Sivil Toplum Kuruluşları,
Sivil Toplum Örgütü,
Sivil Toplum Kültürü,
bunlar kulağa hoş gelen şeyler. Sivl Toplum Kuruluşları’nın Sivil Toplum Örgütleri’nin varlığını, gelişmesini kim istemez. Sivil Toplum Kültürünün bu kurum ve kuruluşlar tarafından topluma aşılanmasını kim benimsemez. Fakat ortada analizlere, kendi resmine bakmaya, sorgulamaya ihtiyaç olduğu gerçeği kendini adeta dayatmaktadır.
Bu konularda sosyoloji vb. dallarda uzmanlarca çeşitli araştırmalar yapılmış, ilginç- çarpıcı istatistikler çıkarılmıştır.
Sivil Topografya, Sivil Toplum Kuruluşu(STK) Profili, STK Yöneticisi Profili anketleri vb. konularda yapılan ayrıntılı araştırmalar, istatistikler çok önemli sonuçlar ortaya çıkarıyor. „Sivil Topografisi“ olarak adlandırılan bu temel analizlerle bu kuruluşların eylemleri, erkinlikleri, beyanları, kurucu ve taşıyıcılarının profilleri ve zihniyetleri itibariyle ne kedar Sivil Toplum eksenli olduklarını ya da olmadıklarını açığa çıkarmak için geliştirilmiş bir nevi somut alan çalışmalarıyla ilginç veriler ortaya çıkarılmıştır. 2481 Gönüllü Kuruluşun Yöneticileriyle „STK Profili“ anketleri yapılmış. 4903 Yönetim Kurulu Üyesi ile „Gönüllü Kuruluş Yöneticisi Profili“ ile çarpıcı sonuçlara varılmış…
Bu anket analiz sonuçlarına göre, hem bu kuruluşların Sivil Topografyası hem de Yönetici Profili resmedilmiştir. STK’nın Sivil Topografyalarına göre ne tür Demografik özelliklere sahip yöneticiler tarafından idare edildiği analiz edilmiştir (2178 dernek, 289 vakıf). Bu analizler sonunda, toplumun sadece 7,8’inin Sivil Toplum Kuruluşları ile ilintili olduğu sonucuna varılmıştır. Bir de bu kuruluşların ne derece Sivil Toplum Kuruluşları olup olmadığı da tartışılır durumdaysa, toplumdaki Sivil Kitle Kültürü fıkaralığını artık herkes kendi hesaplasın, bu fıkaralıktan kurtuluş çareleri üzerine kafa yorsun derim…
Sivil Toplum Kuruluşları, bir toplumun Demokrasi Kültürünün mihenk taşını oluştururlar. Sivil Toplum Kuruluşu – Sivil Toplum Kültürü demokrasi kültürüyle bağdaştırılarak düşünüldüğünde işin özü ve önemi daha rahat kavranmış olunacaktır.
STK’lar toplumun belirli kesimlerinin ortak çıkar ve amaçları doğrultusunda örgütlenmiş tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Toplumun demokratikleşmesinde bu kuruluşların önemi büyüktür. Dolayısıyla işin başında bu konuda ciddi analizlere ihtiyaç vardır. Kendini STK olarak adlandıranlar açısından olsun, daha henüz yeni bir oluşum açısından olsun bu çok önemlidir. STK oluşumunun demografik özelliklerine, yani cinsiyet, gelir grubu, eğitim seviyesi ve zihniyetine bakmak lazım. Amaç ve hedeflerini, pratik eylem, etkinlik ve söylemleriyle ne kadar Sivil Toplum eksenli olduklarını incelemek lazım. Hangi kişi, kurum ve kuruluşlarla, ne eksenli ve hangi ölçülerde birlikte hareket edeceğimiz, birlikte çalışabilaceğimiz açısından bu çok önemlidir. Bu Henüz işin başında olan Dersim Meclisi’nin kendi iç oluşumu açısından da böyledir. Sivil Topografyası, Yönetici Profili ve Demografik özelliklerine (kuruluşlar ya da bireyler farketmez) bakılmaksızın geliştirilecek her çalışma başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Yıkıcı sonuçları, yaşanmış örnekleriyle dikkatlerden kaçırmamak lazım…
STK’lar, otoriter devlet canavarının ezici hukukuna karşı demokrasi, barış, insan hakları, eşitlik, adalet vb. değerler ışığında ortaya çıkan sivil reaksiyonlardır. Ülkemizde kendi iç dinamiğiyle ekonomik ve sosyal gelişiminde hep sancılar yaşanmış olmasının doğal sonucu olarak da Sivil Toplum Kültürü yeterince gelişmemiş, bu kültür toplumun genlerine, hücrelerine yerleşmemiş, maalesef hep problemli olmuştur. Unutulmamalıdır ki, Sivil Toplum Kültürü eğitim sistemine, toplumsal kalkınmışlığa ve sosyal ilerlemişliğe paralel olarak gelişir. Dolayısıyla, işin merkezine oturtulan devletin meşruluğu ve sosyal yaşamda itahat kültürünün hakimiyeti üzerine kurulu bir canavar sistemle karşı karşıyayız. Yasama, yargı ve yürütme organlarıyla işleyen bir canavar. Ve bu canavar kültür, toplumun hücrelerine işlemiş. Toplumun hiç bir ferdi, kurum ve kuruluşları bu canavar kültürün tesirinden muaf değildir. STK diye anılan kuruluşların, platformların, derneklerin kendine bir bakması, sorgulaması lazım. Gerçek anlamda ilerletici bir bakış önyargılarımızdan uzak bir sorgulama ve gözlem, içimizde küçük küçük minyatür devlet canavarlarını görünür kılacaktır. Hepimiz yaşamışısızdır, halen yaşıyoruzdur. STK katagorisinde gördüğümüz kurum ve kuruluşların işleyişine, oluşum dokusuna bakalım. Örgüt bölününce dernekler olarak bölünüyor muyuz? Yöneticilerimiz yukardan bir güçle otomatikman, doğal bir şeymiş gibi belirleniyor mu? Bu kanıksanmış yerleşmiş bir gelenek mi? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Cevapları evet ise, ortada büyük bir sorun var demektir. Ve bu sorun 40-50 yıllık örgütlere de, onların gölgesinden kurtulamayan kurumlara da hiç bir şey kazandırmadı. Acı bedeller de cabası. Büyüyemedik, kitleseleşemedik, Sivil Toplumsal Kültürden mahrumiyet devam ediyor.
