Türkiye’de son yirmi yıllık süreç içinde derin devletin işlediği ve çoğu da henüz aydınlatılmamış cinayetlerin mahkeme süreçlerinde avukatlık yapan Avukat Erdal Doğan, sosyal medya ve basın üzerinden yaptığı açıklamada fiziki bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu ve can güvenliği sorunu yaşadığını açıkladı. Hrant Dink davası, Malatya Zirve Kitabevi’nde işlenen üç cinayet davalarının avukatlığını yaparken onlarca kez sözlü ve yazılı tehditlerle karşılaşmıştır. Son yaşadığı somut tehditten sonra, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na durum hakkında bilgi vermiş ve koruma talebinde bulunmuştur. Erdal Doğan yirmi yıldır İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapmaktadır. Bütün bu tehditler ve can güvenliği endişesi ile mesleğini yapamayacak ve normal yaşam koşullarını sürdüremeyecek duruma gelmiştir.
Avukat Erdal Doğan, azınlık hakları konusunda duyarlı, insan hakları savunucusu bir hukukçu. 1937-38 Soykırımı’nda Dersim’de işlenen insanlığa karşı suçlar hakkında hukukçu olarak çalışmalarda bulunmuştur. Son dönemlerde bürosunun bulunduğu iş hanının girişindeki danışma görevlisinden, tanımadığı iki şüpheli şahsın, kendisi hakkında özel bilgiler sorduklarını ve bu tanımadığı kişilerin devletin paramiliter kadroları olduklarını söylemektedir.
Türkiye’de binlerce aydın yazar, akademisyen, gazeteci, sanatçı, politikacı ve avukat tehdit edilmekte, haklarında davalar açılmakta ve tutuklanmaktadır. Her geçen gün otoriterleşen iktidar aygıtları, demokratik hak ve özgürlükleri rafa kaldıran bir rejim haline gelmiştir. Bir korku toplumu yaratmak için devlet her türlü terör ve baskı yöntemlerini kullanmaktadır ve çok rahatlıkla insanların yaşam haklarını ortadan kaldırmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, bizler de Avukat Erdal Doğan’ın içinde bulunduğu bu durumdan kaygı duymaktayız. Onun can güvenliğinin sağlanması ve kişisel hak ve özgürlüklerin kullanması önündeki engellerin kaldırılması ve mesleğini yapabilmenin olağan koşullarının sağlanması gerekmektedir.
Bizler, Erdal Doğan’ın karşı karşıya bulunduğu bu durumdan dolayı ve onun can güvenliğini tehdit eden bu zorlu hayat koşullarından çıkması ve mesleğini yapabilmesi için ilgili Uluslararası İnsan Hakları Kuruluşlarını, parlamentoları, basın ve yayın kuruluşlarını, baroları ve kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
12 Ocak 2019
Dersim Kongresi Meclisi – Yürütme Kurulu
15 Kasım 1937 de Elazığ Buğday Meydan’ında asılan Seyit Rıza, Usenê Seydi, Aliyê Mırzê Sıli, Fındıq Ağa, Usenê Seyd Rızay, Ali Ağa, Hesenê İvraimê Qızi anısına Desim tarihi ve tarihi sürecle ilgili bir sunum düşünmüştük. Ben 1937 öncesini, H. Dursun ise 1937 ve sonrasını anlatacaktı. Olaylar tersinden geliştigi için bu sunumu yapamadık.
Bu ara yapmış olduğum araştırmalarda elde etmiş olduğum bazı bilgilerin, tartışmaya açık olmak kaydıyla, kendime saklamakla doğru olmuyacağını düşündügüm için, almış olduğum notları, kısacada olsa sizlerle paylaşmak istedim.
Bugünkü yazımda sizlerle Desim‘in tarihi sürecte almış olduğu isimlerini paylasacağım. Elde ettiğim veriler sonucu, bu corafyada hemem hemen tüm uygarlıklar gelmiş ve belli izler bırakmışlardır. Bu izler Sümer uygarlığına kadar uzanmaktadır. Bu süreç içinde hemen hemen her uygarlık bu bölgeye kendine uygun sekilde bir isim takmıştır. Ben bu çalışmada öğrendigim isimleri hem düsündürücü hem de ileriye yönelik daha çok araştırmak ve okumak sorumluluğuna kapıldım. Belki tekrarlamakta yarar olacaktır: Bu yazıda yorum ve düsüncelerimi değil, sadece tarihi sürecte bu bölgede olan biteni yalın haliyle ortaya koymak istedim.
Daiaini yörenin bilinen en eski adlarında olduğunu söyler.( F. Schrader Atlas de geographie Historique, Paris 1898)
Daranalis yüzyıllarca kullandığı anlasılmaktadır der ( Prof. Dr. W.M Ramsay. Anadolunun Tarihi Coğrafyası)
Derxene (Derksen) Tercan ilcesinide kapsayan bir kantonnun ismi olarak karsımıza çıkmaktadır. Hatta Strabonun (Coğrafya) sındaki bir dipnotolarak Tercanın ismi olarak vurgulanır. ( Geographi de Strabon C 2 Paris 1873)
Daranalis, adı bazı kaynaklarda Daranisse, olarak gecer. (Joseph Sandalgian Histojre documentair de I Armenie 1917)
Kimi yerli haritalarda göre (Daranalis) altına onun bir varyantı olarak (Daranalik) adıda eklenir. (Dr. Hüseyin dağtekin Genel tarih Atlası hrt. 38)
İ.Ö 400 yılına kadar Pers kralı Dara’ya karşı isyanlar sürer. Dara Dersim bölgesinide feth eder. Tuncelinin Daranalis adıyla anılması, Dara ile iliskili olabilir. ( Bilal Aksoy Tarihsel degişim sürecinde Tunceli sh.69)
Hattiler döneminde ( M.Ö III. bin) bu bölgeye İsuwa (Asuwa) olarak adlandırılar
Hititler ise Zuhma derler.
Asurlar ( M.Ö II binyılında) Kısmi Elazığ bölgesini içine alan , Dersim bölgesine Sophene derler. „Bir Asur bilimci olan Prof. Bedrich Hrozny bu dilin Hind-Avrupa dili olduğunu…. Hititçe’den eskiye dayandığını….Hind-Avrupa kökenli başka bir dilin Luwice’nin varlığı bilinmektedir. Anadoluda başta Hititler olmak üzere bir çok kavmi etkiliyen Luwilerin İ.Ö III bin yılında bu topraklarda yasadığını…‘‘ (Bilge Umar Türkiye Halkının ilk Çağ tarihi c 1 sh 38)
Urartular( M.Ö 900-600 yy) Dersim ve Elazığ yörelerine Supani diyorlar. Palin kalesi Urartular döneminden kalmaktadır. Bu kaleye Selcuklar Bağım derler. Bizanslılar Bagin (Baghin) olarak değiştirirler. Urartu Kralları bu bölgeye de EN.NAM adını vererek Valiler atamıştır. (Oktay Belli Urartular A.U C 1. sh. 145. 156. 185.)
Partheniya Bu isim ise Dersim’de çok uzun yıllar yaşatıldı. Hepahisto, Hezidos, Homeros, Herodot, Strabon, Dersim’i Parteniya olarak dinlendirmişlerdir. ( Turabi Saltuk Zaman döngüsünde Dersim sh.22)
Eski çağlardan beri farklı kavin ve boyların istilalarına uğrayan Tunceli hevalisi VIII yy da adından söz ettiren Mamikon boyunun etkiligindeydi. Tuncelinin eski adlarından biri olup, halk arasında halen kullanılan ‚‘Mameki‘ adının ‚Mamikon‘ ya da ‚‘Mamikonyan’lılar ile iliski oldukları sanılmaktadır. (Bilal Aksoy a.e sh.107)
Dersim isminin Derksen ( Der xene) isimleriyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Fars kültüründen etkilenerek Dersim’e dönüsüldügü düsünülmektedir.
Osmanlı verileri incelendiginde Dirsimli, (Dirsimlü) Disim, Disimli, (Disimlü) adlandırılmasına rastlanmaktadır. (Dersiam)
Arthur Ungnad’a göre Tunceli ve cevresi İ.Ö 2200 lerde Subartu’lar Ülkesiydi. Murat Nehrin en eski adıda Subartulardan kalmadır der.
Kalan etimolojik kökeni ‚ <<kal>> farscadaki çoğul eki ‚ <<an>> eklenmektedir. Birileri bunun Moğolların çin dilinde aldıklarını söylese bile bu yinede dil birligini sağlamıyor.
Kal <<gal>> veya <<Khal>> Sümercede Kuvetli anlamı, Dersim bölgesinde ise yaşlı İnsanlar için kulanılmaktadır.
<<Kalu>> Sümerce sözü dinlenen yaşlı insanlar için kulanılır.
Ve Tunceli herkesin bildigi bir isim << Tunc- eli>> iki kelimeden oluşur. Sizlerin üstünde her zaman Tunc elim vardır manasını tasır.
Asıl önemli olan, tarihi sürecte bütün tarihi uygarlıkların istılasına uğramış, en çokta Pers Kültür hegomanyası altında kalmış, kültürel olarak kendini halen Anadolu topraklarından, has özeliklerini korumuş. Katliamlar, zulümler ve yenilgilere rağmen tekrardan ve tekrardan ayağa kalkıp kendi farkındalığı üzerinden yol yürümesi, kendi iç dinmiklerinden veya tutculuğundan fazla başka bir seyim olması gerekir. Burada dikkatle incelenmesi gereken konu, bu toplumum, nasıl oluyor ki,kendi öz ekseninde halen varlığını sürdürüyor olmasıdır. Bu sadece inanc eksenli ve toplumsal dinamiklerin homojenligi üzerinden ifade edilemiyecegi nin, daha degişik etkenlerin var olması gerektiği düşüncesindeyim.
30.11.18
Alevilik İslam içi mi, dışı mı tartışmaları, Alevi Hareketi’ni tehdit edici bir boyutta, son hızla devam ediyor. Ocakzadeler ve kurum yöneticileri de dahil, Alevi Toplumu neredeyse ortadan ikiye bölünmüş durumda. Bir delinin kuyuya attığı taşı çıkaracaklar diye kırk akıllının birbirine ettiğini kimse azılı düşmanına bile reva görmez.
Tarafların edep-erkan edebiyatı bir yana, tartışmaların andaki haliyle devam etmesi, bin bir süreğiyle kadim Alevi İnancı’na indirilmek istenen nihai darbeye hizmet sunmaktan başka pek bir işe yaramıyor.
Tartışmaya “sol”dan iştirak edenlerin tutumuna ilişkin bir kaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Tartışmada konunun bilimsellik boyutu ve teolojik boyutu kesinlikle birbirinden ayrıştırılmalıdır. “Yol”da ve süreklerde bir reform, ya da İslam öncesi “Raa Haq” inanışına bir rücu gerekiyorsa, bunu sağlamak yol/inanç önderlerinin ve Alevi/Raa Haq İnancı’na bağlı entelektüellerin işidir. İnançlar ve dinler tarihine diyalektik tarihi materyalist dünya görüşü ekseninde baktıklarını iddia edenler, Alevi İnancı’na karşı başlatılan kötü niyetli kampanyalara “bilimsellik” adına alet olmamalıdırlar.
Asırlar boyu toplumsal altüst oluşlardan etkilenerek bugünkü şeklini almış Alevi İnancı’na yeni format vermek bilim dünyasının işi değildir. Alevi/Raa Haq inanç dünyasının bu “yeni bilimsel” önermeleri kabul etmelerinin sosyal ve kültürel şartları da mevcut değildir. Aleviler, yaşadıkları her coğrafyada tarihte insanlığın aydınlık yüzü olmuşlardır ve bunun için soykırımlara varan bedeller ödemişlerdir. Bunu, başkalarının dışarıdan kendilerine empoze etmeye çalıştığı kimlikle değil, “KENDİ” Alevi/ Raa Haq inanç kimliğiyle yapmışlardır. Alevi/Raa Haq İnancı’nın değişik tarihi dönemlerdeki her ritüeli, sembolü ve kutsal saydığı kişisi bu o andaki “KENDİ” olma halinin bileşenidir. Bilimsellik adına bunları “özüne uygun” ve “özüne aykırı” zıtlıklar diye tasniflemek ve bundan dolayı Alevi/Raa Haq yol/inanç önderlerini gericilikle suçlamanın mazur görülecek tarafı olamaz.
Bilimde “tartışılamaz” diye bir konu yoktur. Her inanç, her dogma, her bilimsel bulgu tartışılabilir ve edilen tecrübeler ışığında tashih edilebilir. Ne var ki, bilimsel bulgular ve tarihi gerçekler bugün artık yeni bir din ya da inanç yaratmak için kullanılamaz, inanç ritüellerinin yerine ikame edilemez. Alevilerden/Raa Haq inanç sahiplerinden, yüzyıllardır uyguladıkları inanış pratiklerini ve ritüellerini terk edip, İslam öncesi inanç dünyasına rücu etmelerini beklemenin hiçbir bilimselliği yoktur. Sosyal bilimciler, diyalektik ve tarihi materyalist araştırmacılar, ateist solcu yazar ve aydınlar “Aleviliği/Raa Haq İnancı’nı takkiyeden arındırma” ve Alevileri/Raa Haq inanç sahiplerini asırlardır uyguladıkları, içselleştirdikleri inanış ritüellerinden vazgeçirme çabalarından uzak durmalılar. Böyle davranmakla hem kendilerine hem de Alevi inanç dünyasına zarar vermektedirler.
