Kültür-sanat dünyamıza çağrı!
“Kültür dosdoğru yollar açar.”
Değerli kardeşler,
bilgi, inanç, ahlak, hukuk, gelenek ve bir toplumun üyesi olarak edindiğimiz her türlü yetenek ve alışkanlıkları içeren kültürümüzü üreten, besleyen ve geliştiren şair, müzisyen, edebiyatçı, ressam kısaca ‘kendi varlığı üzerine düşünen’ kardeşlerimiz;
Dersim Kongresi Örgütleme Kurulu olarak, özgün kültürümüzü bize miras bırakan, tez zaman kültür kurucuları, temsilcileri ve bugün aramızda olmayan Sey Qaji, Weliyê Wuşenê Yimami, Zarife Xatun ve Alişer Efendi, İvisê Sey Khali, Hesené Qaji, Firik Dede, Yılmaz Güney, Aşık Mahzuni Şerif, Davut Sulari, Ali Ekber Çiçek, Feyzullah Çınar… ve adını burada anamadığımız tarihi değerlerimizin hatırasına, sizleri 16-18 Kasım 2018 günü Almanya’nın Frankfurt şehrinde toplanacak Dersim Kongresi’ne davet ediyoruz. Bunu hiç birimizin siyasal eğilim ve pratik konumlanışını gözetmeden yaptığımızı ısrarla vurgulamak isteriz. Katkılarınız için daha şimdiden teşekkür ediyoruz.
Hep birlikte Dersimi yaşatmaya diyoruz.
30. Eylül 2018
Dersim Meclisi – Dersim Kongresi Örgütleme Komitesi
Dersim Meclisi ekseninde, Dersim, Türkiye ve yurtdışında yaşayan yurtseverinden milliyetçisine, sosyalistinden işverenine, ateistinden Raa Heq’cisine, demokratından Hardo Dewréş sevdalısına, esnafından bürokratına varan oldukça geniş bir çevreyi kapsayan bir çalışma söz konusu. Bu bir farklılıktır. Bu farklılığı anlamak, ona göre yol ve yöntemler bularak hareket etmek kaçınılmazdır. Bu da ancak “zereweşiye” kültürünün içselleştirilmesi ve beklentilerin abartılmamasıyla, yok olan veya edilen Dersimlilik bilincinin tekrardan canlandırılması, kendini yaşaması, yaşatılmasıyla mümkündür.
Bu değerli çalışma dernek, federasyon, örgüt ve parti işlevini üstlenen bir çalışma değildir. Dersimlilik bağlamında olmazsa olmazlarının ekseninde yürütülen farkındalık yaratmaya çalışan bir yapılanma mücadelesidir.
Fakat bu bağlamda yaşadıklarımızdan bir kısmı bana yıllarca tekrarladığımız “ulusların kader tayın hakkı” eksenli tartışmaları hatırlattı. Devrim geldikten sonra her ulus kendi kader tayın hakkını kullanarak kendi değerlerini yaşayacak veya var edecektir misali. Hep yarın eksenli bir mücadele… Oysa bunu yaparken bugünü olması gerektiği gibi yaşayamadığımızdan dolayı yarına bırakacağımız çok da bir mirasımızın olmadığı dünün tecrübesi; ve akabinde Dersim’i Dersim eden değerlerin elden gittikten sonra kendimiz olamayacağımız, kendimizi yaşayamayacağımız gerçeği…
Yani bu durumun Dersimliler açısından güzel bir ütopyadan öteye geçmeyen bir şey olduğunu bizat yaşayarak öğrenmek.
Peki ne yapmalı?
Hala kimseyi incitmemek, üzmemek, hatrını kırmamak adına bu sürece çanak mı tutmalı, yoksa mümkün olduğu kadarıyla bu gidişata dur mu demeli?
İkinci seçeneği kendimize yol edinmemiz gerektiği tartışma götürmez bir gerçek. Bu duruma müdahale edebilmek için iğneyi kendimize batırmanın zamanı çoktan gelmiştir. Aynı tas aynı hamamla karınca kadar yol alamayız. Kendimizle hesaplaşmayı ilke edinerek en azından 70’li yıllardan bu yana verdiğimiz mücadelenin bir muhasebesini yaparak getirisi ve götürüsünü vicdan terazimize vurmalıyız. Özeleştiride bulunma cesaretini gösterebilmeliyiz. Barbar devletin Dersimlilere uyguladığı zülüm ve soykırımlara karşı verilen mücadeleyi sahiplenerek, ama bunu benim ve bizim bu gidişatdaki payımızın ne olduğu sorusunu sormaya karşı bir kalkan olarak kullanmadan hareket edebilmeliyiz.
