Kutsal Mekanlarımızın Korunması ve Dersim’de Sürdürülebilir Turizme Yönelik Çözüm önerileri:
Uzun yıllar, kimsenin görmediği, görmek istemediği; basına, medyaya “terör şehri” olarak yansıyan Dersim, 2011 yılında başlayan çözüm sürecinde, nispeten güvenlik alanında rahatlama olmasıyla yerel gezginlerin Dersim coğrafyasında başlattıkları gezi ve turların sosyal medyada paylaşılması ile bilinir, görünür kılındı. Ulusal basında “Burası Antalya değil, Tunceli” benzeri başlıklarla yaz sıcağında serinlemek üzere suya giren gençlerin fotoğraflarıyla haber edildi. Yurt içinden ve dışından duyulan ilgiyle ulusal düzeyde turizm şirketleri turlar düzenlemeye başladılar. Akabinde 2014 yerel seçimlerinde Ovacık Belediye Başkanlığı’nı TKP’nin kazanması, Dersim’in ulusal ve uluslararası bilinirliği iyice arttırdı. Bu bilinirliğin, olumsuz yansıması ne yazık ki turizmde meydana gelen patlama ve dolayısıyla geride bıraktığı tahribat oldu. Yoğun insan ve araç baskısına hazırlıklı olmayan coğrafyamızda kültürel değerlerimize, doğaya ve çevreye karşı bilinçli yaklaşım gösterilmemesinin sonucu olarak tahribat her geçen yıl katlanarak artmaktadır. Bunlarla birlikte yurtdışında ve büyük şehirlerde yaşayan Dersimlilerin dönüşlerinin başlamasıyla köylerde dahi artan betonlaşma, yerel mimariyi ciddi anlamda tehdit etmektedir.
Bilindiği üzere son birkaç yıldır üzerinde konuşulan, Tunceli Valiliği himayesinde Fırat Kalkınma Ajansı’nın hazırladığı ve Erzurum Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nca onaylanan projenin hayata geçirilmesi doğayı ve gözeleri korumaktan ziyade mevcut alanı turizme açarak ticarileştirecektir. Acilen önlem alınmazsa ne Munzur Gözeleri ve Vadisi ne Pülümür Vadisi ne de Rabat, Dereova Şelalesi, Düzgün Baba kalacak elimizde. Bu nedenle öncelikle valiliğin desteklediği Munzur Gözelerini ticarileştirmeye yönelik projenin iptali için hukuki süreç başlatmalı, tüm güçleri birleştirerek, halkın desteğini kapsayan aktiviteler ortaya koymalıyız.
Milletvekilleriyle görüşmeli, konunun meclise taşınmasını sağlamalı, ortak basın açıklamaları düzenlemeliyiz.
Bölgenin yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşları, dernekleri, doğa ve çevre örgütleri, meslek örgütleri, siyasi partileri, sanatçıları, yazarları, aydınları, akademisyenleri ve ayrıca Munzur Su A.Ş. gözelerden beslenen bir şirket olduğundan bu çalışmaya mutlaka dahil edilmeli.
Yerel yönetimler öncülüğünde kutsal mekanlarımızı koruma ve çevre bilincini geliştirmeye yönelik farkındalık çalışmaları (bilgilendirme toplantıları, ilgili yerlere bilgi levhaları yerleştirme vs) yapılmalı.
Munzur Gözeleri ve Munzur Suyu yakınlarındaki köylerde çevre kirliliği konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Aşırı betonlaşmanın önüne geçilerek geleneksel mimariye uygun konutlar yapılması teşfik edilmeli. Ovacık ve Pülümür ilçe merkezleri ve çevre köyleri için acil arıtma sistemi yapılması elzemdir.
Munzur Gözeleri’ne araç girişini engellemek için çözüm üretilmeli. Gözelerin girişinde bulunan çay ocakları ve satış stantlarını geriye çekmeli. Gözelerde piknik yapılması yasaklanmalı, yerel halkın kurban kesimi için çözüm geliştirilmeli.
14.05.2020
Dersim Kongresi
DERSİM’DE YEREL YÖNETİMLER (BELEDİYECİLİK) ÜZERİNE
“Yerel yönetim kuruluşları özgür halkların gerçek gücünü oluşturur, İlkokulların bilime katkısı ne ise yerel meclislerin de özgürlüğe katkısı odur…
Bir halk özgür bir yönetim kurabilir, ancak yerel yönetim olmadan özgürlüğün ruhuna sahip olamaz.”
(Alexis De Tocqueville)
Kuşkusuz Dersimlilerin özgür bir yerel yönetime çok daha ihtiyacı var. Bunun da yolu Dersimlilerin kendi geleceklerini kendi ellerine almaları; kendi hayatlarının içinden dışarıya bakmalarından geçer.
Bu şu anlama gelir:
Dersim Kongresi Başarıyla Sonuçlandı!
(Sonuç Bildirgesi ve Kongre Sözleşmesi’ni yayınlıyoruz.)
16-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt am Main şehrinde, Dersim, Türkiye metropolleri ve Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen çok sayıda katılımcıyla gerçekleştirilen Dersim Kongresi başarıyla sonuçlandı. 51 kişilik Dersim Kongresi Meclisi’ni seçen katılımcılar, Dersim için tarihi bir adım atmanın haklı gururunu yaşadılar.
Dersim Meclisi’nin (Mısletê Dêsımi) ev sahipliğinde yapılan Kongremiz, 15 Kasım 1937’de Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim ileri gelenlerini (ağlerê Dêsımi) anma programı ile açıldı.
Bir yılı aşkın bir süredir tartışmaya açılmış olan Dersim Kongresi Sözleşme Taslağı kongreye sunuldu. Oldukça verimli ve öğretici tartışmalardan sonra, yapılan değişikliklerle birlikte katılımcıların onayına sunulan taslak, Dersim Kongresi Sözleşmesi olarak kabul edildi.
Çok sayıda kurumun ve kişinin mesajlarıyla selamladığı ve destek verdiği kongremizde, akademi ve bilim dünyasından insanlar ve katılımcılar Dersim’in temel sorunlarına ilişkin sunumlar yaptı.
Kongreye sunulan karar tasarıları tartışıldı ve bir kısmını aşağıya aktaracağımız önemli kararlar alındı.
- Dersim Kongresi, ‘38 Tertelesi’ni soykırım olarak, 04 Mayıs gününü de toplumsal yas günü olarak kabul eder. Kongre Meclisini, Dersim Soykırımı’nı başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası platformlara taşımakla görevlendirir. Kongre Meclisi’ne, Türkiye Cumhuriyeti devletini, uluslararası sözleşmelerden doğan görev ve sorumluluklarını kabul edip yerine getirmesi için bütün Dersimli kurumlarla birlikte çalışmasını telkin eder.
- Dersim Kongresi, UNESCO’nun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan diller arasında saydığı Kırmancki/Dımılki/Zazaki dilinin korunması için özel bir çaba sarf edilmesi gerekliliğine dikkat çeker. Bu alanda çalışma yürüten akademisyen ve kurumlarla birlikte hareket edilmesini önerir.
