Dersim Kongresi Başarıyla Sonuçlandı!
(Sonuç Bildirgesi ve Kongre Sözleşmesi’ni yayınlıyoruz.)
16-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt am Main şehrinde, Dersim, Türkiye metropolleri ve Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen çok sayıda katılımcıyla gerçekleştirilen Dersim Kongresi başarıyla sonuçlandı. 51 kişilik Dersim Kongresi Meclisi’ni seçen katılımcılar, Dersim için tarihi bir adım atmanın haklı gururunu yaşadılar.
Dersim Meclisi’nin (Mısletê Dêsımi) ev sahipliğinde yapılan Kongremiz, 15 Kasım 1937’de Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim ileri gelenlerini (ağlerê Dêsımi) anma programı ile açıldı.
Bir yılı aşkın bir süredir tartışmaya açılmış olan Dersim Kongresi Sözleşme Taslağı kongreye sunuldu. Oldukça verimli ve öğretici tartışmalardan sonra, yapılan değişikliklerle birlikte katılımcıların onayına sunulan taslak, Dersim Kongresi Sözleşmesi olarak kabul edildi.
Çok sayıda kurumun ve kişinin mesajlarıyla selamladığı ve destek verdiği kongremizde, akademi ve bilim dünyasından insanlar ve katılımcılar Dersim’in temel sorunlarına ilişkin sunumlar yaptı.
Kongreye sunulan karar tasarıları tartışıldı ve bir kısmını aşağıya aktaracağımız önemli kararlar alındı.
- Dersim Kongresi, ‘38 Tertelesi’ni soykırım olarak, 04 Mayıs gününü de toplumsal yas günü olarak kabul eder. Kongre Meclisini, Dersim Soykırımı’nı başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası platformlara taşımakla görevlendirir. Kongre Meclisi’ne, Türkiye Cumhuriyeti devletini, uluslararası sözleşmelerden doğan görev ve sorumluluklarını kabul edip yerine getirmesi için bütün Dersimli kurumlarla birlikte çalışmasını telkin eder.
- Dersim Kongresi, UNESCO’nun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan diller arasında saydığı Kırmancki/Dımılki/Zazaki dilinin korunması için özel bir çaba sarf edilmesi gerekliliğine dikkat çeker. Bu alanda çalışma yürüten akademisyen ve kurumlarla birlikte hareket edilmesini önerir.
- Kongremiz, Dersim İtikatı’na yönelen her türlü asimilasyoncu ve misyoncu çabayı mahküm eder. Dersim İtikatı’nın özgüllüğü temel alınarak yol önderleri tarafından incelenmesine ve tarihsel dinamikleri üzerinde yeniden güçlendirilmesi gerekliliğine vurgu yapar.
- Dersim Kongresi, Dersim coğrafyasının yaşanılabilir bir bölge olarak yeniden inşa edilmesinin zorunluluğuna dikkat çeker. Bunun için ekonomik kalkınmayı ve yeniden yerleşmeyi teşvik edecek projeler hazırlayacak, çevre tahribatına karşı faaliyet yürütecek, uluslararası sözleşmeleri ve tecrübeleri değerlendirerek yerel idareler hakkında fikir geliştirecek komisyonlar oluşturulmasını karar altına alır.
- Dersim Kongresi, başta Sılo Qız olmak üzere kültürümüzün taşıyıcılarına özel şükranlarını sunar, onlarla dayanışma içinde olduğunu beyan eder.
Kongremiz, Dersim toplumunun olağanüstü koşullar ve ciddi tehditlerle karşıya karşıya bulunduğu gerçeğini bir an bile göz ardı etmeme zorunluluğuna dikkat çekerek, Dersimli her bireyin ağır sorumluluk altında olduğuna bir daha dikkat çekti. Kongremiz, Dersim’in geleceği için umutları yeşerten bir kıvılcım yakmıştır. Bütün Dersimlileri, Şimdi Dersimli Olmanın Zamanıdır! şiarıyla bu kıvılcıma sahip çıkmaya ve Dersim umudunu yeşertmeye çağırıyoruz.
