına için özen göstermelidir.

7-Ortak akıl için halkla buluşma toplantı ve gece ve festivalleri düzenliyerek öne çıkmış Dersimli kişi, sanatçı, edebiyatçı, yazar ve siyasilerin halkla buluşmalarına olanak sağlanmalıdır

8-Ortak Dersim aklı için halkla buluşma tüm alevi toplumu camiasına açık tutulması özgenliğini gösterebilmelidir.

9-Ortak Dersim aklında kim kendini nasıl görürse tolerans ve hoşgörü ile kabul etmeliyiz.

Örnek olarak Alevi akademileri ,Sol demokratlara, Haziran hareketine, Aydınlanma hareketine, Demokratik Haklar Federasyonu gibi kuruluşlara, Dersim Vakıflarını, Dersim dernekleri, Tunceli yerel dernekleri, Bektaşii vakıflarını, Alevi konfederasyonları, Pir Sultan Vakfı, Emek, Partızan, Zaza dil dernekleri, Bektaşii, Ocakzade çevreleri, Cem evleri, Alevi veya Pır Sultan dernekleri, İtikat Ocak kurumları, siyasi olsun olmasın Dersimli olup kendilerini Zaza, Kürt, Alevi, Kırmancki, Türkmeni, Türk, Ermeni görmek engel olmamalıdır.

10-Şartlar ve zaman uygun ise; ilkelerde birlik, demokratık itiffak ve birleşmeye açık örgütsel yapılara Meclisin kapısı açık tutulmalıdır.

KURUM İÇİN ÖNERİLER

1-Derim Meclisi kuruluşu ile birlikte Dersim için yeni bir bayrak kabul edilmelidir. 
2-Meclis kuruluşundan sonra farklı taleplerin ve faliyetlerin hayata geçirilmesi için komisyonlar kurma toplantıları yapımalıdır. 
3-Dersim Fikriyatı’nın halka mal etmek için komisyonlara katılımların önü belirli süreçte açık tutulmalıdır. 
4-Meclis faliyetlerinin mali işlevlerini kolaylaştırmak için yürütme tarafından Banka Hesap numarası açılmlıdır 
5-Meclis ve komisyonların faliyetlerini ve sorumluluk kurallarını denetliyecek bir disiplin kurulu vede maddi raporlar verecek bir denetleme olması oluşturulmalıdır. 
6-Dersim Meclisi yasal çerçevede Diaspora alanında kurumlaşma formülleri tartışmaya sunulmalıdır. 
7-Dersim Meclis ilerde Dersim kimliği çıkarma yetkisi doğrultusunda ciddi çalışma yürütmeli, tüm Diasporaya Dersimlilere kimlik dağıtabilmelidir.

Dersime yakışır olan barıştır. Başka Dersimimiz yok ki Munzur özgür aksın….

Kordinasyon yürütmesinde Dersim için mücadele azmi ile yola ışık veren canlara saygılar..

Aslan SERTIF

Münih / Almanya 13.03.2016[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi Bir Rönesans Olur, Aleviler İçinse Bir Model / Hüseyin Dedesoy

Yazar: adminTarih: Temmuz 31, 2016Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.456 Views
Dersim Meclisi Bir Rönesans Olur, Aleviler İçinse Bir Model / Hüseyin Dedesoy

Dersim Meclisi’nin Toplumsal ve Tarihsel Rolü Nedir ? Siyasal ve Örgütsel Biçimi Nasıl Olmalı?

“Dersim Meclisi” nedir? Nerden icab etti? Hangi ihtiyacın cevabıydı? Meclis nasıl oluşturulmalı? Nerde kurulmalı? Nasıl bir işlevi olmalı? vb, soruları irdeleyen bir yazı kaleme almayı planlamıştım.

Yazının GİRİŞ bölümünü yazıp yayımladıktan sonra farkettim ki, bazıları tarafından yazı hiç alakası olmayan başka yerlere (FDG’de taraf-tarafsızlık meselesine) indirgenmiş ve asıl konuşulması-tartışılması gerekli olan Meclis meselesi ise „güme“ gitmiş,  görülmez olmuş. Bu yüzden de yazının gerisini getirmekten vazgeçtim… Yayınlanan o giriş yazısın da, nerden böyle bir sonuç çıkardılarını sonra anladım.

Dersim Meclisi’nin oluşum sürecini anlatmaya çalışırken, FDG (Avrupa-Dersim Dernekleri Federasyonu) de ki yaşanan son çelişkilere ve krize değinmiştim. Dersimliler arasında “Meclis” oluşturma fikrinin yeniden gündeme gelmesinin (daha önce de benzeri „Meclis“, „Mıslet“ isimleri altında iki girişim olduğunu biliyoruz) ve bu olaya yeniden vesile olan hadiseyi kısaca anlatmaya çalışmam, bazı arkadaşlar da sıkıntı yarattı. Yanlış anlaşılmaları önlemek, art niyetli kara propagandacıları durdurmak için yazının devamını yazmaktan bir süreliğine vazgeçtim, şimdi o yazının yeniden yazılıp sonuçlandırılmasının zamanı geldi.

——————————

İnsan yaşamın da icad edilen, inşa edilen, oluşturulan, değiştirilin, dönüştürülen her şeyin, insanın bireysel veya toplumsal (kollektif) ihtiyaçından kaynaklandığını, bireysel veya toplumsal ihtiyaçlara cevap vermek, karşılamak için icad edildiğini hepimiz biliyoruz. Burda kimsenin kimseye tarih ve toplum bilgisi dersi vermesine, yada kimseden almasına gerek yok. Hepimiz de bu alanda yeterli bilgiye ve birikime sahibiz… Fakat işin şöyle bir tarafı var; meseleyi sadece bilmek yetmiyor. Asıl mesele bu bildiklerimizi, biriktirdiklerimizi nasıl bir araçla ve hangi yöntemle hayata geçirebilme becerisini gösterip gösterememe meselesidir.

