DERSİM’de baraj ve HES yapımının KHK marifetiyle hızlandırıldığı ve “ivedi kamulaştırma” kararından sonra DERSİM’de oluşan “MUNZUR ÖZGÜR AKSIN MECLİSİ’nin oluşmasını, hem amacı, hem de bileşenleri açısından son derece umut verici olup, bizleri de bu çalışmalara katkı ve destek noktasında heyecanlandırmıştır.
Bu temelde; aynı amaç ve hedef (çevre) doğrultusunda bizler de Ankara’da değişik kurumlar olarak Ankara Dersimliler Derneği’nde toplanarak bir ortak platform oluşturma çalışmasına güç ve destek verdik. Böylece, bu platformda yerimizi aldık.
Bizler, sadece UNESCO’nun “dünya doğal mirası” kategorisinde olması nedeniyle Türkiye’nin ilk, “Ulusal Doğal Milli Parkı” olması nedeniyle değil; MUNZUR Vadisi boyunca yer alan inanç yerlerimizin varlığı için, kutsal saydığımız bir geyik türü olan ve yörede adı “Bezuvar” olan keçilerimiz için, “ur kekliğimiz” için, yani dünyanın en zengin “endemik” bitki yapısına sahip olan vadimiz için, en önemlisi de tarihi ve sosyolojik olarak bize miras kalan “Halvori Kaylıkları” uçurum ve vadileri olmak üzere vadi boyunca katledilen ceddimizin kemikleri ve hatırası için, bu vadinin katledileşine karşı her türlü çalışmaya destek vereceğiz.
Henüz yeni, iskeletini ve çatısını oluşturduğumuz “DERSİM MECLİSİ“ çalışmalarına denk düşen bu platformda yerimizi aldık. Tabiki, “DERSİM MAĞDURLARI PLATFORMU’nun” tarihimize, kültürümüze inancımıza ve doğamıza sahip çıkma ilkelerine denk düşen “DERSİM MECLİSİ” çalışmalarına, Ankara’da da dahil olarak bu işe bundan sonra daha bir ivme ve hız verdik.
Bu “Girşimi”, ileriki günlerde daha netleşmiş ve şekillenmiş olarak Dersim Kamuoyu ile paylaşacağız. Yaptığımız bu çalışmaya, Dersim’in tarihi, doğası ve itikadını her türlü siyasi şahsi ihtiras ve çıkarlarının önünde tutan bütün Dersimlileri bekliyoruz!..
“Munzur akmazsa boynumuz bükük kalır; Dersim’e sahip çıkalım. Keza, başka Dersim yok!”
Ankara, 23 Mart 2017
“ANKARA, DERSİM MECLİSİ GİRİŞİMİ”
Bu konuda bir hayli şey söylendi ve yazıldı. Her kes bulunduğu yerden hareketle kendine göre meclisin resmini çizdi veya çizmeye çalıştı. Kimi meclise doğrudan bir “parlamento” rolü biçerken, kimi de onu “köy ihtiyar meclisi, belediye meclisi” gibi örneklerle açıklamaya çalıştı.
Meclisin ne olduğu, onun ne amaçla hayata geçirilmek istendiği sorusunun cevabında yatmaktadır.
Meclisi gerekli kılan asıl neden Dersimlilerin meşru bir temsiliyetinin olmaması idi. Meclis bu eksikliği giderme girişimi olarak ele alındı. Nasıl ki Yahudiler denince “Almanya Yahudileri Merkezi” veya Ermeniler denince “Almanya Ermeniler Merkez Konseyi” akla geliyorsa Dersimliler denince “Mısletê Dêsımi/Dersim Meclisi” anlaşılması amacıyla…
Dolayısıyla meclisi, farklılıkları kendi içinde barındıran bir çatı yapılanması olarak düşünmemiz gerekiyor.
A’dan Z’ye örgütlenmelerin bulunduğu “bereketli” Dersim coğrafyasında böylesi bir birlikteliği sağlamak elbet de kolay değil. Var olan her yapı kendisini bir çeşit Dersim’in tek temsilcisi olarak görüyor. Yanlış anlaşılmasın, herhangi bir yapıyı yermek, küçük düşürmek maksadıyla değil, anlaşılsın diye şu soruyu sormak istiyorum:
Dersim’in meşru temsilcisi kimdir?
