• Site Yönetimi
  • İletişim
  • Kütüphane / Shop
  • Video Galeri
  • Kırmancki/Zazaki
  • Kırdaski/Kurmanci
  • Deutsch
  • Français
  • Englisch
  • Üyelik Formu
  • Site Yönetimi
  • İletişim
  • Kütüphane / Shop
  • Video Galeri
  • Kırmancki/Zazaki
  • Kırdaski/Kurmanci
  • Deutsch
  • Français
  • Englisch
  • Üyelik Formu
TR TR
  • Anasayfa
  • Gündem
  • Dersim Meclisi
    • Program Tartışmaları
  • Dersim
    • Basında Dersim
      • Dış basında Dersim
      • İç basında Dersim
    • Dersim Tarihi
    • Dil/Kültür
    • Inanç
  • Röportaj
  • Bildirge
  • Yayın İlkelerimiz
  • Bağış
  • Zazaca Dil Dersleri
Menü
  • Anasayfa
  • Gündem
  • Dersim Meclisi
    • Program Tartışmaları
  • Dersim
    • Basında Dersim
      • Dış basında Dersim
      • İç basında Dersim
    • Dersim Tarihi
    • Dil/Kültür
    • Inanç
  • Röportaj
  • Bildirge
  • Yayın İlkelerimiz
  • Bağış
  • Zazaca Dil Dersleri
loading...
SON HABERLER
  • Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair
  • Kamuoyuna
  • Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek
  • DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız
  • MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!
  • Dersim Halkına ve Dünya Kamuoyuna
  • Peki Biz Ne Yaptık? – Nurcan Duman
  • AABF’nun NRW Eyaletinde „Kamu Tüzel Kişiliğe Sahip Kurum“ Olarak Kabul Edilmesini Selamlıyoruz!
  • Kızılbaş-Alevilerde ‘Rıza Şehri’ ve Hakikatçılar – İlyas Yer
  • 15 KASIM 1937 – SIMA MA VİRİ DERÊ!
Dersim Kongresi Tanıtım Toplantıları

Dersim Kongresi Tanıtım Toplantıları

Kültür-sanat dünyamıza çağrı!

Kültür-sanat dünyamıza çağrı!

Kültür-sanat dünyamıza çağrı! “Kültür dosdoğru yollar açar.” Değerli kardeşler, bilgi, inanç, ahlak, hukuk, ge...

Dersim Meclisi Kongre Çağrısı

Dersim Meclisi Kongre Çağrısı

  Zazaca davetiye metni için tıkla!  

Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Değerli dostlar, Dersim Meclisi Avrupa ayağı kuruluşunu ilan ettikten sonra önüne Dersim Kongresi’ni toplama v...

DERSİM MECLİSİ VE KAPIMIZA DAYANMIŞ TEHLİKE - Hasan Hayri Ateş

DERSİM MECLİSİ VE KAPIMIZA DAYANMIŞ TEHLİKE – Hasan Hayri Ateş

Dersim Meclisi çalışmalarından Türkiye’de iken haberdar olmuş, ancak öznel koşullarımdan dolayı temas kurmamış...

Reyna ve reyna - ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ - Hüseyin Tekin

Reyna ve reyna – ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ – Hüseyin Tekin

Dersim olgusu’na özgün düşüncenin sendeleye sendeleye ve ürkekçe toplumsal hayatın canlı pratiğine doğru yönel...

Dersim Meclisi Fikri:  Parçalı Akıldan Ortak Akıla Geçmek… - Kazım Gündoğan

Dersim Meclisi Fikri:  Parçalı Akıldan Ortak Akıla Geçmek… – Kazım Gündoğan

Gerek Hilafetçi Osmanlı, gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet Dersim’i “sorun” gördü. Baskı ve katliamlar hiç...

Dersim Kongresi Tanıtım Toplantıları

Yazar: adminTarih: Ekim 10, 2018Kategori: Dersim Meclis Girişimi, GündemYorum YokOkunma: 1.251 Views
Dersim Kongresi Tanıtım Toplantıları

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Kültür-sanat dünyamıza çağrı!

Yazar: adminTarih: Ekim 01, 2018Kategori: Dersim Meclis Girişimi, GündemYorum YokOkunma: 2.853 Views
Kültür-sanat dünyamıza çağrı!

Kültür-sanat dünyamıza çağrı!

“Kültür dosdoğru yollar açar.”

Değerli kardeşler,

bilgi, inanç, ahlak, hukuk, gelenek ve bir toplumun üyesi olarak edindiğimiz her türlü yetenek ve alışkanlıkları içeren kültürümüzü üreten, besleyen ve geliştiren şair, müzisyen, edebiyatçı, ressam kısaca ‘kendi varlığı üzerine düşünen’ kardeşlerimiz;

Dersim Kongresi Örgütleme Kurulu olarak, özgün kültürümüzü bize miras bırakan, tez zaman kültür kurucuları, temsilcileri ve bugün aramızda olmayan Sey Qaji, Weliyê Wuşenê Yimami, Zarife Xatun ve Alişer Efendi, İvisê Sey Khali, Hesené Qaji, Firik Dede, Yılmaz Güney, Aşık Mahzuni Şerif, Davut Sulari, Ali Ekber Çiçek, Feyzullah Çınar… ve adını burada anamadığımız tarihi değerlerimizin hatırasına, sizleri 16-18 Kasım 2018 günü Almanya’nın Frankfurt şehrinde toplanacak Dersim Kongresi’ne davet ediyoruz. Bunu hiç birimizin siyasal eğilim ve pratik konumlanışını gözetmeden yaptığımızı ısrarla vurgulamak isteriz. Katkılarınız için daha şimdiden teşekkür ediyoruz.

Hep birlikte Dersimi yaşatmaya diyoruz.

30. Eylül 2018

Dersim Meclisi – Dersim Kongresi Örgütleme Komitesi

 

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi Kongre Çağrısı

Yazar: adminTarih: Eylül 30, 2018Kategori: Dersim Meclis Girişimi, GündemYorum YokOkunma: 1.976 Views
Dersim Meclisi Kongre Çağrısı
Kongre-cagrisiTR

 
Zazaca davetiye metni için tıkla!

 

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Yazar: EditorTarih: Nisan 13, 2018Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.873 Views
Dersim Meclisi Yürütme ve İdare Kurulu’na Aralık 2016’da Önerdiğim Çalışma Planı – Hüseyin Dedesoy

Değerli dostlar,

Dersim Meclisi Avrupa ayağı kuruluşunu ilan ettikten sonra önüne Dersim Kongresi’ni toplama ve aynı zaman da Türkiye Dersim Daisporası ve Merkez Dersim Meclis çalışmalarına da katkıda bulunmak, yardımcı olmak,  koordine etmek amacıyla, birden fazla komisyon ve atölye çalışma grupları oluşturulması kararı alınmıştı.

Önerilen o komisyonlardan  biri de «Uluslararası İlişkiler-Diplomasi ve Hukuk Komisyonu» idi. Bu komisyon çalışmalarında benim de yer almam önerilmişti. 

Uluslararası ilişkiler ve Hukuk Komisyonu’na ve Genel olarak meclis bünyesinde oluşturulacak diğer komisyonlara dair arkadaşlara bir çalışma planı önermiştim.

Bazı tartışmaların önünü açar düşüncesiyle Meclis Yürütme ve İdare Kuruluna önerdiğim o çalışma planını kamuoyuyla paylaşmak istedim.

Sevgiler, saygılar

 

Bana göre bu komisyonun asıl işi, her halk gibi Dersim Halkı’nın da doğuştan hak ettiği; ayrı bir dili,  ayrı bir inancı, ayrı bir tarihi, ayrı bir ruhi şekillenmesi, üstünde asırlardır yaşadığı ayrı bir toprak parçası ve bu toprak parçası üzerinde belli bir nüfus bütünlüğünü koruyarak varlığını sürdürdüğü…,  onun sahip olduğu etnik ve kültürel kimliğinin günlük yaşamdaki yerini araştırıp, yasal ve hukuki boyutlarını inceleyip, ulusal ve uluslararası anlaşmalardaki resmi dayanaklarını ortaya çıkarıp, insani boyutlarını önde tutup, gün yüzüne çıkarıp, herkes tarafından kabul görebilecek bir biçimde, ulusal ve uluslararası kamuoyuna sunmak olmalıdır. 

Bu saydığım özelliklerin ispatı ve uluslararası boyutta kabulü ise, ancak inandırıcı ve reel bilgilerle ortaya konulacak raporlar ve savunma dosyalarıyla mümkün olacaktır. 

Bunun  en iyi  şekilde yapılması da, ancak bu alanda çalışma yürüten veya uzun yıllardır bu konularda araştırma yapan ve uzmanlık düzeyinde bilgi sahibi olan kişilerin uğraş ve çabalarıyla mümkün olacaktır.

Komisyon, rapor niteliğinde, Dersim’e dair bilimsel kriterlere ve niteliklere sahip birçok alanda araştırmaya dayalı ciddi dosyalar hazırlaması gerekiyor. Bunları 4 ana ve 3 ek dosya biçiminde hazırlanmasını gerekli buluyorum.

 

Bu dosyaları  önem sırasına göre şöyle özetleyebiliriz 

 

1. Dersim’in Doğa ve Ekolojik Kültür Mirası’na dair Rapor

Dersim halkının ne zamandan beri  bu topraklar üzerinde varlığını sürdürdüğünü, var olduğundan buyana , üzerinde yaşadığı bu doğa ve kültürü nasıl var ettiğini, nasıl koruduğunu dile getiren,  Dersim’in doğa ve kültürel mirasının neler olduğunu, doğa ve kültürel mirastan ne anladığımızı, doğanın Dersim kültüründe ve Dersim Halkı’nın günlük yaşamında ne anlama geldiğini, doğanın dersim halkı üzerinde günlük hayatın akışı seyrinde,  kuşaklara yayılarak ruhsal-psikolojik ve kişisel dengesini nasıl sağladığını veya etkileyip bozduğunu anlatmak.

Bunları sabit verilerle örnekleyerek, dile getiren, anlatan söyleşileri, fotoğrafları, mitolojik hikayeleri, periyodik ritüelleri ve etkinlikleri rapor eden bir dosyanın hazırlanması.

  • Bu kültür ve doğa mirasına, merkezi veya yerel resmi devlet otoriteleri ya da başka güçler tarafından ilk saldırıların ne zamandan bu yana, nasıl ve ne gerekçelerle yapıldığını, hangi  amaçlarla bu mirasın ve değerlerin tahrip edildiğini gösteren, ispatlayan, kanıtlayan resmi belge ve bilgilerin eklenip sunulması
  • Milli parkların isimleri ve kabul-ilan tarihleri
  • Bunların korunup korunmadığına dair bilgiler
  • O bölgede var olan endemik bitki türleri ve hayvan çeşitleri
  • Korunan ve kutsanan, göl, ırmak, çeşme, pınar, dağ, ağaç ve yer isimleri
  • Tahrip edilen veya yok edilen tarihi köprü, bent, yol vs. yer isimleri
  • Doğa tahribatına sebebiyet veren, işletilen veya işletmeye açılan barajlar, maden ocakları, fabrikalar, taş ocakları vs. işletmelerin, kurumların isimleri.