- Kongremiz, Dersim İtikatı’na yönelen her türlü asimilasyoncu ve misyoncu çabayı mahküm eder. Dersim İtikatı’nın özgüllüğü temel alınarak yol önderleri tarafından incelenmesine ve tarihsel dinamikleri üzerinde yeniden güçlendirilmesi gerekliliğine vurgu yapar.
- Dersim Kongresi, Dersim coğrafyasının yaşanılabilir bir bölge olarak yeniden inşa edilmesinin zorunluluğuna dikkat çeker. Bunun için ekonomik kalkınmayı ve yeniden yerleşmeyi teşvik edecek projeler hazırlayacak, çevre tahribatına karşı faaliyet yürütecek, uluslararası sözleşmeleri ve tecrübeleri değerlendirerek yerel idareler hakkında fikir geliştirecek komisyonlar oluşturulmasını karar altına alır.
- Dersim Kongresi, başta Sılo Qız olmak üzere kültürümüzün taşıyıcılarına özel şükranlarını sunar, onlarla dayanışma içinde olduğunu beyan eder.
Kongremiz, Dersim toplumunun olağanüstü koşullar ve ciddi tehditlerle karşıya karşıya bulunduğu gerçeğini bir an bile göz ardı etmeme zorunluluğuna dikkat çekerek, Dersimli her bireyin ağır sorumluluk altında olduğuna bir daha dikkat çekti. Kongremiz, Dersim’in geleceği için umutları yeşerten bir kıvılcım yakmıştır. Bütün Dersimlileri, Şimdi Dersimli Olmanın Zamanıdır! şiarıyla bu kıvılcıma sahip çıkmaya ve Dersim umudunu yeşertmeye çağırıyoruz.
Dersim Kongresi Meclisi
18 Kasım 2018
Frankfurt am Main (Almanya)
Dersim Kongresi Sözleşmesi
Giriş
Dersim toplumu bütün diğer toplumlar gibi son yüzyılda her açıdan çok büyük değişimler yaşadı. Dersim toplumundaki bu değişim ve başkalaşım, diğer pek çok topluma benzer normal bir gelişme ve ilerleme seyri izleyemedi. Sanayileşme ve kırdan kente doğru başlayan göç ve bu göçün yarattığı görece normal değişimleri dışta tutacak olursak farklı düzeylerdeki diğer bütün değişimler tümüyle egemen devletlerin/iktidarların ve yakınlarındaki daha güçlü toplumların her alanda uyguladıkları sistematik asimilasyon politikaları yoluyla gerçekleştirildi.
Dersim, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca hep “halledilmesi gereken” bir sorun, sökülüp atılması gereken bir “çıban” olarak görüldü. İtikat, dil, tarih, kültür, etnik mensubiyet ve her alanda bir asimilasyon sürecinin hedefi haline getirildi. Altmışlı yıllarda ve sonrasında Dersim coğrafyasında faaliyet gösteren siyasi yapılar ise Dersim toplumunun özgünlüğünü göremediler. Dersim toplumunun tarihini, etnik-kültürel kimliğini, dilini çevre halklarının tarihine, etnik-kültürel kimliklerine ve diline tabi kılarak ele aldılar. Yüzyıllar boyu inanç eksenine dayalı bir iç bütünsellik arz eden ve çevre toplumlarından tamamen farklı olan toplumsal değerleri önemsenmedi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar, dönem dönem küçülerek de olsa Dersim, defakto otonom/özerk bir statüye sahip idi. Bunun iki boyutu ve kaynağı vardı. Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun örgütlenme sisteminden, ikincisi de Dersim’in kendi kendini yönetme ve “kendini yönettirmeme” kararlılığı ve ısrarından besleniyordu. Bir devleti yoktu. Yazılı bir anayasası ve ceza yasaları yoktu. Seçilmiş politik temsilcileri de yoktu. Bütün bu kavram ve kategorilerden daha yalın, daha tabii, daha inandırıcı ve oldukça güçlü manevi bağları vardı. Bu bağları formüle eden ritüelleri ve sembolleri vardı. Kırmanciye İtikattı ve bunun “cem, cemat” sistemi bütünselliğine dayanan gerçek manada bir “toplumsal sözleşme”ye sahiplerdi. Dersimliler, Tertele/Soykırım günlerine kadar ısrarla bunu korumaya, yaşatmaya ve kendi kaderini kendileri belirlemeye çabalamışlardır. ’38 Soykırımı, Dersim’in anahtarını yitirdiği, iç hukukunun bozulduğu miladıdır. Sonraki yıllarda Dersimli, kendi adına söz söyleme hakkından men edilmiştir. Dersimliler olarak, toplumumuzun kendi adına karar vermesi, yerel ve uluslararası platformlarda temsilini sağlamak amacıyla Dersim Kongresi’ni gerçekleştirdik.
Dersim Kongresi’nin Amaçları:
-
- Dersim Kongresi, bir bütün olarak Dersim toplumunun temsiliyetini hedefler. Çağımızdaki her toplum gibi Dersim toplumu da kendi içinde değişik etnik, dilsel, inançsal, siyasal farklılıklar barındırır. Bu farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu her kuruluş/oluşum (siyasi partiler, inanç kurumları, sivil toplum örgütleri, mesleki birlikler vs.) Dersim Kongresi Sözleşmesi’ni kabul etmekle Dersim Kongresi’nin bileşenidir. Sivil bir oluşum olarak Dersim Kongresi hiçbir politik yapının ya da grubun denetiminde değildir.
- Dersim Kongresi, Dersim’i sadece bugünkü “Tunceli ili” sınırlarından ibaret görmez. Dersim Kongresi’nin temsil etmeyi öngördüğü coğrafya, defalarca sınırları değiştirilmesine rağmen tarihi Dersim’dir.
- Kendini Dersimli olarak gören ve Dersimli kimliğinde buluşan toplumsal grup ve bireyler Dersim Kongresi’nin sosyal tabanını oluşturur. Dersimlilik, kendisini etnik inançsal ve kültürel olarak farklı tanımlayan, Dersimli kimliği, bu kimlikle kendisini ifade eden sosyal kümelerin, etnik ve inanç kimliklerini asimile yoluyla potasında eriten bir üst kimlik değil, tam tersine, bunların Dersim coğrafyasında kendisini farklı tanımlamaya devam edebilmelerinin teminatıdır.
- Dersim Kongresi, Dersim’de konuşulan bütün dillerin özgürce kullanılmasını savunur. UNESCO tarafından kaybolma tehlikesi altında olan diller arasında sayılan Kırmancki/Dımılki/Zazaki’ye pozitif ayrımcılık uygulanmasını benimser.
- Dersim Kongresi, komşu halklarla karşılıklı saygı temelinde barış içinde yaşamaya özel önem verir, komşu halkların demokratik temsil kurumlarıyla birlikte çalışmak için çaba sarfeder. Bölge halkları arasında birbirini karşılıklı tanımaya ve hak eşitliğine dayalı ilişki geliştirir. Irkçılığa, milliyetçiliğe, dini bağnazlığa ve her türlü ayırımcılığa karşıdır.
- Dersim Kongresi, toplum yaşamını çağdaş seküler normlara göre şekillenmesini benimser.