Dersim Kongresi Meclisi
18 Kasım 2018
Frankfurt am Main (Almanya)
Dersim Kongresi Sözleşmesi
Giriş
Dersim toplumu bütün diğer toplumlar gibi son yüzyılda her açıdan çok büyük değişimler yaşadı. Dersim toplumundaki bu değişim ve başkalaşım, diğer pek çok topluma benzer normal bir gelişme ve ilerleme seyri izleyemedi. Sanayileşme ve kırdan kente doğru başlayan göç ve bu göçün yarattığı görece normal değişimleri dışta tutacak olursak farklı düzeylerdeki diğer bütün değişimler tümüyle egemen devletlerin/iktidarların ve yakınlarındaki daha güçlü toplumların her alanda uyguladıkları sistematik asimilasyon politikaları yoluyla gerçekleştirildi.
Dersim, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca hep “halledilmesi gereken” bir sorun, sökülüp atılması gereken bir “çıban” olarak görüldü. İtikat, dil, tarih, kültür, etnik mensubiyet ve her alanda bir asimilasyon sürecinin hedefi haline getirildi. Altmışlı yıllarda ve sonrasında Dersim coğrafyasında faaliyet gösteren siyasi yapılar ise Dersim toplumunun özgünlüğünü göremediler. Dersim toplumunun tarihini, etnik-kültürel kimliğini, dilini çevre halklarının tarihine, etnik-kültürel kimliklerine ve diline tabi kılarak ele aldılar. Yüzyıllar boyu inanç eksenine dayalı bir iç bütünsellik arz eden ve çevre toplumlarından tamamen farklı olan toplumsal değerleri önemsenmedi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar, dönem dönem küçülerek de olsa Dersim, defakto otonom/özerk bir statüye sahip idi. Bunun iki boyutu ve kaynağı vardı. Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun örgütlenme sisteminden, ikincisi de Dersim’in kendi kendini yönetme ve “kendini yönettirmeme” kararlılığı ve ısrarından besleniyordu. Bir devleti yoktu. Yazılı bir anayasası ve ceza yasaları yoktu. Seçilmiş politik temsilcileri de yoktu. Bütün bu kavram ve kategorilerden daha yalın, daha tabii, daha inandırıcı ve oldukça güçlü manevi bağları vardı. Bu bağları formüle eden ritüelleri ve sembolleri vardı. Kırmanciye İtikattı ve bunun “cem, cemat” sistemi bütünselliğine dayanan gerçek manada bir “toplumsal sözleşme”ye sahiplerdi. Dersimliler, Tertele/Soykırım günlerine kadar ısrarla bunu korumaya, yaşatmaya ve kendi kaderini kendileri belirlemeye çabalamışlardır. ’38 Soykırımı, Dersim’in anahtarını yitirdiği, iç hukukunun bozulduğu miladıdır. Sonraki yıllarda Dersimli, kendi adına söz söyleme hakkından men edilmiştir. Dersimliler olarak, toplumumuzun kendi adına karar vermesi, yerel ve uluslararası platformlarda temsilini sağlamak amacıyla Dersim Kongresi’ni gerçekleştirdik.
Dersim Kongresi’nin Amaçları:
-
- Dersim Kongresi, bir bütün olarak Dersim toplumunun temsiliyetini hedefler. Çağımızdaki her toplum gibi Dersim toplumu da kendi içinde değişik etnik, dilsel, inançsal, siyasal farklılıklar barındırır. Bu farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu her kuruluş/oluşum (siyasi partiler, inanç kurumları, sivil toplum örgütleri, mesleki birlikler vs.) Dersim Kongresi Sözleşmesi’ni kabul etmekle Dersim Kongresi’nin bileşenidir. Sivil bir oluşum olarak Dersim Kongresi hiçbir politik yapının ya da grubun denetiminde değildir.