Dersim’in meşru temsilcisi
- FDG midir?
- ADEF midir?
- DEDEF midir?
- FEDA mıdır?
- Yoksa diğer Türk ve Kürt sol örgütler midir?
Her ne kadar bu konuda adı geçen veya geçmeyen yapılanmalar kendilerini tek yetkili görüyorlarsa da malesef bu durum realiteye tekabul etmemektedir.
Dolayısıyla meşru bir temsiliyetin oluşabilmesi için farklılıları kendi içinde barındıran, hoşgörü kültürü ile hareket eden, Dersimlilik bilincini yeniden yeşerten bir çatı örgütlenmesine ihtiyaç vardır.
Böylesi bir birlikteliğin sağlanması tabidir ki asgari müşterekler gerektiriyor. Dersim Fikriyatı babındaki çalışmalar asgari müştereklerin daha da belirginleşmesine vesile oldu. Yapılması gereken bunların altını doldurmak olmalı.
Nedir bu asgari müşterekler?
Bunları tarihi Dersim coğrafyasının talebi, Dersimin dilleri, inancı, kimliği ve kültürü olarak sıralayabiliriz.
Burda iki noktaya dikkati çekmek istiyorum:
- Çok dilliliğimizi bir zenginlik olarak görmekle birlikte yok olmakla karşıkarşıya olmasından hareketle “Dımılki/Kırmancki/Zazaki”ye; resmi, gayri resmi her türlü baskıya maruz kalan Dersim İnancı’na da pozitif yaklaşım gerekmektedir.
- Kimlik konusuna gelince onlarca yıllık tartışmalarımıza mal olmuş sorunlu bir alana girmiş olacağız. Böylesi bir tartışma enerjimizi heder etmekten öteye götürmez bizi. Burda tek kriter Dersimlilik olmalıdır. Dersimlilik bilinci ve aydiyetini yeniden yeşertirsek, tüm kimliklere eşit mesafede durursak bu sorunu aşma şansını elde etmiş olacağız.
Yani kişi kendini
- Kürt görüyorsa, ben Dersimli Kürdüm,
- Ermeni görüyorsa ben Dersmimli Ermeniyim,
- Zaza görüyorsa ben Dersimli Zazayım diyebilmeli.
23.01.2017
Gerek Hilafetçi Osmanlı, gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet Dersim’i “sorun” gördü. Baskı ve katliamlar hiç eksik olmadı. Büyük yaralar açıldı. Kapanmadı o yaralar. Zira tedavi eden olmadı Dersimliler’in yarasını. Bu nedenle Dersimliler’in tarihsel ve toplumsal yaraları hâlâ kanamaya devam etmektedir. Tedavi edilmeyen bu yaralar Dersimliler’in düşün ve duygu dünyasında derin ve kalıcı yarılmalara neden oldu.
Geçmişte yaşanmış sorunlar, doğru bir zeminde adaletli bir yaklaşımla ele alınmaz ve çözülmez ise geçmiş hiçbir zaman geçmiş olmaz. Yeni biçimlere bürünerek her zaman bireylerin ve toplumların yaşamında var olmaya devam eder.
Geçmişinde çözülmemiş sorunları, kanamakta olan yaraları olan toplumlar/bireyler, bugününü örgütlemede ve geleceğini inşa etmekte ciddi sorunlar yaşarlar.
Bunun en önemli nedenlerinden biri toplumsal travmadır. Yani toplumun ortak akıl ve ortak duygusunun parçalanmış olmasıdır.
Travmanın tedavisi, yaraların sarılması dolayısıyla bugünün ve yarının sağlıklı biçimde inşa edilebilmesi bir hesaplaşma/yüzleşme süreciyle mümkün olabilir.
Hesaplaşma/yüzleşme ise ortak etik değerlerin, ortak aklın yön verdiği örgütlü bir toplumun eseri olabilir.
Dersim toplumunun sorunları üzerine uzun yıllar değişik kurum ve bireylerin çabaları oldu. Bunların her birinin kendi koşullarında kıymetli olduğunu teslim etmek gerekir.