Aleviliğin tarihten gelen, zulme ve haksızlığa karşı direniş geleneği damarına atıf yaparak Aleviliğe/Raa Haq İnancı’na toplumsal kurtuluş felsefesi misyonunu yüklemek de günümüz şartlarında doğru değildir. Örneğin, toplumsal ve siyasal kurtuluş vaat eden Türkiye sol hareketinin çıkmazı, Aleviliğin/Raa Haq İnancı’nın “takkiyeden arındırılarak özüne kavuşturulması”ıyla da tazmin edilemez. Türkiye’de Aleviliğe karşı ciddi oyunların sahnelendiği ve Alevi kitlelerin büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Ne var ki, bu tehlikeleri savmak için, Aleviler dışındaki toplumsal güçleri de kapsayan ciddi politik örgütlenmeler gerekiyor. Sadece Alevi/Raa Haq inanç sistemi içinde bu devası saldırılara karşı çözüm bulmaya çalışmak beyhude bir çabadır.
Alevi inanç dünyası, kendi iç sorunlarını tartışırken, düşmanlarının Alevilere ve diğer mazlumlara karşı kullandıkları metotları ve dili birbirine karşı kullanmaktan imtina etmelidir. Alevilerin ve dostlarının birbirine karşı kışkırtılmalarına karşı her kes uyanık olmak zorundadır. Devletin böl-parçala-yönet politikası hepimizin malumu. Bunu böl-parçala-yok et olarak da okuyabiliriz.
Kimse aklından çıkarmasın: Aleviler, solcular, ateistler de dahil, mazlumlar cephesinin her rengi bu yok etme eyleminin hedefidir.
30.12.2018
Zazaki – Türkçe
Qeseykerdena Kongra Dêsımi, 16-18.11.2018, Frankfurt am Main.
Video: https://youtu.be/fteIXJuObrE
Gelê xweng u bırezê me ye delal, nas u dostê me ye hêja hun xêr hatın.
Liebe Gäste ich heiße Sie/Euch im Namen der Zentralrat der Dersimer willkommen und begrüße Sie/Euch alle sehr herzlich.
Mave xêr qomê Dêsımi,
Mave xêr nas u dostê Dêsımi,
şıma xêr amê! Rınd ke estê, rınd ke amê.
Şıma hondê raa duri gureta xo çım, gınê rau ra amê. Amê ke neçariya hometa marê derman bê; zon, kultur, itıqat u welatê ma Dêsımi rê wair veciyê, tenga homete werte ra wedardaene rê çıla bê, roşt bê.
Guman kena ke no emegê şıma, ra u rêça eraxoamaena Dêsımıca rê bıbo çığır. Çığır bo ke endi kes toz meerzo rêça xo, kes eslê xo inkar mekero, bılbılê zonê xo bo, wairê war u wêrtê xo bo.
Çı rınd ke, ma pêro pia ewro ebe Kongra Dêsımi xorê wairêni kenime,
wairêni re welatê xo kenime.
Çı rınd ke, wairê heqa xo vecime, waşten u watenenê xo anime ra zon.
Bızanê ke ma ita teyna nime. Ne ke şarê Dêsımi, têde isanê ke wairê heq u huquqiyê ewro fêl u roê xora lewê ma derê, lewê u zerrê na Kongra Dêsimi derê.
Kar u lecê Kongra Dêsımi ma u dina alemi rê xêr bo. Xızır daim car u indadê made bıreso.
Qomê Dêsımi, Kongra Dêsımi waşten u itaciya qomê Dêsımi ra veciye werte.
Berê pêro pia, ma, namê xora, seba xora, seba welatê xora, seba hardê dewreşi ra, seba ewlad u tewladê xora, seba çel u çukê xora thalê xuyê kori bıçarnime, ebe na Kongra gırê kori bıqurfnime, game raveri berzime. Ma ke pêro pia bıwazime, bilganê xo jü kerime, çiyo ke nêbeno, nêmaneno.
Kongra Dêsımi ebe dest u pa, fêl u emelê pil u qıc be cêni u cüamerdi ra, qom u qebili ra ama huzbar. Coka ke, weşiye u tarixê qomê made, gamê de hewl u gırsa.
Eşq bo şımarê, şıma rê eşq bo ke, şıma wair u şahadê na roc u na satê.
Kongra Dêsımi wa qom u hardê marê, qomanê Anadoliye u Mezopotamya rê, dina u dare rê, xêr u xeratiye, weşiye u haştiye biaro.
Ma çı wazenime?
Ma,
huquq u qanun de têdustiye,
heqa xuya isani u isantiye,
heqa xuya kamiyê u xoseriye,
heqa zagon u kulturê xo,
heqa zonanê xo wazenime.
Dêsım, Hardo Dewrêş de zaf zoni qesey bene. Hama, ma zanime ke wertê ni zonanê made Kırmancki/Zazaki hedê vindibiyaene dero. Coka ma gereke gıraniya xo bıdêrime Kırmancki/Zazaki ser. Naê wa u bıraê maê Kırdaşi/Khurmanci marê zede nêvinenê. Ê ki zanenê ke Kirdaşki/Khurmanci de devadev 70ê qanalê Televizyoni estê. Ê ki zanenê ke Khurmanci 4-5 dugela de qesey beno, zonê mektebo.
Hama Kırmancki/Zazaki tık u teyna Dêsım de qesey beno. Eke welatê xora qurifiya pay ra mendena xo, ajo newe resnaena xo bena çetın. No zono delal, zonê Xızıri beno vindi şono.
Qomo delal,
Dêsımi rê serfiraziye u xoseriye,
Tırkiya rê demokrasi u hukuk wazenime.
Bê xoseriya jü be jü isani,
bê xoseriya jü be jü qomi
Bê xoseriya jü be jü itıqati,
Bê xosriya jü be jü zoni
dina nêbena xoser.
Ma haştiye wazenime, xorê;
ma haştiye wazenime, welate xorê, harde xorê.
Ma haştiye wazenime, her kok u bınge ra têde qomunê Anadoliye u Mezopotamya rê.
Ma haştiye wazenime, dina u alemi rê…
Hardê dina serro ne waxtê de, ne ki caê de herb u perodaiş u çheka nêwazenime.
İlam ke hardê zereweşiyê, Hardê Dêsımi sero qe nêwazenime. Dêsım u Dêsımıca de endi ne fırre, ne ki teqate menda.
İta ra veng danime. İlam ke vengê dezge u örgüte ke cebr u zor xorê bınge cênê, veng re ina kenime. Vanime, bêrê ma ebe qeyde u usılê haştiye u zerrewesiye ra Dêsımi rêyna şên kerime.
Hazır u nazırê qedırgırani,
Bızanê ke, ma koti bime Dêsım ocaro, çıke o zerrrê madero.
Xovira mekerê ke ita, na salone de zerriya Dêsımi erzena…
Weş bo Dêsım.
Weş bo Kongra Dêsımi.
Dersim Kongresi Açılış Konuşması, 16-18.11.2018, Frankıfurt am Main
Merhaba canlar.
Sizleri, Almanya’nın Frankfurt şehrinde, bir çoğunuza aşina olan bu salonda, Dersim kamillerinin sabah güneşine yüzlerini dönerek secde ederken dile getirdikleri şu minnet ile selamlamak istiyorum:
“Ey kutsal Güneş
İlkin cana ve tene
Bacı ile kardeşe
Amca, dayı ve yeğene
Ağaca, taşa, toprağa
Yabandaki kurda, kuşa
Kapı komşuya
Hayırlı bir kapı aç
Bizi de onların hatırına bağışla…”
Bizi de Dersim uğruna verilen emeklerin yüzü, suyu hürmetine bağışlasın.
Dostlar,
Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi hakkında söze başlamadan önce, konumuzla alakalı olduğu için size kısaca, bizi oraya götüren süreçten söz etmek istiyorum.
Kiminizin bildiği gibi Dersim Dernekleri Federasyonu FDG içinde uzunca bir zamana mal olan olumsuz gelişmeler oldu ve FDG içinde bölünmeye yol açtı. Çokça emekle kurulan ve Dersim’e yönelik iyi işler yapan bu kurumumuzdaki bölünmeyi gidermek amacıyla bir heyet kurulması kararlaştırıldı. Epey bir zaman alan ve maalesef istenilen sonuca varamayan heyet çalışmaları sonrası, oluşan potansiyeli değerlendirmek, Dersim’e nasıl daha iyi katkımız olur; Dersimlileri tüm farklılıklarına rağmen nasıl bir araya getirebiliriz sorularına cevap olmak için çalışmanın boyutu değiştirildi. Ve geniş kapsamlı bir toplantı organize edilmesi kararlaştırıldı. Akabinde 19-21 Şubat 2016 tarihleri arasında Almanya’nın Zwingenberg kasabasında Dersim Meclis Girişimi’nin ilk toplantısı organize edilerek ilk adım da atıldı. O günden bugüne yaklaşık üç yıl geçti. Verilen her çaba ile çalışma olgunlaşarak kongre aşamasına geldi.
Huzurunuzda ilk adımın atıldığı andan bugüne, Dersim Meclisi ve onun hazırlamış olduğu Dersim Kongresine, emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür etmek istiyoruz.
Değerli canlar,
’38 Soykırımı, 1994 köy yakmaları, göçe zorlama, yerleşim birimlerimizin demografisini değiştirme, baraj yapma, siyanür ile altın arama, ormanlarımızı yakma gibi fiziksel soykırımın yanısıra yatılı okulları açıp dillerimizi unutturma, Raa Heq İnancı’nı yasaklama, onu asimile etme amacıyla da zihinsel soykırım uygulandı, programlı bu vahşet hala sürmektedir.
Bildiğiniz gibi son yıllarda Türkiye ve Dersim’de baskı ve sindirme politikalarından dolayı neredeyse kimse bir şey yapamaz duruma gelmiştir. Bu nedenle yurtdışında yapılan çalışmalar daha da önem kazanmaktadır. Orada yaşayanların gözü, kulağı bizlerdedir. Bunu dikkate almamız gerekiyor.
Canlar,
Dersim denilince akla ilk gelen sanırım siyasettir ve siyasi mücadeledir. Dersimliler hemen hemen her örgütün ya kurucuları ya da taşıyıcılarıdır. Bu durumun garipsenecek bir yanı yoktur. Objektif gerçekliğin ta kendisidir.
Durum böyle olmakla beraber biz, kendimizi var eden gerçekliği göremedik. Kendimizi var eden değerlerimize yeterince sahip çıkamadık. Hep bir başkası olduk, kendimiz olmayı bir türlü beceremedik. Bundan dolayı varlığımızın sebebi olan değerlerimize zaman zaman zararlar da verdik. Yani dil, kültür, inanç ve kimlik gibi Dersimi Dersim yapan değerlerden epeyce uzaklaştık. Tarihi Dersim coğrafyasını devletin bize dayattığı şekli ile Mamekiye/Tunceli içine hapsettik ve ’37-38’de uygulanan soykırıma karşı yapılan meşru müdafaayı “isyan” olarak lanse ettik.
Oysa ki tarihi Dersim coğrafyasını Cumhuriyet ideologları dahi “Kabuk Dersim, et Dersim, çekirdek Dersim” olarak görebilmişlerdir. Bir yandan Koçgirili Alişer Efendi’nin şiirlerini, öte taraftan Vartolu Dewrêş Baba’nın yanık ezgisi “Mı va, hewri veciyay hewrê siay, diyarê Dêsımi sero bı vılay“ı içselleştirebilseydik tarihi Dersim coğrafyasının ruhi birlikteliğini yakalayabilme şansımız da olabilirdi.
Buna rağmen Dersimlilik bilincini bir çeşit unutmadık, unutturmadık. Eksik ve yanlışlarımıza rağmen, Dersim davasını sürdürdük. Kalbimiz hep Dersim’den yana attı.
Dersimliler olarak bizi etkileyen, kendisine endekslediğimiz, yaşamımızda hayati önem taşıyan meselelerden birisi elbette de Dersim fikriyatıdır, Dersim davasıdır.
Çoğumuz, 38 anlatılarıyla büyüdüğümüz için, tedavisi zor travmalar yaşadık.
Bütün bunlar göz önün alındığında, Dersim davasının bizim açımızdan neden hayati önem taşıdığı rahatça anlaşılır.
Durum böyle olunca mücadele de kaçınılmaz olur. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra birçok Dersimli de yurtdışına çıktı. Yurtdışında ilk zamanlar dil kültür, daha sonraları inanç ve kimlik ağırlıklı çalışmalar yapıldı.
On yıllardır bu dava uğruna mücadele verilmektedir. Geride bırakılan bu mücadele süreci içerisinde karşılaştığımız en büyük sorun Dersim’in temsiliyet sorunudur. Neden Dersim Meclisi, neden Dersim Kongresi sorusunun cevabı tam da bu temsiliyet sorununda yatmaktadır.
Meclis bağlamında yürütülen çalışmalarda önemli düşünce farklılıklarının olduğunu tespit etmemize rağmen, Dersim toplumunun kimlik tanımlaması, kendisini çevreleyen komşulardan farklı bir etnik-kültürel özellik gösterdiği, coğrafyası, tarihi, yaşam felsefesi, dili, inancı, kutsiyetleri ve bunların bileşeni olan kültürü ile özgün bir toplum olduğu gerçeği birlikte çalışmamızın zeminini oluşturdu.
Evet, 1980’li yıllardan bu yana Kürt, Kırmanc/Zaza eksenli çalışmalar yapan dergi, kültür çevreleri, siyasi örgütlenmeler, federasyonlar oldu ve bazılarının çalışmaları hala devam ediyor. Fakat temsiliyet anlamında meşruluğu tartışma götürmeyecek Dersimi bir yapılanma maalesef olmadı. Bahsi geçen çalışmalar ya Kürtçülük ya Kırmanciyecilik ya Zazaistancılık ya da Merkez Dersim’i baz alan, tarihi Dersim coğrafyasının bütünlüğünden yoksun, ya da siyasi formatı Dersim’i kapsamaktan uzak çalışmalardı.