- Dersim Kongresi, şiddeti ve savaşı ret eder. Dersim’in sorunlarını ve taleplerini uluslararası hukukun normları çerçevesinde gündeme getirmeyi ve çözüme ulaştırmayı esas alır. Dersim Meclis Girişimi’nin Zwingenberg Sonuç Bildirgesi’nde (19-20 Şubat 2016) Dersim’deki somut duruma ilişkin yaptığı aşağıdaki tespitin önemine vurgu yapar: “İçinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimlilerin zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır. Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.”
- Dersimliler, Dersim coğrafyasına “Hardo Dewres” tanımlamasıyla “kutsallık” addederler. Dersim Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından devam ettirilen Dersim coğrafyasını Dersimlilerden arındırma, yaşanmaz bir bölge haline getirme politikasına karşı çıkar. Devlet tarafından gündeme getirilen baraj projelerini, doğaya ve onun bir parçası olan canlılara zarar verici metotlarla maden arama girişimlerini, orman yangınlarını vb. ekolojik tahribata neden olan ve tarihi doğal kültür mirasımızın yok edilmesini hedefleyen pratikleri kabul etmez. Dersim’in bütün yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları tarihi toplumsal ve doğal mirasımızın bir parçasıdır. Dünya kültürel mirasının da bir parçası olan Dersim coğrafyasının hiçbir gerekçeyle suistimal edilmesine müsamaha gösterilemez.
- Dersim’in yaşanılır bir bölge olarak yeniden inşası, bu inşa için zaruri olan ekonomik ve yerleşim projelerinin üretilmesi, hayata geçirilmesi için faaliyette bulunmak Dersim Kongresi’nin öncelikli görevleri arasındadır.
- Dersim toplumu, günümüzde bir nevi diaspora toplumu haline getirilmiştir. Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış Dersim kökenli nüfus, Dersim coğrafyasında yaşayan nüfustan kat be kat fazladır. Diasporada yaşayan yeni kuşak Dersimliler giderek köken ve kültürel mirasından koparak, içinde sosyalleştikleri hakim kültürel kimliklere adapte olmaktadırlar. Kökeninden ve kültüründen kopuş, Dersimliler arasındaki ruhi şekillenme ortaklığının bozulmasına, birkaç kuşak sonra da yok olmasına neden olacaktır. Dersim Kongresi, diasporadaki Dersim toplumunu, Dersim’in tarihi kolektif hafızasıyla buluşturmaya gayret ederek, Dersimlilerin “biz” olmasını sağlayacak bilincin gelişmesi için çalışmalar yürütür.
- Dersim Kongresi, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere; kadın, çocuk, işçi, çevre, hayvan, iklim, vb. hakları önceleyen ve koruyan uluslararası sözleşmeleri kabul eder.
- Dersim Kongresi, ’38 Tertelesi’ni bir soykırım, 04 Mayıs gününü toplumsal yas günü olarak kabul eder.
Dersim Kongresi
17 Kasım 2018
Frankfurt am Main, Almanya
Dersim Meclisi’nden zorunlu açıklama
“Kam ke eslê xo yinkar keno, toz erzeno reça xo sono…”
Son yıllarda Alevilik hakkında yapılan tartışmalarda, kamuoyuna yönelik herhangi bir açıklaması olmamasına rağmen, Dersim Meclisi çok kasıtlı bir şekilde taraf olarak lanse ediliyor. Oysa Alevilik ekseninde yapılan tartışmalarda kuruluşundan bugüne Dersim Meclisi hiçbir zaman taraf olmadı. Bu durumunu her zaman da koruyacaktır.
Sey Rıza’nın “Evladê Kerbelayız”, Usenê Seyd’in “Na roza des u dı İmamuna”, Weliye Wuşene İmami’nin “Kamke a kora ma de mıreno raa Hz. İmam Uşeni de cae xo ceneto” söylemlerinde dile getirilen inanca saygılıyız.
Alevilik tartışmalarında taraf olmadığımızı tekrar vurgulamak istiyoruz. Dahası değişik içerik ve söylemlerde yürütülen tartışmaların Alevi kurumlarını yıprattığını, zayıflattığını düşünüyoruz. Alevi kurumları arasına nifak tohumları ekilmesini doğru bulmuyor, Alevi kurumlarını bölüp parçalamaya hizmet eden fikir ve söylemlere karşı azami hassasiyetin gösterilmesinin gerekliliğine inanıyoruz.
Biz tarihi Dersim coğrafyasına sahip çıkmak için yola çıktık. Tarihimizin, dilimizin, inancımız ve coğrafyamızın yok edilmesine itirazımız olduğu için birlikte yürüyoruz. Bu alanda itirazı olan her Dersimli ile birlikte yürüme çabamıza hep bağlı kalacağız.
Bugüne değin Dersim Meclisi’nin toplantıları, Dersimliler ve Dersim dostlarına açık yapılmıştır. Toplantılara katılan herkes söz hakkını kullanarak kendi görüşlerini dile getirmiştir. Bundan sonra da bu tutumuna bağlı kalacaktır.
24.09.2018
Dersim Meclisi – Yürütme Kurulu
Farklılıklarımız zenginliğimizdir…
Dersim Meclisi, farklı fikirlere sahip, yaşamlarının bugüne kadarki kesitinde değişik tecrübeler edinmiş Dersimlilerden oluşan gönüllü bir yapılanmadır. Bu yapılanmada biraraya gelmiş olmaları, bu kişilerin her konuda hem fikir oldukları, dünya görüşlerinden feragat ettikleri anlamına gelmez. Meclis ve Kongre çalışması, Dersim toplumunun karşı karşıya bulunduğu sorunlara cevap olabilme gayretinin bugünkü somut bir adımıdır. Bu çalışmaya yön veren proğramsal ve güncel sorunlara ilişkin düşünceler, bu çalışmaya katılanların oluşturdukları ortak müştereklerdir. Bunlar, daha önce Dersim Meclisi adına kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bunun dışında, kişinin konumu ve Dersim Meclisi ile ilişkisi ne olursa olsun, özellikle sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalar veya yazılıp çizilenler bireylerin kendisini bağlar. Meclis çalışmasına katılmak da, bir süre sonra bu çalışmadan ayrılmak da tamamen bu çalışmaya katılan bireylerin tasarrufundadır.