Ancak bu çabalar Dersim toplumunun ortak aklını oluşturarak stratejik bir plan dahilinde kalıcı mevziler yaratmaya yetmedi. Zira parçada düşünüldü. Bir yanıyla tek etnik köken veya inanç üzerine kimlik inşa etme (parçalı kimlik) mücadelesi çoklu “Dersim kimliği”nin önüne geçti.
Öbür yanıyla da Dersimliler’in enerjisi ağırlıklı olarak güncel siyasal ve sosyal sorunlara kanalize oldu.
Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.
Son 30 yılda görüldü ki “parçalı kimlik” (aynı zamanda tekleştirici) düşüncesi Dersim’de ve Dersimliler’de beklenen karşılığı bulmadı/bulamadı. Toplumun büyük kesimi çoğulcu “Dersimli” kimliğiyle tanımladı kendini ve böyle yaşamayı benimsedi.
Elbette her etnik, inanç veya siyasi kimliğin kendini var etme (inşa etme) hakkı tartışmasız kabul edilmelidir. Sorun, bütün bir tablonun her bir parçasının, kendisini bütünün yerine koyması, dolayısıyla da diğer kimliklere yaşam hakkı tanımama anlayışı ve pratiğindedir
Hiçbir kimlik, kendi varlığını başka kimliklerin yok edilişi üzerinden var etmemelidir.
Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.
DERSİM FİKRİYATINDAN DERSİM MECLİSİ FİKRİYATINA…
Uzun yıllar, “Dersim fikriyatı” üzerine düşünen ve bunu değişik biçimlerde savunan Dersimliler oldu. Ancak “parçalı akıl” ve “parçalı kimlik” düşünüş sürecinin doğası gereği bütünü kapsayamadı…
2015 yılının son aylarından itibaren bazı kurumların çabasıyla bir grup insan, Dersimliler’in “parçalı aklı”nın ürünü olan dağınık duruş ve rekabetçi tarzın yarattığı olumsuz tablo üzerine sohbetler yaptı. Bu sohbetler ve çabadan “Dersim Meclisi Fikri” doğdu.
2016 yılı Şubat ayında Almanya’da yapılan toplantı, “Dersim Fikriyatı”ndan “Dersim Meclisi Fikriyatı”na doğru yürüyüşünde başlangıcı oldu.
“Dersim Meclisi Girişimi” olarak tanımlanan ve şekillenme sürecine giren düşünce Avrupa’da ve Türkiye’de çalışmalarını sürdürdü/sürdürüyor.
Bu fikir Dersimliler arasında düşünsel planda önemli ilgi gördü/görüyor. Ancak Dersimli kurumların (dernek vb) bir kısmı bu düşünce ve girişime mesafeli durmaktalar.
Zira onlardan bazıları bunu kendilerine karşı bir girişim olarak algılamaktadırlar. Bu algının birden çok nedeni olduğu söylenebilir.
Birincisi; bu algının parçalı düşünüş ve parçalı duruştan kaynaklı olması.
İkincisi; rekabetçi bir anlayış ve tarzın ağır etkisi.
Üçüncüsü; mevcut kurumların Dersim meselesi ve davasını “dernekçilik ufku”nun ötesine taşıyamamış olmalarının önemli payı olduğu söylenebilir.
Dördüncüsü; ve en önemlisi Dersim davasını tarihsel, toplumsal özgünlüğü boyutundan kopararak, genel siyasal ve sosyal konular bağlamında ele alınmasıdır.
Gerek Türkiye de, gerekse Avrupa’daki Dersimliler’in bu “parçalı” ve “rekabetçi” durumu, toplumun önemli bir kesiminin örgütsüz ve atıl kalmasında önemli bir paya sahiptir. Söz gelimi; aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, işverenler, kanaat önderleri gibi kesimlerin Dersim davası/sorunlarına dair görüş ve enerjilerini toparlayabilecek seçeneklerden yoksun olmalarını veya büyük bir boşluğun yaşanmasını başka türlü açıklamak olanaklı değildir.
Bu tabloda Dersim Meclis Girişimi, toplumun düşün dünyasında yeni ufukların açılmasının önünü açabilir. Çoğulcu Dersimli kimliğinin oluşumu ve yeni bir toplumsal aydınlanmanın olanaklarını yaratabilir.
Toplumun düşünsel, kültürel, ekonomik, inançsal dağınıklığının, doğa ve çevre mücadelesinde yaşanan “parçalı”lığın giderilmesinde yeni iletişim kanalları açılabilir, yeni kurumsal oluşumları gerekli hale getirebilir.