 

2. Dersim’in İtikat ve İnanç Kültürüne dair Rapor

Dersim halkının inanç ve itikat ritüellerini nasıl yaşadığını, itikat ve inanç önderleri diye adlandırdığı ruhani liderlerini nasıl seçtiğini, kıstas ve kriterlerin neler olduğunu,  bunların görev ve sorunluluklarının nasıl ve kimler tarafından belirlendiğini ve hangi görevleri yerine getirmekle sorumlu olduklarını; mürşid, pir, dede, rayver, talıv, müsahip, kirve,  ocak, aşiret ilişkisinin, görev ve sorumluluğunun, hiyerarşik mi dairesel mi, nasıl bir idare mekanizması içinde yaşadıklarını anlatan bir dosya hazırlanması.

  • Dersim coğrafyasında eski haliyle görev ve sorumluluğunu yerine getiren, yürüten ve işleten inanç ve itikat önderleri hala var mıdır? Varsa bunlar nerelerde, hangi aşiret veya ocaklar içerisinde görevlerini yürütüyorlar? Eğer yoksa ne zamandan beri yok edildiklerini ve bunların yerine kimlerin getirildiğinin ve ne adına getirildiğinin açığa çıkarılması
  • Dersim coğrafyasında (merkez ve civarında) ibadet merkezleri ve ritüellerin yaşandığı, var olduğu yerler, ziyaretler, türbe ve nişangah isimleri ve nerelerde bulunduğunun tespit edilmesi
  • Bu ziyaret ve inanç merkezlerinin hangi tarihe kadar korunduğu, işlev gördüğü, ne zamandan sonra ve kimler tarafından işlevsiz hale getirildiği, yerine ne tür inanç ve ibadet biçiminin yerleştirildiğinin tespit edilmesi
  • Dersimde ilk caminin ne zaman, nerde ve hangi hükümet tarafında inşa edildiğinin tespit edilmesi
  • Dersimde en çok caminin hangi dönemde ve hangi siyasi iktidar tarafından yaptırıldığının tespit edilmesi.

 

3. Dersim Satüsüne dair uluslararası sözleşme ve anlaşmalar:

Üçüncü dosyamızın içeriğini; uluslararası sözleşme ve anlaşmaların incelenip, Dersim halkını ilgilendiren maddelerin neler olduğunun açığa çıkarıldığı bir dosya olması düşünülüyor. Bu dosya bize uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde,  Dersim halkının dil, inanç ve etnik-kültürel kimlik savunmasında hukuksal ve resmi bir dayanak sağlayacaktır.

  • Başta Lozan anlaşması, Paris Barış Anlaşması ve Sevr Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına uluslararası yetkili kurum ve ülkelerle yapılan bütün anlaşmaların incelenmesini
  • Anadolu’da yaşayan, Türk ve Kürt milleti dışında kendini tanımlayan ve farklı bir dil konuşan, İslam ve Sünni inancı dışında farklı bir inanca ve kültürel özelliğe sahip olan azınlık haklarının neler olduğunun bilinmesini, bulunup ortaya çıkarılmasını.
  • Bu etnik-azınlıklara tanınan insan hak ve özgürlüklerini, öngörülen etnik ve kültürel hakların neler olduğunu açığa çıkaran bir dosya.

 

4. Dersim’in Son 40-45 Yılını Kapsayan Siyasi Rapor

Dördüncü ve son ana dosyanın Dersim’de yaşanan son 40-45 yıllık yakın siyasi tarihin incelenmesine ayrılması  gerekir.  Dersim’de son 40 yılın siyasi mücadelesinin getirisi ve götürüsünü bağımsız ve objektif bir gözle ele alıp irdeleyen, sosyolojik ve politik analize dayalı bir rapor olması arzulanıyor.

Bugün gelinen aşamada, özellikle merkezi  Dersim coğrafyasında  ve Dersim halkı üzerinde yürütülen siyasetin ve var olan yapılanmaların  bir muhasebesinin yapılması şart gibi gözüküyor. Yapılması öngörülen  bu muhasebe, bir nevi Dersimlinin iç ve dış siyasi hesaplaşmasını, özeleştirisini içermeli.  Hazırlayacağımız bu politik rapor, kendimizle halkımız arasında bir yüzleşme niteliğini taşımalı.

 

A) Dersimliler arasında yürütülen politik çalışmalar hangi koşullarda, hangi amaçlarla başlatıldı, nasıl bir süreç ve biçim aldı?

  • 1970’lerden itibaren, devlet yanlısı ya da devlet karşıtı var olan ilk parti, örgüt veya siyasi oluşumlar hangileriydi?
  • Türkiye diasporasında bulunan ya da Türkiye’nin farklı kentlerine sürgün edilen, göç eden, ya da ekonomik sebeplerden dolayı geçici süreler için Dersim’den ayrılan bireylerin veya nüfusun tekrar Dersime dönüşüyle mi bu siyasi oluşumlar başlatıldı, yoksa Dersim’de yaşayan bireylerin kendi özgün uğraş ve çabalarıyla mı başlatıldı?
  • Dersim’de ilk siyasi hareket ve oluşumlar hangi kesim içerisinde, hangi eksende başlatıldı, ilgi ve kabul gördü, destek  ve nüfus buldu.

Genç kesim içerisinde mi, memur kesim içerisinde mi, köylü kesim içerisinde mi, ücretli çalışan işçi kesim içerisinde mi, emek sermaye çelişkisinin yarattığı toplumsal ve sınıfsal kamplaşma ve kutuplaşmanın mı yol açtığı bir ilgiydi?  

  • Dersim halkının politikaya ilgi duyması hangi talepler ekseninde baş gösterdi?
  • Kimlik veya etnik sorunlar ekseninde mi (Alevilik, Kürtlük, Türklük, Zazalık vs.)
  • Geçmişe dayalı tarihi bir hesaplaşma eksenli miydi? (Dersim 38 veya daha öncesi vs.)

 

B) Bu politik faaliyetin Dersim halkı üzerinde yarattığı etki ve yol açtığı sonuçlar nelerdi? Bu süreçte elde ettiğimiz etnik kimlik ve kültürel haklar, ekonomik, siyasi kazanım ve mevzilerimiz neler oldu?

  • Devlete karşı verilen mücadelenin Dersim halkına sağladığı avantajlar neler oldu?
  • Bu politik mücadele sonucunda resmi devlet yapısının Dersim halkının hak talebi karşısında gerilediği alanlar oldu mu, olduysa nerelerde geriledi?
  • Dersim halkının sağladığı kazanımlar oldu mu, olduysa hangi alanlarda oldu ve bunlar nelerdir?

 

C) Dersim’de ihlal edilen İnsan Hak ve Özgürlüklerine dair neler yaşandı?

  • Son 40 yılda Dersim nüfusunun artışı veya eksilmesinin boyutu hangi düzeyde oldu?
  • Son 40 yılda Dersim nüfusunun göç oranı neydi, bunun artış gösterdiği özel dönemler hangi tarihlere  tekabül ediyor?
  • O dönemden günümüze, Dersim’de boşaltılan köy sayısı ve kalan köy sayısı ne düzeyde?
  • Devlet güçleri tarafından katledilen veya kaybedilen sivil Dersimli insan sayısı ne kadar?
  • Siyasi yapılar içerisinde yer alıp, devlet güçleri tarafından öldürülerek kaybettiğimiz örgüt mensubu Dersimli insan sayısı ne düzeydedir?
  • Ayrıca şu veya bu sebeplerden dolayı çeşitli örgüt veya partiler tarafından öldürülen veya infaz edilen insan sayısı ne kadardır?

Yukarda yapılmasını önderdiğim 4 ana dosyanın dışında ayrıca ek olarak 3 dosya çalışması daha  öneriyorum.

1. Zazaca diline dair ve Dersim’in bir kesmi tarafından ve esas olarak ta Koçgirililer tarafından konuşulan Kırdaşki (Kurmanci) dediğimiz her iki dile dair raporun hazırlanması.

  • Şu an Zazaca (Kırmançki) konuşan nüfus sayısı ve bölgelere göre dağılımı nedir?
  • Dersim-Memekiye’de ve Koçgiri’de Kırdaşki (Kurmanci) konuşan nufus sayısı nedir?
  • Zazaca dil eğitimi veren resmi kurum ve kuruluşlar hangileridir ve nerde bu hizmeti veriyorlar?
  • Dersim’in Kırdaşki dilinde dil kursu veren bir kurum ve kuruluş var mıdır?
  • Bu kurslara veya eğitime giden öğrenci sayısı ne kadardır?
  • Zazaca süreli veya farklı periyodlarla yayın yapan gazete, dergi, radyo, televizyon var mıdır, varsa hangileri ve ne kadardır?
  • Devletin bu eğitime veya kurslara bir desteği, yardımı ya da engeli var mıdır?
  • Zazaca dilinden veya başka dillerde Zaza diline dair yazılan ve çıkarılan sözlük, kitap, araştırma, ders kitapları ve kaynakları nelerdir.

 

2. Dersimin etnik-kültürel kimliğine dair yapılan çalışma ve araştırmaların bir dökümü ve sonuç raporu.

  • Dersime dayatılan kimlik sayısı
  • Dersim kimliğinin tanımı üzerinde yapılan tahribatların başlangıcı ve kökeni
  • Dersimlilere dışarda giydirilen kimliklerin politik ve ideolojik kaynakları
  • Dersimin kendi kendini adlandırması ve kimliğini tanımlama biçimi.

 

3. Avrupa-Diasporasın’da yaşayan Dersimlilerin azınlık haklarına dair bir dosya.

  • Genelinde Avrupa’da, özelinde Almanya’da bulunan Dersimlilerin göç hikayesi.
  • Avrupa’da yaşayan Dersimlilerin ülkelere göre genel nüfus sayısı.
  • Avrupa’da ilk Dersimli dernek vb. oluşumları ne zamandan itibaren kuruldu?
  • Dersimlilerin yaşadıkları ülkelerde elde ettikleri kültürel ve etnik hakları var mıdır, varsa bunlar nelerdir ve hangi ülkelerde elde edildi?
  • Avrupada yaşayan Avrupalı Dersimliler ne tür haklar talep etmeliler, ediyorlar?

 

18 Aralık 2016

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

DERSİM MECLİSİ VE KAPIMIZA DAYANMIŞ TEHLİKE – Hasan Hayri Ateş

Yazar: Konuk YazarTarih: Mart 15, 2018Kategori: Dersim Meclis GirişimiYorum YokOkunma: 2.512 Views
DERSİM MECLİSİ VE KAPIMIZA DAYANMIŞ TEHLİKE - Hasan Hayri Ateş

Dersim Meclisi çalışmalarından Türkiye’de iken haberdar olmuş, ancak öznel koşullarımdan dolayı temas kurmamış, içinde yer alamamıştım. Ankara’da yapılacak olan bir buluşmaya katılma hazırlığı yaptığım günlerde de eşimle birlikte siyasi nedenlerden ülkeyi terk etmek durumunda kaldık. Epey zorlu geçen bir yoculuktan sonra, altı aydır Almanya’da bulunuyoruz. Bu, bizim için sürgün içinde yeni bir sürgün yaşamak oldu. Dersim Meclisi ile ilk temasımız da sonuçta burada gerçekleşti. Email üzerinden yapılan yazışmalar sonrası, değerli canlar Hasan Durusun ve Gımgım’lı Ali’nin ziyareti, bu teması gerçekleştirdi. Kendilerine bu yazı vesilesi ile bir kez daha teşekkür ediyorum. Kendilerinin ve bu çalışmaya emek verenlerin çabalarının çok değerli ve takdireşayan olduğu kesindir.

