DÜNYA’DA ÖZERKLİK SİSTEMLERİ VE DERSİM’DE ÖZERKLİK SORUNU / Celal YILDIZ
Etnik, dinsel ve dilsel temeldeki ‘Kollektif Siyasal Özerklikler veya otonom bölgeler’ dünyamızda 20 devlet içinde olmak üzere 60 değişik bölgede yaşamaktadır. Bir ülkede kişilerin özgür olması ile etnik, dinsel ve dilsel temeldeki azınlıkların özgür olması çok farklı şeylerdir. Genelde ‘siyasal özerklik veya bölgesel özerklik’ terimleri azınlıkların kollektif özgürlüğünü betimlemek için kullanılır.
Her özerk bölgeyi tarihten beri bu toprak üzerinde yaşayan kavmin sınırları belirler. Belirleyici olan toprak parçası değildir; o toprak üzerinde yaşayan farklı etnik, dinsel ve dilsel grupların özgürlüğüdür. Dünyadaki her ‘özerk bölgelerin’ birbirine benzeyen genel ortak özellikleri vardır ama tarihi ve sosyal gelişimi farklı olduğu için her ‘özerk bölgenin’ kendine has ve ayrı özellikleri de bulunur. Diğer bir deyişle dünyadaki hiçbir özerk bölge diğerine benzemez. Görüşmelerde üçüncü bir göz olsa bile her otonom bölgenin statüsü o bölgedeki merkezi hükümetle tartışılıp anlaşarak tespit edilir. Bu durumda otonom-özerk bölgelerin çeşitlerini arttırır.
Etnik ,dinsel, dilsel nedenlerle şiddet ve çatışmaların daha da yaygınlaştığı ve yükseldiği dünyamızda siyasal özerkliğin önemi bir kat daha artmaktadır. Aslında ülkelerde veya bölgelerde siyasal özerkliğin hukuksal temelde işlerlik kazanması ve uygulanması kimlikler arasındaki çatışmaların son bulmasını sağlar. Barışçı yolla kabul edilmiş bir ‘siyasi özerklik hakkının’ şiddet yoluyla bağımsızlığa ulaşmak isteyen ‘ayrılıkçı hareketleri’ zayıflattığı ve radikalleşmeyi engellediği bilinen bir gerçektir. Azınlıklara özgürlük sağlanması anlamına gelen ‘siyasal özerklik’ şiddetin, savaşın ve ırkçılığın panzehiridir. Tek ırktan ve tek devletten yana olan değişik ülkelerdeki tüm milliyetçi akımlar ‘siyasal Özerkliğe’ hep karşı çıkarlar.
1990’larda Sovyetler Birliği’nin ve Yogoslavya’nın dağılması sonucunda özerk bölgeler dünyamızda daha da yaygınlaştı. Siyasal Özerklik veya otonom bölge aslında hukuk devleti ve çoğulcu demokrasiler içinde anlamlı ve tutarlı şekilde uygulanma alanı bulur. Gerçek çoğulcu demokratik devletler ‘siyasal özerkliği’ hem uygulanır hale getirir, hem de sağlam hukuksal temellere oturtur. Çağımızda demokrasinin çıtası o devlet içindeki azınlıkların haklarına bağlıdır. Ayrıca bilinmesi gerekir ki; ‘otonom bölge’ demokratik bir rejim içinde bulunsa da anayasal temelde garantisi olmazsa kolayca tıkanır ve yok edilebilir.
Genellikle diktatör rejimlerin iktidara geldiği ve demokrasinin işlevini yitirdiği ülkelerde; “özerk bölgeler” krize girer ve istikrarsızlıklar başlar. Dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde azınlıklara ‘siyasal özerklik hakkı’ verilmediği için barışçı ortam bozuldu. Kaos, şiddet ve silahlı çatışmalar dönemine girildi. Bu çatışmalar bazı bölgelerde ayrışmaya kadar gitti. Oysa ‘doğal, demokratik hakları’ kabul edilen birçok devlet içindeki azınlıklar; kendi tam bağımsız ve doğal haklarından vaz geçtiler ve sadece ‘siyasal özerklikle’ yetindiler. Bunun birçok iyi örneği var dünyamızda.
Sadece azınlıkların değil; bölgede yaşayan tüm halkların yararınadır siyasal özerklik. Çünkü siyasal özerklikler sayesinde o bölgede veya ülkede kaos, kargaşa ve şiddete son verilir ve barış ortamı sağlanmış olur.
Siyasal Özerklik veya otonom bölge denilen sistemler bu gün pratikte beş kıtada da uygulanmaktadır. Azınlığın içinde azınlık olan bölgeler de vardır dünyamızda. Bölgelere göre değişen siyasi özerklik zaten çok karmaşık bir konudur. Azınlık içinde azınlık yani özerk bölge içinde özerk bölge olmak meseleyi daha karmaşık hale getirir.