Meclis yapısı içinde yer alsın ya da almasın her Dersimli, Dersim coğrafyasına ve toplumuna karşı vicdani bir sorumluluk hissetmek durumundadır. Her birey, kendisi dışındaki Dersimli kurumların ve bireylerin toplumsal çabalarını; bunlar arasındaki çelişkileri bu sorumluluk ölçüsünde değerlendirmeli ve buna göre tavır belirlemelidir. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışmasını yürütenler, ayaklarımızın altındaki toprağın ateşe verildiği bir ortamda, farklı düşünce ve yaşam tarzına sahip Dersimlilerin en geniş eylemsel ve örgütsel birliğini sağlamayı amaç edinmişlerdir. „Zwingenberg Bildirgesi “, „Dersim Kongresi Sözleşme Taslağı“, „Dersim Meclisi’nin Dersimli Birey, Kurum, Kuruluş ve Örgütlerle İlişkisi Nedir, Nasıl Olmalı?“ gibi belgeler ve güncel toplumsal ve politik gelişmelerle ilgili yayımlanan bir çok açıklama bu birliğin düşünsel zeminini oluşturmakta, birlik seviyesini yansıtmaktadır. Bu birlik seviyesinin, bu çalışmada yer almayı kabul etmiş her bireyin önceliklerine cevap verememesi eşyanın tabiatı gereğidir. Sabah akşam sosyal medyada „Dersim Fikriyatı’nın“ ipotek sahibi rolünde kendisini övmek, ya da övdürmekle meşgul bazı Dersimlilerin bu gerçeği fırsat bilip, güç bela oluşturulmaya çalışılan birlik platformlarına saldırma hakkını kendilerinde görmeleri anlaşılır gibi değildir. Ne hikmetse bu arkadaşlar, Dersimlilerin kendi aralarındaki farklılıkları bir tarafa bırakıp birlikte birşeyler yapmaya niyetlendikleri zamanda sahneye çıkıyorlar, kendilerini ve kişisel önceliklerini dayatıp her iyi niyetli çabayı daha filiz vermeden sabote ediyorlar. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi somutunda yaptıkları da bundan farklı bir şey değildir. Meclis çalışanlarının, kudreti kendinden menkul dünyalarında kopardıkları fırtınalara karşı sessiz kalmalarını da „üstün akılları“yla uğraşılamayacağının kanıtı olarak sunmaya çalışıyorlar. Eyvallah. Biz, bunun takdirini kamuoyuna ve Dersim toplumunun vicdanına bırakıyorz. Dedikodunun, iftiranın, küfürün, ahlak dışı cinsiyetçi saldırıların ve toplumu zehirleyip birbirine düşüren düşmanca bir dilin hakim olduğu bu sahneyi gönüllü olarak bu şahıslara bırakıyoruz. Umarız hakettikleri sonuçları elde ederler.
Biz, öncelikli olarak, Dersim’in ekolojik yapısıyla birlikte nasıl korunacağı, yerleşim ve yaşam alanı olarak nasıl yeniden inşaa edileceği, Dersimlinin “toprağıyla buluşması ve kendisiyle yüzleşmesi”nin nasıl sağlanabileceği, bu sefer ki kopuşun/terkedişin geri dönüşünün ne tür projelerle mümkün olacağı gibi sorulara cevap olmakla meşgulüz. Şu anda Meclis ve Kongre çalışması dışında kalanlar da dahil, her Dersimli aydın bu sorulara cevap aramalıdır ve özgünlüğünü koruyarak bu çalışmaya katılmalıdır. Tarihi toplumsal hafızası sıfırlanmış, diline, inancına, kültürel değerlerine yabancılaştırılmış ve sosyo-demografik yapısı değiştirilmiş bir coğrafya durumuna getirilmiş bir Dersim, „Doğunun Paris’i“ olsa bile Dersimliye ne faydası olacak?
Mevcut olanın sınırlarını aşmak bir zorunluluktur!
Mıslet/Meclis oluşturma ve Kongre toplama çalışmaları Dersimliler için bir ilktir. Mevcut durumda kullanabileceğimiz dolaysız tarihi ve toplumsal bir tecrübemiz yoktur. Elbetteki başka toplumların benzeri tecrübelerine başvurulabilir. Fakat bu yapılırken, hem tecrübelerine baş vurulan toplumların, hem de kendi toplumumuzun özgün, tarihsel ve toplumsal dinamikleri hiç bir zaman gözardı edilmemelidir. Bir nevi el yordamıyla yol alıyoruz. Dinliyoruz, fikir beyan ediyoruz, tartışıyoruz; bazen birbirimizi de kırıyoruz. Fakat birey olarak kendimize dönebiliyor ve özümüzü dara çekebiliyoruz. Ancak bu şekilde her CANımızı kapsayabilecek ortak iradeyi bulabiliyoruz. Gelişmenin ancak çelişkilerle cebelleşme yoluyla olabileceğinin farkındayız. Dersim’in ve Dersimli toplumun içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal durumun, yani mevcut şartların her yönüyle aleyhimize olduğunun farkındayız. Ve yine mevcut olanın sınırlarını aşma cüretini gösteremeden, mevcut olanı dönüştürmek ve onun ilerisinde bir gelişme sağlamanın mümkün olmadığının da bilincindeyiz. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışmaları, senaryosu önceden yazılmış; defalarca provası yapılmış bir sahne oyunu değildir. Dolayısıyla bu çalışmanın inişli çıkışlı olması, arzu edilmeyen adımların atılması, yanlışların yapılması gayet anlaşılır bir durumdur. Bu gerçek, sabahtan akşama kadar kendisini övmekle meşgul olan dostlarımızın, bir kaç meclis çalışanının muhtemel hatalarını da kullanarak, meclise ve kongre çalışmalarına karşı saldırı üzerine saldırı düzenlemelerinin sebebi olabilir mi? Haydi diyelim Dersim Meclisi sabote edildi ve Dersim Kongresi de engellendi. Bu arkadaşların eline ne geçecek?
Dersim Meclisi’inin Dersimlileri birarada tutabilme becerisini gösterebilmesi bu Dersimli „aydın“ları neden bu kadar rahatsız ediyor?
Her Dersimli Meclis ve Kongre çalışmasının öznesidir!
Bu çalışmadaki hiçbir bireyin kapasitesi ve tecrübesi yalnız başına bu kongre sürecine cevap olamayacaktır. Bunun için, irili ufaklı her katkının tarihsel önemi vardır. Hiçbirimizin Meclis ve Kongre çalışmasına en ufak bir katkı sunma arzusunu bile küçümseme, dikkate almama lüksü ve hakkı yoktur. Farklı politik yapılar ve geleneklerden gelip bu çalışmaya katılan Dersimliler, tarihlerinde ilk DERSİM KONGRESİ‘ni toplama iddiasındalar. İlk defa kendileri olarak bunu yapmaya çalışıyorlar. Herhangi bir parti adına değil, kendisi olmayan başka herhangi bir toplum adına değil, ilk defa DERSİM’İ VE DERSİMLİLERİ ÖNCELEYEN bir kongre amaçlanmaktadır. Dersimliler 37-38 Tertele’sinden sonra ilk defa kendileri için kapsamlı bir güç olarak ortaya çıkma cüretini gösteriyorlar. Böylesi hassas bir dönemde, bireysel ihtiraslar, megalomanik, narsist eğilimler, kişisel sürtüşmeler, politik ve bireysel hesaplar, sosyal-siyasal klik oluşturma girişimleri, bireyler ve toplumsal gruplar (aşiretler, inanç ve etnik gruplar, politik parti ve örgütler vb.) arasındaki çelişkileri kızıştırmak, bundan çıkar sağlama beklentisi içine girmek gibi tutumlar, kongre çalışmasının sabote edilmesi ve başarısızlığı için bulunmaz nimetlerdir. Umut ediyoruz ki, kongre çalışmasına katılmaya rıza göstermiş her birey, bütün önyargılarından arınmış, „sıradanlaşmış“ ve kelimenin tam anlamıyla derviş ruhunu kuşanmış bir vaziyette bu eşikten ayağını içeri atmış olsun. Dersimliler, bu süreçte ayrılıklarına değil, ortak noktalarına yoğunlaşmalıdır. Eleştiri kisvesi altında birbirlerini karalamaktan, linç etmekten vazgeçmeliler. Emin olun ki, dünya buna rağmen dönmeye devam edecektir…
Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız
Dersim Meclisi, yeni bir toplumsal „BİZ“ olma bilincini oluşturmayı öncelikli görevleri arasında görür. Toplumumuzdaki iç kavgaların, bireysel ve grupsal düşmanlıkların, birbirini çekememezliğin, her önüne gelenin, toplumumuzun özellikle inanç değerlerini kullanarak kendisine toplum lideri payesi biçmesini, bu toplumsal aidiyet bilinci eksikliğiyle de ilgisinin olduğunu düşünüyoruz. Soykırımdan geçirilmiş, kimliğinin her ögesi tarumar edilmiş yaralı bir toplumun bireyleriyiz. Hemen hemen eli kalem tutan her Dersimli, toplumumuzun travmalı yapısına dikkat çeker. Dolayısıyla hiçbirimiz, kendimizi bu yaralı sosyo-piskolojik durumun dışında konumlandıramayız. Dersimlilerin birbirleriyle ilişki süreci ve tarzı aynı zamanda bu yaralarını tedavi süreci ve tarzı olmak zorundadır. Çünkü, toplumsal ve bireysel travmanın tespiti, aynı zamanda travmanın tedavi yollarını da içermek zorundadır. Bu yapılamıyorsa travmanın depreşmesi ve sonraki kuşaklara aktarılması kaçınılmaz olur.