“Dersim Meclis Girişimi”nin Zwingenberg toplantısına katılan arkadaşlar hatırlıyacaklardır. “Araç ve amaç” meselesine dair kısa bir örnek vermiştim ve demiştim ki; oluşturulan her araç amacına hizmet etmek zorundadır. Ama aracın işlev göreblimesi, amacına hizmet edebilmesi için de, sadeca amacı belirlemek yetmiyor. Kullanılacak araç, amacın bütün özelliklerini de kendi içinde barındırmak ve taşımak zorunda olmalı ki, ancak o zaman aracımız gerçek anlamda işlevlini görebilsin. Yani « taşı kırmak için en az taş kadar sert bir araca » sahip olmamız gerektiğini hatırlatmıştım…

Şimdi bizim „Meclis“ meselesine gelelim:

Dersim Meclis fikri hangi ihtiyaça cevaben ortaya çıktığını, işlevinin ne olması gerektiğini, ne tür özellikler bünyesinde taşıması gerektiğini, hangi özelliklere sahip olması gerektiğini anlamak ve anlatmak zorundayız.

dersimeclsdedesoy1.) Dersim/Désım Meclis’in de Ne Anladığımız Sorusu:

Dersim halkının kültürel, inançsal ve etnik farklılığını; hem onu cevreleyen ve kuşatan komşu halklar tarafından biliniyor, hemde toplumun kendi fertleri(Dersimliler olarak) sahip oldukları tarihsel, inançsal, kültürel ve etnik farklılığın farkında oldukları biliniyor.

Dersim’in ve Dersimlilerin varolan bu farklılığı; 1071’den günümüze gerek merkezi devlet otoritesi ve siyasal yapısının, tarihte günümüze Dersim halkına karşı aldığı tutumla anlaşılmıştır, gerekse de Dersimlinin merkezi devlet (Beylik, Kırallık, İmparatorluk) otoritesine ve onun siyasi yapısına karşı aldığı mesafeyle net olarak ortaya çıkmıştır…

Bu tarihsel ve toplumsal farklılığın iki temel sebebi vardır:

Birinci sebep; Dersimlinin kendisiyle doğa-insan-ölüm yaşam ilişkisini tarif ederken, sahip olduğu inanç farklılığıdır. ikinci sebep ise, Dersim halkı’nın kendini ifade ederken diğer halklardan değişik olarak kullandığı dil farklılığıdır.

Dersim toplumunun son bin yılllık tarihinde; merkezi otoriteyle bu farklılığı yüzünde yaşadığı çatışmaların binlerce kanıtı ve ispatı vardır. Dersim toplumu kendisiyle, doğa arasındaki dengeyi, kendisiyle komşu halklar arasındaki dengeyi, kendisiyle yakını arasındaki dengeyi, kendisiyle ailesi, eşi, akrabası arasındaki dengeyi; sahip olduğu inançı ve konuştuğu dili vasıtasıyla yaşamıştır, korumuştur ve yaşatmıştır.

Sahip olduğu Alevi (Raa-Rea Heq)inancı ve konuştuğu (Kırmançki/Zazaki ve Kırdaşki-Kurmanci) dili; Dersim toplumunu bütün tarihi süresince çevre topluluklarla kendi arasında kurduğu ilşkilerin ayıracı, veya birleştirici temel ilkesi olmuştur.

Dilini konuştuğu ve anlaşabildiği insanlarla dost, inancını kabul ettiği ve paylaştığı insanlarla da akraba olmuştur. Bu iki özelliğe sahip olan insanların barındığı ve yaşadığı topraklara da Dersim/Désım, Welaté Kirmanciye, Herd u Dewreş, Jiar u Diyar demiştir.

Dersim toplumu idare (adalat) biçimi olarakta tarih boyunca, gerek kendi iç sorunlarının çözümü için, gerekse de komşu halklarla olan çelişkilerin çözümü için başvurduğu tek yetkili organ ve mecri ise; Aşiret ve Ocak ilişkisi üzerinde inşa edip kurduğu Meclis-Mıslet “yapılanmaları-kurumları” olmuştur. Toplumsal işlevi olan bu yapılara bugünkü dille “kurum” diyoruz. Ama gerçek işlevi ise; toplumsal hukuğun ve barışın sağlandığı, ortak bir sözleşmenin varolduğu, ortak kararların herkesin razılığı ile alındığı, alınan kararlara da istisnasız herkesin uyduğu, bir bireyin, bir aşiretin veya bir kabilenin çıkarını değil, bütünün çıkarlarını gözeten, koruyan, sağlayan sosyal ve hukuki idare mekanizmalarıydı.

Dersim toplumu gerek çekirdek Dersim‘de, gerekse de onu çevreleyen kabuk Dersim’de ortalama 50 yıl öncesine kadar, kendi içinde kurduğu bu toplumsal sistem ve mekanizmayla günlük yaşamını idare ediyor  ve sürdürüyordu. Bu nedenle de Dersim halkı arasında Meclis-Mislet kavramının karşılığı vardır, kökü çok eskilere dayanır, Meclis-Mısletın Dersim toplumun da tarihsel bir geçmişi vardır.

İşte asıl olarak bizim arzuladığımız “ Dersim Meclis-Mısleti “ buna tekabul etmelidir. Dersim toplumu içerisin de izleri ve karşılığı olan, bu toplumsal sözleşmenin modern bir hale dönüştürülmesi, günümüz ihtiyaç ve sorunlarına göre yeniden reorganize edip, ona yeni işlevler kazandıracağımız ve hayata geçireceğimiz bir mekanizma olmalı, Dersim toplumu arasında toplumsal konsansüsün sağlandığı, bir uzlaşma merkezi olmalıdır. Bu temelde inşa edeceğimiz bir Dersim Meclisi, Aleviler için de bir idare modeli olabilir ve olmalıdır da.

2.) Nasıl Bir Dersim Meclisi Arzuladığımız.

