Öğrenme sürecinde kafa üstü yürümek
Öğrenme sürecinin bizde kafa üstü yürüdüğünü düşünüyorum. Anlama, güncelleme; öğrenilmiş ezberlerde ısrar etme yönündeki içgüdüsel davranışlar ilerleme sorununda ciddi sıkıntılar yaratıyor. Oysa günümüzde bilgi oldukça hızlı bir şekilde üretilip yayılıyor. Bu duruma uygun olarak, geçmiş konu ve davranışlarla ilişkilendirme, güncelleme, sonuçlar çıkarma da o derece hızlı olmak durumundadır.
Toplumsal ilerlemenin genel geçer katmanları, kesimleri sınıf ve inanç kümeleri durağanlığını her geçen gün yitiriyor. Buna uygun yeni toplumsal-sosyal oluşumların olmaması mümkün değil. Eskide ısrar etmenin “öğrenilmiş çaresizlik” içinde debelenmenin sonucu olarak yeni durumu ve bunun toplumsal etkileşimini kavramaktan uzak eski zaman “solcularımızın” varlığı ise ciddi bir paradoks.
Trajedik olan eskide ısrar eden bu eski zaman fikirlerin ve fikir sahiplerinin yukardaki durumun farkında olmamalarıdır. Onlar öğrenilmiş ezberlerini ısrarla savunuyor, yeni endüstriyel devrimin yarattığı koşulları, imkanları, ortaya çıkan sorunları kavramaya karşı direnç gösteriyorlar. Bu davranışlarını da devrimci olduklarına kanıt gösteriyorlar.
Tarihin her döneminde bir dönem ilerici olan, devrimci olan fikir ve düşünce akımlarının daha sonraki gelişmeleri kavramamalarından kaynaklı olarak gericileştiklerini; toplumun gelişmesi önünde ayak bağı olduklarını biliyoruz. Hayatın kendisi devrimcidir. Her dakika, her saat değişmektedir. Bu durum zaman zaman geriye dönük bir gidişatı savunan muhafazakarlara engeline rağmen, ilerleme yönünde olmak durumundadır. Öyledir de. Hayatın devrimci olmasından kastım da budur.
Hayat bir anlam arayışıdır. Bu arayış, kişinin kendisini sorgulaması; değiştirmesi ve kötülüklerden arındırma çabasında olmanın kendisidir. Başkalarını değiştirme üzerine kurgulanan arayışlar despotik bir içerik taşırlar. Bu tip arayışların dünyamızda yarattığı sorunların farkında olmak durumundayız. İdeoloji olarak karşımıza çıkan bu despotik ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve ötekileştirici düşünceler dünyamızı kana boyuyor.
Başkalarının “günahından” kendisini sorumlu gören bu sözde kurtarıcı örgütler, “yüce dava”ları uğruna ölüm sunuyor bizlere. Beni, seni, onu değiştirmek istiyorlar. Başka bir değişle, benim, senin, onun doğrularını kabul etmiyor, kendi “doğrularını” ısrarla bizlere dayatıyorlar. Doğrularımıza saygı duymuyor, gerektiğinde zor kullanarak bizleri değiştirmek istiyorlar. Kendi doğrularını pervasızca ilahileştirek bizleri kendi cennetlerine (siz cehennemi dünyalarına anlayın) çekmek istiyorlar.
Her fert kendisinden sorumludur. Yaşlılarımız “tanrı içimizdedir”, “herkesin tanrısı kendisindedir” derken bunu kastediyordu. Hayatın felsefik anlam arayışında olan o değerler “modern doğrularımız” uğruna dinlenmez oldular. Tarihin derinliklerinden süzülerek anlam bulan hayatın o büyük değerleri kendileri ile baş başa bırakıldı. Küçümsendiler. İlkel ve feodal ithamlarla yerilip insan-ı kamil yolculuğu sonlandırıldı. Modern hayatlara yönelik yolculuklar başladı. İyi mi ettik? Herkes vereceği cevaptan sorumludur…
11.05.2019
Hüseyin Sevinç