Maalesef, Dersimliler bugüne kadar travmalarının teşhisi ve tedavisi için hekimi hep dışarıda aradılar. Buna hiçbir zaman inanmadılar. Oysa hastalığın teşhisini koyacak, tedavisini yapacak hekimin de kendileri olmak zorunda olduklarını kabullenmeliler. Bu anlamda Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi, toplum olarak travmamızı tedavi etmenin ve tarih sahnesine „BİZ“ olarak çıkmanın araçlarıdır.
Bir daha belirtmekte fayda var:
Dersim Meclisi, yatay örgütlenme biçimini kendisine eksen almış olduğundan, emir-komuta ile hareket eden bir yapılanma değil. Bu yapılanma içinde her birey kendi fikrini özgürce ifade edebilme hakkına sahiptir. Önemli olan uslup ve seviyedir.
Biz farklılıklarımıza rağmen biraradayız, bunu önemsiyoruz.
15.08.2018
Dersim Meclisi – Yürütme Kurulu
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet, özel yasalarla uyguladığı şiddet, ’38 Soykırımı, 12 Eylül ‘80 darbesi, 1994 köy yakma ve boşaltılmaları ile kalmamış, barajlar vb. çalışmalarla doğasını da tahrip etmiş, her tür baskı ve zorbalığa başvurarak Dersimlileri yerinden, yurdundan çıkarmaya zorlamıştır. Devlet, göç ettirilen Dersimlilerin tekrar o kutsal topraklara dönmesini ve o topraklarda barınmasını engellemek, Dersim’i insansızlaştırmak için her yolu fütursuzca denemiş ve denemektedir.
Raa Heq İnancı gereği karıncayı dahi incitmeyen, tabiatla barışık yaşamasını bilen, ağır bir suç işlenmesi halinde dahi kişiye “düşkünlük” cezasını uygulayan, cana kıymanın günah olduğunu kabul eden bu toplumda Veli Sarısaltık, Erkan Doğan, Necmettin Yılmaz ve Rıza Örük vakalarında olduğu gibi örgütlerce yapılan infazlar da Dersim’i yaşanılır kılmaktan uzaklaştırıyor.
Dersim’de demografik yapı değişiyor. Dersim’i yaşanır kılmanın yolu Dersim’de hatrı sayılır bir nufüsun barınmasından geçer. Bu da ancak Dersimliler’in kendi aralarında barışık olmaları, farklılıklarına rağmen birbirlerini kabullenmeleri, şiddetten uzak durmalarıyla mümkündür.
En kutsal değer yaşam hakkıdır. Bir insanın hayatına son vermek insanlık suçudur. Gerekçesi ne olursa olsun sivil bir insanın bu şekilde öldürülmesi kabul edilemez. Daha önceki benzer olaylarda hayatına son verip sonra “özür” dileyip hata olduğunu belirtmek de kabul edilir bir davranış değildir. Dersim’in son yüzyıllık tarihinde aşiretlerarası kavgalardaki ölümler dışında bir toplumsal mekanizma kararı ile verilen “ölüm cezası” yoktur. Tecrit ve yanlız bırakılma cezası, özelliği gereği en ağır cezadır. Son otuz yılda Dersim’de bir çok insan haksız olarak “ölümle” cezalandırıldı. Ortada adil olması bir yana, bir yargılama bile sözkonusu olmamıştır. Bu tür eylemleri şidetle kınıyoruz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi içinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimliler’in zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır.
Dersimlilerin veya gençlerimizin daha fazla ölmesini istemiyoruz. İnsanın yaşam hakkı kutsaldır, ona dokunulamaz. Dersim’de yargısız-savunmasız şekilde sivillerin katledilmesini insani ve vicdani bulmuyor, tüm bu şiddet olaylarının özellikle de o kutsal topraklarımızda artık son bulmasını bekliyoruz.
Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.
26.09.2017
Dersim Meclisi – Avrupa
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı (İmza) Kampanyaları
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı hakkında yaklaşık 20 yıldır çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan etkinliklerde eksik olan toplumsal ağırlığı bulunan bu tür çalışmaların olabilecek en yüksek birlikteliklerle değil de dağınık, tek tek grup, dernek, federasyon veya kurumların kendi başına yürütme çabasıdır. Bir toplumu ilgilendiren böylesi önemli çalışmalar topluma maledilebildikçe başarı şansı elde eder. Gidişat bu yönlü olmadığı için kimi çalışmalarla tavan yapılmasına rağmen, malesef bir zaman sonra hak ettiği noktaya varamamıştır.
Dersim’in sorunlarının çözümü için kurulmuş ve faaliyette olan onca kurum ve kuruluşun başarılı olamamasının, nihayi hedeflerine ulaşamamasının, Dersim dilinin, kültürünün ve inancının yok olma aşamasına gelmesinin sebeplerinin en başında projelerin bireysel yapılması, kurumların farklı projeler üzerinde teke tek çalışması ve ortak hareket edememesi gelmektedir. Bu durum sorunların çözümü arayışında gidilecek, başvurulacak mercilerin karşısında meşru temsiliyet anlamında da sorun olmaktadır. Bu yüzden çözüm arayışlarında Dersim’i kurum ve şahıslar arasında güçleri birleştirmekle olabilecek en geniş mutakabatın sağlanması, hem muhatap alınan merciler nezdinde sonuç alma açısından ciddiye alınmalarını, hem de Dersim Davası’nda samimiyetin ispatı olacaktır. Dersim Meclisi olarak tam da bu ihtiyaçları görerek, bilerek sorumlu davranmanın ve tarihi bir görevi yerine getirmenin bilinciyle sorunlarımıza çözüm arayışı içinde olan her kuruma, Dersim’i anlamda yapılan her proje ve çalışmanın ‘sahiplerine’ bu sorumluluk ve bilinçle çalışmaları ortaklaştırmaları çağrısında bulunuyoruz.