Dersim Fikriyatı’nın Temel kriteri Dersimliliktir; tarihi Dersim coğrafyası temel alınarak, bu coğrafya üzerindeki tüm kimliklerin kabullenilmesidir. Üzerinde konsensüs sağlanabilecek olan asgari müştereklerdir.
Nedir bu asgari müşterekler?
Bunları tarihi Dersim coğrafyasının korunması, Dersim’in dilleri, inancı, kimliği ve kültürü olarak sıralayabiliriz.
Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışması sürecinde şu sorularla karşılaştık:
- Neden Dersim Meclisi’ne gerek duyuyorsunuz?
- Dersim Meclis’i, bugüne kadar kurulmuş yapılanmalardan farklı ne yapacak?
- Dersim Kongresi toplamanın şartları var mı?
- Nasıl kendinizde meclis, ya da kongre kurma hakkını görüyorsunuz?
Bu sorular ve meclis çalışmasını gereksiz görme duruşu esas olarak kendisini sol, devrimci olarak tanımlayan çevrelerden geliyor. Kendisini Dersim’in kahyası olarak gören birkaç kişi ise, Dersimli kurum ve şahıslar arasındaki her çelişkiyi ve farklılığı da kullanarak, başından beri bu çalışmaya milis torunları, örgütlüler, karanlık kişiler babında düşmanca bir tutum içine girdi. Özellikle sosyal medyada iğrenç bir saldır kampanyası yürüten bu şahısların sayısı bir elin beş parmağını geçmez.
Evet, neden bir Dersim Kongresi?
- Dersim’in farklılığı gerçeğini aslında her siyasi ideolojik akım şu ya da bu şekilde kabul eder. Örneğin, Kürt Hareketi, sol cephe, (iktidar, muhalefet uyum içinde Dersim’i koparılıp atılması gereken bir çıban olarak görmekle beraber) devlet cephesi…
- Her kesim, bu farklılığı kendi “bütününün parçası”, genel programlarının hizmetinde, ona bağlı ele alınması gereken bir sorun olarak görür.
Dersim Meclis’i ve Dersim Kongresi, toplumun sosyolojik, sosyo-psikolojik ve politik-ideolojik parçalanmışlığını dikkate alarak, Dersimli aidiyet duygusunda bir rönesans, yeniden canlanma zorunluluğuna dikkat çeker.
Başka halklar gibi Dersimlilerin de kendisi olmaya, kendisini kendi kurumları aracılığıyla temsil etmeye, kendi BÜTÜNÜ ekseninden dünyaya kendi penceresinden bakmaya hakkı ve ihtiyacı vardır.
Canlar,
- Var olan ideolojik yapılanmaların güçleri tek başına toplumsal meseleleri çözmeye yetmez.
- Mesailerinin ağırlığı çözüm üretmeye yönelik değil, birbirini yerme ağırlıklıdır.
- Dersim tarihine ve Dersim sorunun geneline siyasi-ideolojik programlarına kullanacakları malzeme tedarik etme perspektifinden bakıyorlar. Dersim sorununu, kendi “bütünün” hizmetinde, her an bu bütüne feda edilebilecek bir alt kategori unsuru olarak görürler. Dersim gerektiğinde “bütüne” feda edilebilir.
Dersim Meclis’i/Dersim Kongresi’nin “Bütünü” Dersim’dir, Dersim meselesidir.
Bu bütün sağdan sola bir yelpazeyi içinde barındırır.
Tüm kimliklere eşit mesafede durarak Dersimlilik bilinci ve aidiyetini yeniden yeşertmeyi amaçlar.
Sonuç olarak:
Dersim Sorunu her Dersimlinin, hatta etnik kökeninden bağımsız olarak her Alevi’nin bireysel sorunudur. Negatif süreci, tersine çevirmek için her Dersimli birey sorumluluk üstlenmek zorundadır.
Dersimlilerin bugüne kadar Kongre ya da Meclis oluşturma gibi deneyleri olamamıştır.
“Mıslet/Meclis oluşturma ve Kongre toplama çalışmaları Dersimliler için bir ilktir. Mevcut durumda kullanabileceğimiz tarihi ve toplumsal bir tecrübemiz yoktur. Bir nevi el yordamıyla yol alıyoruz. Dinliyoruz, fikir beyan ediyoruz, tartışıyoruz, bazen birbirimizi de kırıyoruz. Fakat birey olarak kendimize dönebiliyor ve özümüzü dara çekebiliyoruz. Ancak bu şekilde her CANımızı kapsayabilecek ortak iradeyi bulabiliyoruz. Gelişmenin ancak çelişkilerle cebelleşme yoluyla olabileceğinin farkındayız. Dersim’in ve Dersimli toplumun içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal durumun, yani mevcut şartların her yönüyle aleyhimize olduğunun farkındayız. Ve yine mevcut olanın sınırlarını aşma cüretini gösteremeden, mevcut olanı dönüştürmek ve onun ilerisinde bir gelişme sağlamanın da mümkün olmadığının bilincindeyiz.
Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışmaları, senaryosu önceden yazılmış, defalarca provası yapılmış bir sahne oyunu değildir. Dolayısıyla bu çalışmanın inişli çıkışlı olması, arzu edilmeyen adımların atılması, yanlışların yapılması gayet anlaşılır bir durumdur. Dersimli bireylerin birbiriyle geçimsizliği ortak karakteristik özellikleridir. Buna rağmen farklı düşünen ve hareket eden insanları bir arada tutma becerisini göstermeliyiz, içselleştirmeliyiz.
Canlar,
«Şimdi Dersimli olma zamanı» şiarıyla hepinizi tekrar yürekten selamlıyor ve kongrenin başarılı geçmesi diliyorum.
Cümlemize kolay gelsin.
17.11.2018
Hasan Dursun
Dersim Kongresi Başarıyla Sonuçlandı!
(Sonuç Bildirgesi ve Kongre Sözleşmesi’ni yayınlıyoruz.)
16-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt am Main şehrinde, Dersim, Türkiye metropolleri ve Avrupa’nın değişik ülkelerinden gelen çok sayıda katılımcıyla gerçekleştirilen Dersim Kongresi başarıyla sonuçlandı. 51 kişilik Dersim Kongresi Meclisi’ni seçen katılımcılar, Dersim için tarihi bir adım atmanın haklı gururunu yaşadılar.
Dersim Meclisi’nin (Mısletê Dêsımi) ev sahipliğinde yapılan Kongremiz, 15 Kasım 1937’de Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim ileri gelenlerini (ağlerê Dêsımi) anma programı ile açıldı.
Bir yılı aşkın bir süredir tartışmaya açılmış olan Dersim Kongresi Sözleşme Taslağı kongreye sunuldu. Oldukça verimli ve öğretici tartışmalardan sonra, yapılan değişikliklerle birlikte katılımcıların onayına sunulan taslak, Dersim Kongresi Sözleşmesi olarak kabul edildi.
Çok sayıda kurumun ve kişinin mesajlarıyla selamladığı ve destek verdiği kongremizde, akademi ve bilim dünyasından insanlar ve katılımcılar Dersim’in temel sorunlarına ilişkin sunumlar yaptı.
Kongreye sunulan karar tasarıları tartışıldı ve bir kısmını aşağıya aktaracağımız önemli kararlar alındı.
- Dersim Kongresi, ‘38 Tertelesi’ni soykırım olarak, 04 Mayıs gününü de toplumsal yas günü olarak kabul eder. Kongre Meclisini, Dersim Soykırımı’nı başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası platformlara taşımakla görevlendirir. Kongre Meclisi’ne, Türkiye Cumhuriyeti devletini, uluslararası sözleşmelerden doğan görev ve sorumluluklarını kabul edip yerine getirmesi için bütün Dersimli kurumlarla birlikte çalışmasını telkin eder.
- Dersim Kongresi, UNESCO’nun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan diller arasında saydığı Kırmancki/Dımılki/Zazaki dilinin korunması için özel bir çaba sarf edilmesi gerekliliğine dikkat çeker. Bu alanda çalışma yürüten akademisyen ve kurumlarla birlikte hareket edilmesini önerir.
- Kongremiz, Dersim İtikatı’na yönelen her türlü asimilasyoncu ve misyoncu çabayı mahküm eder. Dersim İtikatı’nın özgüllüğü temel alınarak yol önderleri tarafından incelenmesine ve tarihsel dinamikleri üzerinde yeniden güçlendirilmesi gerekliliğine vurgu yapar.
- Dersim Kongresi, Dersim coğrafyasının yaşanılabilir bir bölge olarak yeniden inşa edilmesinin zorunluluğuna dikkat çeker. Bunun için ekonomik kalkınmayı ve yeniden yerleşmeyi teşvik edecek projeler hazırlayacak, çevre tahribatına karşı faaliyet yürütecek, uluslararası sözleşmeleri ve tecrübeleri değerlendirerek yerel idareler hakkında fikir geliştirecek komisyonlar oluşturulmasını karar altına alır.
- Dersim Kongresi, başta Sılo Qız olmak üzere kültürümüzün taşıyıcılarına özel şükranlarını sunar, onlarla dayanışma içinde olduğunu beyan eder.
Kongremiz, Dersim toplumunun olağanüstü koşullar ve ciddi tehditlerle karşıya karşıya bulunduğu gerçeğini bir an bile göz ardı etmeme zorunluluğuna dikkat çekerek, Dersimli her bireyin ağır sorumluluk altında olduğuna bir daha dikkat çekti. Kongremiz, Dersim’in geleceği için umutları yeşerten bir kıvılcım yakmıştır. Bütün Dersimlileri, Şimdi Dersimli Olmanın Zamanıdır! şiarıyla bu kıvılcıma sahip çıkmaya ve Dersim umudunu yeşertmeye çağırıyoruz.
Dersim Kongresi Meclisi
18 Kasım 2018
Frankfurt am Main (Almanya)
Dersim Kongresi Sözleşmesi
Giriş
Dersim toplumu bütün diğer toplumlar gibi son yüzyılda her açıdan çok büyük değişimler yaşadı. Dersim toplumundaki bu değişim ve başkalaşım, diğer pek çok topluma benzer normal bir gelişme ve ilerleme seyri izleyemedi. Sanayileşme ve kırdan kente doğru başlayan göç ve bu göçün yarattığı görece normal değişimleri dışta tutacak olursak farklı düzeylerdeki diğer bütün değişimler tümüyle egemen devletlerin/iktidarların ve yakınlarındaki daha güçlü toplumların her alanda uyguladıkları sistematik asimilasyon politikaları yoluyla gerçekleştirildi.
Dersim, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca hep “halledilmesi gereken” bir sorun, sökülüp atılması gereken bir “çıban” olarak görüldü. İtikat, dil, tarih, kültür, etnik mensubiyet ve her alanda bir asimilasyon sürecinin hedefi haline getirildi. Altmışlı yıllarda ve sonrasında Dersim coğrafyasında faaliyet gösteren siyasi yapılar ise Dersim toplumunun özgünlüğünü göremediler. Dersim toplumunun tarihini, etnik-kültürel kimliğini, dilini çevre halklarının tarihine, etnik-kültürel kimliklerine ve diline tabi kılarak ele aldılar. Yüzyıllar boyu inanç eksenine dayalı bir iç bütünsellik arz eden ve çevre toplumlarından tamamen farklı olan toplumsal değerleri önemsenmedi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar, dönem dönem küçülerek de olsa Dersim, defakto otonom/özerk bir statüye sahip idi. Bunun iki boyutu ve kaynağı vardı. Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun örgütlenme sisteminden, ikincisi de Dersim’in kendi kendini yönetme ve “kendini yönettirmeme” kararlılığı ve ısrarından besleniyordu. Bir devleti yoktu. Yazılı bir anayasası ve ceza yasaları yoktu. Seçilmiş politik temsilcileri de yoktu. Bütün bu kavram ve kategorilerden daha yalın, daha tabii, daha inandırıcı ve oldukça güçlü manevi bağları vardı. Bu bağları formüle eden ritüelleri ve sembolleri vardı. Kırmanciye İtikattı ve bunun “cem, cemat” sistemi bütünselliğine dayanan gerçek manada bir “toplumsal sözleşme”ye sahiplerdi. Dersimliler, Tertele/Soykırım günlerine kadar ısrarla bunu korumaya, yaşatmaya ve kendi kaderini kendileri belirlemeye çabalamışlardır. ’38 Soykırımı, Dersim’in anahtarını yitirdiği, iç hukukunun bozulduğu miladıdır. Sonraki yıllarda Dersimli, kendi adına söz söyleme hakkından men edilmiştir. Dersimliler olarak, toplumumuzun kendi adına karar vermesi, yerel ve uluslararası platformlarda temsilini sağlamak amacıyla Dersim Kongresi’ni gerçekleştirdik.
Dersim Kongresi’nin Amaçları:
-
- Dersim Kongresi, bir bütün olarak Dersim toplumunun temsiliyetini hedefler. Çağımızdaki her toplum gibi Dersim toplumu da kendi içinde değişik etnik, dilsel, inançsal, siyasal farklılıklar barındırır. Bu farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu her kuruluş/oluşum (siyasi partiler, inanç kurumları, sivil toplum örgütleri, mesleki birlikler vs.) Dersim Kongresi Sözleşmesi’ni kabul etmekle Dersim Kongresi’nin bileşenidir. Sivil bir oluşum olarak Dersim Kongresi hiçbir politik yapının ya da grubun denetiminde değildir.