 

Kadim bir geleneğin, inanış, düşünüş ve yaşayışın son temsilcisi bir kuşağın efsuni sözleri ve söylenceleriyle büyümüş her Dersimli, bu kültürün anakarası dışında yaşamak zorunda kaldığı andan itibaren artık bir sürgündür. Her birimiz bu sürgünlüğü çok erkenden yaşamak zorunda kaldık. Böyle olunca, şahsen belli bir yaştan sonra kendimi hiç bir yere ait hissedemedim. Epiktitos’un, “İnsanın anavatını, çocukluğudur” sözünü, her zaman çok anlamlı buldum ve hep Dersim’de geçmiş olan çocukluğumda kaldığımı düşündüm.  

Soykırım ve sürgün kıskacında bir yaşam, adeta yazgımız. Nine dedelerimiz, çok ağır biçimiyle yaşadı… Bu gün de kültürel soykırımla karşı karşıyayız. Kültürel soykırım ya da etnosit, kültürel, ekonomik, askeri vb. diğer alanlarda, diğerlerine göre daha güçlü olan bir kültürün, bünyesinde yaşadığı insanların kültürlerinin unutulmasına yönelik yaptığı soykırım çalışmalarına verilen sıfattır. Farklı bir dilin yokedilmeye çalışılması, farklı toplumsal gruplara ait tarihin tahrif edilmesi, horlanarak kendi gerçeğinden kaçmaya zorlanması gibi faaliyetler kültürel soykırımın işlevleri olarak görülebilir. Kültürel soykırımda amacın, farklı kültürleri, hakim kültür içinde eritmek olduğunu biliyoruz. Nitekim kültür kırım politikası, farklılıkları red ve inkar eden ulus inşa projesinin harcını oluşturuyor. Önünü alamadığımızda, gelecek kuşaklara taşınacak görünüyor. Peki, bu yazgıyı değiştirmek mümkün mü? Evet, zor olsa da hala mümkün.

 

Derdimiz büyük ve bir derman bulmak için tek ortak paydamız, varoluşumuzu belirleyen kadim bir kültürün, inanış, düşünüş ve yaşayışın kendi anakarası üzerinde ayağa kalkmasını sağlamak. Kültürel varlığımız, dilimiz ve Rea Haq inancımız ana kucağımız Harde Dewres’ten koptuğu andan itibaren yaşama şansını kaybediyor. Bu yanıyla kundak bebesi ve suda balık gibiyiz. Dolayısıyla hayata çok farklı ideolojik perspektiflerden baksak da, voroluşsal sorunumuzun, ortak paydamız olduğu konusunda farklı düşünmediğimizi sanıyorum. Kadim Dersim gerçeği düşünüş, inanış ve yaşayış biçimiyle çokluğa dayanırken, her türden tekçiliği rededer.  Biz de çokluk içinde, birliği sağlayabiliriz. Neden olmasın? Esas meselemiz ve derdimiz kültürel varlığımızı sürdürebilmek olduğuna göre, evet, neden olmasın.

 

Kimi zaman halklar fiziki soykırıma uğrayabilir, anavatanlarından sürülebilirler. Ancak bu durum her zaman toplumsal süreklilik (beka) sorunu doğurmayabilir. Kimi tarihçiler ve antropologlar, tarihte önemli bir yere sahip olmasına rağmen birçok halkın kendisini bugüne taşıyamamasını, kültürel sürekliliklerini kaybetmelerine bağlamaktadır. Tarihten silinen halkların varlığına bakıldığında, sona erenin genellikle halkların maddi varlıkları olmadığı; farklı kültürleri, hayat tarzları ve bağımsız topluluk olma duyguları olduğu anlaşılmaktadır. Kendimizin ve birçok halkın yaşadıklardan da anlıyoruz ki fiziki soykırım (jenosit) atlatılabilir, ancak kültürel soykırım (etnosit) kolay atlatılabilecek ve savuşturulacak bir durum değildir.

 

Dersim’in kendine özgü kültürel yapısı, cumhuriyetle birlikte ulus devletçi zihniyetin kılıcına maruz kalmış, ve bu gün de hiçbir zaman olmadığı kadar kuşatma altına alınmış durumda. Bu gün Cumhuriyetin tek dil, tek din, tek inanç yaratma ve Türkleştirme projesi bizim açımızdan kritik eşiğe varmış bulunuyor. Dil açısından bakıldığında bugün artık köylerde bile Kırmancki/Zazaki/ Kurmanci/Kırdaşi’nin konuşulmadığını görüyoruz. Meselenin en trajik yanı da bizim çocukluk yıllarımızda tek kelime bilmeyen yaşlılarımızın da artık Türkçe konuşması; etnositçi poliikaların içselleşmesi, ve oto asimalasyona dönüşmesinin göstergesi. Artık yaşlılarımızın oto asimilasyonun aktif bir fiğürü haline geldiklerini, üzülerek izliyoruz. Bu, gerçekten de çok trajik bir durumdur. Halkımızın yaşayan belleği olan yaşlılarımızın bu duruma düşürülmüş olması, aynı zamanda kültürel bellek kırımıdır. Kültürel belleğini yitirmiş bir toplum, beka sorunu yaşamaktan kurtulamaz. Açık ki böyle bir tehlike ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Yine, özellikle tarihi Dersim açısından bakıldığında, Koçgiri’den başlayarak Tercan-Çayırlı’ya kadar uzanan kuzey hattında, gerek demografi değişiminin, gerekse kültür kırımının hangi boyutlarda seyrettiğini görmekteyiz.

 

Yaşanan kankaybı ve erezyonun önüne geçemediğimiz de öyle bir an gelir ki bir kültürel kimlikten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Böyle bir tehlike kapıya dayanmış durumda. Bunu için gerçekleşebilir çözümler üretmek ve hızla hayata geçirmenin çabalarını büyütmek, önem taşımaktadır. Bu açıdan Dersim Meclisi çalışmalarına, büyük değer biçmek gerekmektedir.

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Reyna ve reyna – ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ – Hüseyin Tekin

Yazar: Hüseyin TekinTarih: Aralık 13, 2017Kategori: Gündem, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 5.190 Views
Reyna ve reyna - ‘Asgari müşterekler’ ve ‘Zerreweşiye’ - Hüseyin Tekin

Dersim olgusu’na özgün düşüncenin sendeleye sendeleye ve ürkekçe toplumsal hayatın canlı pratiğine doğru yönelmesinin üzerinden yaklaşık iki yıla yakın bir zaman geçmiş bulunuyor. İlk günlerde ve ilk zaman diliminde belirsiz ve ne anlama geldiği görünmez olan söylemlerin bazıları giderek anlaşılır ve görünür hale geldi. Ama pek çok argüman,düşünce ya da iddia her birimizin düşünce dünyasında farklı yansımalar ve manalar almaya/taşımaya devam etti. Dersim Meclisi Düşüncesi ya da Dersim Fikriyatı; Dersimlinin pencere pervazına konan leylekler tarafından getirilmedi. Ya da derin bir mağarada yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde açığa çıkarılan bir bulgu da değildir, ve/ya da her hangi bir ağacın kovuğundan da çıkmadı. O dünyaya dağılmış Dersimlinin can çekişen dünyasının iniltsinin bizim bilincimizdeki yansıması ve yankısıydı. Benim ana eksenim, Dersim gerçekliği de dediğimiz bu denetlenebilir olgudur.

O halde, tarih ve toplumsal pratiğin bizim bilincimize taşıdığı Dersim Fikriyatı ve Dersim Meclisi düşüncesi; onunla kendileri arasında bir bağıntı kurmaya çalışanlaradan çok doğru ve haklı olarak hak ettiği kıymeti görmek ister.

Geride bıraktığımız tarihsel kesitte, bu fikrin toplumsal hayat içerisinde kendisine nasıl bir yol açacağını ve hangi yoldan ilerleyeceğine ilişkin hacımlı bir kitap kadar yazılı ürün üretilidi. Bu yazılanlarda “asgari müşterekler”, ortak paydalar da numaralandırıldı. Bunlar bir organizasyonun toplumsal hayat içerisinde devinim yapması için olması gereken asgari şeylerin daha da ilerisindeki kesişme noktalarıydı. Nerede ise her birimiz bunları bir solukta yeniden numaralandıracak durumdayız. Ama bir şeyler iyi gitmiyor. Neden? Eksik olan ne?

Bunun çok değişik ve kapsamlı nedenlerinden söz edebiliriz. İki yıla yakın bir zamanı geride bırakmış olsak da (önceki parçalı ve belirsiz girişimleri saymasak) Dersimin Farklılığı’nı çerçeveleyen ve bir “temsiliyet sorunu”nu kendine dert edinerek hedefine koyan ve bunu açık, net ve anlaşılır argümanlarla dillendiren bir girişim olması itibariye geniş bir Dersimli kesim içerisinde “bir görelim” beklentisi yarattı ve bu beklenti hala belirgin bir şekilde devam ediyor. Yaşadığı tüm başarısızlıklar ve yanilgiler bu ‘bekle gör’ zamanının uzamasını koşullandırıyor. Bu durumun belli bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bu sürecin nasıl bir seyir izleyeceği, daha ne kadar böyle devam edeceği ise, belli bir aşamadan sonra bizim söylemlerimiz ve pratik çabalarımızın neredeyse tayın edici olduğunu/olacağını söylemeliyim. Dersim eksenli siyasi odakların, böyle bir girişimin kendi zeminlerini zorlayacağı kaygısıyla açık ya da kapalı geliştirdikleri alehte söylem, söz konusu nesnel zorluğa bir artı daha eklemektedir. Bunlar ve daha da sayabileceğimiz bir dizi nesnel ve objektif zorluk var. Gerçekçi, yöntemli ve sabırlı bir uğraş neticesinde bunların çok önemli bir kısmmını aşabiliriz. Ama bizim bunlardan daha ciddi ve kapsamlı “iç zorluk”larımız var.

“Ortak müşterekler “ ya da ortak paydalar dediğimizde, bu çalışmanın içinde yer alan hemen hemen bütün arkadaşlar neredeyse ayni şeyleri alt alta numaralıyoruz. Ama bakınız yine de bu toplantımızın temel gündem maddesi “ortak müşterekler” olmaktadır. Bunun yanlış olduğunu söylemiyorum. Bu bizim gerçekliğimiz oluyor, ondan kaçınamayız.

Ortak müştereklerimizin ya da ortak paydalarımızın ana ekseni ve omurgası; Dersimin kendine özgü bir tarihi (bu tarihin başlama ve gelişme aşamalarına ilişkin nuanslar söz konusu olsa da), inancı, dili ve daha kapsamlı ve kuşatıcı bir kavram olarak kültürü olduğudur. Bu temel eksen üzerinde birbirimize bir itirazımız sanırım söz konusu değil. Devamla “tarihi Dersim coğrafyası” üzerinde de kesişiyoruz. Buradan ilerlediğimizde, Dersimin bir “Halklar Topluluğu” olduğu kavşağına çıkyoruz. Bu “Halklar Topluluğu”nu kaba bir tasnife kalkıştığımızda; Kırmanc/Zaza ve Kurmanc Alevi demografinin baskın damar olduğunu söyleyebiliyoruz. Keza belli bazı nuanslarla Dersim Tertelesi’nin bir Alevi soykırımı olduğunu da iddia ediyoruz. Saydıklarım kadar önemli bir şey daha var.

