27 Nisan 2018 tarihinde uluslarararası haber ajansı Reuters’da Fariba Nawa imzasıyla yayınlanan; Dersim’de inşa edilen barajları konu edinen ve bu konuda yıllardır hukuk mücadelesi veren Avukat Barış Yıldırım’ın görüş ve değerlendirmelerinin de yer aldığı yazıyı Levent İlhan’ın çevirisi ile yayınlıyoruz.
Baraj Yapımı Planları Türkiye’nin Alevi Azınlığının Yaşam Tarzını Tehdit Ediyor
Tunceli, Türkiye
(Thomson Reuters Vakfı)
Bir avukat ve aktivist olan Barış Yıldırım, Türkiye’nin doğusundaki küçük bir şehir olan Tunceli’de akan Munzur Nehri’nin kıyısındaki bakımlı bir parktan karşıya geçmekte.
Çitin diğer tarafında ise 2010 yılında tamamlanan ve ülkenin en büyük dini azınlığı konumundaki Aleviler için kutsal sayılan bir bölgeyi sular altında bırakan Uzunçayır hidroelektrik barajı bulunuyor.

Tunceli baro başkanı Avukat Barış Yıldırım Gola Çetu Parkı’ndan Uzunçayır barajını gösteriyor. 12 Kasım 2017. Gola Çetu Parkı Alevi inancında kutsal kabul edilen bir mekan. (Thomson Reuters Foundation/Özge Sebzeci)
Barış Yıldırım, doğayı kutsayan atalarının yurdunda yaşayan bir Alevi. 2008 yılından beri devletin bölgede daha fazla baraj inşa etmesini durdurmayı kendine misyon edinmiş.
Kızgın ve hüzünlü bir şekilde “Bu park, barajı yapan şirket tarafından bizleri yatıştırmak amacıyla inşa edildi” diyen Yıldırım, “Ama şimdi bir çitin arkasından dua etmek zorundayız” diyerek devam ediyor.
Yıllardır baraj yapımına karşı birçok dava açan Yıldırım, bunların bazılarını kazandı. Şu anda ise yapılması planlanan Konaktepe barajı inşası için yakınlardaki arazilerin hükümet tarafından el konulmasını engelleme mücadelesi veriyor.
Ona göre bu mücadeleyi kazanmak, Alevi kültürel mirasını kurtarmak anlamına geliyor.
Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, barajları gelişmekte olan ülkeyi ileriye taşımanın bir yolu olarak görüyordu ve şu anda inşa edilenlerin birçoğu onlarca yıl öncesinden planlanmıştı bile.
Tunceli’de bulunan 40 sivil toplum örgütünün bir araya gelişi ile oluşan Munzur Özgür Aksın hareketinin üyesi ve bir ekolojist olan Özer Meral Uç, barajlara karşı çıkan yerli halkın, ülkenin enerji politikasının kurbanı olduğunu ifade ediyor.
Resmi yetkililer, hem Türkiye’nin enerji ve su ihtiyacını karşılamak hem de enerji satan ülkelere bağımlılığı azaltmak için hidroelektrik barajlara ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar.
Özer Meral Uç, “Devlet dış ülkelere enerji bağımlılığını azaltmak istiyor; fakat Konaktepe barajı, insanların evlerini sular altında bırakacak” diyerek bu duruma karşı çıkmakta.
Hükümetin açıklamasına göre barajlarda depolanan su, ihtiyaç duyulması halinde birkaç yıllık kuraklığı engelleyebilecek kapasitede olsa da; daha geçen sene barajlardaki su seviyesi, son elli yılın en düşük düzeyindeydi.
YASAL MÜCADELE
Türkiye’nin 79 milyonluk nüfusunun yaklaşık yüzde 15-20’sini oluşturan Aleviler; inançlarında Şiilik, Sufizm ve Anadolu halk geleneklerinden unsurlar taşımakla birlikte, birçoğu kendilerini sapkınlıkla suçlayan Sunni Müslüman komşularından oldukça farklı ritüellere sahipler.
Barış Yıldırım ise kaygılı, “Devlet bizi Sunni İslam içinde asimile etmeye çalışıyor. Kültürümüzü ve mirasımızı imha etme projesi uygulanıyor” diyor.
Türk hükümeti Alevilerle gerilen ilişkileri düzeltmek adına onların endişelerini paylaşabileceği bir dizi çalıştay düzenledi. Konu ile ilgili ulaşmaya çalıştığımız yetkililer e-posta ve telefonlarımıza yanıt vermediler.
Barış Yıldırım, dört yıl önce Anayasa Mahkemesi tarafından Konaktepe barajının yapımını durduran davayı kazandı.