- Dersim Kongresi, Dersim’i sadece bugünkü “Tunceli ili” sınırlarından ibaret görmez. Dersim Kongresi’nin temsil etmeyi öngördüğü coğrafya, defalarca sınırları değiştirilmesine rağmen tarihi Dersim’dir.
- Kendini Dersimli olarak gören ve Dersimli kimliğinde buluşan toplumsal grup ve bireyler Dersim Kongresi’nin sosyal tabanını oluşturur. Dersimlilik, kendisini etnik inançsal ve kültürel olarak farklı tanımlayan, Dersimli kimliği, bu kimlikle kendisini ifade eden sosyal kümelerin, etnik ve inanç kimliklerini asimile yoluyla potasında eriten bir üst kimlik değil, tam tersine, bunların Dersim coğrafyasında kendisini farklı tanımlamaya devam edebilmelerinin teminatıdır.
- Dersim Kongresi, Dersim’de konuşulan bütün dillerin özgürce kullanılmasını savunur. UNESCO tarafından kaybolma tehlikesi altında olan diller arasında sayılan Kırmancki/Dımılki/Zazaki’ye pozitif ayrımcılık uygulanmasını benimser.
- Dersim Kongresi, komşu halklarla karşılıklı saygı temelinde barış içinde yaşamaya özel önem verir, komşu halkların demokratik temsil kurumlarıyla birlikte çalışmak için çaba sarfeder. Bölge halkları arasında birbirini karşılıklı tanımaya ve hak eşitliğine dayalı ilişki geliştirir. Irkçılığa, milliyetçiliğe, dini bağnazlığa ve her türlü ayırımcılığa karşıdır.
- Dersim Kongresi, toplum yaşamını çağdaş seküler normlara göre şekillenmesini benimser.
- Dersim Kongresi, şiddeti ve savaşı ret eder. Dersim’in sorunlarını ve taleplerini uluslararası hukukun normları çerçevesinde gündeme getirmeyi ve çözüme ulaştırmayı esas alır. Dersim Meclis Girişimi’nin Zwingenberg Sonuç Bildirgesi’nde (19-20 Şubat 2016) Dersim’deki somut duruma ilişkin yaptığı aşağıdaki tespitin önemine vurgu yapar: “İçinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimlilerin zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır. Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.”
- Dersimliler, Dersim coğrafyasına “Hardo Dewres” tanımlamasıyla “kutsallık” addederler. Dersim Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından devam ettirilen Dersim coğrafyasını Dersimlilerden arındırma, yaşanmaz bir bölge haline getirme politikasına karşı çıkar. Devlet tarafından gündeme getirilen baraj projelerini, doğaya ve onun bir parçası olan canlılara zarar verici metotlarla maden arama girişimlerini, orman yangınlarını vb. ekolojik tahribata neden olan ve tarihi doğal kültür mirasımızın yok edilmesini hedefleyen pratikleri kabul etmez. Dersim’in bütün yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları tarihi toplumsal ve doğal mirasımızın bir parçasıdır. Dünya kültürel mirasının da bir parçası olan Dersim coğrafyasının hiçbir gerekçeyle suistimal edilmesine müsamaha gösterilemez.
- Dersim’in yaşanılır bir bölge olarak yeniden inşası, bu inşa için zaruri olan ekonomik ve yerleşim projelerinin üretilmesi, hayata geçirilmesi için faaliyette bulunmak Dersim Kongresi’nin öncelikli görevleri arasındadır.
- Dersim toplumu, günümüzde bir nevi diaspora toplumu haline getirilmiştir. Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış Dersim kökenli nüfus, Dersim coğrafyasında yaşayan nüfustan kat be kat fazladır. Diasporada yaşayan yeni kuşak Dersimliler giderek köken ve kültürel mirasından koparak, içinde sosyalleştikleri hakim kültürel kimliklere adapte olmaktadırlar. Kökeninden ve kültüründen kopuş, Dersimliler arasındaki ruhi şekillenme ortaklığının bozulmasına, birkaç kuşak sonra da yok olmasına neden olacaktır. Dersim Kongresi, diasporadaki Dersim toplumunu, Dersim’in tarihi kolektif hafızasıyla buluşturmaya gayret ederek, Dersimlilerin “biz” olmasını sağlayacak bilincin gelişmesi için çalışmalar yürütür.
- Dersim Kongresi, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere; kadın, çocuk, işçi, çevre, hayvan, iklim, vb. hakları önceleyen ve koruyan uluslararası sözleşmeleri kabul eder.
- Dersim Kongresi, ’38 Tertelesi’ni bir soykırım, 04 Mayıs gününü toplumsal yas günü olarak kabul eder.
Dersim Kongresi
17 Kasım 2018
Frankfurt am Main, Almanya
Türkiye sınırları içinde yer alan 82 bin nüfuslu Dersim; (Tunceli) AKP hükümetinin kararıyla sistematik ve acımasız bir saldırıyla karşı karşıyadır.2018 yılının Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait helikopterlerden atılan bombalarla ormanlar ateşe verilmiştir. Dersim merkez ve 5 ilçesinde aylardır devam eden orman yangınlarının söndürülmesine AKP hükümetinin talimatıyla asker ve polis tarafından zor kullanılarak izin verilmemektedir. AKP hükümeti, mülki amirlikler ve kolluk güçleri aracılığıyla kentte yaşayan insanlar üzerinde büyük bir baskı uygulamaktadır. Dersim merkez ile ilçeleri, köyleri ve yaylaları, güvenlik güçleri tarafından kuşatmaya alınmıştır. Dağlar bombalanmakta, sivil insanlar zarar görmekte, hapse atılmakta ve özel güvenlik bölgeleri ilan edilerek göçe zorlanmaktadır. Dersim’de son üç ayda on binlerce hektarlık ormanın yandığı tahmin edilmektedir. Yangınlarda sadece ormanlar değil içinde barınan hayvanlar da yanarak can vermektedir.
Bu hayvanlar içinde soyu tükenmekle karşı karşıya olan ve koruma altına alınan vaşaklar da bulunmaktadır.
Dersim’de doğaya, insanlara ve canlılara karşı açık bir suç işlenmektedir. Dersim’de yanan sadece ormanlar değildir. Dersim inancının kutsal mekanları, mezarları, tarihi dünyanın gözü önünde yakılmaktadır. Kültür, tarih, doğa ve toplumsal hafıza yok edilmektedir. Dersim’in insanına, kutsal mekanlarına, ormanına, suyuna, doğasına, kurduna-kuşana ve tüm canlısına sahip çıkmak; insani, ahlaki ve vicdani sorumluluktur.
Bu nedenle bütün duyarlı toplumsal kesimleri, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK), UNICEF, Greenpeace ve çevreyi korumak için kurulmuş tüm sivil toplum örgütlerini ve yetkilileri sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye davet ediyoruz.
Sorun, insanları öldürmekle, köyleri boşaltmakla, insanları göçe zorlamakla, ormanları yakmakla, doğaya zarar vermekle çözülmeyecektir. Tarih bu çözümsüz politikaların örnekleriyle doludur. Çözüm, barış, demokrasi ve özgürlüktedir. Bunun için de diyalog, en doğru yoldur.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve kişiler olarak; Dersim’de insana, doğaya ve diğer canlılara karşı bu saldırıların derhal durdurulmasını ve ağır suçu işleyenlerin yargılanıp, cezalandırılmasını talep ediyoruz. Bu amaçla 10 Eylül 2018 tarihinde, Federal Almanya Cumhuriyeti Parlamentosu önünde, saat 13.00’da yazar, akademisyen, milletvekilleri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve doğa aktivistlerinin de katılacağı bir basın açıklaması yapılacaktır. Berlin ve çevresinde yaşayan tüm Dersimlileri ve demokrasi güçlerini basın toplantısına katılmaya davet ediyoruz.
Çağrı yapanlar:
Prof. Normen Paech
Prof. Ronald Mönch
Prof. Axel Horn
Veterinar Dr. Gabriele Horn
Sezayi Temeli, HDP Vorsitzender/ Abgeordneter
Prof.Mithat Sancar, HDP MdB/Abgeordneter
Alican Önlü, HDP MdB/ Dersim Dersim Abgeordneter
Helin Baba, Abgeordnete
Gökay Akbulut, Abgeordneter/Linke
Sibel Yiğitalp, HDP Eski Diyarbakır Milletvekili)
Hakan Taş, Abgeordneter/Linke
Tobias Pflüger, MdB Die Linke
Doç. Dr. Çetin Gürer
Doç. Nevra Akdemir
Doç. Dr. Arzu Yılmaz
Dr. Muzaffer Kaya
Hayko Bağdat, Journalist
Doç.Dr. H.Eren Çelik, Schriftsteller/ Politikwisenschaftler
Necat Sunar, Journalist
Ferda Çetin, Journalist
Erk Acarer, Journalist
Günay Aslan, Journalist
Erdal Er, Journalist
Alican Kaya, Journalist
İrfan Cüre, Journalist
Can Kasapoğlu, journalist
Nuray Şahin, Regiseurin
Can Dündar, Schriftsteller
Kazım Gündoğan, Reggiseur/ Schriftsteller
Barış Pir Hasan, Reggiseur
Munzur Çem, Schriftsteller
Haydar ışık, Schriftsteller)
İsmail Özen, Sportler (Bokser)
Lütfü Doğan, Unternehmer
Ali Ertan Toprak, Vorsitzender Kurdische Gemeinde Deutschland
Fuat Kaplan, Pädagoge
Ali Çatakçın, Vorsitzender Dersim Gesellschaft für Wiederaufbau e.V.
İsmail Parmaksız, Vorsitzender Nav.DEM
Hüseyin Mat, Vorsitzender Alevitische Föderation Deutschland (AABF )
Metin Bozdağ, Vorsitzender der Föderation der Dersim Gemeinden in Europa (FDG
Kemal Karabulut, Generalsekretär der Föderation der Dersim Gemeinden in Europa (FDG)
Togay Işıklı, Vorstand Mitglied Alevitische Gemeinde Deutschland e.V.
Memili Güngör, vorstand Mietglied Freiheit Initiative für Dersim
Süleyman Ates, Gewerkschafter
Gıyasettin Sayan, Politiker
Lerzan Jandil, Schriftsteller
Selim Fırat, Schriftsteller
Mehmet Aktaş, Regiseur
Recep Maraşlı, Schriftsteller
Hayri Ateş, Schriftsteller
Faruk Muhsinoğlu, Unternehmer
Cafer Tar, Schriftsteller
Hayri Ateş, Schriftsteller
Memo Şahin, Schriftsteller
Ahmet kahraman, Journalist/Schriftsteller
Hüseyin Narlı, Schriftsteller
Ozan Diyar, Musiker
Şiyar Munzur, Musiker
Ozan Serdar, Musiker
Hasan Sağlam, Musiker
Ali Ekber Aslaner, Vorstand Mitglied Dersim Gesellschaft für Wiederaufbau
Ayhan Yabatu, Vorstand Mitglied Dersim Gesellschaft für Wiederaufbau
Hasan Taş, Unternehmer
Veli Kaya, Vorsitzender Demokratische Alevitische Federation Deutschlan
Süleyman Seven, Vorsitzender Kurdische Gemeinde Stuttgart
Turan Tekin, Vorsitzender Verein Gegen Genozid
Elif Taş, Vorsitzender Verein Gegen Genozid
İnstitutionen
Dersim Kultur Gemeinde Köln e.V.
Dersim Gesellschaf für Wiederaufbau e.V.
Dêrsim Gemeinde Bonê Ma Rhein-Necker e.V.
Gesellschaft gegen Genozid in Dersim 1938 e. V.
Alevitische Föderation Deutschland (AABF )
Föderation der Dersim Gemeinden in Europa (FDG)
Demokratische Alevitische Föderation Deutschland (FEDA)
Mısletê Dêsımi- Dersim Meclisi (Zentralrat der Dersimer in Europa)
Kurdische Gemeinde Stuttgart
Dersim Kultur Gemeinde Berlin e.V.
Kurdische Gemeinde Deutschland
Freiheit für Dersim İnitiative e.V.
Dersim Gemeinde Westfalen e.V.
Linke Sozialist Partei Grüne
Dest DAN Berlin e.V.
NAV-DEM e.V. Berlin
CIK Berlin
Kurdische Gemeinde zu Berlin-Brandenburg e.V.
Kurdische Zentrum e.V.
YEKMAL e.V.
Dersim‘i yine yakıyorlar…
Hozat, Ovacık, Çemişgezek üçgeninde bir haftadır devam eden orman yangını genişleyerek devam ediyor.
Yangın bütün canlıları kavurucu tahribatıyla yok ediyor. Alevler dağ yamaçlarını sarmış, gökyüzü dumanla kaplı, devlet erki ise on gündür suskun ve keyifle seyrediyor.
Bu durum karşısında Dersim halkı, tarihten kaynaklı bahtına düşen travmalarının canlanmasıyla korku ve kaygı yaşıyor.
Dersim’i dörtbir yandan saran bu orman yangını, bölgeye özgü hayvan türleri ile yaşam alanlarının yok edilmesi demektir.
Ender bulunan bitki türlerinin kül olması bir doğa felaketidir.
Dersim’in ciğerlerini kavuran bu alevin, ülkenin batısına da bir nefes darlığı yaşatacağını başta müdahale etmeyen devlet ve sessiz-seyirci kalan insan evladı akıldan çıkarmamalıdır.
Gözü doymaz kar hırsıyla kontrolsüz, sorumsuz doğa tahribatlarıyla ve bu tür orman yangınlarıyla insan evladının kendi felaketini de kendisinin yarattığı unutulmamalıdır.