Yerel sorunları sadece yerel bir akıl ile değil, evrensel bir akılla çözmenin fikri zenginliğine ulaşabilir.
Dolayısıyla “Dersimli olma” düşünsel zemini üzerinden, yeni bir kurumsallaşma aşamasına geçmek zorundadır Dersimliler…
Dersimliler üç konuda stratejik bir görüş oluşturmak ve buna uygun kurumsal yapı inşa etmek durumundalar.
1) Dersimliler’in Ortak Aklı
Egemenler bir toplumu yok etmek veya teslim almak için önce onun tarihsel, toplumsal, kültürel belleğini yıkar/parçalar ve yerine kendi ideolojik sembollerini inşa eder. Bu durumda toplumu bir arada tutan değerlerden ve sistematik düşünme kapasitesinden yoksun bırakır. Dersimlilerin yaşadığı ağır tarihsel, toplumsal ve siyasal nedenlerle düşün ve duygu dünyasının parçalı olduğunu tespit etmek gerekir.
Bu nedenle; öncelikli olarak Dersim Meclis Girişimi bu travmatik/parçalı durumun nedenlerini analiz etmek ve gerçekçi bir tespit yapmak için bilimsel çalışmalar yapmalıdır. Devamında özgün yöntemler kullanarak bu parçalı öznelerle güven ve saygınlık ilişkisi oluşturmayı hedeflemelidir. Bireyler ve kurumlarla kurulacak saygın ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden “ortak akıl”a ulaşmayı hedeflemek ve çalışmalarının ana eksenine bunu yerleştirmek durumundadır.
Geleneksel düşünüş kalıpları ve iletişim yöntemleriyle yeni bir düşünce oluşturmak ve topluma benimsetmek olanaklı değildir.
Ortak akıl oluşturma sürecinin sağlıklı gelişebilmesi için Meclis Girişimi toplumda yaygın olan her türden reaksiyonel ve rekabetçi anlayışla arasına kalın hatlar örmek ve kararlı/istikrarlı bir duruş göstermek durumundadır.
En temel mesele ve konularda bile, Dersimliler’in ne ortak düşüncesi, nede ortak duruşu vardır. Acılarda bile ortaklaşamayan, yaşadıkları Tertele’ye dair ortak bir düşünce ve davranış oluşturamayan bir hakikatle yüz yüzeyiz. Öncelikle bu hakikati kabul etmek ve bunun nedenleri üzerine bilimsel aklın ürünü olan çalışmalar yaparak ortak bir düşünce oluşturmanın yaşamsal bir öneme sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Etnik ve inanç kimliği, kültürel ve siyasi kimliği ne olursa olsun (ırkçı ve dinciler hariç) tüm Dersimlileri tarih, toplum, kültür, doğa, inançlar, diller, ekonomi vb temel konularda bir araya getirebilecek, bu tür temel konuları bilimsel normlarda araştırıp anlatabilecek ve birbirinden öğrenebilecekleri yeni bir sürece ve bunun sonunda ortak aklın oluşumuna ihtiyaç vardır.
Dersim toplumunun yeni bir aydınlanmaya, yeni araçlara, yeni mücadele yöntemlerine ve yeni mevzilere ulaşması gerekir. Aksi durumda toplum olarak varlığını sürdürmenin tüm dinamiklerini kaybeder.
Dersimlilerin bir “kimlik” bunalımı yaşadığını söylemek mümkün. Ancak daha da önemlisi toplumda bir “kişilik erozyonu” ve “etik değerler” sorunu olduğunu da tespit etmek gerekir.
Bir toplumda kimlik ve kişilik ilişkisinde ciddi bozulma varsa bu, büyük bir çözülme ve yıkım yaşandığını göstermektedir.
Yani travmanın ve bellek yitiminin toplumsal ve kişisel değer yitimindeki etkilerinin yanı sıra; kapitalist sistemin, bölgede uzun yıllardır süren şiddetin parçalayıcı ve çürütücü etkilerinin de üzerinde durmak son derece önem kazanmıştır.
