KAMUOYUNA ÇAĞRIMIZDIR.
Saygı Değer Yazarlara, Aydınlara, Sanatçılara ve Siyasetçilere! Sosyalist Sol Partilere, İnsan Hakları Derneklerine ve Tunceli Barosuna Sesleniyoruz.

Türkiye’de uzun bir süredir, özellikle sol muhalif kesimin dile getirdiği ve yapmak istediği, Türkiye’nin yakın siyasi tarihiyle yüzleşme talebi gittikçe daha geniş bir kesim tarafından sahiplenip, dile getirilmeye çalışılıyor. Yaşanan anti demokratik ve gayri insani süreçten çıkma ve normalleşme isteği, her kesimin arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu zorunlu bir hale gelmiş bulunmaktadır.
Geçmişle hesaplaşmak, moda deyimle «Helalleşme», «Yüzleşme», adaletli, demokratik, halkçı, eşitlikçi, özgürlükçü bir gelecek inşası ve arzusu; herkesi ilgilendirdiği gibi Dersim halkını ve toplumunu çok daha yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Dersim Halkı’nın yaşadığı toplumsal yıkım ve siyasi trajedinin tarihi çok daha da eskilere, 500 yıllık bir geçmişe gittiği gibi, son 100 yılda özellikle 37-38 kıyımı 70’li yılların politik atmosferi ve 90-95 trajedisi, toplumun var olan tarihsel, inançsal, kültürel ve kimliksel dokusunu tamamen darmadağan etti ve demografik yapısını altüst etti.
Yaşanan bu tarihsel süreçleri konuşmak, muhasebesini yapmak, yanlışlarla ve hatalarla yüzleşmek için uzun süredir aleni olarak yazılıyor, çiziliyor. Bu yönlü uğraşların, tartışmaların ve çalışmaların seyri inişli-çıkışlı da olsa, kayda değer bir yol aldığını da söyleyebiliriz.
Son dönem ağırlığı Dersim kökenli sol siyasi şahsiyetlerden oluşan, geçmiş devrimci, sosyalist ve sol bir hareketin içinde yer almış, gelinen süreçte bazılarının hareketle aralarına mesafe koyduğu, bazıların ise hala içinde veya çeperinde yer aldığı bu insanlar, siyasi geçmişleriyle bir yüzleşme başlatmış bulunmaktalar. Yapılan sadece geçmişi tartışmak, hayatta olan muhataplarına sordukları bazı sorulara cevap istemektir.
Bu istek ve girişime, soruların muhatabı şahıs ve kişiler normal cevap verip tartışmak ve gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olma yerine, insanları ölümle tehdit ediyorlar. Bu soruları ve tartışmaları dile getirenleri «devletle iş birliği yapmakla, örgütü dağıtmakla, devrimci düşmanlığı yapmakla» vb. biçiminde suçluyorlar. Kamuoyuna açık bildiriler yazıp, sosyal medya ve basın alanında isimleri yazıp, bu sivil ve savunmasız insanlara karşı açık açık SAVAŞ açtıklarını ilan etmiş durumdalar. Kendi dışında farklı bir sese, dışardan gelecek herhangi farklı bir soruya, farklı bir fikre, düşünceye, eleştiriye tahammül etmeyen bu arkadaşlar tam bir gaflet içindeler…
Bu arkadaşları şunu diyoruz.
Elimizdeki bir tablodan sadece kara renklerle yapılan müdahalelerle ciddi bir eser çıkmaz. Bunun için her renk cümbüşünden yararlanmak gerekir.
Herkesin fikrini beyan etme hakkı vardır ve o hakka saygılı olmamız şarttır. Hiçbir gerekçe ile kimsenin bir diğerini fikrinden dolayı suçlamadığı, demokratik ve özgür bir ortama acilen ihtiyaç var. Bunun için sükunetin sağlanması; kimin ne dediğinin anlaşılması becerisine ve kulaklara sahip olmak gerekir. Havaya sinen yoğun bir sis sonrasında, kurtların ava çıkmasına müsait bir ortam oluşturulmak isteniyor. Bunu fikirlerden korkanların en sık başvurdukları bir yöntem olduğunu biliyoruz, biliyorsunuz.
Halkın Günlüğü ve ADHK sitelerindeki yazılarda oldukça dar, tekçi ve hayali düşman yaratma üzerinden fayda sağlayacak bir kurgu kendini dışa vuruyor. “Zereweşiye” (hoşgörü) kültürünün zerresi yok burada.
Halkın Günlüğü ve ADHK tarafından bilinçli ya da bilinçsizce yaratılmaya çalışılan ortam kimin işine yarar acaba? 28 Mayıs ve 14 Haziran 2022 bildirilerinden bahsediyoruz. Anlaşılmayan bir şey yok aslında. İkinci yazıda (14 Haziran 2022) tam 82 kez tekrarladıkları “düşman”ın işine yarar. Her iki yazıda aleni olarak savaş ilan ediliyor, cinayetlere davetiye çıkarılıyor veya en azından buna uygun puslu bir ortam yaratılmak isteniyor.
“Ben merkezli” davranış ve Ego’lardan uzak kalmalıyız. Herkesin bir diğerinden öğreneceği incelik ve zarafet vuku bulmalı. Burun büktüğümüz her görüşten mutlaka öğreneceğimiz yanlar olacağını bilecek bir kemalet sahibi olmalıyız. Doğru bildiğimiz ve cidden inandığımız düşüncelerin göreli ve yanlış olabileceği gerçeğini unutmamak gerekir. Çiçero’nun dediği gibi: “Kuşkucu olmak bizi gerçeğe ulaştırır”.
Kamuoyuna sesleniyoruz. Sorumluluk alın.
Herkesin sorumlu davranması ve sorumluluklarının bilincinde olması önem arz ediyor. Halkın Günlüğü ve ADHK yazılarında gösterilen sopanın gün gelir herkese, her itiraz edene karşı kullanılan bir diktatörlüğe ortam hazırlayacağının bilincinde olmalıyız. Bu tavırla ADHK’nın kurtların özlediği sisli havaya ortam hazırladıklarını ve sonuçlardan sorumlu olacaklarının umarız en kısa sürede farkına varacaklardır.
Kişi hak ve özgürlüklerine herkesin saygılı olması insan olmanın bir gereğidir. Hiçbir dava adına, hiçbir parti, örgüt ve bayrak adına, kişinin yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü, kişinin elinden alınamaz, yok sayılamaz. Bugünden suskun kalınan bu ihlaller gün gelir bir kartopu gibi büyür, büyür ve bizi, sizi ve herkesi altında ezecek bir çığ konumuna gelir.
Kamuoyunu, İnsan Hakları Dernekleri’ni, Hukukçuları, Baroları (özellikle Tunceli Barosu’nu) sessiz kalmamaya; ses vermeye davet ediyoruz…
İhlal edilen her hak ve özgürlüğü, kişilere yönelik şiddet ve onları düşman görme sorumsuzluğuna izin verilmemelidir. Her hak ihlallerini, bu yöndeki beyanları, kendimize karşı yapılmış bir saldırı ile eş değer olduğunu kabul etmek durumundayız. Buna yönelik gösterilecek empatik tavır ve davranış, kişiliğimizin bir yansıması olacağını ve sorumluluk gereği bunun yapılması gerektiğini hatırlatmamıza gerek yok.
Sonu gelmez çatışmaları ve ihlalleri beraberinde getirecek söylemlerden bir an evvel uzak durup, bunların farkına vararak sürecin demokratik ve hoşgörü ortamına evirileceği umuduyla.
Dersim Kongresi, 22 Hazıran 2022