1948 tarihli birleşmiş milletler sözleşmesi öz olarak azınlıkların haklarını belirliyor; soy kırımını ve nefret suçlarını tanımlıyor. Sözleşme bu hakların ve özgürlüklerin verilmesinden yanadır. Yine ‘Avrupa Hakları Federal Birliği’ de etnik, dinsel ve dilsel azınlıklara siyasal özerklik tanınması konusunda cesur bir konvasyon sundu. Bu tür kuruluşların amaçları ayrılıkçılığı kışkırtmak değildir. Amaçları; çoğulcu demokrasi temelinde, azınlıkların da özgür olduğu bir toplumda birlikte yaşamanın kurallarını güçlendirmektir. Adını verdiğimiz iki kuruluş da mevcut devletlerin özgürlükler temelinde korunmasını ve halkların birlikte yaşamasını savunuyorlar. Bir ülkede azınlıklar özgürce yaşayabiliyorsa, bölücü akımlar zayıflar ve emellerine ulaşamaz.
Her özerk bölgenin genel kuralları vardır demiştik. Örneğin merkezi devlet ülkenin geneliyle ilgilenir. Dış politikayı yürütmek, ordu teşkilatı ile dış savunmayı yapmak ve para basmak gibi genel işler kapsayan merkezi devletin görevleri arasındadır. Özerkliğin işlerlik kazandığı ülkelerde merkezi hükümet bazı görevleri yerel otonom bölgelere devreder. Yani dikey örgütlenme değil; yatay örgütlenmeye ağırlık verilir. Özerk bölgelerin en iyi ve açık örneklerinde vali ile belediye başkanının görevleri tek elde toplanır ve yerel parlamentolar vardır. Bu işleri yürüten kişinin adı belediye başkanı, genel vali veya eyalet başkanı olabilir. En önemli şartlardan biri yerel bölgenin halkı kendi siyasi yöneticilerini ve meclisini demokratik seçimlerle belirler.
Yerel bölgedeki vergiler o özerk bölgenin bütçesini oluşturur. Polis teşkilatı yani iç güvenlik halk tarafından seçilmiş olan yerel başkana bağlıdır.
Aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip olan bir devlette uygulanan federatif sistemi ile etnik, dinsel ve dilsel azınlıkları temel alarak kurulan federatif sistemler çok farklı şeylerdir. Siyasal özerkliği kabul eden sistemlerde farklı azınlıklara ait olan farklı kültürel haklar uygulama alanı bulur. Yani Eyaletler farklı kültürlere göre belirlenir. Genelde çoğunluğun dili ortak anlaşma dili olarak tüm okullarda öğretilir ama özerk bölgelerdeki okullarda o bölgedeki azınlıklara göre farklı dillerle de eğitim yapılır.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’de Kürtler sayıca en çok olan azınlıktır. Azınlık haklarını savunan bir eyalet veya özerklik sisteminin kurulması için Kürtlerin ve diğer etnik azınlıklıkların sokaklarda dilsel haklarını kullanması yeterli değildir. Azınlıkların yoğun olduğu bölgelerdeki okullarda kendi ana dilleriyle eğitim yapılması her azınlığın doğal hakkıdır. Azınlıkların etnik, siyasal, kültürel, inançsal ve dilsel sorunlarının olduğunu başlarda vurgulamıştık. Kürtler ile Türkler arasında etnik, kültürel ve dilsel alanda farklılıklar vardır. Fakat aynı dini inanca sahip oldukları için iki halk arasında dinsel alanda sorunları yoktur. Oysa Türkiye’de Alevilerin ve diğer dinsel azınlıkların ise sorunları genellikle dinsel alandadır. Bu alanda haklarının uygulamaya konulmasında büyük engeller bulunmaktadır. Devlet okullarında hala Alevi ve Hristiyan çocuklarına Sünni din dersi zorunlu olarak okutulmaktadır. İnsan onurunu zedeleyen bu uygulamaya son verilmesi gerekir. Ülkedeki Kürtlerin ve diğer tüm azınlıkların bu önemli sorunları çözülmeden huzura ulaşmak zordur.
DERSİM’İN ÖZERKLİK SORUNU
Üzerinde kara bulutların dolandığı bu günkü Dersim’in bekasını düşünmek ve halkın ufkunu açmak bu gün daha da önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi Dersim halkının tek vilayeti vardır. Ama ne yazık ki bu bölgede planlanan barajlarla Dersimliler sürülmekte, Dersim’in demografik yapısıyla oynanmakta ve hatta son günlerde savaş çıkartılarak ülkemiz insansızlaştırılmak istenmektedir. Tüm bu ağır sorunlarla cebelleşen Dersim kendi geleceğine ve siyasal özerkliğine dair bir plan veya program yapmayı düşünce olarak bile aklına getirmiyor.
Osmanlı döneminde Dersim genel olarak ayrı bir eyalet sayılmıştı ama dinsel ayrım nedeniyle hep dışlanan bir eyalet olmuştu. Bilindiği gibi ezici çoğunluğu farklı Raa Hak inancına sahip olan çok dilli Dersim’de yine ezici çoğunluğunun dili de Kırmancki-Zazacadır.
