Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı! – Hüseyin Tekin
Mıslet/Meclis ve devlet/sistem bağlamı!
Dersim için son sözü söyleyebilecek, tüm Dersim topraklarında gündelik hayatın çalkantı ve karmaşalarına da söz söyleyecek özgün bir Dersim iradesinin şekillenmesini amaçlıyoruz. Öyle ya, “bir sorunun formülasyonu, onun çözümüdür”. Bunun daha açık ve yalın ifadesi; biz Dersim’in “özgürleşmesi”ni istiyoruz. Bugüne kadar Dersim Meclis Girişimi’ne dair konuşulan ve yazılanların özü ve özeti; Dersim ‘kendisi olmalı’, “Dersim özgürleşmelidir.” Sorunu doğru formüle etmişiz. Belki tam “bir Dersim “özgürleşmesi” olarak vurgu belirginleştirilmemiştir ama tüm yazdıklarımız, bu “özgürleşme” kategorisinin altında toplanıyor.
Tam da burada bir şeylerin daha tam açıklığa kavuşması gerekiyor. Söz konusu yapılan özgürleşmeden ne anlıyoruz, ne anlamalıyız ve bu özgürleşme; özünde ne tür koşulları barındırmalıdır? Bugüne kadar yazılan ve söylenenler, dillendirilen istemler; “Désim Özgürleşmesi” formülasyonu’nun, bağrında taşıdığı koşulları da açığa çıkarmış bulunmaktadır. Evet, bu dosdoğru bir “politik özgürleşme”dir.
Her vesile ile dile getirilen şu istemler, en yalın politik istemlerdir:
-Anadolu ve Kürdistan coğrafyalarının yanı sıra Dersim coğrafyasının tarihi sınırlarıyla tanınması ve adının iade edilmesi
-Dersim’in Kırmanc/Zaza kimliğinin tanınması
-Raa Heqi İnanç felsefesi’nin tanınması
-Anadilde eğitim hakkının tanınması, Zazaca’ya pozitif yaklaşım
-Dersim ’38 Soykırımı’yla yüzleşmek, idam edilenlerin itibarlarının iadesi ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi
-15 Kasım 1937’de ‘Elazığ Buğday Meydanı’nda darağacında öldürülen Désim Kâmilleri’nin mezar yerlerinin açıklanması.
Yukarıda sıralananlar ve bir dizi başka ayrıntı, Dersimlinin son yüzyıldır ve değişik görünümler altında biteviye dile getirdiği, uğruna öldüğü hayal ve özlemler oluyor.
Peki, bunlar nasıl ve hangi yollardan kazanılabilir? Türkiye ve dünyanın dört bir yanına dağılmış biz Dersimliler bir şemsiye altında toplansak (bu bir hayal tabii) ve hep bir ağızdan haykırsak bu konumları koparıp almak ve kazanmak mümkün mü?
Dersim/Désim ve bu talepleri, etrafımızı saran koşulardan soyut ve yalıtık ele almak ve düşünmek; yukarıdaki sorulara olumlu yanıtlar için fazla elverişli görünmüyor.
Bunu değişik açılardan ve pek çok boyuttan irdelemek ve tartışmak mümkün. Ama en asgarisinden, sömürgeci sistemin yakın yüz yıllık tarihi ve onun halkları kıyım makinasından geçiren özü ve işleyişi; bu son derece makul ve demokratik istemlerin bugünden yarına biz Désimlilere sunulmayacağının dersleriyle doludur.
Fazla detaylara girmeden bir tek örnek durumu anlatmak için yeterli. Bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşunu takip eden zamanda Mustafa kemal, Hasan Hayri’yi Désim mebusu tayın eder. Araya fazla zaman girmeden uydurma gerekçelerle O’nu Diyarbakır’da Darağacı’nda öldürdüler. Tek suçu Dersimi renkler ve tonlar taşımasıydı. Geçmiş tarihe doğru kısa bir yolculuk yaparsanız benzer sayısız örnek bulabilirsiniz.
Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız istemler; gerçek anlamda ve bütünüyle bir rejim değişikliği neticesinde elde edilecek ve ulaşılacak konumlardır. Bu bağlam; uzun erimli, sabırlı ama çok emek isteyen bir uğraş ve mücadeleyi gerektiriyor. Yüzyıllardır inkâr edile gelen ağır bir sorunla karşı karşıyayız.
Buradan iki esaslı sonuç çıkartabiliriz.
1 -Dersim sorunu, onu çevreleyen ve Türkiye genelinde ezilen ve politik şiddet altında hayatları cehennem kılınan insan topluluklarının sorunlarından tecrit düşünülemez.
2- Bu genel tablo ya da görünüm içerisinde tabii ki, Dersim Meclisi (eğer bu düzeyi yakalayabilirsek) kendi aktüel sorunlarını esas uğraşı yapacak. Bugün kendi mücadele ve olanaklarıyla yapabileceklerini yakın zamanın işleri olarak programlamayı başarmak güncel görev olmalı.
Yukarıda özetlenen istemler ve gösterilen hedefi her vesile ile dile getirmek, onları canlı tutmak bir şeydir. Onların elde edilmesi ise, Türkiye’nin ve rejimin, en asgarisinde bir demokrasiye evirilmesi sorunudur. Amiyane tabirle tam bir devrim sorunudur. Dersim Meclisi’nin devrim diye ne bir hedefi, ne de bir programı vardır. Olamaz da. Dersim Meclisi mevcut toplu durum içinde var olan hak kırıntıları çemberinde devinim yapacak açık bir sivil toplum örgütlenmesidir.