Ormanların korunmasını, orman alanlarının genişletilmesini, yanan orman alanlarına yeni orman yetiştirilmesini, ormanların gözetimini “Orman Kanunu” hükmünde belirlemiş olan devlet, bu görev ve sorumluluğuna ters orantılı bir tutum sergilememelidir.
Yasal olarak bütün ormanların mülkiyeti, işletmesi “Orman Kanunu” ile devlete devr edilmişse, devletin de Dersim’deki orman yangınlarına acilen müdahalesi yasal zorunluluk ve sorumluluğu gereğidir.
Yasal olarak bütün ormanların gözetimi devlete aitse, gereken acilen yapılmalıdır.
6831 sayılı Orman Kanunu ve 2872 sayılı Çevre Kanunu Hükümlerinin gereğini yerine getirilmemesiyle doğan bu hukuksuzluğa son vermelidir. Dersim’i yakıp kavuran orman yangınına acilen müdahale edilmelidir.
Cümle canlının yaşam hakkını savunan Raa Haq İnancı’nın Hardo Dewrêş olarak adlandırdığı coğrafyanın bireyleri olarak kültürel ve doğal varlıklarımıza yönelik her müdahaleye, tıpkı 2017 yılında Munzur Özgür Aksın Meclisi öncülüğünde yapıldığı gibi birbirimize kenetlenerek karşı koymamız gerekiyor.
Dersimliler olarak bu türden eylemlere katılmalı, katkı sunmalıyız.
16.08.2018
Dersim Meclisi – Yürütme Kurulu
Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG)
Cumhuriyet döneminde Dersim üzerinde yapılan ameliyat, labaratuvar çalışmalarına göndermeler yapıp, günümüzdeki Dersim’in – ki ben onu bitkisel hayattaki insana benzetiyorum- halini resmettikten sonra bu bitkisel hayattaki hastanın yaşama döndürülme olanaklarını tartışmak istiyordum.
Olmadı, araya oldukca uzun bir zaman girdi.
Dersim’in günümüzdeki haline yeri geldiğinde göndermeler yapıp bitkisel hayattaki Dersim’in hayata döndürülme olasılıkları üzerinde yoğunlasmaya çalışacağım.
Dersim tanımlamasını tarihsel Dersim anlamında kullaniyorum, kullanıyoruz ancak nesnel davranacak olursak bu tarihsel Dersim’in yerinde yeller esiyor. Bu gerçekliğe gözümüzü kapatamayız.
Kendi öznel istemlerimizi mevcut gercekliğin yerine ikame etme durumunda da degiliz. Ceviz metaforu ile açıklıyacak olursak tarihsel Dersim’i çevreleyen yeşil kabuk yoktur artik. Dil, inanc ve kültür formasyonu başkalaşmıştır. Süphesiz ki izler vardır eskiye dair, ancak onu kendi kılan özellikler yitirilmiştir. Kabuk-kakıl- sert kabuk kırılmıştır. Çekirdeği koruma özelliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Dolayısı ile iç çekirdek küflenmeye kurtlanmaya yatkın hale getirilmiştir. Ne zaman mı?
Şimdi resimlere bakalım.
1900-1950’li yılar!
„Gayri Müslüm“ tebanın zenginliklerine el koymuş bir Türkiye. Devlet eli ile palazlanmış bir ticaret burjuvazisi. Devletçi kapitalizm, köklerinden koparılmış, kitlesel katliama ve soykırıma uğramış Ermeni, Süryani, Yahudi, Pontus vs., kontrol altına alınmış toplumsal muhalefet, bastırılmış Kürt kalkışmaları, yönlendirilen kemalist TKP, Çakmak, Bardakçı, Öngören, İnönü’nün Dersim raporları ve labaratuvar çalışmaları, ameliyat edilecek Dersim’e yönelik her türlü planlı hazırlık-devlet aklı denen şeyin ne olduğunu bilmek istiyenler bütün bu sürece göz atmalılar-1935 Tunceli Kanunu ve 37, 38-39 Soykırımı’nın pratikleşmesi. Yakılan yıkılan köyler, boşaltılan kocaman cografya… Burda bitmiyor. Kayıp çocuklar ve mecburi iskan, köklerinden koparılarak zoraki türkleştirme, müslümanlastırma amacına hasıl uygulamalar… Tekrar olmasın diye detayları atlıyorum.
Kocaman bir puzzle, her bir parçası kitaplara sığmayacak ölçüde elbet. Egemen sınıflar arasındaki iktidar dalaşması ki kökleri ta Hürriyet ve İtilaf fıkrası ile İttahat ve Tarakki’ye uzanan, Serbest Fıkra’da kendini dışa vuran TC’nin kurucu unsurları arasında da süregelen ve sonraları DP, AP ve ardıllarında ifadesini bulan ve günümüzde değişik şekillerde zuhur etmeye devam eden o dalaşma…
1946 seçimleri ve ana muhalefet DP tolumsal muhalefetin ruzgarını arkasına alarak iktidar olan Menderes-Bayar kligi…
‘46 affi ile Dersimliler yurtlarına dönme olanağı buldular. Dersimliler döndüler dönmesine de “yasak mıntıka” olarak adledilen iç Dersim’deki aşiretler toprağina yerleşemediler. Köylerine peyder pey yerleşmeleri elli yıllarini buldu, bu dört yıllık süre içinde Dersim’in değişik yerlerinde kışlacı olarak hayata tutunmaya çalıştılar. Kimisi yerleştikleri alanda kalıcı oldular ama ana gövde yine yerleşkelrini yurt edindi.
Özellikle 40 ve 60 li yılların Dersim’ini analiz etmek çok önemlidir. Nasıl bir hayat yaşadılar? Soykırımın acıları ile nasıl yüzlestiler? Travmayı yenebildiler mi? Bugünü analiz ederken, anlamaya çalışırken o yıllardan öğrenilecek çok şey var diye düsünüyorum. Kendi tanıklıklarım ve gözlemlerimden yola çıkarak sunu cok net olarak söyleyebilirim.Dersimliler, soykırımi yasarken düsman ile isbirligi icinde olan aşiret bireylerine karsi öcalma duygusu ile hareket etmediler.Her ortamda bu ihaneti lanetlediler elbet.En cokta cem cemaat ortamlarinda bunu acı ile dillendirdiler.pir, rayber, saygin insanlarin ziyaretlerinin degismez temalarindan biriydi adeta.Kendi iclerinde tolumsal barisi yeniden insaa etmeye odaklandilar.Kirvelik, ikrar, evlilikler ile olusan akrabalik baglari ile pekistirdiler bunu.Bu durum üstünden atlanilacak şey degil.Benim annne anne tarafindan kirkin üstünde kadin ve çocuklaardan olusan kafile çocukarin en büyügü 14 yasinda kil deresinde süngülenerek katledilediler.alan aşiret ine siginmislardi, siginma aşiret erkeklerinin karari idi, cember daralmisti dagda ne saklana bilme ne direnebilme olanagi kalmisti, kaledileceklerini biliyorlardi bari hci değilse kadınlar ve çocuklar kurtulsun saiki ile alınmıştı karar. İhbar edildiler, devlete teslim edildiler, yanlarındaki her şeye el konuldu. Moro Şiya ziyareti de dahil. Buna rağmen sürgün dönüşü yeniden bir biçimde barışı inşaa ettiler; dostluğu, öfke ile bilenmış düşmanlığı ve öç almayı değil.
Viran olmuş evlerini bin bir güçlük ile yaptılar, dayanışarak sıfırdan bir hayatı inşaa ettiler. Kendilerince çıkardıkları sonuçlar vardı. Ne pahasına olursa olsun çocuklarını okutacaklardı, öyle de yaptılar. Elimde veriler yok ama Dersimlilerin yüksek öğrenime atılma oranlarını mukayese etmek lazim. 50’li yıllarda Dersimli ögrencileri metropollerde görüyoruz. Şöyle diyebiliriz 45-60’lı yıllar Dersim’in en sakin yıllarıdır, hayatlarını kurmaya odaklanmışlardır. Yeni nesili koruma güdüsü çok güçlüdür. Yaşadıklarını çocuklarına direkt aktarmamalarının altındaki tolumsal psikoloji budur. Öğrenciler, yaşamın tüm zorluklarına rağmen adeta özel bir statüye sahipler. Köy hayatının zorlu işlerinde çalıştırılmadıklarını görüyoruz. Her şeyin kol gucü ile yürütüldüğü, emek yoğunlukla bu yaşamda olmuştur. Üstelik bunlara yapılan telkinler, okuyun devlette yer edinin yönündedir. Yaşama şablonlar ve ezberler ile yaklaşanlar bu sosyolojik hali anlamadılar, ona başka başka izahlar buldular. REHABİLİTE OLMUŞLUK, kemalistleşme, türkleşme, sindirilme, teslim olma vs. gibi.
Peki hakikat neydi?
Dersimlinin inanç şeklinde köklü bir degişiklik olmuşmuydu? Hayır. Dersimli eskiden olduğu gibi kutsal adedtiklerine aynı bağlılıkla yaşamını sürdürdü. Cem, cemaat eksilmedi hayatlarından, hatta yeni hayatın kurulmasında dayanışmacı roller üstlendi. Günlük yaşamda egemen dil konustukları Kırmancki, Kırdaski idi. Türkçe sadece devlet dairelerinde konuşuluyordu, jandarma dili idi. Asliını inkar eğilimleri tiye alınıyordu, bu konuda çokca bilinen iki örnek vereyim.
Adamın biri Elazığ’da çalışmaya gider ve uzun kalır. Çatpat Türkçe bilmektedir. Kendine şehirli esbabı edinmiştir, bir de kravat üzerinde eğreti duruyor. O bunun ayrıdında olmasa da köye döner. Evin önün de hane halki ile oturmaktalar karşıdan bir keçi gelmektedir. Bizimki, bu keçi olmasına keçi de kafasının üstündekiler nedir, der. bu kendi değerlerine yabancılaşma olarak hep anlatılırdı. Başka benzer anlatılar da var.
Garpte Türkçe ögrenen bir kişi uyanik devlet memurları ile iyi ilişkiler kurup bir statü elde etmeye şüphesizki yönelmiştir. Bundan doğal ne varki, sonuçta heterojen bir toplum. Farklı katmanları olan ve çıkarları siyasi partilerin taşra örgütlerinde rol alan kesim, daha çok doğal olarak ticaret ile uğraşan esnaf ve avukat, mütehahit gibi kesim bunlar bütün tolumların sosyolojik hayatında çokca gördüğümüz şeyler. Siyaset alanındaki yarışlarda rol oynayan faktörlere baktığımızda yine sosyolojik
doneler görürüz. Aşiret yapılanmasının sosyolojik bir vakka olduğu tolumsal bir yapıda aşiretçi faktörlerin öne çıkması anormal degil. Sonucta bir köylü toplumu. Ancak uyumlu bir tolumsal yaşam var karşımızda, ötekileştirmenin, uçlaşmanın olmadığı zamanlardır bunlar dersimlinin hayatında. Yaşadığı ağır travmayı bir nebze atlattığını düşündüğü yıllar. Yeni bir yaşam kurulmuştur zorluklarına rağmen, çocuklar başarılı bir okul yaşamına sahip. İkrar, pir, rayber, kutsallara adanan adaklar ile akıp giden bir hayat.
Devlet ne yapmıştır bu yıllarda? Boş durmadiği açık. Kim bilir ne kadar rapor vardır kozmik odalarda, bunlara ulaşmak bugün için olası degil. Ancak devlet aklı süreklidir, bunu biliyoruz. Kominizmle mücadele dernekleri serüveni dahilinde Dersim’de adam devşirdiklerini de biliyoruz. Konjuktür, devletin çıplak şiddet uygulamasını gerektirmiyor, daha çok manipulativ çabalar var. Dersim tüm yok edilme siyasetine rağmen hala aleviliğin kalbi ve merkezi, çevre Alevi yerleşkeleri ile süren canlı, düzenli ilişkileri devam ediyor. Pirlerin ziyareti Maraş’a, Erzurum’a, Varto’ya, Erzincan’a, Sivas’a devam ediyor. Kuruluş felsefesi Türk-İslam sentezi olan devletin bunu görmezden gelmesi beklenemez. Zaman altmışlı yıllara evrildiginde hz. Ali methiyeleri köylerde elden ele dolaşıyor. İslam dahilinde bir Alevilik propağandası yapıldığı oldukçada yaygın görülüyor. Asıl türklük söylencesi daha çok bu yıllarda kabul görüyor. Ehlibeyt Dergisi ve Birlik Partisi deneyimi ile çakışan süreçtir bu aynı zamanda. Ve en önemlisi bu yıllarda Dersim’de her evde bir kara çarsaf var. Günlük yaşamda kullanılmıyor ama şehre inildiginde ya da çevre uzak köylere misafirliğe gidildiğinde mutlak süretle giyıliyor. Soraları lacivert renge bürünürek biraz estetize oluyor yetmişli yılların başında kendiliğinden sönümleniyor.
Çok kabaca resim bu.
Şimdi sonraki resme bakalım.
1960-1980
27 Mayıs darbesi ile DP iktidari son bulmustur. TİP gelen yılarda mecliste 15 miletvekili ile temsil olanağı bulmustur. TİP Dersim’de miletvekili seçimini kıl payı kacırmıştır.