- Dersim Kongresi, Dersim’i sadece bugünkü “Tunceli ili” sınırlarından ibaret görmez. Dersim Kongresi’nin temsil etmeyi öngördüğü coğrafya, defalarca sınırları değiştirilmesine rağmen tarihi Dersim’dir.
- Kendini Dersimli olarak gören ve Dersimli kimliğinde buluşan toplumsal grup ve bireyler Dersim Kongresi’nin sosyal tabanını oluşturur. Dersimlilik, kendisini etnik inançsal ve kültürel olarak farklı tanımlayan, Dersimli kimliği, bu kimlikle kendisini ifade eden sosyal kümelerin, etnik ve inanç kimliklerini asimile yoluyla potasında eriten bir üst kimlik değil, tam tersine, bunların Dersim coğrafyasında kendisini farklı tanımlamaya devam edebilmelerinin teminatıdır.
- Dersim Kongresi, Dersim’de konuşulan bütün dillerin özgürce kullanılmasını savunur. UNESCO tarafından kaybolma tehlikesi altında olan diller arasında sayılan Kırmancki/Dımılki/Zazaki’ye pozitif ayrımcılık uygulanmasını benimser.
- Dersim Kongresi, komşu halklarla karşılıklı saygı temelinde barış içinde yaşamaya özel önem verir, komşu halkların demokratik temsil kurumlarıyla birlikte çalışmak için çaba sarfeder. Bölge halkları arasında birbirini karşılıklı tanımaya ve hak eşitliğine dayalı ilişki geliştirir. Irkçılığa, milliyetçiliğe, dini bağnazlığa ve her türlü ayırımcılığa karşıdır.
- Dersim Kongresi, toplum yaşamını çağdaş seküler normlara göre şekillenmesini benimser.
- Dersim Kongresi, şiddeti ve savaşı ret eder. Dersim’in sorunlarını ve taleplerini uluslararası hukukun normları çerçevesinde gündeme getirmeyi ve çözüme ulaştırmayı esas alır. Dersim Meclis Girişimi’nin Zwingenberg Sonuç Bildirgesi’nde (19-20 Şubat 2016) Dersim’deki somut duruma ilişkin yaptığı aşağıdaki tespitin önemine vurgu yapar: “İçinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimlilerin zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır. Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.”
- Dersimliler, Dersim coğrafyasına “Hardo Dewres” tanımlamasıyla “kutsallık” addederler. Dersim Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından devam ettirilen Dersim coğrafyasını Dersimlilerden arındırma, yaşanmaz bir bölge haline getirme politikasına karşı çıkar. Devlet tarafından gündeme getirilen baraj projelerini, doğaya ve onun bir parçası olan canlılara zarar verici metotlarla maden arama girişimlerini, orman yangınlarını vb. ekolojik tahribata neden olan ve tarihi doğal kültür mirasımızın yok edilmesini hedefleyen pratikleri kabul etmez. Dersim’in bütün yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları tarihi toplumsal ve doğal mirasımızın bir parçasıdır. Dünya kültürel mirasının da bir parçası olan Dersim coğrafyasının hiçbir gerekçeyle suistimal edilmesine müsamaha gösterilemez.
- Dersim’in yaşanılır bir bölge olarak yeniden inşası, bu inşa için zaruri olan ekonomik ve yerleşim projelerinin üretilmesi, hayata geçirilmesi için faaliyette bulunmak Dersim Kongresi’nin öncelikli görevleri arasındadır.