Dersim kültürünü yaşatma adına kendi öz dilinden Tiyatro oyunlarına zaman ayırmada problem yaşayan „Dersim Derneklerimiz“ var. Kendi gölgesinin, ya da üstüne çöreklenmiş bir başka gölgenin dışına çıkamayan ilerleme sağlayamaz. Sivil Toplum Kültürü karekteri de kazanamaz, dolayısıyla toplumun demokratikleşmesi önündeki sorunlara çözüm getiremez, hatta dönem dönem tersi işlev görür. Munzur Doğa Festivali’nin akıbeti ve Gezi Direnişi’nin akıbeti ciddi bir biçimde analiz edildiğinde, genel olarak toplumda ve o toplumdaki Sivil Toplum Kurululuşu denen kuruluşlar açısından Sivil Toplum Kültüründen yoksunluğun yarattığı acı sonuçlara gerçek cevaplar bulunacaktır. Öyle ise; dayatıcı, katmanları eğitime, bilgiye, yönetilmeye ihtiyacı olan NESNE olarak gören sınıf karekterli ideoloji yerine; ideal olanı şudur: insanı özgürleştiren, onları birer NESNE değil ÖZNE olarak özgürleşme sürecine aktif -ortak- birlikte katılımını sağlamak. Özgürlük, sınıf karekterli bir ideoloji tarafından bağışlanmayacak, bizat toplumsal katılımla kazanılacaktır.
Bu inançla ben, Dersm’in yok olan diline-kültürüne ve doğasına sahip çıkma amaçlı Dersim Meclisi’ni proğram, ilke ve içinde bulunduğum oluşum özellikleri, çalışma prensipleri bakımından Demokratik Sivil bir Kuruluş olarak görüyorum. Dersim Meclisi’ni, devleti kıyım ve günahlarıyla yüzleşmeye zorlarken, kini- nefreti, intikamı değil, toplumsal yüzleşmeyle, toplumsal travmadan toplumsal barışa evrilmeyi amaçlamasıyla Toplumsal Sivil Siyaset refleksi ve Kuruluşu olarak görüyorum…
Dersim Meclisi, dilini, doğasını, bir bütün kapsayıcı olarak özgün kültürünü yaşama kazandırmak, onu korumak-geliştirmek ve güvence altına almayı amaçlamaktadır. Uluslararsı hukuka bağlı, İnsan Hak ve Özgürlükleri çerçevesinde, dönemin ruhuna uygun, toplumsal birliğe-barışa katkı sunacak özgün-özerk haklarının garantisini amaçlar.
Dersim Meclisi bu amaç ve ilkeleri çerçevesinde insanı özgürleştiren, onları birer özne olarak görüp, özgürleşme sürecine aktif olarak katılımını sağlayan bir çalışma tarzını benimser.
Krishan Kumar’ın sözleriyle bağlıyalım.
<< „Sivil Toplum“ kulağa hoş geliyor; duyulduğunda insanda iyi bir hissiyat uyandırıyor; eski bir şarap gibi, derin ve karmaşık. Ona kim karşı durabilir ki? Kim onun başarıya ulaşmasını istemez? Yıllanmış güzel şaraplar sizi uyarabilir ama aynı zamanda serhoş da edebilir. Ayrım yapma ve açık bir amaca doğru yönelme yeteneğinizi elinizden alabilir.>>
Bu günlerin ruhuna uygun bir sözle de sonlayalım. Usta bir bahçıvan ağacı budarsa, ağaç dallanır-budaklanır, yeni çiçekler açar, verimi artar. Acemi bahçıvan ise, yanlış dal ve budakları yanlış yerlerden keser, ağacı kurutur.
Derin görünmek için suyu bulandıranlardan ve acemi bahçıvanlardan uzak durmalıyız.
11.03. 2018