Belirtmek ve kabul etmek gerekir ki; bir toplumun düşün dünyasını oluşturan, şekillendiren ve yön veren en önemli kesim o toplumun düşün insanlarıdır; yani aydınları ve sanatçılarıdır. Ne yazık ki Dersimli aydın ve sanatçıların önemli bir bölümü söz konusu “parçalı akıl”ın ve rekabetçi tarzın sıradan bir bileşeni olmayı tercih ederken, diğer önemli bölüm aydın ve sanatçının ise tarihine, kültürüne, toplumuna karşı taşıması gereken sorumluluktan uzak durmayı tercih etmeleri büyük bir kayıptır.
Ortak akıl sürecinin özneleri olan Dersimli düşün insanlarını (aydınlar, sanatçılar) şimdiye kadar yapmadıkları/yapamadıkları ödevlerini acilen yapmaya ve vefaya davet etmeliyiz. Ortak akıl oluşturma süreci bu perspektifle sürdürülür ve gerekli olgunluğa ulaştığında da bir “Dersim Kongresi” toplanarak yeni bir aşamaya geçilebilir. Bu aşama Dersim Meclisi’nin kuruluşudur.
2) Dersimliler’in Temsiliyeti
Dersim’de yaşayan Dersimliler’in nüfusu her geçen gün azalmaktadır. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin değişik kentlerinde, Avrupa da ve başka ülkelerde yaşamaktadırlar. Hem ortak aklın oluşturulamamış olması, hem de rekabetçi düşünce, duygu ve davranışları nedeniyle Dersim ve Dersimliler bir temsiliyet sorunu yaşamaktadır.
Bu kadar ağır sorunlar yaşamış ve yaşamakta olan bir toplumun kolektif temsilden yoksun kalması büyük bir açmazdır.
Ortak akılın oluşturulma sürecinin sağlıklı ve başarılı sürdürülmesi aynı zamanda ortak iradenin/temsiliyetin oluşturulmasının koşullarını yaratır.
Halklar ve kültürler yurdu (Kırmanciya beleke) olan Dersim coğrafyasında ve Dersim dışında yaşayan tüm Dersimliler’in sorunları/davası için ulusal ve uluslararası alanda sürdürecekleri her türlü mücadelede bir temsil mekanizmasının olması yaşamsal öneme sahiptir.
Temsiliyet meselesini mevcut kurum ve çevrelerin “parçalı kimlik” dayatmaları ve rekabetinden kurtarmak, tüm kimlikleri “Dersimli” kimliği ve “Kırmanciya Beleke” (Kırmançlar’ın çok kültürlü, çok renkli ülkesi) persektifi ve demokratik toplum bireylerinin katılımıyla ele almak gerekmektedir.
Bunun nasıl oluşacağı, nasıl işleyeceği ve ne tür somut işler yapacağı sorusu Dersim Meclisi iradesiyle yanıt bulabilecektir.
3) Dersim’in Statüsü
Dersim inanç yapısı ve inançların birbiriyle ilişkisi, değişik etnik kimliklerin bir arada yaşaması ve ilişkileri, çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı (dinli) özelliğinin yanısıra, doğası ve doğa insan ilişkileri nedeniyle de dünya kültürel mirasının ve doğal hayatının önemli bir parçası/değeridir.
Bu özgünlüğün/değerlerin korunması sadece Dersimliler için değil, insanlık için büyük bir zenginlik ve kazanımdır. Bu nedenlerle Dersim tekçi devlet zihniyetinin hedefi olmuştur ve olmaktadır. Egemenlerin tekçi politikalarına karşı kararlı bir duruş göstermenin yanısıra Dersim her türlü kimlik ve çıkar çatışmasının, siyasal rekabetin dışında tutulması gereken bir doğa harikası ve kültürler beşiği olarak korunması gereken bir coğrafyadır.
Dersim dünya da ve bölgede özel bir statü hak eden özgünlüğe sahiptir. Kendi kendini yönetmesiyle ancak bu özgünlüğünü koruyabilir. Mevcut rejim veya iktidar seçeneklerinden hiç biri Dersim’in bu zenginliğini anlayabilecek/koruyabilecek durumda değildir. Kendi kendini yönetmesi oranın özgünlüğü nedeniyle bir statüye kavuşturulmasıyla mümkün olabilir…
Bölgede ve ülkede yaşanan politik süreç yeni devletlerin oluşumu ve yeni yönetim biçimlerinin tartışılacağı gözönünde bulundurulursa “statü” meselesi daha da önem kazanmaktadır…
Tüm bu sorunların bir arada konuşulabildiği, farklı kimlik ve fikirlerin değer gördüğü ve saygıyla birbirini kabul ettiği, güvene dayalı güçlü bir iletişime ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç yeni bir düşünsel üretimi ve yaklaşımı, yeni bir platformu gerekli hale getiriyor.