- Dersim toplumu, günümüzde bir nevi diaspora toplumu haline getirilmiştir. Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış Dersim kökenli nüfus, Dersim coğrafyasında yaşayan nüfustan kat be kat fazladır. Diasporada yaşayan yeni kuşak Dersimliler giderek köken ve kültürel mirasından koparak, içinde sosyalleştikleri hakim kültürel kimliklere adapte olmaktadırlar. Kökeninden ve kültüründen kopuş, Dersimliler arasındaki ruhi şekillenme ortaklığının bozulmasına, birkaç kuşak sonra da yok olmasına neden olacaktır. Dersim Kongresi, diasporadaki Dersim toplumunu, Dersim’in tarihi kolektif hafızasıyla buluşturmaya gayret ederek, Dersimlilerin “biz” olmasını sağlayacak bilincin gelişmesi için çalışmalar yürütür.
- Dersim Kongresi, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere; kadın, çocuk, işçi, çevre, hayvan, iklim, vb. hakları önceleyen ve koruyan uluslararası sözleşmeleri kabul eder.
- Dersim Kongresi, ’38 Tertelesi’ni bir soykırım, 04 Mayıs gününü toplumsal yas günü olarak kabul eder.
Dersim Kongresi
17 Kasım 2018
Frankfurt am Main, Almanya
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet, özel yasalarla uyguladığı şiddet, ’38 Soykırımı, 12 Eylül ‘80 darbesi, 1994 köy yakma ve boşaltılmaları ile kalmamış, barajlar vb. çalışmalarla doğasını da tahrip etmiş, her tür baskı ve zorbalığa başvurarak Dersimlileri yerinden, yurdundan çıkarmaya zorlamıştır. Devlet, göç ettirilen Dersimlilerin tekrar o kutsal topraklara dönmesini ve o topraklarda barınmasını engellemek, Dersim’i insansızlaştırmak için her yolu fütursuzca denemiş ve denemektedir.
Raa Heq İnancı gereği karıncayı dahi incitmeyen, tabiatla barışık yaşamasını bilen, ağır bir suç işlenmesi halinde dahi kişiye “düşkünlük” cezasını uygulayan, cana kıymanın günah olduğunu kabul eden bu toplumda Veli Sarısaltık, Erkan Doğan, Necmettin Yılmaz ve Rıza Örük vakalarında olduğu gibi örgütlerce yapılan infazlar da Dersim’i yaşanılır kılmaktan uzaklaştırıyor.
Dersim’de demografik yapı değişiyor. Dersim’i yaşanır kılmanın yolu Dersim’de hatrı sayılır bir nufüsun barınmasından geçer. Bu da ancak Dersimliler’in kendi aralarında barışık olmaları, farklılıklarına rağmen birbirlerini kabullenmeleri, şiddetten uzak durmalarıyla mümkündür.
En kutsal değer yaşam hakkıdır. Bir insanın hayatına son vermek insanlık suçudur. Gerekçesi ne olursa olsun sivil bir insanın bu şekilde öldürülmesi kabul edilemez. Daha önceki benzer olaylarda hayatına son verip sonra “özür” dileyip hata olduğunu belirtmek de kabul edilir bir davranış değildir. Dersim’in son yüzyıllık tarihinde aşiretlerarası kavgalardaki ölümler dışında bir toplumsal mekanizma kararı ile verilen “ölüm cezası” yoktur. Tecrit ve yanlız bırakılma cezası, özelliği gereği en ağır cezadır. Son otuz yılda Dersim’de bir çok insan haksız olarak “ölümle” cezalandırıldı. Ortada adil olması bir yana, bir yargılama bile sözkonusu olmamıştır. Bu tür eylemleri şidetle kınıyoruz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi içinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimliler’in zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır.
Dersimlilerin veya gençlerimizin daha fazla ölmesini istemiyoruz. İnsanın yaşam hakkı kutsaldır, ona dokunulamaz. Dersim’de yargısız-savunmasız şekilde sivillerin katledilmesini insani ve vicdani bulmuyor, tüm bu şiddet olaylarının özellikle de o kutsal topraklarımızda artık son bulmasını bekliyoruz.
Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.
