Türkiye Cumhuriyeti Devleti Dersim’i Yakıyor!
Dersim Yanıyor!
Son on yılın bütün yaz aylarında olduğu gibi, bu yıl da on gün önce Dersimin dört bir yanını çevreleyen yüksek ormanlık bölgelerde, büyük ihtimalle uçaklardan bırakılan yangın bombaları ile başlatılan yangın, yaşam alanlarına doğru yayılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti Dersim’i yakıyor. Neden?
Türkiye Cumhuriyeti devleti 13 Eylül 1922’de İzmir’in en güzel mahallelerinde bir yangın çıkardı. Bu mahalleler Ermeni ve Rum Mahalleleriydi. Devletin o zamanki yöneticileri tam kadro olarak, İzmir’deki en yüksek bir köşkün terasında içkilerini yudumlayarak yangını seyrediyorlardı. O yangında 180 bin Rum ve Ermeni katledildi. Yediden yetmişe bir halk, en vahşi bir yöntemle kırılıyordu.
Diyorlar ya “devlette süreklilik esastır”; devletin yönetimi ve onun zihniyeti için, İzmir’in yakılan o üç mahallesi ne idiyse, Dersim de odur. İzmir yangınında yanarak ölen 180 bin Rum ve Ermeni, devletin o günkü yönetimi için ne ifade ediyorduysa, Dersim’in bugünkü devlet katında anlamı odur. Dersim’in dört bir yanında yükselen alevler gökyüzünü yalıyor. Orada binlerce tür canlı yok oluyor. Bugünkü vahabi-Selefi sistemin tüm yönetim kademesi; Cumhuriyet yönetim kadrosu gibi, yaktığı Dersim’i, “yalçın ve yırtılmaz sakinlikte” seyrediyor.
Dersim tarihi, dili, inancı, kültürü ve birçok başka renkleriyle farklı bir toplumdur. Bu karakteristik yapısından ötürü; bütün tarih boyunca Türkiye devletince yok edilmesi hedeflenmiştir. Uzun tarihte gerçekleştirdiği katliamlar ve ’37-38 Soykırımı ardışık dalgalarıyla bugüne kadar devam etti. 1993-’94 yıllarında bütün köylerimiz yakıldı/yıkıldı ve dünyanın dört bir yanına sürüldük. Bu saldırı ile Dersim’i boşalttılar ve demografik yapısını neredeyse sıfırladılar. Yakın tarihlerde “Dersim’i bir koloni olarak ele almalıyız, ona göre strateji kurmalıyız” demişlerdi. Bu bakış açısı ve strateji güncelleştirilerek devam ettiriliyor. Bir koloni gibi ele almalarının sonucunda “soykırım”a çıktılar. Keza, yakın tarihte “Dersim bir göl haline getirilmeli”dir diye fetva vermişlerdi. Bugün barajlarla Dersim’i suya gömmüş bulunuyorlar. Barajlar ve HES’lerle Dersim’in endemik yapısını tamamıyla bozdular.
Türkiye Cumhuriyeti ve Vahabi-Selefi iktidar, bu küçük coğrafyayı neden bu denli tehlikeli gösteriyor? Hedeflenen ve yok edilmek istenen sadece o coğrafya değildir. Yoksa bir devlet nasıl olur da, kendi ülkesinin küçük bir kara parçasının ekolojik sistemini bozmak için bu kadar hevesli olabilir? Burada onun bağnaz inanç dünyasıyla, ırkçı-şöven ideolojik yapısyla, tarihi ve tüm maneviyatıyla temelde uyuşmayan bir küçük dünya var, bir Dersim var; yakarak isterik bir huşu içerisinde seyrettiği bütün bu farlılıklardır. Bugün yaktığı bütün bir tarih boyunca ötekileştirdiği bir küçük toplumdur.