Mevcut devlet ve onun yönetimi tepeden tırnağa çıplak faşist bir yapılanmadır. Sorun bununla da sınırlı değil. Son on yıldır geniş halk toplulukları bu faşist yapılanmaya güdümlenmiş durumdadır. 80 milyonluk bir toplumun yüzde altmışı faşist ideolojiye yandaş kılınmış, beyinleri ve düşünce dünyaları, kendilerinden başka etnik ve mezhep guruplarına en küçük bir tahammül göstermiyor. Bunlar, kendileriyle aynı inançsal, ideolojik ve politik zeminde bulunanları dahi köprübaşlarında boğazlayabiliyorlar. Kendileriyle her yönde apayrı dünyalara sahip insan topluluklarını yediden yetmişe katliamlardan geçirmekte asla en küçük bir duraksama göstermezler.
Bugün Orta Doğu’da yaşanan etnik ve mezhep savaşlarının yarattığı toplumsal bilinç yoğunlaşması ve ruh halinin sonuçları, önümüzdeki birkaç on yılda Türkiye toplumlarının bilinç dünyalarını yönlendirmeye devam edeceğe benziyor. Bu verili durum, orta vade açısından Türkiye’de bir demokratik dönüşümün ufukta görünmediğine işaret ediyor.
Bu nedenlerle Dersim Meclisi, Kürt halkı kendi ulusal demokratik taleplerini tok bir sesle dile getirirken, başına sömürgeci sistemin savaş uçaklarının bombaları yağdığında, bunu kendine dert edinmeli. İşçi bölükler güvencesiz bir şekilde maden ocaklarında toplu mezarlara gömülürken bir acı hissetmeli. İlerici aydınlar kendi araştırma ve düşüncelerini yayın organları vasıtasıyla dile getirirken ellerine kelepçe takılarak demir kapılar arkasına
atıldıklarında Dersim Meclisi manzarayı uzaktan seyredemez. Çünkü orada anlatılan bir nevi onun da hikâyesidir. Bu listeyi çok daha uzatmak mümkün, ama bu kadar yeterli.
Hâsılı, bu dünyanın demokratikleşmesini arzulayan her hangi bir organizasyon, kendisini, demokrasi kavgası yürüten odaklardan ayrı tutamaz ve tecrit düşünemez.
Désim/Dersim Meclisi kendi aktüel istemlerini bu genel tablo ile bağıntı içinde düşünebilirse, bazı güncel hakları koparma olanağına kavuşması mümkün.
Dersim Meclisi, Türkiye’de yaşanan gelişme, değişim ve dönüşümlere kayıtsız kalamaz derken, O’nun işi-gücü Dersim üzerine olmalı gerçeği kararmamalı. Ya da bundan yanlış sonuçları çıkarılmamalı.
Güncel görevler bağlamında yapılacak çok iş var. Ve asıl işi de bu olmalı. Yani “kendi içine yönelme” de diyebiliriz buna. Burada hayati önemdeki sorun, geniş ve çok değişik çeşitlilikte bir örgütlenme yaratabilmekte düğümleniyor.
Bütünüyle faşist baskıcı ortam, Dersimlilerdeki büyük dağılma ve yaşanılan ağır çekişme ve önyargılara karşın, bu örgütlenme ayaklarını Désim toprağına basmayı başarırsa, yapabileceği çok iş var.
Yapıcı bir inandırma çalışmasıyla Dersimli gençleri ve genel olarak Désim insanını, Dersimde korumacı araç ve metotlar kullanma konusunda bir mesafe alabilir.
Dersim tarihindeki “Raa Haq”, adalet kültürünü yeniden ayağa kaldırma zemininde; daha ileri bir sentez oluşturma gibi düzeyler yakalamak şansı olur.
Dersim davasını uluslararası platformlara taşımak için diplomasi çalışmaları yürütecek birim ya da birimler örgütlemek zor olmasa gerek.
Şimdiye kadar yaşadığımız deneylere de bakarak, bir ana dili seferberliği çerçevesinde profesyonelce bazı projeler örgütlenebilir. Bütün bu çalışmaları finanse edecek imkânlar oluşturmak çok önemli. Araç ve personel sorunu bu olanaklarla giderilir.
Sonuç olarak; bu çalışmaya gönül vermiş Dersimliler; kendi aralarında içtenlikli bir sevgi, saygı ve güven üretirlerse, bu çalışmaya mesafeli duran, hatta karşı olan pek çok Dersimliyi özendirecektir. Dersim Meclisi kaderinin bir sırrı burada gizlidir.
Dersimliler arasında (şimdilik Meclis çalışması yürütenler arasında kaydıyla) içtenlik, doğruluk ve alçakgönüllülük bütün kaide ve kuralların başına yazılmalıdır. Burada güçlü bir damar inşa ettiğimizde; bileceğiz ki, artık “bir yol açmak” işi çok kolaylaşmış, gerekli malzeme birikmiştir. Yürüyüşümüzü hızlandırabiliriz.
Ekim 2016
Hüseyin Tekin