Asl olan bireysel ve politik hesaplara alet edilmeden farklı siyasi eğilimlerine rağmen tüm Dersim’i kurum ve kuruluşlarla bu tür çalışmaların yapılmasıdır.
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı bağlamında yapılan çalışmalara kronolojik olarak göz attığımızda, geçen bu süre içerisinde zaman zaman uygun konjüktüre rağmen istenilen noktaya yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı ulaşılmadığı daha da rahat anlaşılacaktır.
- Ware Dergisi 1998 yılında yayınladığı 12. sayısının ön ve arka kapaklarını “Tertelê ‘38”nin 60. yılına adar; 4 Mayıs 1937 yılında yapılan Tunceli Tenkil Harekatı’na Dair Bakanlar Kurulu Kararı‘nın tam metinini Türkçe ve Almanca olarak yayınlar.
- 15-17 Haziran 2001, Berg/Eifel-Almanya’da yapılan Avrupa Dersim Örgütleri‘nin toplantısında 1937-38 Dersim Soykırımı Anma Günü’nün ilan edilmesi ile ilgili şu karar alınır:
„Köln Dersim Cemaati’nden Mehmet Doğan ve İsmail Kılıç’ın hazırlamış oldukları Dersim Soykırımı dosyası katılımcıların bilgisine sunuldu. Yapılan tartışmalardan sonra, oybirliği ile, 4 Mayıs’ın 1937-1938 Dersim Soykırımını Anma Günü olarak ilan edilmesi kararlaştırıldı.
(…)
Bu konuda Türkiye’deki kurumların da bilgilendirilip oybirliği sağlanmaya çalışılışılması kararlaştırıdı. Dersim Soykırımı’nı Anma Günü ortak çalışmayla hazırlanacak merkezi bir toplantıda ilan edilecek.
(…)“
- 05.2002 tarihinde Köln’de toplanan Avrupa Dersim Dayanışma Kurulu (ADDK) merkezi Köln’de bulunacak bir „Arşiv ve Dokumentation Zentrum“un kurulmasına karar verir.
- “Dersim 38 Girişimi 2005 yılı başlarında Dersim Soykırımı’nı dünyaya tanıtmak ve tanınmasını sağlamak amacıyla oluşturulur. Girişimi başlatan “Dersim 38’den Dolayı TC Devletinden Davacıyız!” başlıklı imza kampanyası başlatılır (29 Mart 2005).
Bu kampanya Girişime ait Dersim 38 Forumu’nda yaklaşık üç yıl boyunca (Kasım/Aralık 2005-18/19 Ağustos 2008) yoğun bir aydınlatma çabası eşliğinde yürütülür. Girişimin etkinlikleri merkezi Berlin’de bulunan Dersim 38 Merkezi aracılığıyla aralıksız şekilde devam eder. Devamında kuruluşu Eylül 2007’de gerçekleşen Berlin Dersim 38 Merkezi lobi ağırlıklı bir faaliyet yürütür.
- Eylül 2008 tarihinde Dortmund’da yapılan toplantıyla “Dersim Sözlü Tarih Projesi” hayata geçirilir.
“Daha FDG kurulmadan başta Köln Dersim Cemaati olmak üzere bir çok cemaat arşivleme çalışmaları” yapar. FDG’nin kuruluşu aşamasına paralel olarak “Dersim 1937-38 Arşiv ve Dökümantasyon Merkezi”nin kurulması çalışmaları başlatılır.
13 Haziran 2009 tarihinde yapılan 4. Avrupa Dersim Kültür Festivali’nde ise “Zaman geçirmeden 1938’in tanıkları ile mülakatların yapılacağı ve kayıtların görsel ve yazılı olarak güvence altına alınacağı” duyurulur.
“1937-38 Dersim soykırımı hakkında yapılacak çalışmaların akademik kriterlere ve uluslararası standartlara uygun olması gerektiği” belirtilir.
“Dersim Tertelesi’ni dünyaya anlatma, bu soykırımın Türkiye’nin resmi olarak kabul etmesini sağlama gibi hukuki, siyasal çalışmaları yaparken (…) alanında uzman bilim adamlarının yanısıra, Dersim halkının kültürünü, inancını ve dilini iyi bilen Dersimliler”in yanısıra “Projenin Akademik Danışma Kurulu’nu oluşturan dünyaca tanınmış uzman kişiler” ile de bu çalışmanın “akademik kriterler çerçevesinde yürütülmesinin” sağlanacağı belirtilir.
“Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi” adına “2009 yılından bu yana dünyanın dört bir yanında tanıklarla uluslararası standartlarda, 7 farklı ülke ve 43 ayrı şehirde 360 civarında tanık ile mülakatlar” yapılır.
“FDG, 1937-38 Davası’nın bütün Dersim’in davası olduğunu, dolayısıyla bu projenin bütün Dersim halkına ait olduğunu vurgulayarak geniş katılım ve sahiplenme çağrısında” bulunur.
- Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) ile Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) 14 Kasım 2008 tarihinde “70 yıldır kapanmayan yara / Seyitlerimizin mezarları nerede?”imza kampanyasını başlatırlar.
Dersim Seyitleri’nin mezarlarının yerinin bulunması, emanetlerin yakınlarına teslim edilmesi istemi ile 30.10.2006 tarihinde Seyit Rıza’nın kızı Leyla Ağlar ve torunu Rüstem Polat’ın avukatları Hüseyin Aygün aracılığı ile dava açılır.
Toplanacak imzalar ile “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayip Erdoğan ve TBMM’ye giderek Seyitlerimiz’in mezarlarının kutsal Dersim topraklarına taşınmasını, emanetlerinin aile yakınlarına teslim edilmesini talep edeceğiz” denilir.
- Demokratik Alevi Federasyonu, “1937-38 yılları arasında on binlerce insanın yaşamını yitirdiği katliamın ‘soykırım’olarak tanınması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvuruya hazırlanır ve 24 Kasım 2010’da Almanya’nın Berlin Eyalet Parlamentosu’nda ‘Dersim Katliam Konferansı’ düzenler; mücadelesini internet üzerinden sürdürür. “Türkiye’nin soykırım için özür dilemesi, mağdurların maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi ve dil ve inancın serbestçe yaşanması için yasal düzenlemelerin yapılması” amacıyla “UCM’nin Roma Statüsü’nün 5. ve 6. maddelerinde yer alan ‘kültürel soykırım’ kapsamında başvuru yapacakları belirtilir.
- Avrupa Parlamentosu’nda 26 Mayıs (2011) günü “Dersim 38 gerçeği ile tarih, siyaset ve hukuk üçgeninde yüzleşme” başlığı altında 4. Dersim Konferansı düzenlenir. Avrupa Parlamentosu Sol Grup, Demokratik Aleviler Federasyonu, Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti ve Kurmeşliler Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen konferansın sonuç bildirgesi yayınlanır.