O nedenle Dersim’de yakılan sadece orman değil, yakılan insanlık alemi için son derece değerli olan bir tarihtir, kültürdür, özgün bir inanç ve özgün bir dildir. Dersim yanmıyor. Yangın bir kaza sonucunda da oluşmadı. Dersim son on yıldır her yaz aylarında kasıtlı, planlı ve rutin olarak yakılıyor. Bu saldırlar, Dersim’i yok etmenin son rötuşlarıdır. Evet Türkiye Cumhuriyeti devleti, Dersim’i yerküreden kaldırmak için yakıyor.
Bu yetmedi, korkunç bir yalan makinasıdır çalışıyor. Nasıl ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları İzmir’in iki Ermeni ve Rum Mahallesi ile Avrupalıların yaşadıkları Frenk Mahallesi yangınları hakkında ‘Ermeniler çıkardı’ diye kapsamlı ve yoğun bir manipülasyon yürüttülerse, günümüz iktidarı da, bir coğrafi bölgeyi tüm canlılarıyla birlikte yakıyor olmanın gerekçelerini örgütlüyor. Denetimindeki yüzlerce ve binlerce iletişim araçlarıyla bunları dünya kamuoyuna manipüle ediyor. Dersimi ve doğasını yakma vahşetine meşruiyet kazandırıyor. Gerekçe olarak, “dağlarımızda silahlı gruplar”ın dolaşmasını gösteriyor. Silahlı grup ya da grupların olması, bir coğrafyanın ekolojik sistemini bozmaya ve onu yok etmeye asla gerekçe olamaz. Yalan makinası son hız işlemeye devam ediyor. Tünceli Valisi “orman yangını yok”, “örtü yangını var” diye dünyaya açıklama yapıyor. Bununla dünyanın demokratik komuoyunu yanıltıyor. Alevler tüm Dersim semalarını yaladığı halde, devletin valisi buna “örtü yangını” diyebiliyor. Yani yanan o dağlardaki ‘ot’lardır diyor.
Avrupa’nın herhangi bir doğa, çevre ve insan hakları savunucusu bir kurumundan insanların yangınları yerinde incelemeleri durumunda, devletin ve onun bürokratının yalanları tüm çıplaklığıyla görülecektir. Yok etme yalan sağanağı karşısında Dersim’in yalnız bırakılmamasını istiyoruz.
Dünyanın ve Avrupa’nın doğa, çevre ve insan hakları savunucuları, demokrasi ve fikir özgürlüğü isteyenlerin Dersimde yaşanan insanlık dramına seyirci kalmaması gerektiğini söylüyoruz. Savaşsız bir dünya özlemi taşıyanlar birey ve topluluklar; nasıl ki, bugün dünyanın herhangi bir bölgesindeki insanlık dramına seyirci kalınamıyorsa, aynı duyarlılıkla Dersim’in yakılmasına da seyirci kalınmamalıdır. Dersim özgülünde yakılan ve yok edilmek istenen insanlığın ortak tarihsel hafızasıdır.
Dersim toplumu savaş istemiyor. Savaşsız bir ortamda, kadim topraklarında, özgün toplumsal yapısını korumak ve yaşatmak istiyor. Yıllardır Dersim’de yürütülen savaş ve şiddetin Dersime ve Dersimlilere herhangi bir getirisi veya kazancı olmamıştır. Dersim bitmekle, boşaltılmakla, tükenmekle; kısacası yok olmakla karşı karşıyadır. Dersim halkı, şiddetin, silahın, çatışmanın gölgesinde yaşamak istemiyor. O nedenle dağlarımızın savaş uçaklarıyla bombalanmasına son verilmelidir. Dersim halkı için korku, sindirme, psikolojik harb ve tam bir kabus durumuna gelen operasyonlar durdurulmalıdır. Dersim’in, şiddet sarmalından uzak; barış ve huzur içerisinde yaşanılır bir bölge olmasını istiyoruz.
Buradan Avrupa’nın demokratik kamuoyunu özlem ve taleplerinde biz Dersim toplumunun çığlığını duymasını arzuluyoruz.
13.08.2017
Dersim Meclisi – Avrupa