Günümüz Dersim toplumu çoğrafik olarak çok dağanık olduğu gibi, örgütsel olarakta çok başlı bir toplum haline dönüşmüştür. Her nekadar Dersimli bireyler, diğer toplulukların-halkların fertlerine göre daha örgütlü bir tolum gibi görünse de, Dersim toplumu’nun gerçeği; başkası için hertürlü örgütlülüğün ve riskin en başında, önünde yer alırken, kendisi için örgütlülüğü yok denecek kadar zayıf, örgütsüz bir halk konumunda olmasıdır. Türkiye’nin en büyük resmi muhalefet partisinden başlayıp, bütün Sol-Sosyalist ve Kürt ulusal hareketilerin birinci veya ikinci adamının Dersimli olması veya Dersim kökenli birinin seçilmesi tesadüf değildir, diğer taraftan Dersim halkının kendi geleceği içinse bukadar dağınık ve parçalı halde olması tam anlamıyla, traji komik bir haldir.

Bu dağınıklığın ve parçalanmışlığın temelinde bin yıllık bir geçmiş vardır elbetteki. En bilinen tarihi 1500’lü yılların başlangıcıdır.

Merkezi Osmanlı yönetimi yaptığı seferlerle, Dersim halkını göçe zorlarken, bir taraftan da dışardan sürekli farklı inanç ve farklı dilleri konuşan toplulukları getirip Dersime yerleştirmenin yollarını aramışıtr. Örneğin bugün Siverek vb, civar bölgeler de Kırmançki-Zazaki konuşan ama inanç olarak Sünnileşen Zazaların 1500’lü yıllarda Dersim’de göç ettirildikleri.. Yanısıra Erzurum, Bingöl, Muş, Malatya, Elbistan, Kayseri, Sivas, Erzincan bölgelerinde yüzlerce, ve hatta binlerce yerleşim alanın Dersim kökenlilerden oluştuğu, Etnolojik ve Antropolojik araştırmalarla da kanıtlanan bir gerçektir artık.

Diğer taraftan bugün Pertek, Mazgirt, Çamişgezek vb, yerleşim yerlerin de yaşayan birçoğunun (Türkçe veya Kürtçe konuşan) dışardan getirilip Dersim’e yerleştirildikleri tarihi bir sır olmaktan çıkıp, doğruluğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir artık.

Kısacası Cumhuiyet dönemi de dahil olmak üzere, Merkezi Osmanlı idare biçimi; yüzyılardır Dersim Halkı’nın kimliğini, inancını, dilini, kültürel ve etnik demografik yapısını içerden ve dışardan çökertmek için her türülü yol ve yöntemi denemiştir. Uyguladığı yöntemlerin birçoğunda da başarılı sonuçlar elde etmiştir.

Dersim çoğrafyasında yaşanan son yüzyıllık olaylara baktığımızda; tükenmek ve yok olmak üzere olan bir kültürün, inancın, dilin ve halkın son demlerini yaşadığını görürüz. 1900’lerden buyana Dersim çoğrafyasın da yaşananlara bir bütün olarak baktığımızda; yapılanların Kırmançki-Kırdaşki konuşan Alevi-Kızılbaş bir halkın bütün izleriyle tarihte silmenin son vuruşları olduğuna tanık oluyoruz.

1900’lerden başlayarak 1915 Ermeni kıyımıyla devam eden süre, Dersimdeki göçü hızlandırmış. Fakat esas olarak 1938’deki yaşanan kıyımla bu göç stratejisi doruğa çıkmıştır. Dersimliler daha önceki (1900 öncesi) göçlerde, Merkezi Dersim çoğrafyasının yakın sınır bölgelerine gidip sığınırken, 1938 göçü ve sürgünü Dersimlileri Türkiye’nin hertarafına dağılmasına yolaçmıştır. 1970-80’li yıllardan sonra ise buna Avrupa boyutu da eklenince, Dersimliler Dünyanın heryerine dağılmış oldular..

Dolayısıyla Dersimliler, yada Dersim nufusu bugün en çok nerde yoğundur diye baktığımız da veya sorduğumuz da, doğal olarak ilk akla gelecek yer Mamekiye(Tunceli) dir. Fakat bu asıl gerçeği artık yansıtmıyor. Örneğin sadece İstanbul’da en az Mamekiye (Tunceli) nufusu kadar Dersimlinin yaşadığın biliyoruz. Buda demek oluyor ki, Osmanlı’dan günümüze Ermeniler’den sonra Türkiye çoğrafyasın da Derimliler kadar kitlesel göç veren ve Diasporalarda yaşayan başka hiç bir halk yoktur. Bunun sebebiyse, birinin Hırıstiyan diğerinin Alevi-Kızılbaş olmasıdır.

İşte benim arzuladığım DERSİM MECLİSİ; ana yurtlarında kopup farklı dönemler de, farklı zamanalar da, farklı bölgelere sürgün edilen, göç eden, Türkiye’nin ve Dünya’nın değişik yerlerine dağılan ne kadar Alevi-Kızılbaş Dersimli varsa, kendilerini bu yapı içerisin de temsil etmeli, yok olmak üzere olan bir halkın yeniden dirilişini-rönesansını sağlayan bir araç niteliğini taşımalıdır. Kaybolmakla yüzyüze olan bu halkın sesi, soluğu kulağı, nefesi, dili, kimliği olacak bir Dersim Meclisi-Mısleti arzuluyorum.

3.) Dersim Meclis Çalışmaları Nasıl Örgütlenmeli:

Bir önceki ara başlıkta belirtiğim gibi ; Dersim toplumu çoğrafik olarak çok dağanık olduğu gibi, örgütsel olarakta çok başlı bir toplum haline dönüşmüştür.