(…)
“Avrupa Birliğine: Türkiye’nin AB ne üyelik sürecinde tarihiyle yüzleşmesi için Hakikatleri araştırma ve Adaleti sağlama komisyonunun oluşumunun bir şarta dönüştürülmesi. Bunun için Avrupa Parlamentosunun daha aktif çaba göstermesini” talep eder.
- DEDEF, Dersim Soykırımı’nın 77 yıldönümünde (04.05.2014) Galatasaray Lisesi önünde ‘38 Katliamını lanetleyerek taleplerini şöyle dile getirir:
“Devletin idari ve siyasi uygulamalarıyla topraklarımız ve insanlarımız üzerinde dramatik mağduriyetlerin devam etmemesi, sosyal, psikolojik, kültürel ve ekonomik travmaların ortadan kaldırılması için yüzleşme yapılarak Dersim isminin tekrar ilimize verilmesini; 1934-38-94 tarihlerinde uygulanan zorunlu iskanla birlikte topraklarından koparılan tüm insanların mülkiyet hakkının tekrar iade edilmesini; evlatlık verilen insanlarımızın isimlerinin açıklanmasını; Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını; baraj ve imar uygulamalarının sona erdirilmesini ve Dersimlilerin kendilerini kimliksel ve kültürel olarak özgürce ifade etmesi önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istiyoruz.”
- “38’in tanıkları maalesef aramızdan ayrıldılar. Ama bu Dersim Tertelesinin unutulacağı anlamına gelmez. Biz tanıkların tanıklarıyız ve onların sesini sizlere taşıyoruz” ifadesiyle „Dersim Soykınımının Almanya Meclisinde görüşülmesi için #AnerkennungfürDersim“ adıyla 2017 yılı itibariyle imza kampanyası başlatılır.
Yaşanan felaketin dünya kamuoyuna duyurulması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihiyle yüzleşmesi ve gereğini yapması, taraflar arasında nihai ve kalıcı bir barışın sağlanması, insanlık tarihinde bu türden yüzkarası soykırımların tekrar etmemesi için beraberce hareket edilmelidir.
Kişisel itibar ve ‘ben’ olgusunu bayraklaştırma, en iyimser bir anlatımla önlerde tutma tavır ve alışkanlıklarının bir kültür düzleminde katılaşması, memleketin ilerici aydınları gibi, Dersimli’nin de kolektif aidiyetini bozmuştur. Öyle bir çoraklaştırılmıştır ki, o da Dr. Claude Brunet’in 1868’de ‘var olan her şey benim ve benden başka her şey sadece benim tasarımımdır’ dediğine benzer bir noktaya gelinmiş durumdadır maalesef.
O halde, Dersim’e sahip çıkmak ve onu yaşatmak isteyen her Dersimli, devletin tarih katline karşı, mekanlarımızı, ziyaretlerimizi yok etme saldırılarına karşı, her türlü kişisel hesap ve kaygıdan sözde değil, gerçekten uzak durarak, kendi içinde yaşadığı postmodern yabancılaşmanın farkında olarak birbirleriyle ilişkilerini yeni bir formda düzenlemeli, organize olmalı ve mücadele etmelidir.
Dersim Meclisi fikrinin bu ortaklaşmacı anlayıştan hareketle önem kazanması veya bu manada değerlendirilmesi önemlidir. Kazanımların, kişisel çabaların ortak bir kanalda bir araya getirmenin yaratacağı enerjinin, heyecanın farkındalığını fark etmek ve bilince çıkarmak mutlaka sağlanmalıdır.
Dersim’e sahip çıkmaktan, Dersim’i yaşatmaktan da bunlar anlaşılmalıdır.
03.07.2017
Dersim Meclisi – Avrupa Yürütme Kurulu
Adalet, eşitlik, özgürlük ve barış için yürümeliyiz…
CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapise atılmasının ardından CHP yönetimi ve Genelbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü” hedeflenen yolun yarısını geçti. Daha şimdiden ağır politik baskılar cenderesinde yaşayan değişik toplumsal kesimlerde bir umut da oluşturmuş bulunuyor.
RecepTayyip Erdoğan ve AKP’nin 16 Nisan referandumu ile tahkim ettikleri Vahabi-Selefi sistem, toplumun bu paradigma dışında kalan tüm kesimlerine karşı tam bir cihat hareketi başlattı ve sürdürüyor. Bu vahşi cendereye karşı sesini çıkarmaya çalışan tüm toplumsal kesimlerin üzerine dizginlerinden boşalmış bir politik terör boca ediyor.
Toplum tümüyle nefessiz bırakılmış durumda. Bu Sünni-islamcı, ırkçı rejime karşı seslerini çıkarmaya çalışan işçi, memur, köylü, genç, aydın/akademisyen, kadın, Kürt, Zaza, Ermeni; Alevi, Hristiyan, inanan müslüman ve diğerlerinin, hatta bir vakitler birlikte aynı secadeye baş eğmişlerin anında seslerini boğuyor. Oluşturdukları paramiliter gruplarla sokağı terörize edip en küçük bir kıpırdanışı dahi vahşi araçlar ve barbar yöntemlerle bastırıyorlar. Türkiye’nin dört bir yanı hapishaneye çevirilmiş durumda.
Toplum “hayır hareketi” ile bu gerici ablukayı bir nebze geriye itmeyi başardı. Buna koşut olarak siyası şiddet makınası da baskı dozunu artırdı. CHP milletvekillerine yönelik ceza ve tuttuklamalar, CHP’nin tabanında da büyük bir tepki yarattı. CHP içindeki ilerici sol kesimin itkisi ile yönetim kısmen kıpırdamaya başladı. Kılıçdaroğlu ve ekibinin başlattıkları “adalet yürüyüşü”, Vahabi-Selefi sistemin cihatçı saldırılarından nefessiz kalan milyonların özlemleriyle de buluştu.
Başından beri Recep Tayyip Erdoğan’dan, hükümetten, MHP’den, Perinçek’in Vatan Partisi’nden gelen açıklama ve saldırılara bakılırsa, eylem bu çevreleri epeyce rahatsız etmişe benziyor. Kuşkusuz bu iyi bir durumdur. Firavunların telaş ve korku içinde oldukları anlaşılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Dersimli oluşuna karşı da bir “şeytanlaştırmak” kampanyası başlatılmış durumda. Vahabi-Selefi sistemin tüm propağanda araçları tam devir bunu işliyorlar. Adalet, eşitlik, özgürlük yürüyüşünü FETO ve PKK ile ilişkilendirme ve onu kriminalize etme seferberliğindedirler.
Haklı ve yerinde bir kararla girişilen bu eylem hem hak olarak, hem de yaşanan fiili duruma karşı bir protesto hareketi olarak değerlendirilmeli. Bunun daha da büyümesi ve kitleleri harekete geçirecek bir araç olarak kullanılması mümkündür. Daha şimdiden bunun önemli işaretleri görünmeye başladı. Bu yürüyüş haklıdır. Adalet, eşitlik, özgürlük, barış ve huzur için düşünen, onun için kavga veren; direnen her kim olursa olsun, onunla yana yana yürümek insani bir görev ve sorumluluktur.