Fakat hala bu aşamaya gelinmediği aşikar. Meclis eksenli yapılan kimi belirlemelere dahi tahamül edilemiyor. Kendi gerçekliğimize yönelik yapılan kısmi istisnai çalışmaların dahi bilerek veya bilmeyerek acımasızca önünü kesme girişimlerinde bulunuluyor. Bu da aklın alamayacağı “devleten ziyade sol veya Kürt düşmanlığı” yapılıyor gibi abes ifadelerle dile getiriliyor.
Dersim’in dili, kültürü, inancı, kimliği ve tarihi coğrafyası birilerine endekslenerek yol alınamaz. Geçmişte bu çokca denedi. İnsani kamillerimizin tüm direnişine rağmen,
– dil, yaşamın bütünlüğünden soyutlanarak sadece bir araç olarak görülüp, konuşulmaz duruma getirildi. Yapılan çalışmalar ağırlıklı olarak bir ulusun bir dili olur fikrinden hareketle yürütüldü. 4-5 ülkede konuşulan, 50’ye yakın TV kanalı bulunan ve devlet dili olan Kürtçe için canhıraş mücadele verilirken Unesco’nun gösterdiği hassasiyeti dahi gösteremeyip, onun farkettiği ve yok olmakla karşıkarşıya dediği bir zamanlar Dersim’in dominant dili olan Kırmancki-Zazaca’ya sahiplik edilmedi.
– tek sosyal kurumumuz olan talip-rayber-pir sistemi, insanların kardeşçe birarada yaşamasının önünde engelmiş gibi “afyon” olarak değerlendirip önemsenmedi, hatta zaman zaman hedef alındı. Bu yapılırken imamlar ordusu ile devletin en güçlü bütçesine sahip olan Dinayet İşleri Bakanlığı, dolayısıyla Müslümanlık ve Müslüman kardeşlerimize karşı hasas davranmak ihmal edilmedi. Oysa Dersim’de çoğulcu yaşamı mümkün kılan “zereweşiye” yaşam tarzıydı. Son din, son peygamber, “gavurlar” imana gelinceye kadar cihad diyen anlayış değildi.
– T.C.’nin asimilasyoncu tutumundan dolayı “Öztürkleşen”, “halis-muhlis Müslüman”laştırılan kimliğine kimlikler biçildi ve bugünden yarına misali Kürtleştirdi, Ermenileştirildi. Kendisi olması kabullenilmedi.
– Bırakalım diğer bölgeleri, Merkez-Dersim’in yanıbaşındaki, çoğu Pülümür ve Nazmiye kökenli olan Koçgirililer dahi tarihi Dersim coğrafyasından görülmezden gelindi. Bu yapılırken sadece Türkler’in istilacı yaklaşımından rahatsızlık duyuldu. Kürtler’in Kuzey Kürdistan ile Ermeniler’in Batı Ermenistan planları hiç kimseyi rahatsız emedi.
– Daha düne kadar ’38 Soykırımı’na olan yaklaşımdan da bahs etmek istemiyorum.
Ve hala bu bakış açısı karşımıza kırmızı çizgiler olarak çıkıyor. Başkaları rahatsız olmasın, alınmasın, küsmesin diye kendimiz olmaktan feragat etmemiz bekleniyor. Bunun adı da Dersim sevdası oluyor!
Dersim Meclisi çalışması Dersim’i sahiplenmek adına yapılan ilk çalışma değildir. Daha önce bu türden girişimler oldu. Kısmi olarak yapılmış olan çalışmaların gerisine düşüldüğünü de saptıyorum. Bu bir süreçtır, içselleçtirilmesi için belki de bu şekliylen yaşanması gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat tüm bu değişim ve dönüşümlerde bizim payımız ne idi, katkımız ne olacak sorularının sorulup cevaplandırılmasının zamanı gelmiştir.