İslam dünyasında tarihi ve sosyal gelişimi ile çok farklıydı Dersim halkı. Kavimler döneminden beri bu bölgede yaşayan halk; bu gün de farklı bir yapıya sahiptir. Bilime önem veren hümanist, barışçı ve demokratik kültürü ile Orta-doğuya iyi bir örnek olabilir Dersim. Eğer tüm azınlıkların özgür olacağı bir sistem kurulacaksa; hem etnik ve dilsel, hem de dinsel bakımdan farklı olan Dersim halkına her iki yönüyle azınlık haklarının verilmesi gerekir.
R.T. Erdoğan iktidarının yarattığı tüm siyasal gerginliğe rağmen bilinmesi gerekir ki; Türkiye’nin Batı’daki demokratik sistemi tümden terk etmesi çok zordur. Araplara özenmek sadece bir fantezi olarak kalır. Türkiye halkı kendi çıkarları nedeniyle gelecekte 1948 İnsan Hakları sözleşmesine ve Avrupa hukuk kurallarına uymak zorunda kalacaktır. Bu nedenle siyasal özerkliklerin uygulanacağı demokratik bir sistemdeki yerini ve geleceğini düşünerek Dersim halkı ileride ne yapacağını, nasıl tavır alacağını şimdiden belirlemek zorundadır. Dersim Diasporasının örgütlü olması önemlidir ama anavatanda örgütlü olmak daha önemlidir. Çünkü anavatan yok olursa; diasporamız göçmen kuşlar gibi vatansız durumu düşer. Uzun bir dönem vatansız kalan Yahudilerin; tekrar vatan sahibi olmak ne bedeller ödediğini için ve neler çektiğini düşünmek ve anavatanımız üzerinde oynanan sinsi tuzaklara düşmemek gerekir.
Bazı Dersimli Dostlarımız, Dersim dışında yaşayan Dersimlilerin ana vatanda yaşayanlardan daha fazla olduğunu sık sık tekrarlıyor ve bunu çok önemsiyorlar. Bu konuyu bir örnekle açıklayalım: Ülkemizde dört beş milyon Çeçen yaşıyor. Dillerine özgürlük istiyorlar ama ülke sathına dağıldıkları için Türkiye’de bir ‘özerk bölge’ isteyemiyorlar. Çünkü bir bölgede yoğun değiller. İşte bundan dolayıdır ki; ana vatan Dersim’de yoğunlukta ve çoğunlukta olmak çok önemlidir. Bu nedenle anavatanda örgütlenmeye ağırlık vermek, savaş planlarını boşa çıkarmak zorundadır tüm Dersimliler. Çünkü anavatandaki yoğunluk varlığımızı devam ettirmenin yani bekamızın garantisidir.
Dili ve inancıyla ayrı bir siyasal azınlık olan Dersim; ayrı bir eyalet mi olmak istiyor? Yoksa Kürt azınlığının içinde ayrı bir azınlık mı? Türklerin içinde bir Kürt azınlığı ve Kürt azınlığın içinde dilsel, dinsel, ırksal farklılığı olan Dersim azınlığı olabilir mi? Azınlığın da azınlığı olmayı yani otonom içinde otonom olmayı istemek acaba çok kolay ve çok doğru mu?
Bu yazının başlarında ‘siyasal özerkliklerin’ her bölgede değişik ve ayrı uygulandığından dolayı çok karmaşık bir konu olduğunu; azınlığın içinde azınlık olmanın ise işi daha da karmaşık kıldığını yazmıştım. Azınlığın içinde ikinci bir azınlığın yaşam kurallarını bulmaya çalışmak Dersimlilerin özgürleşme işini iyice zorlaştırır kanısındayım. En mantıklı ve en pratik çözüm tarihte ayrı bir eyalet olan Dersim’in; yeni demokratik çoğulcu bir ülkede; tarihte olduğu gibi yine ayrı bir eyalet olmasıdır. Şimdiden Dersim Eyalet Meclisi(DEM) altında kurumlaşırsa; ileride kurulacak olan fedaratif bir sistemde ‘Dersim Eyaleti veya Dersim Özerk Bölgesi’ olarak bekasını devam ettirebilir Dersim…
Kısacası geleceğimiz çok belirsiz ve karmaşık görünüyor. Bölgemizde kasıtlı savaş çıkararak bu kargaşa içinde Dersim’i yok etmek istiyorlar. Bu kadar karmaşık olan durumuz için Dersimlilerin önce derin uykusundan uyanması; kendi kaderini kendi eline alması; şimdiden hedeflerini belirlenmesi; bu yola hizmet eden planların yapılması ve bu yolda mücadele verilmesi gerekir. “Ağlamayan bebeğe meme verilmez,” demişler…
Celal YILDIZ
————————————————
NOT: Bu yazı İtalyan Thomas Benedikter’in Modern Özerklik Sistemleri(Dünya Özerklik Örnekleri) kitabının Türkçesinden yararlanılarak yazılmıştır./CY.