O da şudur: İttihat ve Terraki’den günümüze; egemen erk, devlet ve onun tüm akademiyası sistemli ve aralıksız olarak Dersim’in kadim inancı olan Alevilik ve anadili üzerinde çalışmalar yürütüyor. Bu bir asır boyunca ardışık ve zora dahalı bir asimilasyon bombardımanına tabi tutulmuştur Dersim . Bu biteviye yok etme saldırı dalgalarına rağmen Dersim hala ben varım diyebiliyor. Bilemiyorum bu denli sistemli bir yok edilme olgusuyla karşı karşıya kalmış ve ayakta kalmayı başarmış başka böyle kaç topluluk vardır. Beni böyle bir uğaraşa çeken ve ümitli kılan bu tarihsel olgudur. İnanıyorum ki, bu çalışmaya dahil olan her bir Dersimlinin kuvvet kaynağı da bu olsa gerektir.

Bütün bunlar ve daha da ilave edeceğimiz başka ara başlıklar bizim “asgari müşterekler”imiz mi? Duraksamadan evet diyebiliriz sanırım. Hepimizin üzerini boldladığı temel bir “ortak payda”mız daha var. Dersim’in şiddetten kurtulması. Dersim dağlarında, insanın yaşamadığı/kalmadığı köy ve vadilerinde devrim arayan siyasi gruplar içinde bile giderek artan oranda, Dersim’de kırk yıldır devam eden ve her yıl yüzlerce gencin yaşamına mal olan yol ve yöntemlerin artık değişmesi gerektiği düşüncesi gelişmektedir. Şimdi bu momentte de bir ortak payda bulunması güncel bir aciliyet olarak önümüze gelmektedir. Dersim Meclisi çalışması; bu denetlenebilir durumla kendi arasında nasıl bir bağıntı kuracağı, acıl bir durum olarak masamızda yerini almış bulunuyor. Böylesi güncel ve acil bir politik olguya nasıl bir anlayış, yöntem ve araçlarla yaklaşacağımız çok önemli.

Kanaatimce bunun iki yolu var. Ya Dersim’in Dersim olmaktan çıkmasının asıl sorumlusu benim tanımlamamla devrimci gruplar, bazı arkadaşların tanımlamalarıyla “sol gruplar” olduğunu söyler ve bunları hedefe koyarak, cepheden her gün teşhir ederek ilerlemeye çalışırız. Ya da bu gruplara ve onların düşünce sistemleri içinde olan Dersimlileri de bir ölçüde ‘biz’den oldukları zemin üzerinde, kapsayıcı bir inandırma çalışması yürüterek. Birinci yol biraz şuna benziyor. Aydınlanma hareketi öncülerinden Helvetius’un, koyunların otladığı bir çayırda yaşayan böceklerin, koyunları korkunç yırtıcılar, onları yiyen kurtları ise iyiliksever varlıklar olarak görebileceklerine işaret edişindeki gibi bir zemine düşeriz. İşte bu asla işlerimizi kolylaştırmaz. Bilakis işlerimizi zorlaştırır. İkinci yol, kendi “iç ilişkilerimiz”de ve sorunlarımızı ele alışta ‘zerreweşiye’ dediğimiz bağlam oluyor. Bu konuda, kesin, açık, net ve anlaşılır bir karara varmamız gerekiyor.

Meclisin bir çok ortak imzalı belgesinde, Dersimle ilgili çalışmalar yürüten dışımızdaki birey ve kurumlarla ilgil olarak makul sınırlar içerisinde çerçevelediğmiz gibi bir durum tespitimiz var. Ama gündelik yaşamda işler bir başka seyir izlemektedir. Bir çok temel ve ortak irade diyebileceğimiz belgelerde; Dersimin tarihsel ve toplumsal gelişim, değişim ve yeni oluşumları incelerken devrimci grupların, dolayısıyla kendi kusurlarımızı da açık ve kuvvetli vurgularla işaretledik. Dolayısıyla ilgili-ilgisiz her durumda “sol”un kusurlarını sıralamak, bu yapılar içerisindeki Meclis çabalarıyla kendi aralarında bir özdeşlik kuran Dersimlilere gına getirir. Kendimizin bu bangır bangır bağıran çelişkimizi çözmemiz gerekiyor. Hem bizimle, Dersim Meclisi çalışmasıyla birlikte çalışmak isteyen Türk ve kürt devrimcileri, sosyalistleri (gerek gruplar içinde olsun, gerek benim gibi bireyler olsun) çalışabileceğimizi yazmak ve söylemek, beri yanda ‘70’lerden sonra Dersimi kendi yolundan çıkaran ‘sol’dur demek inandırıcılığımıza halel getiriyor. Dolayısıyla bunu her somut güncel gelişme bağlamında dillendirmek, o tarafı daha da ötelere itmekten başka bir işlev görmez, başka anlama gelmez.

Daha da önemlisi bizi sonu gelmez bir kısırdöngü girdabına sürükler ve birbirilerimizi çok yormuş olacağız. Dahası, devletin yüzyıllık asimlasyonu ve yok etme saldırı dalgalarını perdelemiş olacağız. Devrimci hareketin tarih sahnesine çıkması 1972’dir Dersimde. Ama devlet daha 1920 yılında aleviliğin bir “alt islam”, yani ne olduğu tam beli olmayan bir inanca benzer bir şey diyerek, kendi o günlerdeki akademiyasında aralıksız olarak işleyerek onun humanist insancil felsefesini ve özünü bozuyordu. Sünni islam tabii ki, “üst islam”, “ortodoksi islam” oluyordu. Yani egemenler açısında, her türlü üretim aracında olduğu gibi, düşünce üretme mekanizma ve araçlarını da kendi egemenliğinde tutanlar, bizleri yüz yıl evvel ikinci sınıf insan olarak afişe ediyorladı. Biz nasıl olur da böylesi sistemli ve yüksek düzeydeki bilinçli ve kasıtlı bir asimlasyon ve bozma faaliyeti ile toy bir Dersim gencinin pirini evden kovmak gibi talihsiz bir elyemini eşitleyebiliriz. Ki bu gibi absürd davranışları çoğaltsanız bile, böyle yaklaştığımız durumda; biz her tür görüş farklılığına tolereyiz demek hiç de inandırıcı kaçmıyor. Biz istemesek de fiili olarak öyle birini içimize almamış olacağız. Ya da onlar içimize gelmezler, gelenler ise bir zaman sonra uzaklaşırlar.

1937-’38 Tertelesi/Soykırım’ının başka diyarlara sürülen artıkları geri dönüp bir “yeniden inşa”ya girişmeleriyle birlikte asimlasyonun Sıdıka Avar’la başlayan boyutu, Yatılı Bölge İlkokulları’yla daha sistemli ve planlı bir çerçeveye oturtuldu. 1940 ve 1960 yılları arası okuyan Dersimlilerin ağırlıklı bir yüzdesi tam bir hafıza yitimine uğratıldı. Daha da önemlisi onlar ana dillerini unuttular, konuşamaz oldular. Bu yıllarda artan nüfus yoğunluğuna paralel olarak asimlasyon da kuşatıcı boyutlar kazandı. 1970’lere gelindiğinde inanç ve anadil alanlarında damar tar u mar edilmişti.

Evvet devrimciler bu durumu tahlil edemediler. Buna göre bir çalışma örgütlemeyi, yani Dersimi tüm ana damarlarıyla koruma ve yaşamda kalmasını sağlamak gibi bir perspektif geliştiremediler. Ama bu sistemin yüz yıllık düşmanca asimlasyonu ile dengelenebilir mi? Yukarıda vurguladığım gibi, bu konuda da mütemadiyen ve her güncel olayda “solun kusurları” diye sıralamaya başlarsak, egemen sistemin düşmanca faaliyet ve asimlasyonunu perdelemiş olacağız. Biz bunları temel belgelerimizde bir kaç defa dillendirdik. Bunları yazar ve söylerken devrimci grupların yeni yeni hatalarını asla görmeyelim gibi bir bakış açım yoktur. Söylemeye çalıştığım, devletin ve sistemin düşmanca saldırı ve asimlasyonu ile devrimci grupların kusurlarının dengelenmemesidir. Bunlara yönelik söyleyeceklerimizi bir tür “içeri”ye söylenecekler olarak formatlamak gerektiğinden söz ediyorum.

Bir şey daha. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasaları içerisinde bulunan sivil toplum kuruluşları, hakikatten gerçek anlamda demokratik sivil kurumlar değildir. Dersim üzerine çalışma yapma iddiasında olanlar da içinde olmak üzere hepisi ve her biri şu ya da bu parti ve grubun paralelinde hareket ediyor. Doğal olarak kendi varoluşsal bağlam ve iddiası havada kalıyor. Bütün işleyişi ve işlevi güdümünde oldukları gruba kan taşımak oluyor.

Bu grupların bürokratik kastlaşmış hiyerarşik yapıları, adı üzerinde bürokratiktir. Bu mekanizma görece farklılıklarla, onların ekseninde çalışma yürüten “sivil toplum kurumları” için de geçerlidir. Böylesi kurumların kendi başlangıç iddiasi üzerinde gerçek demokratik sivil toplum kuruluşları işlevi görmemeleri, görememelerine bir ideoloji yön vermiyor. Burada bir ideoloji yok, bir sağlıklı dünya görüşü yoktur. Bilakis bir ideolojisizlikten söz etmek gerekiyor. Dünyaya dar ve mekanik doğmalarla bakmak bir ideolojiye sahip oldukları anlamına gelmiyor. Mesala, “yüz çiçek açsın yüz fikir yarışsın” deniyor ama bırakın yüz fikirin bir arada kalmasını ve birlikte yürümesini çok tali ve incir çekirdeğini doldurmayan nuanslarda dahi bir arada kalamıyorlar. Bizim birbirilerimizin farklılıklarımızı zerreweşiye kültürü içerisinde kabullenmeyi sözel olarak her gün dillendirip gerçek toplumsal hayattta ise zorlandımızda olduğu gibi.

Dolayısıyla, dar kastçı ve sadece kendisini amaçlaştıran yapıların bir dünya görüşleri, bir ideolojileri yoktur. Buradan hareketle biteviye bir ideolojsizlik söylemi; toplumu, var olan ve her gün açlık sınırlarına sürülen milyonları bir toplumsal uyuşukluğa sürüklemek işlevi görür. Çok kapsamlı bir uzam olması itibari ile iki cümle ebatına şu söylenebilir. Uluslararası ve uluslarüstü tekellerin besleyip büyüttüğü hakikatten yüksek beyinler, son teknik imkanlarla çalışan fabrikalar gibi yirmi dört saat durmadan, içinde şu an yaşadığımız dünyada bir tek ideoloji var diyorlar. Ve devam ediyorlar, yalnız “liberal devlet” ve “liberal demokrasi” diye noktalıyorlar. Bu sınıfsal “yakınlaştırma”cılar, dünyada her bir birey, dünya nimetlerine eşit uzaklıktadır diyorlar.

Yani dünya servetinin yüzde doksanını kasalarına dolduran dünya nüfusunun yüzde onu ile, dünya servetinin ancak yüzde onunu paylaşabilen dünya nüfusunun yüzde doksanı aynı şanslara ve imkalara sahiptirler yalanını toplumların aklına boca ediyorlar. Bundan daha ala ideoloji olabilir mi? 1950 yılından başlayarak bugüne kadar devam eden bu yönlü üretim kütüphaneleri dolduracak ciltler kadardır.