Aslında Dersim toplumunun yönetici-idare, lider-önder, örgüt geleneği ve toplumsal örgütlenme biçimi Ocaklar yapısındaki işleyiş sisteminde mevcuttur. Dersim kökenli bütün aşiretlerin bağlı oldukları bir Ocağı,  Ocakların da birbirine bağlı oldukları dairesel-çember (piramitsel değil) şeklinde yürüyen bir yapısı vardı. Hirarşiyi, otoritenin denetimini red eden, tek şefliliği kabul etmeyen, bütün ocakların birbirini denetlediği, birbirine bağlı olduğukları ve birbirine danışarak yürüttükleri bir sistemdi, Dersimdeki eski ocaklar-aşiretler sistemi.

Peki Ocak dediğimiz sistemin görev ve yetki sınırı da şuydu: Dersim halkının toplumsal barışını ve idaresini örgütlemek, birey ve aile üzerinde ahlaki, kültürel değer sistemini sağlamak. Yani bireyin, ailenin ve toplumun günlük hayatını organize ederken, bağlı olduğu ve mensubu olduğu aşretin bütün yetkilerini birara da topladığı ve merkezileştirdiği en üst otoriteydi ocak sistemi.

Organik olarak, her ailenin bağlı olduğu bir ezbeti vardı, her ezbetin bağlı olduğu bir aşireti, her aşiretin bağlı olduğu bir ocağı, her ocağın bağlı olduğu bir Piri-Dedesi, her Pirin-Dedenin de bağlı olduğu bir Mürşidi vardı. Mürşitlerin de birbirine karşı sorumlu oldukları ve bağlı oldukları Serçeşmeleri vardı. Dersim toplumu, sosyal, hukuksal, kültürel, yönetim ve idare biçimini yüzlerce, hatta binlerce yıl bu sistemle yürütmüşlerdir. Dersimin, despotik Osmanlı otoritesine ve yapısına karşın, kendisini ve otonom yapısını işte böyle bir idare sistemiyle yönetmiş ve bu yönetim sistemiyle kendini koruyup, 1900’lerin ortalarına kadar getirmiştir.

Bu örgütsel ve idare sistemi ilk büyük darbeyi 1938’de almıştır. Ulus-Devlet (Etat-Nation) temeli üzerinde inşa edilmeye çalışılan ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti’nin 1938’deki ana hedefi; en başta Dersimdeki ve bir bütün olarak Alevi-Kızılbaş toplumu arasında varolan bu idare sistemini ortadan kaldırmak, ulus temeli ürende inşaa edilen merkezi devlet yapısının idare biçimini empoze edip, Ulus (millet) devlet hukuğunu topluma dayatmak oldu.

1938’de aldığı bu büyük darbe sonrasında, içte ve dışta dağılmakla yüzyüze kalan Dersim toplumu, daha sonraki yıllar da hernekadar kendini yeniden toplarlayıp, varolan eski sistemi yeniden örgütlemeye ve ayağa kalkmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Toplumun bel kemiği olan Ocak ve aşiretlerin önde gelen büyük bir kitlesini, 38 gibi bir felaket aldı götürdü. Usene Seyid’in deyimiyle “kiminin sonu ip, kiminin de sürgün de ölüm” oldu. Yüzyılar boyunca Ocakları, Pirleri, Dedeleri, Mürşidleri tarafında yönetilmiş bir toplum, birden kendini sahipsiz, başsız, rehpersiz terk edilmiş, ortada bırakılmış “anasız-babasız” öksüz bir vaziyette buldu…

1938 sonrasındaki süreci hepimiz biliyoruz. 1940-50’lili yıllar da doğan ve yetişen kuşak; 1970’lerde Türkiye’yi sarmalayan, toplumun bütün etnik, sosyal, kültürel ve inançsal katmanlarını etkileyen, alternatif idare yönetim modelleri öneren, hu alternatif toplum iddaleri için mücadele eden muhalefetin içinde kendini buldu. Dersim gençliğinin ve şehirli aydın kuşağının o dönem başka da bir alternatif yoktu zaten. Dersim gençliği, kendi yaşam felsefesiyle de uyuşan; eşitlikci, barışcıl hakka niyetli yeni bir dünya ve toplum modeli için mücadele etmekten pekte haksız sayılmazdı. Dönemin Türkiyesin de, toplumsal halk muhalefinin savunduğu eşitlik, özgürlük, adalet ve bağamsızlık talebi; Alevi-Kızlbaş Dersim halkının da genel talebleri sayılırdı. Ayrıca Dersimliler için, Dersim 38 gibi henüz taze olan, kapanmamış kanayan derin birde yaraları vardı. Ayrıca bu yarayı açan siyasi devlet otoriteden sorulması gereken bir hesabı vardı. Dersim halkı ve toplumu o hesabı sorma amacıyla,  kendisini içinde bulduğu politik atmosferden bir daha sıyıramadı, hesap sorma fikri Dersim toplumu için birnevi tuzağa dönüştü.

Burda sorun; Dersim halkının ve gençliğinin politize olması, yada politikaya ilgi duyması meselesi değildir elbetteki. Günümüz endüstriel kapitalist modern toplumlar da, bir halkın politize olması, o toplumun bir eksiği veya yanlışı değildir.Tam tersine toplum için o durum büyük bir avantaj sayılır. Bütün mesele toplumun birey ve fertleri, o politik durumu-avantajı kendi halkının lehine çevirebilme beçerisini gösterip gösterememesinden yatmaktadır. Bu becerilmediği taktirde o avantaj konumundaki politik atmosfer, toplum için dezavantaja dönüşebilir ve bir halkın tamamen bitmesine  de sebep olabilir.

Dersim halkı ve toplumu için malesef olan da bu son olasılık oldu. Dersim Meclisi oluşturulduğunda, dezavantaja dönüşen bu durum, ciddi bir şekildi tekrar Dersimliler için avantaja dönüştürüle bilinir.

4.) Dersim Meclisi’nin; Varolan Federasyon, Örgüt, Parti..vb, Dersimli siyasi yapılarla ilişkisi nasıl olmalı.