Dersim Meclisi fikriyatı doğru anlaşılır, doğru tartışılır ve bir kongreyle rafine edilerek Dersim Meclisi’ne dönüştürülebilirse ortak akılın oluşumunu, temsiliyet sorununu çözebilir. İşte o zaman “Dersim’in statüsü”ne dair stratejik plan oluşturmak ve çalışmalar yapmak mümkün olabilecektir…
Sevgili arkadaşlar, bu güne kadar yola çıkanlardan bir adım önde yola çıkıyorsunuz. Bu güne kadar kurulmuş olan derneklerden, vakıflardan, federasyonlardan bir adım önde başlıyorsunuz. Çıtanız onların çıtalarının üstünde duruyor. Onlardan bir adım önde olmanız, çıtanızın, onların çıtalarından yukarıda olması da onlar sayesindedir. Yanlışlarıyla, doğrularıyla on yıllardır onların ortaya koydukları pratiklerin oluşturduğu eleştirel bilinci sayesindedir.
Ortak bilinç oluşturmaya çalıştığınız bu süreçte, doğal ortak bilince zaten sahip olduğunuzu görmek durumundasınız. Sizler, bu güne kadar oluşan yapılanmaların el uzatamadığı, giremediği bir alana girdiniz. Onların bu alanı boş bırakmaları sayesinde buradasınız. Sahip oldukları kurumlar ve tüzükleri gereği bu alana giremediler. Bu alanı sizlere bıraktılar. Bu nedenle onlar, bu alanda sizleri desteklemek, sizler de onların olduğu alanlarda onları beslemek zorundasınız. Sizleri var eden ortak bilincin zorunlu gerekliliğidir bu.
Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz. Bu nedenle, adına hareket ettiğiniz toplumun tüm sorunlarına çözüm üretmek gibi bir sorumluluğunuz yoktur. Önünüze böyle bir hedef koymanızın gereği de yoktur. Çalışma alanınıza giren veya ilgilendiren konuları, o alanda faaliyet gösteren yapılara bırakmanız ve hatta bu konuda onları desteklemeniz gerekmektedir. Aynı şekilde o yapılar da sizin çalışma alanınıza giren konularda sizlere desteklerini sunmalıdır.
Beraber hareket etmenin, bu hareket içinde birbirine olan saygıyı korumanın ve geliştirmenin en önemli yolu; her kesin birbirinin çalışma alanına müdahale etmesi değil, destek olmasıdır.
Sizler, yönetici bir meclis değilsiniz ancak, var olan ortak bilinci üst bilince dönüştürmekle yükümlü teknokrat bir meclissiniz. Temsiliyetiniz yönetsel değil, tanımlamaya yöneliktir. Diğer bir ifade ile hitap ettiğiniz toplumun bireylerini değil, o bireyleri var eden tarihsel ortak bilinci temsil ediyorsunuz. Bu günkü ortak bilinç değil, tarihsel ortak bilinç… Bu günkü ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, etnik dayatmaların şekillendirdiği bir ortak bilinç değil; bin yıllar boyu zihinlerde taşınmış, günlük yaşamlarına yön vermiş, kendi kültürünü oluşturabilmiş olan ortak bilinçten söz ediyorum.
Meclisinizin, yönetici bir meclis olup olmamasının doğuracağı farklar çok büyüktür. Örneğin, yönetici meclis gibi hareket ederseniz, kongreniz öncesinde nüfus tespiti yapmanız, nüfus dağılımına göre delegasyon belirlemeniz ve bu ölçüde sandıklar kurmanız gerekir. Buna ne insan kaynaklarınız ne de finansal gücünüz el vermez. Zaten gereği de yoktur.