Şimdilik şunu söylemekle yetineyim. “İdeolojinin Sonu”, “Son İnsan”, “Tarihin Sonu” gibi alanlardaki çalışmaların tarihini 1950 yılına, sanayi devriminin son yıllarına kadar uzatabilirsiniz. Bu alandaki ‘üretim’ yapan uzman ve yüksek otoritelerin daha çok Amerikan ve sonra İngiliz ve diğer Avrupa ülkelerinin istihbarat ve güvenlik politikları birimlerinin başında bulunan prof.Sosyolog ve stratejistler olması bir tesaddüf olmasa gerek. Mesela, “merkez-çevre paradiğması”nın mimarı Edward Shils gibi, onu takip eden meşhur “Politik İnsan” kitabının yazarı Seymour Martin Lipset, Daniel Bell’in “İdeolojinin Sonu” kitabının tanıtımını yapan ve orada “sosyalist ülkünün sonu”nun geldiğini teorileştiren İrving Kristol gibi. Post-Modernizm ve Post-Modern felsefenin öncülerinden Jean Francois Lyotard gibi. Yakın tarih açısından; “Tarihin Sonu ve Son İnsan” kitabın yazarı ABD’nin istihbarat direktörlerinde Francis Fukuyama gibi. Ve onun açıklarını “Medeniyetler Çatışması” başlıklı kitabıyla dolduran ABD’nin Strateji otoritesi Samuel Huntington ve daha niceleri…

Sonuç olarak, Dersim Meclisi çalışmasında bu iki yıllık zaman diliminde açığa çıkan yeterli “asgari müşterekler”imiz şekillenmiş bulunuyor. Eksik olan yazdıklarımız ve her fırsatta dile getirmeye çalıştığımız demokratik kültürdür. Birbirimizin farklılıkları konusunda demokrasi normlarını zorlayan alışkanlıklarımızdır. “Zerreweşiye” kavramının içeriğini günlük uğraşlarımızda boş bırakmamızdır eksik olan. Her günkü aktüel gelişmede kendi farklılıklarımızı ısrarla dillendirmektir eksik olan. Mesela, ben “ideolojisizlik” teorisini insanları ve toplumsal organizasyonları toplumsal uyuşukluğa sürükleyen tehlikeli bir teori olduğunu burada iddia ediyorum.

Bunu burada söyledim ve yazdım. Ama her yeni durumda bu teoriyi savunan arkadaşlarımı bir polemik sağanağına tutmam gerekmiyor. Böyle bir yol ve yöntem izlemeye çalışmak, farklılıklarımzla birlikte birbirimizle ortaklık kurmak esprisine de uygun olmaz. Önemsediğim bu düşünce farklılığına rağmen, Dersim Fikriyatı ve Dersim Meclisi çalışmasında saptadığımız “ortak paydalar” çerçevesinde bu arkadaşlarımla sorunsuz ve uyumlu çalışma konusunda en küçük bir duraksama göstermem. Açık bir ifade ile böyle bir taahhütte bulunurum. Üzerinde çalışacağımız Dersim’e dair bir konudur. Biz artık kesin ve açık bir biçimde Dersim için pratik işlere yönelelim. O işlerin nasıl hızlı ilerletilebileceği konularını tartışalım, fikir alışverşlerinde bulunalım.

Bir şeyi daha unutmayalım. Dünyaya dağılmış ve bahse konu her hangi bir gruba angaje olmayan Dersimlilerin ezici bir yüzdesi bile başka grup ve kurumlarla bir polemik ve çatışma moduna girmemize asla sıcak bakmıyorlar. Siz kendi işinizi yapın diyorlar. Yani “sessiz çoğunluk” dediğimiz bu kategorinin ağırlıklı bir bölümü “sol gruplar”la çatışmayı ve sosyalizm alehtarı bir edebiyat gelştirilmesine karşıdır. Bunlar başkalarıyla çatışma, başkalarına saldırmak zorunda değilsiniz, önce bir yüzleşme hattında yürümelisiniz diye uyarılarda bulunuyorlar. Bu nötr durumdaki Dersimli geniş kesimlerin beklentisidir. Dersim toplulukları içerisinde kısa bir gezintiye çıkmanız veya mini bir anket yapmanız durumunda bu rahatlıkla görülecektir.

Artık farkılılıklarımızı konuşmaya kesin bir nokta kayma vakti çoktan geldi. Hepimiz aynı göz hizası’nda ve bir eşit bireyler topluluğu olarak; küçük küçük pratik işler başarma moduna girmeliyiz.

 

Haydi yolumuz açık olsun.

 

08 Aralık 2017

 

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi Fikri:  Parçalı Akıldan Ortak Akıla Geçmek… – Kazım Gündoğan

Yazar: EditorTarih: Temmuz 10, 2017Kategori: Dersim Meclis Girişimi, GündemYorum YokOkunma: 1.342 Views
Dersim Meclisi Fikri:  Parçalı Akıldan Ortak Akıla Geçmek… - Kazım Gündoğan

Gerek Hilafetçi Osmanlı, gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet Dersim’i “sorun” gördü. Baskı ve katliamlar hiç eksik olmadı. Büyük yaralar açıldı. Kapanmadı o yaralar. Zira tedavi eden olmadı Dersimliler’in yarasını. Bu nedenle Dersimliler’in tarihsel ve toplumsal yaraları hâlâ kanamaya devam etmektedir. Tedavi edilmeyen bu yaralar Dersimliler’in düşün ve duygu dünyasında derin ve kalıcı yarılmalara neden oldu.

Geçmişte yaşanmış sorunlar, doğru bir zeminde adaletli bir yaklaşımla ele alınmaz ve çözülmez ise geçmiş hiçbir zaman geçmiş olmaz. Yeni biçimlere bürünerek her zaman bireylerin ve toplumların yaşamında var olmaya devam eder.

Geçmişinde çözülmemiş sorunları, kanamakta olan yaraları olan toplumlar/bireyler,bugününü örgütlemede ve geleceğini inşa etmekte ciddi sorunlar yaşarlar.

Bunun en önemli nedenlerinden biri toplumsal travmadır.  Yani toplumun ortak akıl ve ortak duygusunun parçalanmış olmasıdır.

Travmanın tedavisi, yaraların sarılması dolayısıyla bugünün ve yarının sağlıklı biçimde inşa edilebilmesi bir hesaplaşma/yüzleşme süreciyle mümkün olabilir.

Hesaplaşma/yüzleşme ise ortak etik değerlerin, ortak aklın yön verdiği örgütlü bir toplumun eseri olabilir.

Dersim toplumunun sorunları üzerine uzun yıllar değişik kurum ve bireylerin çabaları oldu. Bunların her birinin kendi koşullarında kıymetli olduğunu teslim etmek gerekir.

Ancak bu çabalar Dersim toplumunun ortak aklını oluşturarak stratejik bir plan dahilinde kalıcı mevziler yaratmaya yetmedi. Zira parçada düşünüldü. Bir yanıyla tek etnik köken veya inanç üzerine kimlik inşa etme (parçalı kimlik) mücadelesi çoklu “Dersim kimliği”nin önüne geçti.

Öbür yanıyla da Dersimliler’in enerjisi ağırlıklı olarak güncel siyasal ve sosyal sorunlara kanalize oldu.

Son 30 yılda görüldü ki “parçalı kimlik” (aynı zamanda tekleştirici) düşüncesi Dersim’de ve Dersimliler’de beklenen karşılığı bulmadı/bulamadı. Toplumun büyük kesimi çoğulcu “Dersimli” kimliğiyle tanımladı kendini ve böyle yaşamayı benimsedi.

Elbette her etnik, inanç veya siyasi kimliğin kendini var etme (inşa etme) hakkı tartışmasız kabul edilmelidir. Sorun, bütün bir tablonun her bir parçasının, kendisini bütünün yerine koyması, dolayısıyla da diğer kimliklere yaşam hakkı tanımama anlayışı ve pratiğindedir

Hiçbir kimlik, kendi varlığını başka kimliklerin yok edilişi üzerinden var etmemelidir.

Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.

 

Dersim Fikriyatından Dersim Meclisi Fikriyatına…

Uzun yıllar, “Dersim fikriyatı” üzerine düşünen ve bunu değişik biçimlerde savunan Dersimliler oldu. Ancak “parçalı akıl” ve “parçalı kimlik” düşünüş sürecinin doğası gereği bütünü kapsayamadı…

2015 yılının son aylarından itibaren  bazı kurumların çabasıyla bir grup insan, Dersimliler’in “parçalı aklı”nın  ürünü olan dağınık duruş ve  rekabetçi tarzın yarattığı olumsuz tablo üzerine sohbetler yaptı. Bu  sohbetler ve çabadan “Dersim Meclisi Fikri” doğdu.

2016 yılı Şubat ayında Almanya’da yapılan toplantı, “Dersim Fikriyatı”ndan “Dersim Meclisi Fikriyatı”na doğru yürüyüşünde başlangıcı oldu.

“Dersim Meclisi Girişimi” olarak tanımlanan ve şekillenme sürecine giren düşünce Avrupa’da ve Türkiye’de çalışmalarını sürdürdü/sürdürüyor.

Bu fikir Dersimliler arasında düşünsel planda önemli ilgi gördü/görüyor. Ancak Dersimli kurumların (dernek vb) bir kısmı bu düşünce ve girişime mesafeli durmaktalar.

Zira onlardan bazıları bunu kendilerine karşı bir girişim olarak algılamaktadırlar. Bu algının birden çok nedeni olduğu söylenebilir.

Birincisi; bu algının parçalı düşünüş ve parçalı duruştan kaynaklı olması. 

İkincisi; rekabetçi bir anlayış ve tarzın ağır etkisi.

Üçüncüsü; mevcut kurumların Dersim meselesi ve davasını “dernekçilik ufku”nun ötesine taşıyamamış olmalarının önemli payı olduğu söylenebilir.

Dördüncüsü; ve en önemlisi Dersim davasını tarihsel, toplumsal özgünlüğü boyutundan kopararak, genel siyasal ve sosyal konular bağlamında ele alınmasıdır.

 

Gerek Türkiye de, gerekse Avrupa’daki Dersimliler’in bu “parçalı” ve “rekabetçi” durumu, toplumun önemli bir kesiminin örgütsüz ve atıl kalmasında önemli bir paya sahiptir.  Söz gelimi; aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, işverenler, kanaat önderleri gibi kesimlerin Dersim davası/sorunlarına dair görüş ve enerjilerini toparlayabilecek seçeneklerden yoksun olmalarını veya büyük bir boşluğun yaşanmasını başka türlü açıklamak olanaklı değildir.

Bu tabloda Dersim Meclis Girişimi, toplumun düşün dünyasında yeni ufukların açılmasının önünü açabilir.  Çoğulcu Dersimli kimliğinin oluşumu ve yeni bir toplumsal aydınlanmanın olanaklarını yaratabilir.

Toplumun düşünsel, kültürel, ekonomik, inançsal dağınıklığının, doğa ve çevre mücadelesinde yaşanan  “parçalı”lığın giderilmesinde yeni iletişim kanalları açılabilir, yeni kurumsal oluşumları gerekli hale getirebilir.

