Bu konuda bir hayli şey söylendi ve yazıldı. Her kes bulunduğu yerden hareketle kendine göre meclisin resmini çizdi veya çizmeye çalıştı. Kimi meclise doğrudan bir “parlamento” rolü biçerken, kimi de onu “köy ihtiyar meclisi, belediye meclisi” gibi örneklerle açıklamaya çalıştı.
Meclisin ne olduğu, onun ne amaçla hayata geçirilmek istendiği sorusunun cevabında yatmaktadır.
Meclisi gerekli kılan asıl neden Dersimlilerin meşru bir temsiliyetinin olmaması idi. Meclis bu eksikliği giderme girişimi olarak ele alındı. Nasıl ki Yahudiler denince “Almanya Yahudileri Merkezi” veya Ermeniler denince “Almanya Ermeniler Merkez Konseyi” akla geliyorsa Dersimliler denince “Mısletê Dêsımi/Dersim Meclisi” anlaşılması amacıyla…
Dolayısıyla meclisi, farklılıkları kendi içinde barındıran bir çatı yapılanması olarak düşünmemiz gerekiyor.
A’dan Z’ye örgütlenmelerin bulunduğu “bereketli” Dersim coğrafyasında böylesi bir birlikteliği sağlamak elbet de kolay değil. Var olan her yapı kendisini bir çeşit Dersim’in tek temsilcisi olarak görüyor. Yanlış anlaşılmasın, herhangi bir yapıyı yermek, küçük düşürmek maksadıyla değil, anlaşılsın diye şu soruyu sormak istiyorum:
Dersim’in meşru temsilcisi kimdir?
Dersim’in meşru temsilcisi
- FDG midir?
- ADEF midir?
- DEDEF midir?
- FEDA mıdır?
- Yoksa diğer Türk ve Kürt sol örgütler midir?
Her ne kadar bu konuda adı geçen veya geçmeyen yapılanmalar kendilerini tek yetkili görüyorlarsa da malesef bu durum realiteye tekabul etmemektedir.
Dolayısıyla meşru bir temsiliyetin oluşabilmesi için farklılıları kendi içinde barındıran, hoşgörü kültürü ile hareket eden, Dersimlilik bilincini yeniden yeşerten bir çatı örgütlenmesine ihtiyaç vardır.
Böylesi bir birlikteliğin sağlanması tabidir ki asgari müşterekler gerektiriyor. Dersim Fikriyatı babındaki çalışmalar asgari müştereklerin daha da belirginleşmesine vesile oldu. Yapılması gereken bunların altını doldurmak olmalı.
Nedir bu asgari müşterekler?
Bunları tarihi Dersim coğrafyasının talebi, Dersimin dilleri, inancı, kimliği ve kültürü olarak sıralayabiliriz.
Burda iki noktaya dikkati çekmek istiyorum:
- Çok dilliliğimizi bir zenginlik olarak görmekle birlikte yok olmakla karşıkarşıya olmasından hareketle “Dımılki/Kırmancki/Zazaki”ye; resmi, gayri resmi her türlü baskıya maruz kalan Dersim İnancı’na da pozitif yaklaşım gerekmektedir.
- Kimlik konusuna gelince onlarca yıllık tartışmalarımıza mal olmuş sorunlu bir alana girmiş olacağız. Böylesi bir tartışma enerjimizi heder etmekten öteye götürmez bizi. Burda tek kriter Dersimlilik olmalıdır. Dersimlilik bilinci ve aydiyetini yeniden yeşertirsek, tüm kimliklere eşit mesafede durursak bu sorunu aşma şansını elde etmiş olacağız.
Yani kişi kendini
- Kürt görüyorsa, ben Dersimli Kürdüm,
- Ermeni görüyorsa ben Dersmimli Ermeniyim,
- Zaza görüyorsa ben Dersimli Zazayım diyebilmeli.
23.01.2017