26.09.2017
Dersim Meclisi – Avrupa
Dersim Meclisi ekseninde, Dersim, Türkiye ve yurtdışında yaşayan yurtseverinden milliyetçisine, sosyalistinden işverenine, ateistinden Raa Heq’cisine, demokratından Hardo Dewréş sevdalısına, esnafından bürokratına varan oldukça geniş bir çevreyi kapsayan bir çalışma söz konusu. Bu bir farklılıktır. Bu farklılığı anlamak, ona göre yol ve yöntemler bularak hareket etmek kaçınılmazdır. Bu da ancak “zereweşiye” kültürünün içselleştirilmesi ve beklentilerin abartılmamasıyla, yok olan veya edilen Dersimlilik bilincinin tekrardan canlandırılması, kendini yaşaması, yaşatılmasıyla mümkündür.
Bu değerli çalışma dernek, federasyon, örgüt ve parti işlevini üstlenen bir çalışma değildir. Dersimlilik bağlamında olmazsa olmazlarının ekseninde yürütülen farkındalık yaratmaya çalışan bir yapılanma mücadelesidir.
Fakat bu bağlamda yaşadıklarımızdan bir kısmı bana yıllarca tekrarladığımız “ulusların kader tayın hakkı” eksenli tartışmaları hatırlattı. Devrim geldikten sonra her ulus kendi kader tayın hakkını kullanarak kendi değerlerini yaşayacak veya var edecektir misali. Hep yarın eksenli bir mücadele… Oysa bunu yaparken bugünü olması gerektiği gibi yaşayamadığımızdan dolayı yarına bırakacağımız çok da bir mirasımızın olmadığı dünün tecrübesi; ve akabinde Dersim’i Dersim eden değerlerin elden gittikten sonra kendimiz olamayacağımız, kendimizi yaşayamayacağımız gerçeği…
Yani bu durumun Dersimliler açısından güzel bir ütopyadan öteye geçmeyen bir şey olduğunu bizat yaşayarak öğrenmek.
Peki ne yapmalı?
Hala kimseyi incitmemek, üzmemek, hatrını kırmamak adına bu sürece çanak mı tutmalı, yoksa mümkün olduğu kadarıyla bu gidişata dur mu demeli?
İkinci seçeneği kendimize yol edinmemiz gerektiği tartışma götürmez bir gerçek. Bu duruma müdahale edebilmek için iğneyi kendimize batırmanın zamanı çoktan gelmiştir. Aynı tas aynı hamamla karınca kadar yol alamayız. Kendimizle hesaplaşmayı ilke edinerek en azından 70’li yıllardan bu yana verdiğimiz mücadelenin bir muhasebesini yaparak getirisi ve götürüsünü vicdan terazimize vurmalıyız. Özeleştiride bulunma cesaretini gösterebilmeliyiz. Barbar devletin Dersimlilere uyguladığı zülüm ve soykırımlara karşı verilen mücadeleyi sahiplenerek, ama bunu benim ve bizim bu gidişatdaki payımızın ne olduğu sorusunu sormaya karşı bir kalkan olarak kullanmadan hareket edebilmeliyiz.
Fakat hala bu aşamaya gelinmediği aşikar. Meclis eksenli yapılan kimi belirlemelere dahi tahamül edilemiyor. Kendi gerçekliğimize yönelik yapılan kısmi istisnai çalışmaların dahi bilerek veya bilmeyerek acımasızca önünü kesme girişimlerinde bulunuluyor. Bu da aklın alamayacağı “devleten ziyade sol veya Kürt düşmanlığı” yapılıyor gibi abes ifadelerle dile getiriliyor.