Av. Kemal Burkay Dersim’de tanınan önemli politik bir figürdür. Devlet aba altındaki sopayı yavaş yavaş çıkarır ve TİP aktivistleri Ali Gültekin, Terzi İsmail, Gavur Ali, Ali İşçi vb. ikide bir gözaltına alınırlar…
12 Mart Muhtırası ile birlikte devletin Dersim’deki baskıcı yanı giderek öne çıkar. Metropollerde Dev Genc ve TİP içinde çalışan bir kısım Dersimli üniveriste ögrencisi aranır duruma düşer ve memleketlerinde saklanmaya başlar. Bir kısmı ise hapistedir. H. Cevair Maltepe’de katledilir. Sosyalist sol, Sosyalist Devrim ve MDD ekseninde bölünür önce. Sonra sosyalist sol silahlı devrim ekseninde yapılanır, devletin artan baskılarına koşut olarak radikaleşirler. Amerika’nın “bizim çocukları” darbe yapmıştır 12 Mart 71’de. Sonuca ulaşmadan derin devlet bir dizi provakativ eylemde yapmıştır, ya da mizansen eylem hazırlıkları ve bunlar basın aracılığı ile halkı manüpule etmede kullanılmıştır. Sabotaj Davası-Bogaz Köprüsü’üne sabotaj, Haliç vapurununa sabotaj vb. eylemlilikler ya da eylem hazırlıkları dava konusudur (Bombalı olaylar davasi vb. gibi). 9 Mart darbecileri Madanoğlu ve grubu tasfiye edilir, yargılanır. Bunlar içinde İlhan Selcuk, Ugur Mumcu, Avcioglu, Ali Sirmen vb. burjuva liberal aydınlar tutuklanır, yargılanır.
Bu yazi yakın tarih çalışmasi değil, sadece Dersim’deki gidişatı dönemsel olarak fotoğraflarken kısa değinmeler içeriyor. Çünkü Dersim ayrı bir galakside değil. Bugünkü Dersim’e nasıl gelindiye cevap ararken, fotoğraflara bakma ihtiyacı var. Zira devletin ve yönlendirdiği yapıların yarattığı bilgi kirliliği manüpülasyon tüm resimleri flulaştırmış. Kendine aklın alamıyacağı kadar yabancılaşmanın sırrı burda saklı.
Bu döneme ait fotografa bakmaya devam edelim.
1971 yılında Dersim merkezde resmi MİT binası açılmıştır.
Dersim’e ilk gelen devrimcilerden Adil Ovalıoglu örgütü tarafında çok canice İstanbul’da katledilimiştir, kayitlara sandık cinayeti olarak geçmistir. Son derece marjinal bir gruptur. Caru Mazumdarcı olduğu hep dillendirilmistir, biran önce kırlardan halk savaşı baslatılmalıdır fikriyatina sahiptir.
Kaypakkaya ve Oruçoğlu zeten TİKP’in Dogu Anadolu Bölge komitesi üyeleri ve faaliyet alanları Dersim, Malatya ve Siverek, Diyarbakır’dır. Bu alanlar üç aşagı beş yukarı sonradan da devam etmiş ya da devam ettirillmeye çalışılmıştır ama sonucta Dersim’de yoğunlaşmışlardır.
Nurhakta THKO vurulan darbe ile çökertilmistir, denizler idam edilmiş; Kızıldere’de ise THKPC örgütsel olarak sonlandırılmıştır.Toplumsal muhalefet tümü ile çökertilmiş TÖS, İsci Partisi vb. Kapatılmış, üyeleri hapse tıkılmış. Sendikalar etkisizlestirilmiş sisteme muhalif ne varsa’72 ortalarına gelindiğinde bitirilmistir. TKP/ML bu koşullarda Dersim’de Çin devrimini ve pratiğini doğmatik bir kavrayış ile Dersim’de pratikleştirmeye kalkmış, aklın sınırlarını zorlayan eylemlilik grişimleri ile etrafındaki cçemberin iyice daralmasına yol açmış, Vartinik baskını ile çökme sürecine girmiştir. Kaypakkaya ele geçirilmış beyin dumura uğratılmıştır, ardından İstanbul’da son nokta konmustur. Ali Haydar Yıldız katledilmiştir. Bostancı Köyü’nde Süleyman Nakış ve kızı yaralanmış ve sayıları 60’ı bulan Dersimli işkenceden geçirilerek hapsedilmiştir.
1974 Ecevit-Erbakan hükümetinin gündemleştirdiği af ile birlikte siyasi tutsakların önemli bir bölümü özgürlüğüne kavauşur.
Bahse konu dönemde Cevahir ve Ali Haydar Yıldız katledilmistir.
TKP/ML davasında Süleyman Yeşil, Hasan İlter, Hüseyin Tekin, H. İbrahim Akyol, Baki İşçi, Musa Söğüt, Ali Yıldız, Hüseyin Soroğlu, Hüşeyin Acıkgöz, Kemal Bozdağ, Mehmet Çiçek, Ali İşçi, İsmail Erdogan, Hayrettin İpek, Munzur Yıldız, Ziya Aydın, Hıdır Sarıkaya ve Işık ailesinden iki köylü-Bagırbaşlı-Hamza Eroğlu, Niyazi Hoca, Hasan Gülmez gözaltına alınıp sorgulananlardan hatırladıklarım Kenan Kaşar, İbrahim Şahin ve başkalrı. Murat Aydın, Kamer Özkan, Erdogan Aktaş, Necati Şahin ise aranır duruma düşmüştür.
Aydınlık davasında, Ziya ulusoy, bedri gültekin, musa tanrı kulu, kazım koyun.Devgenc ve thko davasında metin Güngörmüş, yılmaz merkit, Ali kırmızı cicek… thk c davasında Yüzbaşı haldun yeşil, metin bozdağ tutuklanan dersimliler arsındadadır. DDko davsında ali kılıc var o dönem dersimliler kürt hareketine mesafeliler. Dr şıvan ve brusk ayrı elbette. Burkay ise sürıyeye gitmiştir.
‘74-76 yılları Türkiye ve Kürt solunun toparlanma ve yeniden inşaa dönemi olarak adlandıra biliriz. Cezaevlerinde yapılan muhasebeler ekseninde yeni gruplaşmalar ve eğeilimler şekillenir. Bunların her biri ayrı bir örgüt olarak süreç içinde ortaya çıkar. Bu yıllar yasal olanakların elverişliğinden kaynaklanan kitleselleşmenin olduğu yıllardır. Ancak sınıf ile bir türlü fiili bağlar kurulamaz pek çok siyasal örgüt öğrenci gençlik, köylü gençlik ve aydınlar arsında güç bulur.
Bu süreçde dikkat çeken ve üzerinde düşünülmesi gereken iki şey var. Birincisi Aydınlık-Perinçek . Aydınlık, sahada militant, mücadeleci pozlarda ve sosyal emeryalizm tezinin hızlı savunucusu. Bu savunu sovyet çizgisindeki gruplar ile çatışmaya evrilecektir zamanla. Maocu bozkurtlar, sosyal faşitler söylemi çatışmanın vardığı noktadır. Perinçek halkın yolu grubunun kurucu kadrolarını maocu ve üc dünyacı teori ile kafalar, Necmi Demir, İlkay Demir, Kamil Dede, Necati Sağer gibi kurucu insanları saflarına katarak bölünmenin kapısını aralar dersimliler. Bu ayrışmadan sonar bu grup içinde öne çıkar. Daralarak Dersim’i bir yapıya dönüşür adeta. İddilari büyüktür elbet, ama fiili durum budur. Yine Doğu Perinçek mahareti ile THKO içinden Osman Bahadır üç dünyacı olur. THKO bir çok parçaya bölünür. Türk devriminin yolu, TDK, Işık Grubu.
İkincisi, Apocuların sahne almasıdır. İşin bu kısmı herkesçe biliniyor. ‘76’da TKP/ML de bölünür. Partizan ve Halkın Birliği olarak. Bir çok yerde olduğu gibi Dersim’de de güç mücadelesi kıyasıya yürür. Alan kapma mücadelesi kısa sürede örgütler arası çatışmaya dönüşür. Apocular sahnededir. İlk cinayetler işlenmeye başlar. Hasan Kuş şaibeli bir şekilde öldürülür. Hıdır Çiçek cinayeti işlenir güpe gündüz. Ardınadan Adil Turan vurulur. Adil önceleri aydınlıkcı, sonra Kava’ya geçmiş sıkı bir üç dünyacıdır. Ve devam ile Halkın Kurtuluşu – Apocu çatışması onun üzerinde siyasi cinayet. Vuran da, vurulan da Dersimlidir. Halk benimsemez bu çatışmaları, ama dinliyen kim. ‘78’de Kava ve Halkın Yolu çatşıması ve bir kişi ölür. Dersim’de halktan bir kısım insan yeter artık deyip halk komitesi kurar, devrimci örgütlere çağrı yapar, şiddete son verin der. Ama etkisizleştirilir, çatışan gruplar adeta birleşerek komiteyi lince tabii tutar, işbirlikci hain vs. ilan edilir. Bu konuda Arkadaş Sineması’nda yapılan tolantı tam bir drama idi. O sahneleri hiç unutamıyorum.
‘78 yazında Mazgirt’e Dev Yol taraftarı bir öğretmen işkence edierek TİKKO’cu Levent Beğen tarafından öldürülür. M. Biter ve S. Cihan’ın sağduyulu çabaları ile örgütler arsı çatışma engellenir. Engelenmesine engellenir de Beğen’in bu cinayeti hangi saikler ile işledigi, kendi başına mı yaptığı inandırıcı olarak izah edilemez. Birileri tarfından korunur, yurt dışına çıkarılır, şansı yaver gitmez Yunanistan’a iade edilir. İlginç olan koruma şemsiyesi örgütün kendidir ve yine aynı dönemde PKK – Tekoşin çatışmaşı başlar Dersim’de.
12 Eylül darbesi giderek yoğunlaşma trendinde olan bu çatışmalrın sonlanmasını sağlar. Dersimliler Türkiye’nin kodeslerinde buluşur. Kimisi işkencede katledilir, kimisi sakat kalır, kimisi uzn süren esaret yılları yaşar. Nispeten rahat koşullarda halk savaşı diyenler soluğu yurt dışında alır. Dersim’de şiddet giderek daha çok halka yönelir.
1980’den günümüze Dersim
’80 sonrası Dersim’de askeri birlikler yığılır. Türkiye’nin önemli komando tugayları Bolu, Kayseri sırası ile Dersim’de köy ve dağları didik didik eder. Pusularda yüzlerce kişi kaledilir. Köylüler ağır işkencelerden gecirilir. Artık Dersim yaşanılır halden çıkmıştır. Halk iki ateş arasında kalmıştır, ezeli düşmani devletin baskılarına katlanır bir bicimde de kendi kurtarıcılarının şiddet ve baskısını anlamaz. Sonrası biliniyor PKK’nın uygulamaya koyduğu zorunlu askerlik vergisi, okul yakmalar, öğretmen öldürmeler ve başka güçlere yönelen yok etme pratiği. Parmaksız Zeki’nin alanda olması ve Suriyeli Kürtlerin hakimiyeti. Apo’nun o meşhur Dersimlileri aşağılama zırvaları, kişiliksizleştirerek teslim alma bunda başarılı olunuyor. Ve paralel olarak Dersimlilerin örgüt içinde katledilerek tasfiyesi. Ve devam ile 4oo’ün üzerinde köyün yakılması; göç, göç. Örgütlerin göçüne eklemlenen devletin zorunlu göç uygulaması. Ve artık siyasi örgütlerin cıplak zoru. Düşmanlarına benzeşmesi…
Bu kısa özetlerden sonar günümüzdeki resme bakalım.
Nufusu şiddet sarmalı içinde süreç içinde yüzde elinin üstüne varan bir azalma. Köyleri yakılmış –yıkılmış, virane olmuş askeri yasak alan edilmiş bir Dersim. Boşaltılan köyler. Üç beş çaresiz yaşlının kaldığı okulsuz, yolsuz, hizmet alamıyan köyler, köy denebilirse tabiiki. Muhtarlık statusü olmayan köyler. Kalekollar. Biteviye tahrip edilen doğa, orman yangınları, devletin her türden politikasını denediği bir labaratuvar ve kadavra olan Dersim. 12 Eylülde sunilestirme ve türkleştirme polıtikasının tutmamayışının sonucu devreye sokulan başka uygulamalar; fethocu yurtlar, aleviliğin içinin boşaltılması, baraj sularına boğarak kutsalların yokedilmesi, yeni bir tüketim kültürü, uyuşturucu bağımlılığını teşvik, rantcı eğlimleri güclendirme. Bir toplumu ayakta tuatan birleştirici tüm öğeleri tahrip etme, insansızlaştırma ve demografik yapının değişimine zemin hazırlama, yabancıların mülk alma zeminine hazırlık, bitirilen dil, degişen kültür farmasyonu, genleri ile oynanmış inanc kimligi… Saymak ile bitemaz planlı proğramli saldırılar…
Ve sonuç bitkisel hayattaki Dersim!
Bu satırları büyük acılar duyumsayarak yazdım. Niyetim yanlızca tüm Dersimlilerin bir kez daha düşünmelerine, kendilerine ve yaşanılanlara soru sormalrının kapısını aralamaktır. Bu vicdanlara yapılan bir cağrıdır aynı zamanda. Süre giden ‘38 Soykırımı’ndan daha kapsamlı, daha ince planlanmış bir nevi zamana yayılmış düşük yoğunluklu soykırımdır. Başarı ile sürdürülüyor. Zira Dersim insanı kendini var eden bütün temel özellliklerinden soyutlandırılmıştır. Bu soyutlama öyle kısa bir zaman dilimine sığdırılan bir şey degildi. Yazıyı ayrıntılara boğmamak için düşünmeyi sağlama adına kısa özetler ile yetindim.