Bu eylem ezilenleri harekete geçirebilecek, toplumun farklı muhalif kesimlerini bir araya getirebilecek veya buluşturabilecek bir muhtevaya da sahiptir. O nedenle eylemin ruhunu, taşıyabileceği potansiyeli iyi görmek gerekir. Küçük hesaplarla, dargörüş ve önyargılar ile eyleme karşı her söylenen sözün kime, hangi bozguncu odaklara yaradığını veya yarayabileceğini düşünmek son derece önemlidir.
Irkçı ve milliyetçi sağın saldırılarının arka planında, yürüyen şahsiyetin Alevi olmasının da payı olabileceğini hesaba katmak gerekir. Tüm ırkçı saldırıları boşa çıkarmak için birleştirici yani ayrıştırıcı olmayan bir söylem düzeyinde kalmak durumundayız. Eylemin önünü açacak; yeni biçimlere evrimleşebilecek görüş ve öneriler ile eylemi desteklemek geleceğimiz için daha da anlamlıdır. Gereksiz ve yersiz; koşulları dikkate almadan sarfedilen her söz, unutmamak gerekir ki, bu eylemin haklılığına gölge düşürecektir.
Demokrasi, eşitlik, adalet ve barış yanlısı her birey ve kurum ikirciksiz bu eyleme katılmalı ve onu daha tutarlı bir yola koymak için emek sarf etmelidir. Bu yürüş siyasetin akışını değiştirebilir.
Bu nedenlerle emekçi bir içeriğe sahip bu yürüyüşü destekliyor ve selamlıyoruz…
27.06.2017
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu
Basın Açıklaması:
Dersim Meclisi-Avrupa Genel Yürütme Kurulu olağan toplantısını 28-30 Nisan tarihleri arasında Almanya’nın Oppenau kentinde gerçekleştirdi. Türkiye’den İstanbul ve Ankara Dersim Meclis Girişimleri temsilcilerinin de davetli olarak katıldıkları toplantıda, Dersim Meclisi-Avrupa’nın kuru-luşunun ilan edildiği Dortmund toplantısından bu yana çalışma alanlarındaki gelişmeler, Dersim Kongresi fikri ve hazırlığı, barajlara karşı yürütülen kampanya çerçevesinde Munzur Özgür Aksın Meclisi ile ilişki, Meclis çalışmalarına destek amaçlı kurulan „Förderverein Mısleti Desim e.V.“nun durumu ve Dersim Meclisi-Avrupa’nın mali kaynak yaratma politikası tartışılarak önümüzdeki faaliyetlere ilişkin önemli kararlar alındı.
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu Sekreteryası adına Hasan Dursun’un sunduğu faaliyet raporunun akabinde, Türkiye’ye gidip gelen Dersim Meclisi-Avrupa heyeti (Celal Yıldız, Hüseyin Tekin, Selman Çiman) adına Hüseyin Tekin gezi esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin sonuçlarını ve edinilen bilgileri aktardı. Hüseyin Tekin, Munzur Özgür Aksın Meclisi’nin oluşturulmasının önemine dikkat çektiği konuşmasında, özellikle Dersim’de „Meclis/Mıslet fikri“ne karşı beklentilerinin üstünde olumlu bir yaklaşımla karşılaştıklarını, görüştükleri kurum temsilcilerinin ve Dersimli bireylerin Meclis çalışmasına katkıda bulunabilecek değerli öneri ve uyarılarda bulunduklarını dile getirdi.
İstanbul Dersim Meclisi Girişimi adına toplantıya davetli olarak katılan Hıdır Eren ve Cemal Taş, İstanbul Girişimi’nin bugüne kadarki faaliyetleri hakkında bilgi verdikten sonra, Dersim Meclisi-Avrupa heyetinin gerçekleştirdiği ziyaretin akabinde İstanbul Girişimi adına Dersim’de yaptıkları toplantı ve görüşmeler hakkındaki izlenimlerini aktardılar.
Ankara Dersim Meclis Girişimi adına toplantıda bulunan Ahmet Tan, Ankara’da yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdikten sonra, çalışmalarda dikkatli bir yol izlenmesine dikkat çekerek, „bir bardak suda fırtına kopararak, bir kaşık suda boğulmamaya bakmak lazım“ uyarısında bulundu.
Önceden de planlandığı gibi toplantının ana gündem maddesini Dersim Kongresi fikrinin somut-laştırılması, kongre hazırlık sürecine önderlik edecek ve bu süreçte bütün alanlardaki Meclis/Mislet çalışmalarının koordinasyonu için gerekli mekanizmaların oluşturulması tartışması oluşturdu. Dersim Kongresi’nin muhtemel yol haritası, örgütlenme şeması ve Meclis/Mıslet çalışmalarının vizyonu konularında Celal Yıldız, Remzi Aydın, Devrim Demirdağ ve Tahsin Tekin tarafından sunumlar yapıldı. Bu sunumlar ve diğer katılımcıların öneri, eleştiri ve uyarıları zemininde süren tartışmalar sonucunda
- farklı alanlardaki (Dersim, Türkiye, Avrupa) çalışmaları koordine etmek için şimdilik 5 kişiden oluşacak bir Genel Koordinasyon Kurulu’nun oluşturulmasına,
- Dersim Kongresinin gerekliliğine,
- Dersim Kongresi hazırlık sürecini örgütleyecek 15-20 kişiden oluşan bir Kongre Hazırlık Komisyonu’nun oluşturulmasına, ya da halihazırda varolan Dersim Meclisi-Avrupa Kongre Hazırlık Komisyonu’nun bu görevi yerine getirecek formatta güçlendirilmesine
karar verildi.
Hasan Dursun, özellikle Meclis çalışmalarına mali kaynak yaratmak amacıyla kurulan, „ Förderverein Mısletê Dêsımi e.V.“nun resmi olarak kurulduğunu ve Alman maliyesi tarafından „kamu yararına çalışan kurum“ olarak kabul gördüğü bilgisini aktardıktan sonra, derneğin üyelik formu, bağış makbuzu gibi belgelerini tanıttı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu üyesi Hüseyin Sevinç, meclis çalışmalarına maddi kaynak yaratmak için baş vurulabilecek farklı alternatifler içeren bir sunum yaptı. Özellikle sosyal medya üzerinden harekete geçirilebilinecek ciddi bir potansiyelin olduğuna dikkat çeken Sevinç, sunduğu bazı metodların kullanılması yoluyla „küçük dereleri birleştirerek, büyük ırmakların oluşabileceğine“ vurgu yaptı.
Önümüzdeki dönemin pratik faaliyetleri bölümünde, Tertele’nin 80. Yıl dönümü vesilesiyle yapılan etkinlikler ve barajlara karşı yürüyen kampanya ele alındı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu ve Munzur Özgür Aksın Avrupa Platformu üyesi Selman Çiman, kampanyanın Avrupa sahasında gerçekleştirilmesi düşünülen etkinlikleri hakkında bilgi verdi.
Oppenau, 30 Nisan 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Sekreterya