Mahkeme, 1.600 tür flora ve faunanın geliştiği, biyoçeşitlilik açısından zengin bir bölge olan Munzur Milli Parkı’na zarar vereceği gerekçesi ile barajın yasadışı olduğuna karar verdi.
Yıldırım, hükümetin bu karara rağmen araziyi satın alıp kendi tasarrufuna geçirdiğini belirtiyor.
HİDRO-BASKI
Yerel basında çıkan haberlere göre iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), uluslararası çevrecilerin ve yerel halkın karşı çıkmasına rağmen 2017 yılında 111 baraj daha inşa etti.
Devlet, ulusal çıkarlar gerekçesi ile bir araziyi elde etmek istediğinde, yasal olarak toprak sahiplerinden orayı satın almak zorundadır. Eğer toprak sahibi bu satışa izin vermezse, mahkemelik olurlar.
Dört sene önceki mahkeme kararına rağmen; 2016 yılında Resmi Gazete, hükümetin Konaktepe barajının inşa edileceği dağlık araziyi kamulaştırıldığını duyurdu.
Su anlaşmazlıklarını çözen ve uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan İstanbul Su Mahkemesi’nin 2009 raporuna göre; baraj tamamlandığında yıllık 80 milyon dolar değerindeki ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 1,2’lik bölümünü karşılayacak.
İnsanların bir kısmı halihazırda topraklarını satmış durumda.
Yıldırım’a göre topraklarını satan insanların çoğu, bunun nelere sebep olacağını kavrayamadı.
Celal Kara, babasının kandırıldığı için 1985 yılında Tunceli’nin ilk barajlarından biri olan Mercan barajının yapımı için arazisini sattığını söylüyor.
Kara, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Babam ikna olmuştu, çünkü devlet bizlere köyümüzün Paris gibi olacağını vadetti; ama bunun yerine ağaçlarımız kesilip, doğamız yok edildi ve sonunda köyümüzü kaybettik”.
KARMAŞIK GEÇMİŞ
Konaktepe barajı, 1998 yılında Türkiye ile ABD Ticaret Bakanlığı arasında yapılan anlaşma gereği hayata geçirilmesi planlanan projelerden biriydi.
Bu plana ilk başta ABD dışındaki şirketler için olası riskleri güvence altına alan EXIM bankasının katılımı düşünülmüştü. Buna karşılık, bankadan Thomson Reuters Vakfı’na e-posta aracılığıyla yapılan açıklamada, sadece proje öncesi aşamaya dahil oldukları bilgisi verildi.

Munzur Nehrinin Doğduğu Gözeler’den Bir Resim (Ovacık-Dersim)
Aktivistlerin aktardığına göre projenin hangi aşamada olduğu ve hangi yerli veya yabancı şirketlerin bu işe dahil edildiği konuları şeffaflıktan uzak, belirsiz durumda.
ABD merkezli, doğa koruyucusu bir grup olan Uluslararası Nehirler (International Rivers) adına konuşan Sarah Bardeen, Tunceli halkının zor durumda bırakıldığını söylüyor.
Sarah Bardeen, düşüncelerini şu sözlerle açıklamakta:
“Devletler kendi yasalarına uymaya mecburdur ve Türkiye yargısı, 2014 yılında Konaktepe barajını kesin olarak durdurmasına rağmen bu çirkin projeye devam edilmekte.”
“Eğer hükümet kendi kurallarına uymazsa, yerli halk ile onların dostları; bu yasadışı projeyi destekleyen finansçıları ve inşaat şirketlerini hedef almak zorunda kalacaktır.”
Barış Yıldırım ve diğer Munzur Özgür Aksın hareketi aktivistleri, güneş enerjisinin kutsal topraklarına çok daha az zarar vereceğini ve enerji ihtiyaçlarını karşılayabileceğini savunuyor.
2016 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek amacıyla gerçekleşen askeri darbe girişimi sonrasında, Tunceli ve diğer bölgelerdeki baraj karşıtı protestolar hükümet tarafından cezalar uygulanarak engellenmektedir.
Türkiye 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana OHAL ile yönetilmekte.
Karla kaplı dağlara sahip Tunceli’nin Ovacık ilçesindeki Munzur Nehri kıyısında bulunan kutsal ziyarete gelen kot pantolon, süveter giyinmiş genç erkekler ve kadınlar, is dolu basamakların arasına yaktıkları mumları yerleştiriyor.
Gözleme yaparak geçimini sağlayan, üniversite öğrencisi iki kız annesi Yurdanur Toprak, barajlara ihtiyaçlarının olmadığını söylüyor.
Toprak, “Balıklar ölecek, doğamız zarar görecek” diyor.
Haber: Fariba Nawa, Reuters
Çeviren: Levent İlhan (Leo Alxan)
Edit: Nihat Sarı