Yerel sorunları sadece yerel bir akıl ile değil,  evrensel bir akılla çözmenin fikri zenginliğine ulaşabilir.

Dolayısıyla “Dersimli olma” düşünsel zemini üzerinden, yeni bir kurumsallaşma aşamasına geçmek zorundadır Dersimliler…

Dersimliler üç konuda  stratejik bir görüş oluşturmak ve buna uygun kurumsal  yapı inşa etmek durumundalar.

 

Dersimliler’in Ortak Aklı

Egemenler bir toplumu yok etmek veya teslim almak için önce onun tarihsel, toplumsal, kültürel belleğini yıkar/parçalar ve yerine kendi ideolojik sembollerini inşa eder. Bu durumda toplumu bir arada tutan değerlerden ve sistematik düşünme kapasitesinden yoksun bırakır.  Dersimlilerin yaşadığı ağır tarihsel, toplumsal ve siyasal nedenlerle düşün ve duygu dünyasının parçalı olduğunu tespit etmek gerekir.

Bu nedenle; öncelikli olarak Dersim Meclis Girişimi bu travmatik/parçalı durumun nedenlerini analiz etmek ve gerçekçi bir tespit yapmak için bilimsel çalışmalar yapmalıdır. Devamında özgün yöntemler kullanarak bu parçalı öznelerle güven ve saygınlık ilişkisi oluşturmayı hedeflemelidir. Bireyler ve kurumlarla kurulacak saygın ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden “ortak akıl”a ulaşmayı hedeflemek ve çalışmalarının ana eksenine bunu yerleştirmek durumundadır.

Geleneksel düşünüş kalıpları ve iletişim yöntemleriyle yeni bir düşünce oluşturmak ve topluma benimsetmek olanaklı değildir.

Ortak akıl oluşturma sürecinin sağlıklı gelişebilmesi için Meclis Girişimi toplumda yaygın olan her türden reaksiyonel ve rekabetçi anlayışla arasına kalın hatlar örmek ve kararlı/istikrarlı bir duruş göstermek durumundadır.

En temel mesele ve konularda bile, Dersimliler’in ne ortak düşüncesi, nede ortak duruşu vardır. Acılarda bile ortaklaşamayan, yaşadıkları Tertele’ye dair ortak bir düşünce ve davranış oluşturamayan bir hakikatle yüz yüzeyiz. Öncelikle bu hakikati kabul etmek ve bunun nedenleri üzerine bilimsel aklın ürünü olan çalışmalar yaparak ortak bir düşünce oluşturmanın yaşamsal bir öneme sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir.

Etnik ve inanç kimliği, kültürel ve siyasi kimliği ne olursa olsun (ırkçı ve dinciler hariç) tüm Dersimlileri tarih, toplum, kültür, doğa, inançlar, diller, ekonomi vb temel konularda bir araya getirebilecek, bu tür temel konuları bilimsel normlarda araştırıp anlatabilecek ve birbirinden öğrenebilecekleri yeni bir sürece ve bunun sonunda ortak aklın oluşumuna ihtiyaç vardır.

Dersim toplumunun yeni bir aydınlanmaya, yeni araçlara, yeni mücadele yöntemlerine ve yeni mevzilere ulaşması gerekir. Aksi durumda toplum olarak varlığını sürdürmenin tüm dinamiklerini kaybeder.

Dersimlilerin bir “kimlik” bunalımı yaşadığını söylemek mümkün. Ancak daha da önemlisi toplumda bir “kişilik erozyonu” ve “etik değerler”  sorunu olduğunu da tespit etmek gerekir.

Bir toplumda kimlik ve kişilik ilişkisinde ciddi bozulma varsa bu, büyük bir çözülme ve yıkım yaşandığını göstermektedir.

Yani travmanın ve bellek yitiminin toplumsal ve kişisel değer yitimindeki etkilerinin yanı sıra; kapitalist sistemin, bölgede uzun yıllardır süren şiddetin parçalayıcı ve çürütücü etkilerinin de üzerinde durmak son derece önem kazanmıştır.

Belirtmek ve kabul etmek  gerekir ki; bir toplumun düşün dünyasını oluşturan, şekillendiren ve yön veren en önemli kesim o toplumun düşün insanlarıdır; yani aydınları ve sanatçılarıdır. Ne yazık ki Dersimli aydın ve sanatçıların önemli bir bölümü söz konusu “parçalı akıl”ın ve rekabetçi tarzın sıradan bir bileşeni olmayı tercih ederken, diğer önemli bölüm aydın ve sanatçının ise  tarihine, kültürüne, toplumuna karşı taşıması gereken sorumluluktan uzak durmayı tercih etmeleri büyük bir kayıptır.

Ortak akıl sürecinin özneleri olan Dersimli düşün insanlarını (aydınlar, sanatçılar) şimdiye kadar yapmadıkları/yapamadıkları ödevlerini  acilen yapmaya ve vefaya  davet etmeliyiz. Ortak akıl oluşturma süreci bu perspektifle sürdürülür ve  gerekli olgunluğa ulaştığında da bir “Dersim Kongresi” toplanarak yeni bir aşamaya geçilebilir.  Bu aşama Dersim Meclisi’nin kuruluşudur.

 

Dersimliler’in Temsiliyeti

Dersim’de yaşayan Dersimliler’in nüfusu her geçen gün azalmaktadır. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin değişik kentlerinde, Avrupa da ve başka ülkelerde yaşamaktadırlar.  Hem ortak aklın oluşturulamamış olması, hem de rekabetçi düşünce, duygu ve davranışları nedeniyle Dersim ve Dersimliler bir temsiliyet sorunu yaşamaktadır.

Bu kadar ağır sorunlar yaşamış ve yaşamakta olan bir toplumun kolektif temsilden yoksun kalması büyük bir açmazdır.

Ortak akılın oluşturulma sürecinin sağlıklı ve başarılı sürdürülmesi aynı zamanda ortak iradenin/temsiliyetin oluşturulmasının koşullarını yaratır.

Halklar ve kültürler yurdu (Kırmanciya beleke) olan Dersim coğrafyasında ve Dersim dışında yaşayan tüm Dersimliler’in sorunları/davası için ulusal ve uluslararası alanda sürdürecekleri her türlü mücadelede bir temsil mekanizmasının olması yaşamsal öneme sahiptir.

Temsiliyet meselesini mevcut kurum ve çevrelerin  “parçalı kimlik” dayatmaları ve rekabetinden kurtarmak, tüm kimlikleri “Dersimli” kimliği ve “Kırmanciya Beleke” (Kırmançlar’ın çok kültürlü, çok renkli ülkesi) persektifi ve demokratik toplum bireylerinin katılımıyla  ele almak gerekmektedir.

 

Bunun nasıl oluşacağı, nasıl işleyeceği ve ne tür somut işler yapacağı sorusu Dersim Meclisi iradesiyle yanıt bulabilecektir.

 

Dersim’in Statüsü

Dersim inanç yapısı ve inançların birbiriyle ilişkisi, değişik etnik kimliklerin bir arada yaşaması ve ilişkileri,  çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı (dinli) özelliğinin yanısıra, doğası ve doğa insan ilişkileri nedeniyle de dünya kültürel mirasının ve doğal hayatının önemli bir parçası/değeridir.

Bu özgünlüğün/değerlerin korunması sadece Dersimliler için değil,  insanlık için büyük bir zenginlik ve kazanımdır.  Bu nedenlerle Dersim tekçi devlet zihniyetinin hedefi olmuştur ve olmaktadır. Egemenlerin tekçi politikalarına karşı kararlı bir duruş göstermenin yanısıra Dersim her türlü kimlik ve çıkar çatışmasının, siyasal rekabetin dışında tutulması gereken bir doğa harikası ve kültürler beşiği olarak korunması gereken bir coğrafyadır.

Dersim dünya da ve bölgede özel bir statü hak eden özgünlüğe sahiptir.  Kendi kendini yönetmesiyle ancak bu özgünlüğünü koruyabilir. Mevcut rejim veya iktidar seçeneklerinden hiç biri Dersim’in bu zenginliğini anlayabilecek/koruyabilecek durumda değildir. Kendi kendini yönetmesi oranın özgünlüğü nedeniyle bir statüye kavuşturulmasıyla mümkün olabilir…

Bölgede ve ülkede yaşanan politik süreç yeni devletlerin oluşumu ve yeni  yönetim biçimlerinin tartışılacağı gözönünde bulundurulursa “statü” meselesi daha da önem kazanmaktadır…

Tüm bu sorunların bir arada konuşulabildiği, farklı kimlik ve fikirlerin değer gördüğü ve saygıyla birbirini kabul ettiği, güvene dayalı güçlü bir iletişime ihtiyaç vardır.  Bu ihtiyaç yeni bir düşünsel üretimi ve yaklaşımı, yeni bir platformu gerekli hale getiriyor.

Dersim Meclisi fikriyatı doğru anlaşılır, doğru tartışılır ve bir kongreyle rafine edilerek Dersim Meclisi’ne dönüştürülebilirse ortak akılın oluşumunu, temsiliyet sorununu çözebilir. İşte o zaman “Dersim’in statüsü”ne dair stratejik plan oluşturmak ve çalışmalar yapmak mümkün olabilecektir…

 

Aralık 2016-Ocak 2017

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

“ANKARA DERSİM MECLİSİ GİRİŞİMİ”nden açıklama

Yazar: EditorTarih: Mart 24, 2017Kategori: Bildirge, Dersim Meclis GirişimiYorum YokOkunma: 2.081 Views
“ANKARA DERSİM MECLİSİ GİRİŞİMİ”nden açıklama

DERSİM’de baraj ve HES yapımının KHK marifetiyle hızlandırıldığı ve “ivedi kamulaştırma” kararından sonra DERSİM’de oluşan “MUNZUR ÖZGÜR AKSIN MECLİSİ’nin oluşmasını, hem amacı, hem de bileşenleri açısından son derece umut verici olup, bizleri de bu çalışmalara katkı ve destek noktasında heyecanlandırmıştır.

 

Bu temelde; aynı amaç ve hedef (çevre) doğrultusunda bizler de Ankara’da değişik kurumlar olarak Ankara Dersimliler Derneği’nde toplanarak bir ortak platform oluşturma çalışmasına güç ve destek verdik. Böylece, bu platformda yerimizi aldık.

 

Bizler, sadece UNESCO’nun “dünya doğal mirası” kategorisinde olması nedeniyle Türkiye’nin ilk, “Ulusal Doğal Milli Parkı” olması nedeniyle değil; MUNZUR Vadisi boyunca yer alan inanç yerlerimizin varlığı için, kutsal saydığımız bir geyik türü olan ve yörede adı “Bezuvar” olan keçilerimiz için,  “ur kekliğimiz” için, yani dünyanın en zengin “endemik” bitki yapısına sahip olan vadimiz için, en önemlisi de tarihi ve sosyolojik olarak bize miras kalan “Halvori Kaylıkları” uçurum ve vadileri olmak üzere vadi  boyunca katledilen ceddimizin kemikleri ve hatırası için, bu vadinin katledileşine karşı her türlü çalışmaya destek vereceğiz.

Henüz yeni, iskeletini ve çatısını oluşturduğumuz “DERSİM MECLİSİ“ çalışmalarına denk düşen bu platformda yerimizi aldık. Tabiki, “DERSİM MAĞDURLARI PLATFORMU’nun” tarihimize, kültürümüze inancımıza ve doğamıza sahip çıkma ilkelerine denk düşen “DERSİM MECLİSİ” çalışmalarına, Ankara’da da dahil olarak bu işe bundan sonra daha bir ivme ve hız verdik.