Dersim halkının politize ve örgütlü bir halk olduğunu herkes, hepimiz artık biliyoruz. Evet Dersimliler örgütlü bir haktır! Ama sorun; yukarda da söylediğim gibi bu halk, bu örgütlü gücü ve politikayı kendi lehine dönüştürmüyor, yada dönüştüremiyor. Asıl sorun da kendisi için, kendi çıkarları için politika yapmamasında kaynaklanıyor. Bu yüzden de o politik avantaj kendi alehine, yani bir dezavantaja dönüşüyor.

Neden mi böyle oluyor?

Anlatayım: Kendi geleceği ve kendi çıkarı, kendi talepleri ve ihtiyacı için örgütlenmeyen bir halk, kendi ihtiyaçlarına cevap verecek örgütlü yapılar oluşturmayan, o araçlara sahip olmayan bir halk, kendisi için işlevi olmayan örgütler içinde yeralan bir halk , başkasının politikasına alet olmaktan, başkası tarafından kullanılmaktan, başkasının maşası olmaktan, başkası için politika yapmaktan, başkası için varolmaktan kendisini alıkoyamaz.

Ama kendisi için örgütlü olabilmesi ve kendi geleceği için politika yapabilmesinin yolu da, o halkın, o toplumun kendisine dair gelecek toplum projesine sahip olması gerekiyor.

Dersim Meclisinin işi işte tamda burda başlayacaktır, Meclise burda ihitiyaç duyulacaktır, yada Dersim Meclisi tamda burda devreye girecektir.

Nasıl mı olacaktır?

Onu da anlatayım: Geçenlerde Türkiye’de Meclis çalışmalarına ilgi duyan ve destek veren bir dostumuzdan bir mesaj aldım. Bana gelen o mesajı ve kendisine verdiğim cevabı sizinle kabaca paylaşmak istiyorum. Gelen mesajda sorulan soru şuydu:  Diyordu ki ; “Neredeyse her ilde, Dersime ait bir dernek var. Bu derneklerin de bir federasyonu var. Bu federasyon çıkar derse ki: “Biz Türkiye’nin her yerinde örgütlüyüz ve Dersim’in sorunlarını dile getiriyoruz, çözüm arıyoruz. Barajlara tepki koyduk, HES’lere tepki koyduk. Bir çok davayı kazandık. Dersim’in ekolojisi ile de çalışıyoruz. Bizim yapmadığımız neyi yapacaksınız?” derlerse, “Haksızsınız” diyemeyiz. Ne diyeceğiz, meclis çalışanları ne diyecek bu durumda?”

Cevabım şu oldu : « Sen de haklısın. Onlar da haklı, aynen öyle derler ve diyecekler de : Birincisi bir defa Dersim Meclisi tam da o yapmakla görevli oldukları ve « yapacağız » dedikleri, Dersimliler tarafında sahip çıkılıp savunulan talepleri yapıyorlarmış gibi gözküp yapmadıkları zaman, onlara o işleri yaptıracak bir mecri olacak. İkincisi Dersim Meclisi onların göremedikleri, yada görüpte üstünde duramadıkları sorunları, onlara göstermek ve anlatmak, onların önüne yeni işler çıkaracak, onlara yeni işler önerecek, onlar tarafından yapımı dahi tasarlanmayan ve düşünemedikleri işler koyacak bir merkez olacak. Bu işleri yapıyoruz diyen o dernek, federasyon, örgüt, parti vs, o işleri sadece yapıyor görünüyorlar, kenarında köşesinde tutuyorlar, hatta dah açık konuşmak gerekirse, Dersimin gerçek sorunlarının çözümünde, adam gibi iş yapan birkaç dernek dışında ortada fazlada yapılan bişey yok aslında…

Çünkü genel olarak bu dernek, federasyon, örgüt ve partilerin asıl işi ; Dersim’in dilini, kültürünü, doğasını, inancını, geleceğini, geçmişini kurtarmak, korumak falan değildir. Bunu sen de biliyorsun, ben de biliyorum, herkeste böyle olduğunu çok iyi biliyor. Hatta hepimiz de biliyoruz ki, onların asıl işi Dersim değil, devrim yapıp memleketi kurtarmaktır.. Kendilerince çokta haklılar da aslında. Sorun onalrın sorunu değil. Onların amacı ve asıl görevi, arzuladıkları iktidarlarını, devletlerini kurmaktır. Kurmak istedikleri bu devletin adı Sosyalist Halklar Cumhuriyeti olur, Kürdistan olur, Türkistan olur, fark etmez adı önemli değil. Ama bu arada Dersim sorunu Türkiye devletinin hem bugününü ve hem de geçmişini ilgilendiren çok önemli bir mesle olduğu için, yara çok eski ve derin olduğu için, Dersimliler içerisinde bu yönlü bir yakınmanın ve dövünmenin varolduğunu farkettikleri için, onların talepleriyle de ilgileniyorlar, işte o ilgilenme de ancak bukadarlık bir ilgilenme oluyor. Ne yazıkki sonrasında gerisi gelmiyor…

Bu durum aslında bir bakıma sorun da değil artık. Şimdiye kadar biz onlarla hep bu mesele yüzünde kavga ettik; “siz Dersimlilere yalan söylüyorsunuz, Dersimin sorunlarını ve çıkarlarını gerçekten savunmuorsunuz” dedik. Onlara bir çok şey söyledik, yazdık, eleştirdik. Onlar da bizim için çok şey söylediler…. Ama bundan böyle artık birbirmizle kavga etmeyeceğiz ve etmemeliyiz de. Tamam diyeceğiz, madem siz de bu talepleri savunuyorsunuz biz de savunuyoruz, o halde buyrun beraber bu işleri yapalım diyeceğiz. Gerçekten Dersim’in sorunları ve meseleleriyle ilgileneceksiniz; o halde buyrun hep beraber yapalım, hoydur meydan diyeceğiz…

Bunu başara bilmemizi için ayrıca şöyle bir avantajımız var: Dersimlier bütün siyasi parti, örgüt ve yapılar içerisinde varlar ve örgütlüler demiştik. Devletin resmi ana muhalef partisinden tutalım da, Devletle 30-40 yıldır dişe diş çatışan silahlı örgüt ve yapılara kadar. Türkiye Marksist Sosyalist-sol hareketlerden tutalım da, Ulusal Kürt hareketlere kadar; istisnasız hepisin de ama hepisin de Dersimlileri bulmak mümkündür.