Ya da bir çağrıda bulunup, katılmak isteyen her kesi kongreye davet ettiniz ve seçiminizi öyle yapacaksınız ki bu da temsiliyetiniz açısından çok büyük ve haklı eleştirilerin doğmasına neden olacaktır. Kongrenizi yurt dışında yaptığınız takdirde oraya gelmek isteyip de gelemeyenlere ne açıklama yapacaksınız. Ayrıca bu meclisi, varlık amacının dışına sürükleyecek en önemli hatanıza dönüşebilir. Düşünün ki böyle bir kongrede Düşünün ki faaliyetlerinizi engellemek isteyen bir yapı, sizden üç kişi fazla geldi ve seçimde üç el fazla kalktı. Bütün yönetiminiz sil baştan değişir.
Bunlar illa olabilecek şeyler olmasa da meclisin sorumlulukları ve çalışma konuları ele alındığında, sahip olduğu ciddiyetin büyüklüğüne paralel olarak gelişebilecek büyük risklerdir.
Yönetici bir meclis olmadığınız için, teknik olarak bu yöntemlerle seçim yapma zorunluluğunuz da yoktur. Sizler, amacınıza uygun olarak emek ve zamanlarını sunacak, buna uygun birikime, yeteneğe sahip insanlarla yürümek zorunda olduğunuz için, seçimlerinizi de bu insanlar arasından yapmak durumundasınız.
Diğer hassas bir konu da çalışma organizasyonunuzdur. Doğal olarak komisyonlarınızı oluşturma sürecindesiniz. Olması gereken de budur. Komisyonlardaki sorumluluk ve yapılacak işlere bakıldığında insan kaynaklarındaki yetersizlik de kendini gösterecektir. Komisyon sorumlularının, yöneticilerinin yalnız başlarına halledemeyeceği işler için alt komisyonların oluşturulması gerekmektedir ki bunun ilkelerini çok hassas belirlemek gerekir. Naçizane önderim, alt komisyonların proje bazlı olmasıdır. Alt komisyonun ömrü, meclis komisyonunun öngördüğü projenin ömrü kadar olmalıdır. Komisyonun belirlediği projelerin yürütülmesi için atanan alt komisyon, projenin bitiminden sonra fesih olmalıdır. Bu idari organizasyonda kolaylık sağlayacağı gibi, yürütülen projelerin de uygun insanlarla ve uygun nitelikte yürütülmesini sağlayacaktır.
Web sayfanızın yayın ilkelerini de yeniden gözden geçirmenizi tavsiye ederim. İnsancıl yönden, duygusal açıdan oldukça güzel bir metin oluşturmuşsunuz. Bunun yanı sıra çekingenlik ve endişe de had safhada. Kısır tartışmalardan, sizleri çalışmalardan alıkoyan tartışmalardan, moralinizi, motivasyonunuzu kıran süreçlerden uzak durmaya çalışmanız anlaşılır ve haklı bir tutumdur. Ancak, bu tutumdan ötürü, sizleri doğrudan ilgilendiren konuların dışında kalmanız, bazı çalışmaları sadece arkadaşların bireysel çalışmaları olarak kalmasını önermeniz, kanımca doğru bir yaklaşım değildir.
Özellikle inanç konusunda ve Aleviliğin tarihçesi konusunda bu hassasiyeti gösterdiğinizin farkındayım. Gösterdiğiniz hassasiyete de katılıyorum. Ancak bu konu, sizin dışında kalamayacağınız bir konudur. Çünkü değerleriyle ilgilendiğiniz toplumun üst kimliği inancıdır. Bir toplumun ürettiklerinin, değerlerinin toplamı kültürüdür. Kültürün üst ifadesi ise inancıdır. Semavi dinlerde göremediğimiz bu özellik, pagan inançların neredeyse varlık nedenidir. Bir toplum, ürettiklerini, kimliğini ortak bilince inanç ile taşır. Bu nedenle sizlerin yapması gereken, bu alanın dışında kalmak değil, tam içinde olmaktır.
Anadolu uygarlık birikiminin ürünü olan bir kültürü ve onun ürünü-üst yapısı olan inancı, faaliyet konusunun dışında bırakmak yerine bu kültür ve inancın, bir uygarlık ürünü olarak bu günlere nasıl geldiğini, hangi dönemlerde İslamiyet’in içine taşındığını ve hangi dönemlerde hangi asimilasyonlara maruz kaldığını incelemek, bilimsel yöntem verilerle ortaya koymak gerekir. Bunun dışındaki her tutum Meclis’in, mevcut yapı içerisinde kendisine egemen olmuş inanç ve sistemlerle bir uzlaşı arayışı içerisinde olduğu kanısını uyandıracaktır.