Bu “Girşimi”, ileriki günlerde daha netleşmiş ve şekillenmiş olarak Dersim Kamuoyu ile paylaşacağız. Yaptığımız bu çalışmaya, Dersim’in tarihi, doğası ve itikadını her türlü siyasi şahsi ihtiras ve çıkarlarının önünde tutan bütün Dersimlileri bekliyoruz!..

 

“Munzur akmazsa boynumuz bükük kalır; Dersim’e sahip çıkalım. Keza, başka Dersim yok!”

 

Ankara, 23 Mart 2017

“ANKARA, DERSİM MECLİSİ GİRİŞİMİ”

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Dersim Meclisi’nin Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

Yazar: EditorTarih: Mart 16, 2017Kategori: Bildirge, Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 4.024 Views
Dersim Meclisi’nin  Dersimli Birey, Kurum,  Kuruluş ve Örgütlerle  İlişkisi Nedir,  Nasıl Olmalı?

“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yayınlanmıştı. Bu bildirinin ana teması Dersimliler arasında var olan ve uzun bir zamana yayılan bir ayrışma ve kamplaşmanın yol açtığı parçalanmaya ve dağılmaya bir son vermek,  sorunlarımızı birlikte, bir “cemat” edebiyle konuşmak ve çözüm yolları bulma amaçlıydı.

 

Bu dostların sesine kulak veren, hedefledikleri amaçları arzulayan Dersimli duyarlı bir kesim, çağrıya cevap verdi ve meclisin oluşturulmasının ilk adımı Şubat 2016’da yapılan Zwingenberg toplantısıyla karara bağlandı.  O çağrı başlangıç itibarıyla bir girişim niteliğindeydi. Sonun ne olacağı, nereye  varacağı hiç kimse tarafından tam olarak bilinmiyordu. Meclis oluşumunun tartışıldığı ilk günden itibaren karşı çıkanlar olduğu gibi, tereddüt edenler, çekimser davrananlar, bekleyip görmek isteyenler de vardı. Ama bunların yanı sıra, o atılan ilk adımdan itibaren tereddütsüz destekleyen ve sahiplenenlerin sayısı da az değildi. Desteğini veren tek tek bireyler, aydınlar, tanınmış şahsiyetler olduğu gibi, Meclis girişimini ve  çalışmalarını açıktan destekleyen Dersimli kurumlarımız da oldu elbett. Eğer Dersim Meclisi bugüne  geldiyse ve bundan sonra da varlığını güçlenerek sürdürecekse, bunu en başta o kurum ve bileşenlerine borçlu olduğunu açıkca ilan etmekten bir sakınca görmememiz gerekiyor. 

 

Meclis’in oluşturulmasında kamuoyunda belli siyasi kimlik ve fikirleriyle bilinen (Dersimci, Zazacı, Alevici, Solcu, Sosyalist veya Kürtcü, Ermenici vs.), bu yönde düşünce ve anlayış sahibi kişilerin bulunması gayet doğaldır. Nihayetinde Meclis’in amacı da siyasi farklılıklarına rağmen Dersimlileri buluşturmaktır. Fakat Dersim Meclisi hiç bir siyasi partinin, akımın, örgütün, kurumun veya çevrenin güdümünde, ya da onların yönlendirdiği bir yapı değildir ve olmayacaktır. Aynı zamanda onlara alternatif bir yapı da değildir ve öyle de olmayacaktır. Dersim Meclisi tüm kurumlara eşit mesefade duran, Dersim’e dair en küçük olumlu çabayı ve emeği önemseyen, değer veren, sahiplenen bir duruş sergileyecek, olumlu çabaları teşvik edecek, olanakları dahilinde destek olacak ve tüm bu emeklerin toplumsal değer olarak ortaklaştırılması için çaba harcıyacaktır. Dersimli kurumlar ve Dersimi çalışmalar açısından taraf tutan, kayırmacı davranan bir tutum içine girmeyecek; Dersim’e dair olumlu tüm çabaları Dersim toplumuna katkı sunduğu müddetçe tüm mecralarda ortaklaştırmayı hedefleyecektir. 

Ayrıca şunu da vurgulayalım; Dersim Meclisi bu oluşmların bileşenlerinden oluşacak bir çatı örgütü veya siyasi bir parti işlevi görecek bir yapı da değildir.

 
 

O halde Dersim Meclisi nedir?

Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında, Dersim’in önde gelen bazı aşiret önder ve liderlerinin oluşturmaya çalıştığı bir takım girişimleri saymazsak. Dersim toplumu son yüz yıldır hiç bir zaman, kendi adına hareket edecek ve kendi toplumsal çıkarlarını önde tutacak, söz, yetki ve karar sahibi olan bir temsiliyet gücüne sahip olmadı veya olamadı. O günden bugüne, Dersimliler hep başkaları için var olan, ama kendileri için bir varlık gösteremeyen bir toplum oldu.  Bunun bir çok sebebi vardır. Ama en büyük sebebi Dersimlilerin aşiretcilik, ezbetcilik, kabilecilik, örgütcülük, particilik vs. adına birbirlerine düşman bir hale getirilmiş ve birbirleriyle sürekli didişen, kavga eden bir topluma dönüştürülmüş olmalarıdır.  Dersim Meclisi, en başta buna bir son vermeyi amaçlamaktadır. Peki bunu nasıl başaracak, yüz yıldır birbiriyle didişen ve birbiriyle kavgalı olan bir toplum, tekrar yeniden nasıl barışık bir hale getirilecek? Dersim Meclisi’nin belkide en büyük sorunu budur.

 
 

İhtiyaç, amaç ve araç:

Yeryüzünde insanlık var olalı beri, insanoğlu sahip olduğu bütün araçları yaşadığı kişisel, toplumsal ve yaşamsal ihitiyaçlarından hareketle var edip sahiplenmiştir. Elinde kullandığı taştan tutun da, ayağına taktığı çarığa kadar; başını soktuğu kulübeden tutun da, içinde yaşadığı saraya kadar; ormanda avlanmak için oluşturduğu küçük avcı çetelerden tutun da, modern dünyada yüzbinleri bulan ordu gücüne kadar; küçük bir köy meclisinden tutun da, uluslarası yetkiye sahip kurumlara, örgütlere, devletlere kadar…

Bütün bu araçları var eden insanoğlu, araçtan önce ihityacını tespit etmiş, sonra ihitiyacına denk düşecek amacını belirlemiş, ardısıra da onu gerçekleştirecek aracını oluşturmuştur.

 
 

Bugünkü Dersim toplumunun ihitiyacı, talepleri ve amacı nedir ?

  • Dersim toplumunun bir kimlik talebi vardır, bu talebin komşu halklar ve topluluklarca kabule ihtiyacı vardır. Ortalama son 500 yıldır Dersimliler bu kimliğinden dolayı etraf topluluklar ve halklar tarafından  eziyet görmüş,  canlarından olmuş, yok edilmişlerdir. Onların kimlikleriyle yaşama ihitiyacı ve sorunu vardır.
  • Dersim toplumunun kendi arasında iletişimini sağladığı, acısını, derdini, sevgisini, öfkesini her türlü duygu ve düşüncesini ifade ettiği bir dili vardır. Bu dilin yine komşu halklar ve topluluklar tarafından kabullenilmemesi, yok sayılması, inkar edilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi kendi dilini konuşma, öğrenme ve öğretme hakkı vardır.
  • Dersim toplumunun asırlardır yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı bir inanç biçimi vardır. Bu inancın yine komşu halklar ve inanç toplulukları tarafından baskıya uğraması, hor görülmesi ve tanınmaması sorunu vardır. Dersim toplumu ve halkı kendi inandığı biçimiyle, inancıyla birlikte yaşama talebi ve hakkı vardır.
  • Dersim toplumu binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklara el konulması, doğduğu ve var olduğu mekandan koparılması, yaşam alanının daraltılması, yerinden yurdundan edilmesi, başka diyarlara göç ettrilmesi, sürülmesi, kaybedilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi doğduğu toprağına, suyuna, ağacına, dağına, yurduna sahip çıkma hakkı vardır. Tehdit edilmeden, can güvenliği tehlikeye girmeden, vatanında özgürce yaşama hakkı vardır. 
    Dersim halkının kutsal gördüğü mekanlarının, değer verdiği Munzur Suyu’nun barajlar ile boğulması, doğasının ekolojik dengesinin bozulması, barajlar ve HES’lerle kuraklık tehlikesi ile baş başa bırakılma sorunu vardır. Dersim halkının Dersim’in insansızlaştırılmasına, baraj ve HES”lere karşı durma, doğasını koruma hakkı vardır. 
  • Dersim toplumunun sorunlarını, taleplerini, amaçlarını dile getirecek, onları günümüz dünyasında, diğer halkların nezdinde temsil edecek, onların varlığını kabul ettirecek politik ve örgütsel temsiliyet sorunu vardır. Dersim halkının da her halk gibi bağamsız ve özgürce kendi temsiliyetine kavuşma hakkı vardır.

 

Bunlar Dersim toplumunun en acil ve en önemli sorunları ve talepleridir. Dersim Meclisi, bu ihitiyaç ve talepler etrafında örgütlenen, bu ihitiyaç ve talepleri dile getirmek için oluşturulan, bütün kurum, kuruluş, örgüt, yapı ve şahsiyetlerle birlikte çalışmayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda yürütlen çalışmaları koordine etmeyi, birleştirmeyi, bir merkezde toplamayı, Dersim’in çıkarlarını temel alacak ortak bir akıl yaratıp, toplumsal bir konsensüs oluşturarak, onunla hareket etmeyi amaçlayan bir araca ihtiyaç vardır.

Dersim Meclisi bu aracın ta kendisi olacaktır.

 
 

8 Mart 2017

Dersim Meclisi-Avrupa – Yürütme Kurulu

Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş

Meclis’e Öneriler – Zülfikar Akar

Yazar: adminTarih: Aralık 30, 2016Kategori: Program TartışmalarıYorum YokOkunma: 1.618 Views
Meclis'e Öneriler - Zülfikar Akar
MECLİS’e ÖNERİLER

Sevgili arkadaşlar, bu güne kadar yola çıkanlardan bir adım önde yola çıkıyorsunuz. Bu güne kadar kurulmuş olan derneklerden, vakıflardan, federasyonlardan bir adım önde başlıyorsunuz. Çıtanız onların çıtalarının üstünde duruyor. Onlardan bir adım önde olmanız, çıtanızın, onların çıtalarından yukarıda olması da onlar sayesindedir. Yanlışlarıyla, doğrularıyla on yıllardır onların ortaya koydukları pratiklerin oluşturduğu eleştirel bilinci sayesindedir.

  Ortak bilinç oluşturmaya çalıştığınız bu süreçte, doğal ortak bilince zaten sahip olduğunuzu görmek durumundasınız. Sizler, bu güne kadar oluşan yapılanmaların el uzatamadığı, giremediği bir alana girdiniz. Onların bu alanı boş bırakmaları sayesinde buradasınız. Sahip oldukları kurumlar ve tüzükleri gereği bu alana giremediler. Bu alanı sizlere bıraktılar. Bu nedenle onlar, bu alanda sizleri desteklemek, sizler de onların olduğu alanlarda onları beslemek zorundasınız. Sizleri var eden ortak bilincin zorunlu gerekliliğidir bu.

Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz. Bu nedenle, adına hareket ettiğiniz toplumun tüm sorunlarına çözüm üretmek gibi bir sorumluluğunuz yoktur. Önünüze böyle bir hedef koymanızın gereği de yoktur. Çalışma alanınıza giren veya ilgilendiren konuları, o alanda faaliyet gösteren yapılara bırakmanız ve hatta bu konuda onları desteklemeniz gerekmektedir. Aynı şekilde o yapılar da sizin çalışma alanınıza giren konularda sizlere desteklerini sunmalıdır.

Beraber hareket etmenin, bu hareket içinde birbirine olan saygıyı korumanın ve geliştirmenin en önemli yolu; her kesin birbirinin çalışma alanına müdahale etmesi değil, destek olmasıdır.

Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz ancak, var olan ortak bilinci üst bilince dönüştürmekle yükümlü teknokrat bir meclissiniz. Temsiliyetiniz yönetsel değil, tanımlamaya yöneliktir. Diğer bir ifade ile hitap ettiğiniz toplumun bireylerini değil, o bireyleri var eden tarihsel ortak bilinci temsil ediyorsunuz. Bu günkü ortak bilinç değil, tarihsel ortak bilinç… Bu günkü ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, etnik dayatmaların şekillendirdiği bir ortak bilinç değil; bin yıllar boyu zihinlerde taşınmış, günlük yaşamlarına yön vermiş, kendi kültürünü oluşturabilmiş olan ortak bilinçten söz ediyorum.

Meclisinizin, yönetici bir meclis olup olmamasının doğuracağı farklar çok büyüktür. Örneğin, yönetici meclis gibi hareket ederseniz, kongreniz öncesinde nüfus tespiti yapmanız, nüfus dağılımına göre delegasyon belirlemeniz ve bu ölçüde sandıklar kurmanız gerekir. Buna ne insan kaynaklarınız ne de finansal gücünüz el vermez. Zaten gereği de yoktur.

Ya da bir çağrıda bulunup, katılmak isteyen her kesi kongreye davet ettiniz ve seçiminizi öyle yapacaksınız ki bu da temsiliyetiniz açısından çok büyük ve haklı eleştirilerin doğmasına neden olacaktır. Kongrenizi yurt dışında yaptığınız takdirde oraya gelmek isteyip de gelemeyenlere ne açıklama yapacaksınız.  Ayrıca bu meclisi, varlık amacının dışına sürükleyecek en önemli hatanıza dönüşebilir. Düşünün ki böyle bir kongrede Düşünün ki faaliyetlerinizi engellemek isteyen bir yapı, sizden üç kişi fazla geldi ve seçimde üç el fazla kalktı. Bütün yönetiminiz sil baştan değişir.

Bunlar illa olabilecek şeyler olmasa da meclisin sorumlulukları ve çalışma konuları ele alındığında, sahip olduğu ciddiyetin büyüklüğüne paralel olarak gelişebilecek büyük risklerdir.

Yönetici bir meclis olmadığınız için, teknik olarak bu yöntemlerle seçim yapma zorunluluğunuz da yoktur. Sizler, amacınıza uygun olarak emek ve zamanlarını sunacak, buna uygun birikime, yeteneğe sahip insanlarla yürümek zorunda olduğunuz için, seçimlerinizi de bu insanlar arasından yapmak durumundasınız.

Diğer hassas bir konu da çalışma organizasyonunuzdur. Doğal olarak komisyonlarınızı oluşturma sürecindesiniz. Olması gereken de budur. Komisyonlardaki sorumluluk ve yapılacak işlere bakıldığında insan kaynaklarındaki yetersizlik de kendini gösterecektir. Komisyon sorumlularının, yöneticilerinin yalnız başlarına halledemeyeceği işler için alt komisyonların oluşturulması gerekmektedir ki bunun ilkelerini çok hassas belirlemek gerekir. Naçizane önderim, alt komisyonların proje bazlı olmasıdır. Alt komisyonun ömrü, meclis komisyonunun öngördüğü projenin ömrü kadar olmalıdır. Komisyonun belirlediği projelerin yürütülmesi için atanan alt komisyon, projenin bitiminden sonra fesih olmalıdır. Bu idari organizasyonda kolaylık sağlayacağı gibi, yürütülen projelerin de uygun insanlarla ve uygun nitelikte yürütülmesini sağlayacaktır.

Web sayfanızın yayın ilkelerini de yeniden gözden geçirmenizi tavsiye ederim. İnsancıl yönden, duygusal açıdan oldukça güzel bir metin oluşturmuşsunuz. Bunun yanı sıra çekingenlik ve endişe de had safhada. Kısır tartışmalardan, sizleri çalışmalardan alıkoyan tartışmalardan, moralinizi, motivasyonunuzu kıran süreçlerden uzak durmaya çalışmanız anlaşılır ve haklı bir tutumdur. Ancak, bu tutumdan ötürü, sizleri doğrudan ilgilendiren konuların dışında kalmanız, bazı çalışmaları sadece arkadaşların bireysel çalışmaları olarak kalmasını önermeniz, kanımca doğru bir yaklaşım değildir.

Özellikle inanç konusunda ve Aleviliğin tarihçesi konusunda bu hassasiyeti gösterdiğinizin farkındayım. Gösterdiğiniz hassasiyete de katılıyorum. Ancak bu konu, sizin dışında kalamayacağınız bir konudur. Çünkü değerleriyle ilgilendiğiniz toplumun üst kimliği inancıdır. Bir toplumun ürettiklerinin, değerlerinin toplamı kültürüdür. Kültürün üst ifadesi ise inancıdır. Semavi dinlerde göremediğimiz bu özellik, pagan inançların neredeyse varlık nedenidir. Bir toplum, ürettiklerini, kimliğini ortak bilince inanç ile taşır. Bu nedenle sizlerin yapması gereken, bu alanın dışında kalmak değil, tam içinde olmaktır.

Anadolu uygarlık birikiminin ürünü olan bir kültürü ve onun ürünü-üst yapısı olan inancı, faaliyet konusunun dışında bırakmak yerine bu kültür ve inancın, bir uygarlık ürünü olarak bu günlere nasıl geldiğini, hangi dönemlerde İslamiyet’in içine taşındığını ve hangi dönemlerde hangi asimilasyonlara maruz kaldığını incelemek, bilimsel yöntem verilerle ortaya koymak gerekir. Bunun dışındaki her tutum Meclis’in, mevcut yapı içerisinde kendisine egemen olmuş inanç ve sistemlerle bir uzlaşı arayışı içerisinde olduğu kanısını uyandıracaktır.

Hemen belirtmem gerekir ki, nitelikli ve bilimsel temellerde yaşanacak bir tartışma er veya geç kaçınılmaz olacaktır. Çünkü karşınızda inancınızı kendi içinde tanımlayan dinler, kültürünüzü kendi tarihine mal etmeye çalışan ideolojiler yüzyıllardır başınızda duruyor ve bugün, her zamankinden fazla araçla kültürünüzü, inancınızı, tarihinizi yok etmeye, asimile etmeye çalışıyor. Bunların karşısında kararsız her duruş, çekingen her söylem, tüm bunlara razı olduğunuzu ve yaptıklarına rağmen onlarla bir uzlaşı hevesi taşıdığınız kanaatini doğurur.

Kahin değilim fakat bu güne kadar öngörülerimde yanılmamış olmama güvenerek, henüz ele avuca gelmemiş bir konu hakkında da uyarıda bulunmak istiyorum. Her oluşumun kendi içinde kanatlara ayrılması, farklı eğilimleri oluşturması kaçınılmazdır. Bu eğilimler, bireysel çekişmeleri aşıp, aynı hedefe yönelme konusunda farklı anlayış ve önerilere dayanıyorsa olumludur ancak, bu kadar olumlu bir çekişmeyi mümkün görecek kadar iyimser değilim.

Kısa dönemde ortaya çıkacak olan oluşacak eğilimlerden birinin argümanının “ortaya ürün koymuş olmak” üzerinden gelişeceğini seziyorum. Bu söylemlere cılız seslerle de olsa başlanmış olması acı vericidir. Bir kültürün, tarihin bilincine erişmeden, dönemsel eğilimleri değerlendirerek, bir bütünün içinden öne çıkmış acılar veya yaşanmış olayları kaleme alarak kendini otorite gibi görme eğiliminde olan bu arkadaşlar umarım ki bu eğilimlerini daha fazla ileriye götürmezler. Araştırmacılığın, romancılığın ne olduğunu bütün dünya görüyor. Cılız çalışmalar da olsa, damlaya damlaya göl olur, zaman içinde hak ettiği kaliteye ulaşır diye kendilerine gösterilen hoşgörünün değerini fark edip daha mütevazı davranacaklarını umut ediyorum. Aksi halde söylemleri, siyasilerin “yol yaptık, köprü yaptık, çok büyük işlerdir bunlar” söyleminden öteye gidemeyecek, siyasilerin bu söyleminden daha değerli olamayacaktır.

Meclisin, yaptığı işin büyüklüğünün ve öneminin farkında olmaması durumunda, büyük vaatler ve büyük söylemlerle yola çıkan ancak, süreç içerisinde kendi alanını daraltan, kendi dışındaki ve karşısındakilerle uzlaşı zeminlerinde durulan diğer kurumların kaderini paylaşmaktan öteye gidemez. Meclis bünyesindeki insanların, meclisi tanımlarken veya ifade ederken sergiledikleri farklılık, bu endişeyi taşımama neden oluyor. Kafa karışıklığı demek istemiyorum ama tam bir netlik olmadığı da su götürmez bir gerçektir.

Her zaman söylediğim bir şeyi tekrar söylemek istiyorum. Geçmişe özlem duymak ve geçmişi yeniden yaşamayı hayal etmek, tükenmişliğin, umutsuzluğun, geleceğe yürüyememenin göstergesidir, ifadesidir. Bunun yerine geçmişi tüm gerçekliği ile bilmek ve anlamak gerekir. Geçmişi bu güne çağırmak, onun tekrarına düşmeden güncelleyerek yarına taşımak gerekir. Bunun bilincini ve yöntemlerini geliştirmeden bunu yapmak mümkün değildir. Diliyorum ki bu meclis, bu bilinci oluşturan, bu yöntemleri geliştiren bir kurum olsun.

Meclise emeği geçen her kese istisnasız olarak her kese teşekkürlerimi ve saygılarımı özellikle sunuyor, başarılı olmalarını diliyorum.

 

30 Aralık 2016
_ Zülfikar Akar _
Paylaş
Tweetle
Paylaş
Paylaş
123

Welat ra

Ça „mayin“i en zêde Gola Dêsımi de estê?

Son Yazılar

Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair
Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair

Sürü Psikolojisi ve İnsanın Yaşam Hakkı’na dair

Kasım 14, 2022
Kamuoyuna
Kamuoyuna

Kamuoyuna

Haziran 22, 2022
Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek
Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek

Zaman Tünelinde Hayat Tüketmek

Mart 30, 2022
DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız
DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız

DERSİMLİ GENÇ YAZARLARA VASİYETİM – Celal Yıldız

Kasım 22, 2021
MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!
MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!

MAZLUM DÊSİM HALKININ VİCDANI VE ADALET DUYGUSUNA!

Ağustos 25, 2021

Yazarlar

Arşiv