Bu örgüt, parti ve yapılar içerisinde varolan, örgütlü olan, yetkili olan Dersimlilerin şimdiye kadar yaptıkları şey şu oldu; İçinde yeraldıkları siyasi parti, örgüt, hareket ve yapıların, politikalarını, siyasi proğramlarını Dersimlilere empoze etmek oldu. O parti ve yapıların politikalarını Dersimlilere kabul ettirmek oldu. Şimdi ise bu işi artık tersine çevirmek gerektiğini düşünüyorum. Yani bundan sonra o örgüt , parti ve yapılar içerisinde yeralan, varolan Dersimliler, Dersimin çıkarlarını ve geleceğini savunan politikaları, düşünceleri o örgütsel yapılara taşımalıdırlar, o örgütler, partiler içinde Dersimin sorunlarını tartışmak, kabul ettirmek ve eylem planları, kararları çıkartmak olmalıdır. Dersim Meclisi, o siyasi örgüt, parti ve yapılarala kavga etmek yerine, onların içinde yeralan Dersimlilerin vasıtasıyla, onlarla birlikte iş yapmayı planlamalı, Dersim davasını savunup başarmalıdır.

Özet olarak Dersim Meclisi; varolan örgütlere, yapılara, partilere alternatif bir yapı, bir oluşum değildir ve olmamalı. Dersim Meclisi varolan o politik ve sivil yapılar içirisin de Dersim politikasını savunan bireylerin, çevrelerin, grupların toplamı, bileşeni olmalı.

İşte Dersim Meclisinde anladığım budur benim ve böyle bir Meclis arzuluyoruz. Bu Dersimliler için bir rönesans olacaktır, Aleviler içinse bir model olabilir.

Sevgi ve saygılarımla
24 Nisan 2016
Hüseyin Dedesoy

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Konvansiyonu Beyannamesi / Av-Hüseyin Arslan

Yazar: adminTarih: Temmuz 31, 2016Kategori: Dersim Meclis Girişimi, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.703 Views
Dersim Konvansiyonu Beyannamesi / Av-Hüseyin Arslan

Ma ne keşi dest de girze ke rê; ne ki keşi miyanê ma sero derze ke rê; bêre te lewe!

“Biz Dersim Halkı, daha mükemmel bir birlik yaratmak, bağımsızlığını inşa etmek, internal self-determinasyon hakkını icra etmek, adaleti sağlamak, yurdumuz içinde huzuru güvence altına almak, doğamızı, çevremizi korumak, gençliği, kadınları ve toplumun diğer gruplarını korumak, güvence altına almak, ortak savunmayı gerçekleştirmek, genel refahı artırmak ve özgürlük, güvenlik, yaşam ve mülkiyet temel haklarını, dil, kültür, eğitim, sanat ve inanç ve diğer soyal güvenlik haklarını güvenceye almak ve gelecek kuşaklara aktarmak için bir Dersim Assemblesi takdir ve tesis edilmesini beyan etmeliyiz.

Dersim Assemblesi iradesi, mevcut zaman diliminde, Dersimi bireylerin zeka, marifet ve icraatının tesis edeceği harikulade, muazzam bir yapı olacaktır. Assemble, gençler, kadınlar, sanatçılar, bilim insanları, hukukçular, akademisyenler, ekonomistler, işverenler, köylüler, emekçiler ve öğrenciler tarafından oluşacaktır ve aşağıdaki icraatların temelini demokratik bir hamle ile atacak ve Kızılbaş demokrasiyi modern presinpler doğrultusunda hayata geçirecektir.

• Delegelerin Seçimle Berlinlenmesi

• Dersim Kongresi

• Haklar Bildirgesi

• Dersim Assemblesi Yaşams Organı : Dersim Senatosu

• Dersim Ocaklar ve Dedeler Cemi

• Dersim Gençlik Organizasyonu

• Dersim Kadınlar Organizasyonu

• Dersim Heritage (Mirası)

• Dersim Ekonomistleri

• Dersim Barosu

• Dersim Akademisi

• Dersim Press –Basın

• Dersim Sanat

Yukarıdaki icraatları hayata geçirmek için öncelikle bir Dersim Assemblesi’ni İnşa Organizasyonu vücuda getirilecektir. Müteakiben, bir kongre toplanacak, hazırlanacak olan bir Haklar Bildirgesi yukarıda ana hatları ile değinilen prensipleri maddeler halinde kodifiye edecek ve deklere edecektir.

Kongrenin toplanması delegelerin yerelden seçim ile seçilmesi ve gönderilmesi esasına göre şekillenecektir.

Zira hazırlanacak olan beyanname toplumu temsilen deklere edilecektir.

Toplantıda ayrıca ele alınması gereken hususlardan biri de FDG yerellerinin bir Dersim Assemblesi bileşeni olarak değiştirilmesi ve statüsü Assemble statüsü olarak yasallık kazandırılmasındadır.

dersimsancak• Dersim’in tarifi ve Dersim Sınırlarının belirlenmesi

Bir Dersim Eyaleti haritasının belrinmesi için bir kurulun oluşturulması ve Kemah, Koçgiri, Karakoçan, Palu, Kharpet, Kiği, Yayladere, Hinis, Varto gibi yerleşim yerlerini içine alacak bir haritanın belirlenmesi. Bu yerleşim yerleri yaklaşık isimlerdir ve tartışmaya açıktır. Dersim Haritası’nın referanduma sunulması.

• Dersim Bayrağı’nın belirlenmesi
Tarihsel ve kimliksel özellikleri sembolize eden bir bayrağın belirlenmesi için bir kurulun oluşturulması ve Dersim Bayrağı’nın hangi özellikleri taşıması gerektiği birkaç örnek çizim ile bir süre tartışılması. Çizilecek bayrağın Dersim’de referanduma sunulması.