Devletin Dersim ile işinin bitmediğini ‘38 Soykırımı sonrası yürüttügü politikalardan biliyoruz. Özelliklen 80 sonrası bir kadavra gibi üzerinde her türlü deneyi yaptığını da. Hangi birini sayalım? Köylere zorla yapılan camileri mi, toplatılan koçbaşlı mezar taşlarını mı, bombalanan ormanları, dagları, yerleşim yerlerini mi, sürgünleri mi, karneye bağlanan yiyecek alımını mı, yargızıs infazları mı, işkenceleri mi, faili mechül cinayetleri mi, toplatılıp kuran kurslarına yollanan akibetleri mechül çocukları mı, yasak mıntıkalrı mı, göçleri mi, hangi birini saymalı…
Bunca zülme karşı çıkmak adına dağların yolunu tutan yirmili yaşlardaki gencecik insanların kahpe pusularda durmaksızın katledilmesini mi?
Açık bir labaratuvar…
Dersim, çok kan kaybetti, direnme var olma direncini yitirdi. Başkalaştı, önemli ölcüde degerlerinden uzaklaştırıldı, inanç kimliğinin içi boşaltıldı, boşaltılıyor. Dilini yitiren bir lala dönüştü. Çok yönlü planlı bir kuşatmaya alınarak ölüme terkedildi. BU gidişatı farkeden Avrupadaki Dersimli aydınlar sürece müdahale ettiler. Ablukayı yenmek için Dersim festivalini gündemleştirdiler. Yüzünü kendi gerçekliğine dönerek kendileri ile yüzleşme süreci yaşadılar. Avrupa’da dernekleşerek örgütlenmeye çalıştılar. Ülkede dernek örgütlenmesinin önünü açtılar. Toplumun sözlü hafızasınıdaki tüm bilgileri kayıt altına alma yoluna gittiler. Dergiler çıkarttılar, dil ve gramer çalışması yaptılar. Bu çabalar bir çeyrek asırdır sürüyor. Arzu ettiğimiz noktada mıyız? Şüphesizki hayır. Nedenlerine bakmak lazım. Dersim tarihi seksen yıllık manipülatif yalanlar ile kirtetilmiş. BU kirletilmişlikten arınma son derece zor bir uğraşı gerektiriyordu. Bunların bir kısmı bugün aşılmış durumda. Yöntem olarak bardağın yanlızca boş ya da dolu yanına bakmamamız gerekiyor. Nesneyi olduğu gibi tarif etmek durumundayız. Bizi ileri noktalara ulaştıracak yöntem budur. Yukarıda kısmen özet olarak sıraladım çeyrek asırlık çabaların sonuçlarını. Bugün sayıları küçümsenmiyecek kendi dilinde okuyan, yaza bilen, eser üreten bir kesim var. Eksikliklerine rağmen sözlükler var, gramer var, alfabe var… Yazılı hale getirilmış meseller, Dersim türküleri, hikayeler, atasözleri, dualar vs., tarih çalışmaları, roman denemelri, şiir kitaplar gibi bir külliyat var. Belgeseller, kısa film çalışmaları, tiyatro. Her şeyden önemlisi oluşan kurumlar, dernekler, vakıflar vs..
Öteki kazanımlarımız katliam söyleminden vazgeçiş, soykırım tanımlamasında ortak konsesüs, lehçe söyleminin dilbilimsel veriler ile çökertilmesi, kendine özgü dil gerçekliğinin ve tarihsel arka perdesinin kültürel formasyonun bilince çıkarılması. Bu noktalarda ortak aklın oluşması son derece önemsenmesi gereken kazanımlardır. Dersim halk gerçekliğinde Aleviliğin temel tutkal olduğu da bilince çıkarılmıştır. Dersim’in 400 yıldır katliamlara uğramasının, ötekileştirilmesinin altındaki gerçekliğin bu kimlik olgusu olduğu daha çok bilince çıkarılmıştır. Bütün bu sonuçlara ortaklaşmaya kolay varılmamıştır. Bir dizi bilinç kirlenmeleri veriler ile açığa çıkarılarak zorlu uzun soluklu çabalr ile sağlanmıştır; bu kiymetli bir çabadır, asla küçümsenmemelidir. Her şeyden önemlisi katliamcıların bilinçli manüpülasyonu olan isyan söyleminin somut tarihsel veriler ve sözlü tarih aktarımları ile açığa çıkarılmış olmasıdır. Her ne kadar sol jargon adına birileri hala proağanda adına bunu kulanıyor olsa da esasta bu yalan deşifre edilmiştir. Bu söylemdeki israr sefil bir akıl tutulmasıdır.
Dersimliler her geçen gün daha bir yüzlerini kendi tarihine, değerlerine dönüyor, yaşadıkları ile yüzleşiyor. Ancak hala çok esksiklikler var. Soykırımı uluslararası arenda yeterince gündemleştiremediler. Bu konudaki girişimler Dersimlilerin müzdarip oldukları kişilik proplemlerinden dolayı hep akame uğradı. Daha profesyonel kurumlaşma sağlanabilmiş değil. Dersim tolumu olması gerekenden fazla politikleşmiş bir toplum, bu kulağa hoş gelse de beraberinde getirdiği bir dizi hastalık ve alışkanlıklar var. Bunlar alt başlıklar altında ele alınması gereken şeyler. Dersimliler bu konuda yüzleşmeyi başaramazlarsa bitkiesel yaşama düşmüş hastayı kurtarma şansına sahip olamazlar. Bu ağır bir vebaldir. Yeni kuşaklara aktarılamayan bir dil yok olmaktan kurtarılamaz. Bugüne kadar bu alanda yapılan çalışmalar hastanın ömrünü uzatmıştır, ama onu tamamen hayta döndürmeye yetmiyebilir. Toprak yani yurt ile bağı koparılmış bir dil gercekliği hayata tutunmaya yetmez. İnsansızlaştırma, barajlara boğarak göçertme, şiddet sarmalının devamını sağlayarak coğrafyanın tümü ile bitirilmesi eğemenlerin siyasetinin ana eksenidir. Burada her kesin bildiği bir bilgiyi hatırlatmak yeterli olsa gerek. “cözüm“ sürecinde Kürt Ulusal Hareketi güçlerini dışarı çektiğinde devlet ne istemisti? Tek başına bu örnek her şeyi anlatmıyor mu? Dünyanın en ceberrut çıplak terör siddetini savunan devletleri bile neden meşruluk zeminine ihtiyaç duyarlar? Halkları yalanlar ile mqanüpüle ederler. Dersim’de silahlı şiddeti bir yol olarak gören Dersimliler her şey bir yana bu gerçekliğe nasıl gözlerini kaparlar. Niyetlerden bağımsız olarak bunları bilince çıkarmayan her kes suça ortak olamaktan kurtulamaz, bu vebalin altında kalır.
Dersim aydınlanmasının emeklemeden ayakları üzerine dikilerek yürümeye geçmesi kaçınılamaz, ertelenemez bir zarurettir.
Bu zaruretin oluşmasında handikap Dersim’in şiddet sarmalından çıkmasının yolunun bulunamamsıdır. Şiddet sarmalı sonlanmadan Dersim’de yaşamın yeniden inşaası son derece zor, hatta imkansızdır. Şiddetin aslı faili devleti teşhir etmek ona karşı durmak bunu sağlamada Dersimlilerin seferber olamsı zor değil. Ancak şiddet sarmalının öteki müesiplerini eleştirmek bile çoğu kez mümkün olmuyor. Feveran kokuyor, ötekileştirme, itham ve bazen tehditler başını alıp gidiyor. Dersim’de sayıları bini bulan iç infazlar, ve halka yönelik şiddet gerçekliği yok sayılamaz. Toplumun dokusu altüst edilmistir. Burda sorgulanan niyetler değil objektif sonuçlardır ve buna kaynaklık eden siyaset tarzıdır.
Toplum ideolojik tahaküm ve zorla yönetilemez, yönetilse bile daha büyük sorunlara ve yıkıma sebebiyet verir. Bir tane Dersim var ve hepimize lazım. Onu yitirmek üzeresiniz bu gercekliğe ne zamana kadar gözlerinizi kapayacaksınız. Dersim’e güzelleme yapmak ile onu kurtaramazsınız. Hiç bir Dersimlinin, hiç bir aydının bu çığlığa kulağını tıkaması kabul edilemez.
Parçalanmış Dersim gerçekliğinden, DERSİM KONGRESİNE!
Parçalanmış Dersim, pek çok şeyi analatıyor. Bitirilmiş köyler, şehir ve kasabalara haps edilmış 6o bin civarindaki bir nufusu, yok edilmış tarım, hayvancılık, üretemeyen tüketime mahküm edilmiş, gelecek perspektifi olmayan bir ruh hali. Bölünmüş kişilik travmaları… Depresiv, kıskaca alınmış ateş çemberindeki akrep gibi kendini zehirlemeye yatkın psikolojik sendrom… Dünyanın her tarafında oluşmuş diaspora. İdeolojik bölünme, yönlendirilen düşün biçimi vb. değerlerinden kopuş, kendine karşı mazoşist, el kapısında kul kişiliği… Proplem olan Dersimli insanların farklı düşüncelere sahip olması değildir. Düşün tarzlarının kendi halk gerçekliğinden kopuk, kendi toplumsal değerleri ile örtüşmüyor olmasıdır. Siyasal tercihlerinden bağımsız olarak her Dersimli yok olan bir dili ve onun dolayımladığı kültürel formasyonu, başkalaştırılan inanç kimliğini ve en önemlisi insansızlastırılarak yokedilmek istenen yurt mefumunu görmezden gelme lüksüne sahi p olmamalıdır.
Dersim kongresi, bu nesnel gerçekliğin bilince çıkarılmasının bir tazahurudur. Duruma müdahale etme ihtiyacından kaynaklı bir çabadır. En başından bütün Dersimli bireylerin katılımını kendine dert ve amaç edinmiştir. En geniş temsiliyete sürekli ve ısrarla vurgu yapmıştır. Kongre, parcalanmış Dersim toplumsal hafızasını yeniden kurmayı amaçlıyor aynı zamanda. Yakın ve uzun vadeli sorunlarını güçlü bir zeminde gündemleştirerek iç ve uluslararası kamuoyu oluşturmayı amaçlıyor. Tüm birikimleri ihtisas kurumları kanalı ile ses getirici güce dönüstürmeyi amaçlar.
Kongreye çağrı metni, kapsayıcı ve esnektir. Bu metin bir nevi Dersim Kongresi’nin mutabakat sözleşşme taslağıdır. Son şekli açıktırki kongre verecektir.
Kongre, bana göre doğrudan seçim esasına göre toplanmalıdır. Kongre çağrı taslağını esasta benimsiyen her Dersimli kongreye katılma, seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır. Ayda on euro gibi bir sembolik aidat yükümlülüğü eklenmelidir.
Seçilmış belediye başkanları, vekiller doğal delege olarak katılmalıdır. Türkiye’den sivil toplum örgütleri -dernekler, vakıflar vb.- delege gönderme hakkına sahip olmalılar. Avrupa’da her birey doğrudan katılmalıdır, hiç bir dernek, vakıf delege hakkına sahip olmamalıdır. Çünkü doğrudan katılım delegeliği gereksiz kılar. Amerika, Kanada, Avusturalya gibi uzak alanlardan varsa kurumlar istisna olarak delegelik sistemini kullanabilir.
Sayisal olarak 80 ile 100 kişilik bir yönetim hedeflenebilir. Kongre tanıtım konferansları zaman kaybedilmeden organize edilmelidir. Kongreyi itibarsızlaştırma çabaları boşa düşürülmelidir.
Belirlenen zamanda kongre yapılmalıdır. Sürgit erteleme doğru degildir. Ancak kongre örgütleme komitesi de işini ciddiyete almalıdır, planlı bir çalışma yapmalı, ulaşılması gerekli herkese ulaşmanın yolunu bulmalıdır. Fikre karşı çıkma argümanları yok, fakat pek çok kesim görmezden gelme tavrı ile etkisizlestirme siyaseti güdüyor çünkü.
Yazıyı sonlarken kimi serzenislerimi ifade etmek durumundayım. Vitrinde olma tavrı terkedilmelidir. Kongreyi örgütleyecek komite ağır sorumluluk altındadır, görevini layıkı ile yapmalıdır, yapamayanlar yerini başka arkadaşlara bırakmalı.
Giriş
Dersim’in demografisi, tarihi ve tarihsel gelişimi her zaman ilgi odağım olmuştur. Yıllardır Dersim ile ilgili bilgi ve belge derlemekteyim. Bunların çok küçük bir kısmını makalelerimde yayınladım. Ama Dersimi bütün detayları ile tarihsel ve bilimsel olarak ortaya koyacak bir eser yaratamadım. Hiç şüphe yok ki, Dersim ile ilgili pek çok yayın ve eser vardır. Değersiz olanların yanında bunların bir kısmı oldukça da değerlidir. Fakat ne yazık ki, bu çalışmaların çoğu bölük pörçüktür, kısmidir, bütünü yansıtmaktan uzaktırlar.
Son yıllarda üzerinde durduğum en önemli konulardan biri Dersim’in Birinci Dünya Savaşı (BDS) sırasındaki durumudur. Aslında epeyce de ilerledim ama bu çalışma henüz bir eser olarak yayınlayacak duruma gelmedi. Dersim’in demografisi de hem bu çalışmanın bir parçası ve hem de ayrı ele alınabilecek bir konudur, ancak belirttiğim gibi bunu da sonuçlandırabilmiş değilim. Konuları, bağlantılarından koparıp rastgele ve çalakalem yazmayı doğru bulmuyorum. Ama arada güncel durumların da etkisiyle kısa makaleler halinde yayınladığım yazılar olmuştur.