Burda önemli olan bir kimliği diğerine giydirmeden, Kürtçe, Türkçe ve Ermenice konuşan Dersimlilerin birbirlerine kenetlenerek vicdani davranıp yok olmakla karşıkarşıya olan Kırmancki-Zazaca dili ile Raa Heq İnancı’na positivist bir tutum takınarak hareket edebilmektir.
Lütfen daha işin başındayken olmazsa olmazlarımızdan taviz vererek yol almaya çalışmayalım. Aksi takdirde meclis oluşturulamaz, klasik örgüt, federasyon veya parti gibi bir yapılanma olur. Oysa Dersimlilerin bahsi geçen kurumlardan fazlasıyla var. Dersimlilerin beklentisi tüm farklılıklarına rağmen asgari müşterekler etrafında kenetlenip birarada yürüyen bir meclistir.
DERSİM MECLİSİ
KÜLTÜR-EDEBİYAT-SANAT-FELSEFE AVRUPA KOMİSYONU
Rae Xaq-Raâ Xızıri ya da Kızılbaş Yol felsefesini özellikle son bin yıl içinde (son yüzyıl en önemli dönemdir) ciddi şekilde erozyona uğrattık. Yine bu felsefe, çağının kamilini (Haq dilini-kelamını) Hakk sözcüsü olarak kabul eder ve bu sözcü çağın diliyle konuşur. Tıpkı çam ağacı gibidir, kendini budayıp kendine yem ettikçe yeni dalların filizlenmesini sağlar, zamana ayak uydurur. Bu uyumun tek kuralı, “Bilime yani çerağ (ışık) olarak kabul edilen bilime sırtını dönmemekten” oluşur. Bu nedenle, Kızılbaşlar asıllarını kaybetmeden, bulundukları koşullara saygı duyarlar. Bu saygı duruş, biat-teslimiyet-itaat şeklinde olmayıp, aslını koruyarak saygı duyuş prensibiyle varoluşunu sürer. Kısacası, harf, yazı, işaret gibi maddesel görüntüler kaptan ibaret olup, aslolan mana dediğimiz iç duygudur. Yani; sözün tınısı, rengi, duygusu, niyeti, batın içeriğidir. Bu nedenle, yazılı anlatıma pek güvenmemiştir, insan sıfatını yazılı tek kaynak olarak kabul etmiştir. (Duygu, düşünce, içsel dışavurum-tanrı sıfatı) Aynı zamanda yazılı anlatım, gelişme önünde engeldir, dogmacı ve Ortodoks bir yapıya sahiptir. Muhafazakar ve itaatci düşünceyle kazık çakar zamana. Yani, Kızılbaşlık ile diğer inançlar arasında en büyük fark burada yatar. Biri, inanç için aklını rehin verirken, diğeri inançtan akla sıçrarken, inancı ipotek olarak vererek bilimi ve felsefeyi, evrensel bütünlük ve barışı önceler.
Soru şu; Yazılı kaynak olmadığına göre, katmanlaşmış sel altındaki öze nasıl ulaşacağız. Bunun için yapılacak tek şey, yine Kızılbaş felsefesine sarılarak, zamanın esnekliği ile oynamaktır. Yani zamanı ileri ve geriye doğru sarma metotlarını yeniden tanımaktır. Bizde, zamanın verilerinden hareketle geçmişe doğru giderek, özü yeniden bulmaya çalışacağız, bunu yaparken ise evrensel yasalara ve gerçekliklere sırt dönmeyeceğiz, zamanın Hakk sesi olacağız.
Biat etmekten kaçınan, kırklar meclisinde Peygamberliği, kitabı, çokluğu, ırkçılığı, ümmetçiliği, evrensel çokluğu ret eden yapı, sistem tarafından birkaç şekilde yok edilmeye çalışıldı. İçteki kurtçuklar ve dışarıdaki balta darbeleri ile zedelenen bu yapı, hastalanmıştır. Entelektüel birikimi olan, aydın-sanatçı-kültür ve düşünsel insanlar bir araya gelerek bu hastaya şifa vermek zorundadır. Bunu, ne benim için, ne de şu anki insanlar için değil, gelecek nesiller ve evrensel barış için yapmak zorundadır. Aşağıda maddeler halinde ifade edilen konularda acilen çalışmalara başlamak zorunda olan aydınlar;
1-Edebi eserler,
2-Tarihsel eserler, verilen, bilimsel incelemelerin tasnifi, ayıklanması, gün yüzüne gerçeğin çıkarılması,
3-Folklorik yapılar. ( Bir coğrafyada yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek; bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı, folklor, halkiyat.)