Hemen belirtmem gerekir ki, nitelikli ve bilimsel temellerde yaşanacak bir tartışma er veya geç kaçınılmaz olacaktır. Çünkü karşınızda inancınızı kendi içinde tanımlayan dinler, kültürünüzü kendi tarihine mal etmeye çalışan ideolojiler yüzyıllardır başınızda duruyor ve bugün, her zamankinden fazla araçla kültürünüzü, inancınızı, tarihinizi yok etmeye, asimile etmeye çalışıyor. Bunların karşısında kararsız her duruş, çekingen her söylem, tüm bunlara razı olduğunuzu ve yaptıklarına rağmen onlarla bir uzlaşı hevesi taşıdığınız kanaatini doğurur.
Kahin değilim fakat bu güne kadar öngörülerimde yanılmamış olmama güvenerek, henüz ele avuca gelmemiş bir konu hakkında da uyarıda bulunmak istiyorum. Her oluşumun kendi içinde kanatlara ayrılması, farklı eğilimleri oluşturması kaçınılmazdır. Bu eğilimler, bireysel çekişmeleri aşıp, aynı hedefe yönelme konusunda farklı anlayış ve önerilere dayanıyorsa olumludur ancak, bu kadar olumlu bir çekişmeyi mümkün görecek kadar iyimser değilim.
Kısa dönemde ortaya çıkacak olan oluşacak eğilimlerden birinin argümanının “ortaya ürün koymuş olmak” üzerinden gelişeceğini seziyorum. Bu söylemlere cılız seslerle de olsa başlanmış olması acı vericidir. Bir kültürün, tarihin bilincine erişmeden, dönemsel eğilimleri değerlendirerek, bir bütünün içinden öne çıkmış acılar veya yaşanmış olayları kaleme alarak kendini otorite gibi görme eğiliminde olan bu arkadaşlar umarım ki bu eğilimlerini daha fazla ileriye götürmezler. Araştırmacılığın, romancılığın ne olduğunu bütün dünya görüyor. Cılız çalışmalar da olsa, damlaya damlaya göl olur, zaman içinde hak ettiği kaliteye ulaşır diye kendilerine gösterilen hoşgörünün değerini fark edip daha mütevazı davranacaklarını umut ediyorum. Aksi halde söylemleri, siyasilerin “yol yaptık, köprü yaptık, çok büyük işlerdir bunlar” söyleminden öteye gidemeyecek, siyasilerin bu söyleminden daha değerli olamayacaktır.
Meclisin, yaptığı işin büyüklüğünün ve öneminin farkında olmaması durumunda, büyük vaatler ve büyük söylemlerle yola çıkan ancak, süreç içerisinde kendi alanını daraltan, kendi dışındaki ve karşısındakilerle uzlaşı zeminlerinde durulan diğer kurumların kaderini paylaşmaktan öteye gidemez. Meclis bünyesindeki insanların, meclisi tanımlarken veya ifade ederken sergiledikleri farklılık, bu endişeyi taşımama neden oluyor. Kafa karışıklığı demek istemiyorum ama tam bir netlik olmadığı da su götürmez bir gerçektir.
Her zaman söylediğim bir şeyi tekrar söylemek istiyorum. Geçmişe özlem duymak ve geçmişi yeniden yaşamayı hayal etmek, tükenmişliğin, umutsuzluğun, geleceğe yürüyememenin göstergesidir, ifadesidir. Bunun yerine geçmişi tüm gerçekliği ile bilmek ve anlamak gerekir. Geçmişi bu güne çağırmak, onun tekrarına düşmeden güncelleyerek yarına taşımak gerekir. Bunun bilincini ve yöntemlerini geliştirmeden bunu yapmak mümkün değildir. Diliyorum ki bu meclis, bu bilinci oluşturan, bu yöntemleri geliştiren bir kurum olsun.
Meclise emeği geçen her kese istisnasız olarak her kese teşekkürlerimi ve saygılarımı özellikle sunuyor, başarılı olmalarını diliyorum.