Dersim’in dili, kültürü, inancı, kimliği ve tarihi coğrafyası birilerine endekslenerek yol alınamaz. Geçmişte bu çokca denedi. İnsani kamillerimizin tüm direnişine rağmen,
– dil, yaşamın bütünlüğünden soyutlanarak sadece bir araç olarak görülüp, konuşulmaz duruma getirildi. Yapılan çalışmalar ağırlıklı olarak bir ulusun bir dili olur fikrinden hareketle yürütüldü. 4-5 ülkede konuşulan, 50’ye yakın TV kanalı bulunan ve devlet dili olan Kürtçe için canhıraş mücadele verilirken Unesco’nun gösterdiği hassasiyeti dahi gösteremeyip, onun farkettiği ve yok olmakla karşıkarşıya dediği bir zamanlar Dersim’in dominant dili olan Kırmancki-Zazaca’ya sahiplik edilmedi.
– tek sosyal kurumumuz olan talip-rayber-pir sistemi, insanların kardeşçe birarada yaşamasının önünde engelmiş gibi “afyon” olarak değerlendirip önemsenmedi, hatta zaman zaman hedef alındı. Bu yapılırken imamlar ordusu ile devletin en güçlü bütçesine sahip olan Dinayet İşleri Bakanlığı, dolayısıyla Müslümanlık ve Müslüman kardeşlerimize karşı hasas davranmak ihmal edilmedi. Oysa Dersim’de çoğulcu yaşamı mümkün kılan “zereweşiye” yaşam tarzıydı. Son din, son peygamber, “gavurlar” imana gelinceye kadar cihad diyen anlayış değildi.
– T.C.’nin asimilasyoncu tutumundan dolayı “Öztürkleşen”, “halis-muhlis Müslüman”laştırılan kimliğine kimlikler biçildi ve bugünden yarına misali Kürtleştirdi, Ermenileştirildi. Kendisi olması kabullenilmedi.
– Bırakalım diğer bölgeleri, Merkez-Dersim’in yanıbaşındaki, çoğu Pülümür ve Nazmiye kökenli olan Koçgirililer dahi tarihi Dersim coğrafyasından görülmezden gelindi. Bu yapılırken sadece Türkler’in istilacı yaklaşımından rahatsızlık duyuldu. Kürtler’in Kuzey Kürdistan ile Ermeniler’in Batı Ermenistan planları hiç kimseyi rahatsız emedi.
– Daha düne kadar ’38 Soykırımı’na olan yaklaşımdan da bahs etmek istemiyorum.
Ve hala bu bakış açısı karşımıza kırmızı çizgiler olarak çıkıyor. Başkaları rahatsız olmasın, alınmasın, küsmesin diye kendimiz olmaktan feragat etmemiz bekleniyor. Bunun adı da Dersim sevdası oluyor!
Dersim Meclisi çalışması Dersim’i sahiplenmek adına yapılan ilk çalışma değildir. Daha önce bu türden girişimler oldu. Kısmi olarak yapılmış olan çalışmaların gerisine düşüldüğünü de saptıyorum. Bu bir süreçtır, içselleçtirilmesi için belki de bu şekliylen yaşanması gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat tüm bu değişim ve dönüşümlerde bizim payımız ne idi, katkımız ne olacak sorularının sorulup cevaplandırılmasının zamanı gelmiştir.
Burda önemli olan bir kimliği diğerine giydirmeden, Kürtçe, Türkçe ve Ermenice konuşan Dersimlilerin birbirlerine kenetlenerek vicdani davranıp yok olmakla karşıkarşıya olan Kırmancki-Zazaca dili ile Raa Heq İnancı’na positivist bir tutum takınarak hareket edebilmektir.
Lütfen daha işin başındayken olmazsa olmazlarımızdan taviz vererek yol almaya çalışmayalım. Aksi takdirde meclis oluşturulamaz, klasik örgüt, federasyon veya parti gibi bir yapılanma olur. Oysa Dersimlilerin bahsi geçen kurumlardan fazlasıyla var. Dersimlilerin beklentisi tüm farklılıklarına rağmen asgari müşterekler etrafında kenetlenip birarada yürüyen bir meclistir.