4-Kilim, halı, taş oymacılığı, ahşap işçiliği gibi el sanatlarının, sembollerini, renklerini, renklerin bağıntılarını ve duygusal anlatımını, batın içeriğini inceleyen kişiler…
5-Klamlar, duazimamlar, deyişler, ağıtlar, türküler, masallar, ninniler, tekerlemeler vs incelenmesi, ayıklanması, eksikliklerin tamamlanması ve geçmişe yolculuk.
6-Müzik aletleri, yapımı, icrası, sözler ile ritim arasındaki duygusal, renksel, titreşimsel bağ…
7-Geçmişten günümüze gelen sözsel ve yazımsal (az da olsa) mitoloji, felsefe, toplumsal örgüler üzerinde yapılacak çalışmalar…
8-Yerel kıyafetler, kıyafet renkleri, kesimi, motifleri ile yaşam arasındaki, kültürel bağları irdeleme, örneklendirme, yapılandırma, ayıklama..
9-Şifalı bitkiler, hastalıklar hakkında yapılan çalışmalar, coğrafyada yetişen endemik bitkilerin sağlık üzerindeki etkileşimi, tarımsal ürünler ve orjin tohumlama çalışmaları..
10-Ay takviminin kullanımı, insanlar ve coğrafya üzerindeki etkisi, bu etki sonucu üretim-hasat-tüketim kültürünü inceleme..
11-Ruhsal tedavilerde uygulanan, enerji-sağılım-maddeler ilişkisi (tase neweşiye gibi) iksirler, doğal madenlerin kullanımı ve etkilerini araştırma…
12-Felsefi olarak ritüellerin ruhani ve maddesel nedenleri, etkileri, sonuçları, toplumsal bağ üzerindeki iz düşümü…
13-Yemek kültürü, sofra paylaşımı, öncelikler ve bunların altında yatan neden-sonuç ve yapılanma üzerindeki etkileri…
14-Coğrafik yapı, yerleşimler, mezar türevleri, semboller, topografik çalışmalar, iklim ve insan ilişkisi, iklimsel ve coğrafyasal şekillenme, göç var ise göç yolları, sınırlar vs
15-Jar u Diyar coğrafyasında, Jiarların gerçek hikayesi, hikaye içine gizlenen bilgiler, ocakların özellikleri ve birbirleri ile olan ilişkileri, ruhani derinlikleri, ezoterik bilgileri…
Yukarıda yazılan maddeler dışında elbette eklenecek maddeler vardır. Ehli ve araştırmacısı elinde yeniden şekillenecek kültürel-sanat-edebiyat-folklorik birikimler, bilimsel kurullar tarafından masaya yatırılacak ve titizlikle incelenerek zaman-yapılanma-oluşum üzerinde bilimsel gerçekliğe uygun yapılanmalara doğru yol alacaktır.
Bu anlamda, Avrupa Dersim Meclisi Kültür-Edebiyat-Sanat komisyonu içinde duyarlı olan her Dersimli’nin yer almasını bekliyoruz. Kural şu; Dersimin sofrasından yemek yerken, başkasının adına kılıç sallamamak! Kaybolan bu kültürün Endemik yapısına sahip çıkarken, bu felsefeyi geleceğe taşımak için mücadele vermek. Evrensel bütünlüğe, barışa, sevgiye, hümanist ve doğacı yapısına katkı sağlamak, evrensel güzelliğe bir katkıdır aynı zamanda.
Uluslar arası örgütler, parlamentolar, sanat çevreleri ile iletişim içinde olup, çalışmaları Uluslar arası arenaya taşıyacak kolektif çalışma-akıl ile bütünleşecek; Ressam, Şair, Fotoğrafçı, Araştırmacı, Yazar, Görsel ve işitsel sanat insanları, Müzisyenler, el sanatları sanatçıları vs tüm aydın-akademisyen-entelektüel birikimi olan sanatçılara çağrıdır
Bu yapılanmada yetkin ve sorumluluklarını kolektif ruh ile birleştirecek aydınları aramızda görmek hepimize Dersime güç verirken -kendisiyle yeniden tanışmasını sağlayacak, savruluşu engelleyecektir.