• Dersim’in Anadolu’nun bir eyaleti olduğu statüsünün belirlenmesi.
Dersim’in bir Anadolu Eyaleti olduğunun tarifi yapılması ve bunun tarihsel ve coğrafik bir olgu olduğunun tespitinin yapılması.

• Dersim Senatosu’nun kurulması

Dersim Mamekiye’de bir Senato’nun kurulmasının kararlaştırılması. Assemble bir organizasyon olarak düşünülürse, Senato da bir tür yasama organı olarak kabul edilmelidir. Senato üyeleri kanun koyucu statüsü kazanmalıdır. Kanun koyucular doğrudan halkoylaması ile seçilmelidir.

• Haklar Bildirgesi deklere edilmelidir:
Dersim Eyaleti tüzel kişiliği kurmak için yola çıkacak olan oluşum bir Haklar Bildirgesi hazırlayıp deklere etmelidir. Haklar bildirgesi hukukçular ve akademisyenler tarfından hazırlanmalıdır. Haklar Bildirgesi’nde klasik bireysel temel hak ve özgürlükler yer almalıdır. Bunun yanında bazı temel sosyal haklar da dile getirilmelidir. Bildirge Dersim, Anadolu ve Mezopotamya halklarına ve bireylerine yönelik olmalıdır.

• Temel Yasa hazırlanmalıdır:
Haklar Bildirgesi’nden yola çıkılarak bir Dersim Temel Yasası hazırlanlanmalıdır. Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin işleneceği Temel Yasa’da, Dersim’de internal sistemin Eyalet düzeyinde nasıl işleyeceği ve modern demokrasi ilke ve prensiplerinin, geleneksel Kırmanciye Kızılbaş kuralları ile nasıl uzlaştırılacağı işlenmelidir.

• Assemble ve Senato Logoları:
Assemble ve Senato logoları ciddi ve tarihsel boyutu temsil edecek profesyonel logolar olmalıdır. Ciddiyetten uzak, cıvık renklerin olduğu bir logo tarihsel itibarımıza yakışmaz. Bir kaç logo örneği gönderilecektir fikir vermesi için.”

27 Mart 2016
Av-Hüseyin Arslan

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Koordinasyon Yürütme Kurulu’na / Celal TAŞ

Yazar: adminTarih: Temmuz 31, 2016Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.132 Views
Koordinasyon Yürütme Kurulu'na / Celal TAŞ


celalals-300x199“Koordinasyon Yürütme Kurulu” olarak bizlerden,yani “Désim Meclisi” birinci hazırlık toplantısına katılanlar ile katılamayanların “Désim Meclisi ” hakkında ne düşündüğümüzü öğrenmek için üç şık altında yazı yazıp düşüncelerimizi öğrenmek istiyorsunuz.O halde 1.ci şıktan başlayarak düşüncelerimi sizlerle paylaşayım.

1.) Désim Meclisinde ne anladığım:

Ben şahsen böyle bir çağrışım duyduğumda çok duygulanmışdım,bu girişiminde bulunan arkadaşları da en içten kutlamak oldu.Ortada resmi anlamda kurulmuş bir meclis olmamasına rağmen,sembolik de olsa , Désim’e sahiplenme anlamını çağrıştığı için,dili,inancı,kimliği,coğrafyasıyla beraber bir çok yönüyle qerqelede (ölümle kalım arasında gidip gelen) olan Désim’i belki yeniden hayata döndermeğe vesile olur diye bende bir umut oluşturdu.Bu Sembolik Meclisin ,seçilmemişlerin seçenlerini henüz seçmediği sembolik bir meclis olduğunun bilincindeydim.Günün dayattığı şartlardan dolayı,Désim’i yine ciddi anlamda yeni soy kırım tehlikeleriyle sarıldığı sonucunu çıkaran duyarlı arkadaşlarımızın bir hamledi olarak algıladım.Çok da yerinde bir tavırdı,takdire şayan bir çıkış olarak buldum.Şimdi ikinci şıkınıza gelince:

2. Meclis Çalışmaların Nasıl Örgütlenmesi Gerektiği.

Bana göre sağlıklı bir Temsiliyeti Désim Mecli”sinin olabilmesi için şöyle bir yol haritasının izlenmesi lazım:.
1.) Diaspor Désimliler;Avrupa’nın veya Türkiye’nin değişik illerinde yaşayanlarla,Désim’dekiler sık,sık aylık,haftalık,yerel ve bölgesel toplantılar,paneller,konferanslar ,geceler düzenlemeliler.Ki geniş halk katmanlarının haberi olsun.Gazete,tv.lere ilanlar verilmeli,tv kanallarında ,panellerde Désim Meclisi niye gereklidir,neler yapacak , nasıl oluşacak diye çalışmalar yapmalıdır.
2.)Bu etkinlikler yapılırken,katılımcılara yasak getirilmemeli,esnafı,resamı, işçisi,akademisyen,memur,demokrat kurumlar,siyasi partilerden ,devrimci demokrat gruplardan katılımlar ollmalıdır.
3.) Merkezi toplantılara herkes maddi imkanlardan ,olanakların olmamasından dolayı gitmeyebilirler,bütün bunları da gözönüne alarak,bölgesel toplantılara da önem vermek lazım.Çinkü kimi işden dolayı izin alamaz,yakınında olunca iş paydosundan sonra da olsa gider katılır tekrar işine gider.Vardiyeli çalışanlar var,rahatsızlıktan dolayı rapurlu olanlar olur,uzak yerlerde gecelemek için yeteri harçlıkarın olmadığını hesaba katarak bu tür bölgesel çalışmalar ,toplantılar da yapılmalıdır.
4.)Bireysel olarak da her kim ki” Désim Meclisi” fikriyatını savunuyorsa ,kahvelerde,pazarda,iş yerlerinde değişik halklardan arkadaşlarına bu fikirlerini açmalı,haberdar etmeli,kamuoyu oluşturmalı.
5.)Areye Kayi vb etkinliklerle turneler oluşturulmalı.Örnek: Heyder ile Cemal’in yaptığı skeçler gibi skeçli sohbet toplantılar yapılmalı,
6.) Désimlilerin dügünlerinde anonslar yapılmalı,halk haberdar edilmeli,etkinliklerin tarihleri,kimlerin hazırladığı,kimler ne konuşacak kısaca anons edilmelidir.
7.) En önemlisi de propagandalar, etkinlikler yapılırken,”Désim Meclisi”: 
a) Désimin Heterojen kimliğinin yok oluşunu önlemek için, 
b)Yok olmakla yüzyüze olan kırmançki (zazaca- dımılki) dilini yaşatmak ,okullara eğitim dili olarak girmesi için, 
c) Désim coğrafyasının tahribini engellemek,önlemek,Muzır Çayına yapılan irili ufaklı barajların yapılmasına karşı çıkmak,maden,taş ocaklarının işletmelerinin çalışmalarına katşı çıkmak,iptal ettirmek,yasaklamak.Yaban Hayvanların avlanmasını,bitki türlerinin hoyratça ortadan kaldırılmasına karşı çıkmak, mezarlıkların, köprü vb arkeolojik eserletin define arama bahanesiyle kazı yapan kazıcıları cezalandırmak,tarihi eserleri koruma altına almak ,
8.) Alevi Kızılbaş inanç kültürümüzün üstündeki baskıları bertaraf edip, iqrar-iman kültürümüzü serbestçe yaşamamız için,kutsal günlerimizin de tatil günü olarak kabul edilmesi için,
9.)Ne Türk,ne Kürt olmadığımızı,Ayrı bir kimlik (Zaza,Dımılı,Kırmanc) olduğumuzu vurgulamak için,
10.)Désim halkı hala hazırda yeni bir soykırımla karşı katşıyafır,böyle bir olasılığın önüne geçip engellemek,gerek devlet güçlerinin,gerekse Türk solu,Kürt Milliyetçilerin Désim’de savaşı tırmandıran şiddet eylemlerini terk etmelerini sağlamak için ,11.)Uluslarası alanda Désim’i temsil edip davasına sahip çıkıp savunmak için “Désim Meclisi”ne ihtiyaç vardır.Yeteri kadar sosyal maddi taban oluşturduktan donra ikinci bir aşama olan “Désim Ulusal Kongresi “yapılmalıdır.

Şimdiye kadar sembolik bir anlam taşıyan yeteri kadar propagandası yapıldıktan sonra gerçek anlamda vucut bulacak olan “Désim Meclisi “oluşmadan önce,üyelrini seçebilmek için büyük bir “Ulusal Désim Kongresi” hazırlanmalıdır. “Désim Ulusal Kongre”sine somut projeler sunulmalıdır,bu projeler onaya sunulup “Ulusal Kongre” tarafında karara bağlanmalıdır.Bu projeler kongrede seçilecek olan “Asıl Désim Meclisi”üyeleri tarafından yerine getirilmeli,icra edilmelidir.Şimdi gelelim üçüncü şıka.

3.) Nasıl Bir Désim Meclisi Arzuladığımız.

Yukarıda belirttiğim gibi bu ” Désim Mecli”si üyeleri, Ulusal Kongreye katılanlar tarafından seçilmelidir.Seçilmiş Meclis üyeleri kongrenin karara bağladığı projeleri yerine getirmekle yükümlü olmalılar.

Örneğin bu projeler: 
1) Kirmançki ( zazaki-dımılki) dilinin geliştirilmesi,yaşatılması,
2) Désim Tarihi,
3)Désim sosyal- toplumsal kültürü ile inanç kültürünün,adet-törelerinin araştırılması,yaşatılması,geliştirilmesi,
4)Désim’de tarımın,hayvancılığın,elsanatlarının tekrar canlanması için küçük çapta da olsa Munzur Suyu işletmesine benzer projelerin hayata geçirilmesi,nüfus göçünün önlenmesi,
5)Dilimizde yayın yapan bir tv.kanalının , dilimizde yazılan bir gazetenin basımı ,yayını vb.projeler olabilir.Projelerin sayısı az veya çok olabilir.

Ulusal Kongre tarafından seçilen” Désim Meclisi ” üyelerin her biri kendi yetenek,becerisine uygun birer alt komiteler kurarak ,birlikte hareket edebileceği kişi ,kurumlarla da çalışabilmeli, kurumlar oluşturabilmeli.Yapılacak tüm örgütlenmeler yasal,legal olmalı,denetlenir olmalıdır.

Tabiri caizse bu “Désim Meclisi” hem yasama hem de yürütme organı olup bu görevi,Désim halkıyla,birlikte çalışabildiği kurum,kuruluş,kişilerle yerine getirmelidir.
Aynı zamanda yanlışlar,hataları olmuşsa kendilerini aklamaları lazım. Hesap vermeliler.

Tüm bu çalışmalara bir ömür biçilmeli.Kurumlaşmaya gidilmeli.Meclis üyeleri kendi içlerinde ,Désim’i uluslararsı diplomatik konularda temsil edecek olan birini seçip görevlendirebilirler.

Not:Çalışma merkezi Désim olmalı,kongreler de Désim’de olmalıdır diye düşünüyorum.

Sevgi ve selamlatımla.

Celâl Taş.

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş
12

Welat ra

Ça „mayin“i en zêde Gola Dêsımi de estê?

Son Yazılar

Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair
Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair

Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair

Kasım 14, 2022
Kamuoyuna
Kamuoyuna

Kamuoyuna

Haziran 22, 2022
Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek
Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek

Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek

Mart 30, 2022
DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız
DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız

DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız

Kasım 22, 2021
MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!
MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!

MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!

Ağustos 25, 2021

Yazarlar

Arşiv