Referandum ve Hayırına, #Hayır!
Hayır diyebilmek, zor bir tavırdır genellikle günlük yaşantımızda. İstemediğimiz bir şeyi komşumuz veya bir arkadaşımız istediğinde, “hayır” deme cesaretini göstermekten alıkoyuyoruz kendimizi çoğu kez. Sonra kendi kendimizi sessizce sorgular ve neden “hayır” demediğimizin stresini ve mutsuzluğunu yaşarız. Oysa hayır diyebilseydik, bu olumsuzlukları yaşamayı en başından geri tepmiş olacaktık.
Peki, “hayır” demediğimizin altında yatan sebepleri hiç sorguladığınız oldu mu? Bunu mutlaka yapmakta fayda var. Değilse her yakınmadan sonra yeni yakınmalar, mutsuzluklar ve can sıkıntılarını yaşamaya devam eder dururuz.
Bunun altında acaba fark etmediğimiz korkularmız mı var? Komşum veya arkadaşım kırılır, benden küser; korkumuz olmasın mı bizi “hayır” demekten alıkoyan. Ya da bunun altında bir gün red edilme korkusu mu yatıyor? Farkında olmadığımız bir korkunun büyüsü mü, bizi yönlendiriyor? Yoksa övgüye veya övülmeye ihtiyaç duymayı çok istediğimizden ya da yalnız ve korumasız kalacağız korkusundan mı “hayır” demekten çekiniyoruz.
Sanırım korkularımız, üzerimizde bir nevi hükümdarlık kurmuş durumda ve dahası biz bunun farkında değiliz. Yani aslında özgür değiliz ve kendimizi aldatıyoruz hergün.
Oysa “hayır” demek o kadar da zor değil aslında. Kuşkusuz hayır diyebilmek bir gelişme ve özgüven göstergesi. Ve biz mutsuzluklardan, tehlikelerden kurtulmak istiyorsak, nerede ve ne zaman “hayır” dememiz gerektiğini bilmek zorundayız. Gerekli koşullarda “hayır” diyebilmeyi öğrenmek durumundayız.
Gelişmiş batı toplumlarında ‘hayır’ diyebilen kişi, kendine güvenen veya özgür olarak algılanıp değer görürken; bizde genellikle ‘bencil’, ‘anlayışsız’, “yardım duygusundan yoksun”, “insanlık bilmez” vs. gibi değer yargılarıyla suçlanmakta.
Bakın Türkiye’nin Cumhuru veya Cumhurbaşbakanı ve Başbakanı hazırladıklar anayasa teklifine “HAYIR” diyenleri ta baştan terörist ilan ediverdiler. Yaratacakları korku imparatorluğunu, korku yayarak; korku vererek kabullenileceğini düşünüyorlar. Yarattıkları korku havasına, toplumun teslim olmasını isteyerek; korkunun yaptırım gücünü devreye sokuyorlar.
O halde “HAYIR” demenin altında korkulara karşı boyun eğmemezlik, teslim olmama, cesaret, karşı duruş, mutlak egemenliğe hayır demek ve özgür olmak yatıyor. Bazı masum sözcüklerin pratik hayatta sihirli bir büyüye sahip olabileceğini sosyal yaşamda çok defa deneyimledik. Tıpkı bugün, şeriat ve İslam Saltanatını kurmaya yönelik girişimleri, bertaraf edebilecek “Hayır” sözcüğü gibi.
Cılız da olsa ortalıkta dolaşan “boykot” sözcüğünün pek de kıymet-i harbiyesi yok. Kayıtsızlık, vurdumduymazlık; nemelazımcılık gibi olumsuz imgeleri bağrında taşıyan “ruhsuz” bir sözcük konumunda. “Ne yaparsan yap, beni ilgilendirmez” anlamına gelen “boykot” tutumununda, aslında gizli bir teslimiyet var. Bu “cansız”, “ruhsuz” ve “teslimiyetçi” sözcükten şeriat özlemcilerinin kesinlikle korkmadıklarını, tersine bundan alttan alta sırıtarak memnunluk duyduklarını, hoşlandıklarını düşünüyorum.
“Boykot” ve “Evet” sözcükleri her ne kadar da farklı anlamlar ifade etse de, yaşanan reel durumda biribirini tamamlayan madolyonun adeta iki yüzünü arz ediyor. Her ikisi de değişik kanal veya harklardan gelen sular gibi gözükse de, sonuçta birleşerek; aynı değirmen taşının dönmesine hizmet eden bir rol oynuyorlar.
Ne denilirse denilsin, “Boykotçuluk, “Hayır” diyenlerin yakınında olmasını bırak; tamamen öte saftadır. Burası “Evet”çilerin toprağıdır. Ve maalesef bu topraklarda ekilen her ürün, dikilen her fide “Evet”çiler”i besler ve güçlendirir. “Evet”çilerin bundan memnun olmamaları mümkün mü?..
Hüseyin Sevinç
15.02.2017