Dersim tarihi ve demografisi, Dersim’de Ermeni nüfusu, Ermeni tarihi eserleri, Ermeni yaşam alanları hakkındaki bilgileri içermezse, sadece eksik değil, sakat ve yarım olacaktır. Türk ırkçlılığının körüklediği Ermeni düşmanlığı ve inkarcılık, Kürt milliyetçilerinden sonra, son dönemde bazı Dersimli kişi ve çevrelerde de etkisini göstermiş gözüküyor. Belki bunu tetikleyen bir yaklaşım da Ermeni milliyetçilerinin Dersimi yalnızca Ermenilerin tarihi yurdu ve Dersimlileri de aslen Ermeni ilan etmeleridir. Ama neden ne olursa olsun, bazı Dersimliler, Dersim ile ilgili bir konuda Ermeni lafı geçtiğinde, saldırgan bir eda ile hemen, “sen Dersim’in Ermeni yurdu olduğunu mu” iddia ediyorsun? Ya da bir kilise veya manastır kalıntısından bahsedince, “sen gördüğün her kalıntıyı Ermeni eseri mi” sanıyorsun? Veya eski coğrafi veya yerleşim yerleri isimlerinden bahsedince, “sen bunların Ermenilere ait olduğunu mu” iddia ediyorsun gibi yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Bunlarla yetinmeyenler de var. Mesela Ermeni katlaimlarından, kırım noktalarından, sürgün güzergahlarından bahsedince, “sen Dersimlilerin Ermeni soykırımı yaptığını mı” iddia veya ima ediyorsun? gibi daha başında tartışmayı kesen, başka bir mecraya sokan tavır ve yaklaşımlarla karşılaşıyoruz.
Dersim’de Ermeni nüfusu ve yerleşim alanları konusu da bu olumsuz tartışmalar sık sık gündeme gelmektedir. Tartışmalar, öyle bir noktaya vardı ki, bazıları Dersim’de neredeyse Ermenilerin hiç yaşamadığını, hiçbir Ermeni yerleşim yerinin, Ermeni eserinin olmadığını iddia edecek kadar ileri gidiyorlar. Oysa bu konuda oldukça bol belge, bilgi ve kaynak var. Peki, buna rağmen bu uçuk iddalar nereden kaynaklanıyor? Bu inkarcı ve ırkçı yaklaşımların, Türk milliyetçiliğinin yüzyıla yakın bir süredir sürdürdüğü ve yarattığı”elverişli” ortamın sonucu olduğunu düşünüyorum. İşte, “1915 Öncesinde ve 1938 Döneminde Dersim’de Demografi ve Ermeni Nüfusu” başlıklı bu makalemi, bu yanlış yaklaşımları engellemek, olguları olduğu gibi ele alarak gerçeklerin yalan yanlış demagojilerle karartılmasına gönlümün razı olmadığını belirtmek için kaleme aldım.
Diğer yandan bu makale sadece yerel milliyetçilerin inkarcı yaklaşımlarını değil, Ermeni milliyetçilerinin de yalan ve dezenformasyonlarını çürüten bir içeriğe sahiptir. Malum bazı Ermeni milliyetçileri¹ Dersimlilerin yüzde yetmiş beşinin (%75), yüzde doksanının (%90) ve hatta tümünün (%100) Ermeni olduklarını iddia edecek kadar saçmaladılar. Bu çalışmada esas alınan 19. yüzyılın son çeyreğinden yirminci yüzyılın ilk çeyreğine (1870-1914) kadarki yaklaşık elli yıllık süreçte görülmektedir ki, Dersim’de Ermeni nüfusu yaklaşık yüzde yirmi civarındadır. Bu demektir ki, yaklaşık yüz bin nüfuslu Dersim Sancağında yirmi bin kadar Ermeni nüfus yaşamaktadır. 1915’de Ermeniler tehcir edilerek ve kırılarak büyük oranda imha edilmiş olduklarına göre, Dersim’de kalan Ermenilerin sayısı ve oranı çok daha düşüktür. Öte yandan Dersimli Ermenilerin çok daha önceki tarihlerde, mesela 17. yüzyıldan itibaren asimile oldukları, bu yüzden Dersimlilerin aslında Ermeni kökenli oldukları varsayımı da sosyolojik gerçeklere aykırıdır. Birincisi, eğer böyle bir asimilasyon gerçekleşmişse, artık olan olmuştur. Onlar artık Ermeni değil, yeni halk grubuna aittir; adı Türk, Kürt, Zaza neyse, o halk grubuna dahil olmuşlardır. Bu, doğal bir asimilasyondur, 1915 gibi zoraki değil. Böyle durumlar ve olgular, olağandır. Bugün ulus olan ya da uluslaşma aşamasında olan hiçbir halk grubu, saf ırk değildir. İkincisi, eğer bir asimilasyon söz konusuysa, -ki çok muhtemeldir- bu, bütün Dersimlilerin Ermeni kökenli olduğunu göstermez, olsa olsa Ermeni kökenden gelenlerin oranını biraz daha yükseltir ama sonuç değişmez. Bir örnek olarak Alevi Zazaları alalım. Kendilerine Kırmanc, dillerine Kırmancki diyen Alevi Zazalar, 17. yüzyıldan itibaren, eskiden Ermenilerin yaşadığı alanlarda en yoğun nüfusu oluşturmuşlardır. İrili ufaklı yüze yakın aşiret ve kabileye sahiptirler. Bunların içinde asimile olmuş bir kaç Ermeni kökenli aşiret veya kabilenin olması, onların bugün sahip oldukları kimliklerini değiştirmez, değiştiremez. Ermeni milliyetçilerinin bu argümanı kullanmaya çalışmaları, sosyolojik gerçeklere aykırıdır; çürük bir iddiadır. Ermeni veya başka bir kökenden gelmiş biri, nesilden nesile süreç içerisinde dönüşmüştür, yeni bir kimlik edinmiştir. (Bu durumda olan birine Ermeni demek, hakaret olarak algılanır). Fakat 1915 süreci ve sonrası tamamen farklı bir durumdur. Hem yakın bir zaman sayılır, hem de zoraki bir durum söz konusudur. Bir çok nedenden ötürü 1915 süreci ve sonrası nesillerin Ermeni kimliklerine dönmek istemeleri anlaşılabilir. Bu, her şeyden evvel, evrensel bir haktır. Desteklenmesi gereken bir durumdur. Her halükarda durumu anlamak, algılamak ve empati ile yaklaşmak gerekir. Bu empati şunu da içermelidir. Ermeniler bölgenin en eski halklarından biridir. Dersim, diğerleri ile beraber Ermenilerin de yurdudur. Bu, en makul yaklaşımdır. Bunu dediğimizde Dersim’in tek başına Ermenilerin yurdu olduğunu da söylemiyoruz, demektir.
Dersim, pek tabi ki Dersim’de yaşamış olan bütün halkların yurdudur. Dersim Sancağı olarak bu böyledir. Ama realite biraz daha farklıdır. Bu realiteyi sağ duyulu Ermeniler şöyle dile getirmektedir: “XIX. yy.’da Dersim ayrı bir sancaktı; büyük ölçüde Ermenilerin yaşadığı Çarsancak ve Çemişgezek gibi ovalık ve yarı ovalık bölgeler kapsamaktaydı. İlginç olan yerel Ermenilerin kendilerine Dersimli dememeleri. Onlar daha ziyade Harput ovasına bağlıydılar. Zamanın algısına göre sancağın kuzey ve doğusunda bulunan dağlık bölgedeki halktı Dersimli olan.” (Dersime Doğru: Huşamadyan.org). Aslında Dersim’in çevre bölgelerinde, örneğin Erzincan, Harput ve Bingöl’e bağlı yerlerde yaşayan Aleviler de kendilerine Dersimli demez. Bu da gerçeğin ya da olgunun başka bir şekilde dile getirilmesidir.
Şüphesiz ki bu yazının eksikleri ve hataları da olacaktır. Zaten ben de bütün detayları ile değil, konunun bir özetini yapmaya çalıştım. Her şeyden evvel bu yazı, Dersim’in demografisini bütün detayları ile değil, ana hatları ile vermektedir. Örneğin bütün köyler tek tek ve nüfusları ile beraber değil, sadece Ermeni yoğunluklu en büyük köyler gösterilmiştir. Bunun nedeni, Ermenilerin inkar edilemez varlığının yaşadıkları yerleşim yerleri ile örnek gösterilmesidir. Ama yirminci yüzyılın başında büyük küçük bütün yerleşim yerlerinin, dinsel kimlikleri (Müslim ve Gayri Müslim) ile de olsa nüfusları mevcuttur ve yapılacak olan detaylı bir çalışmada tabii ki bütün bunlar işlenmelidir. Deyim yerindeyse bu çalışmada Dersim’in demografisinin kaba hatlarını gösteren bir fotoğrafını çizmeye çalıştım. Bu bir taslaktır veya demografi taslağının bir iskeletidir de, denebilir. Okuyucu, olgunluk içerisinde hata ve eksikleri belirtirse, memnun olacağım.
Bu makalenin hazırlanmasında yararlandığım kaynaklardan da bahsetmek istiyorum. En başta bir İnternet yayını olan “houshamadyan.org” (Huşamadyan) adlı sitedeki “Dersim Sancağı – Yerleşim Birimi” başlıklı bölümden yararlandım. Başta George Aghjayan (Corc Ağcayan) olmak üzere bir çok kaynaktan yararlandığı anlaşılan houshamadyan.org sitesinin çok değerli bir “bilgi bankası” olduğunu söyleyebilirim. Yararlandığım diğer önemli kaynaklar arasında Raymond Kevorkian’nın “Ermeni Soykırımı” ile yine Raymond H. Kévorkian – Paul B. Paboudjian’ın ortak eseri olan 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, Hovsep Hayreni’nin “Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim” ile yine Hovsep Hayreni tarafından çevrilen İnternet yayınları olan “Çarsancak Ermenileri Tarihi” (Kevork Yerevanyan, 1954-Beyrut) ve “Çemişgezek Ve Köyleri” (Hampartsum Kasparyan, 1969-Erivan), Arsen Yarman tarafından derlenen Palu – Harput 1878 (2 Cilt) adlı eser, çeşitli kaynaklarda yayınlanmış olan Osmanlı Nüfus İstatistikleri veya kayıtları, Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal’ın XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Doç. Dr. Şükrü Aslan’ın bir derlemesi olan “Pülümür” adlı kitapta yer alan Zeliha Koçak’ın Osmanlı Pülümür’ünde (Kız-uçan) Nüfus ve Yerleşme (1518-1927), Murat Alanoğlu’nun Kız-uçan’dan Pülümür’e Osmanlı İdaresi (1518-1923), George Aghjayan’ın “Pülümür’de Ermeniler ve kaybolan Kültürel Mirası” adlı makaleler sayılabilir.
1915 Öncesinde ve 1938 Döneminde Dersim’de Demografi ve Ermeni Nüfusu
1914 Osmanlı verilerine göre Dersim Sancağındaki Müslüman nüfus 65.976 ve Ermeni nüfus 14.902 kişidir. 1914 Ermeni Patrikhanesi kayıtlarına göre ise Ermeni nüfus 15.935’tir. Bu durumda Osmanlı verilerine göre Dersim Sancağındaki toplam nüfus 80.878 kişidir. Oran olarak aldığımızda ise Osmanlı verilerine göre Ermenilerin oranı yüzde 21 iken, Patrikhane kayıtlarına göre yüzde 22’dir. Sayı olarak ise aradaki fark 1033 kişidir. Bu rakamlar ve oranlar biraz oynayabilir ama birbirine oldukça yakındırlar, bu yüzden ortalama olarak da alınabilirler.
16. yüzyıl kayıtlarında Hıristiyan nüfus ile Hıristiyan olmayan nüfus hemen hemen birbirine yakındır. Daha sonra, 19. yy ortalarında kurulacak olan Dersim Sancağına tekabül eden XVI. Yüzyıldaki Çemişgezek Sancağı tahrir defterlerinde köyler, kasabalar (nahiyeler) ve Çemişgezek’in beldesine ait olan bilgiler detaylı olarak verilmiştir. Bu detaylarda Müslüman nüfusun yanı sıra Ermeni nüfusun yaşadığı yerleşim yerleri, sayıları, oranları da verilmiştir. Çemişgezek Sancağı’nın 16. yüzyıla ait Osmanlı tahrirlerinden habersiz olanların Dersim’in tarihsel demografisi üzerine konuşmaları tek kelimeyle abestir.
19. Yüzyıla gelindiğinde Dersim’deki demografi yani nüfus dağılımı çok değişmiştir. Esasını Ermenilerin oluşturduğu Hıristiyan nüfus, kırsal alanlardaki yerleşim yerlerini terk etmiş, ovalardaki kasabalara ve büyük köylere yerleşmiştir. “Ermeni nüfusu uzun yıllardır baskı altındaydı ve kırsal bölgelerden daha büyük kentlere doğru göç yaşanıyordu.” (George Aghjayan, Houshamadyan.org).
Bu göçün nedenleri çok açık olarak bilinmiyor ama bazı tahminler yapılabiliyor. Birincisi, Hıristiyan nüfusun kırsal alanlarda can ve mal güvenliği sorunu vardı. Hırıstiyan olmayan aşiretlerin, özellikle Zazaca konuşanların, kırsal alanlardan ovalara doğru çok güçlü bir tazyik yaptıkları anlaşılıyor. Bu tazyike dayanamayan Hıristiyan nüfus, ellerindeki toprakları ya terk ederek ya da satarak şehir ve kasabalara göçmüştür. Can ve mal güvenliği endişesi yanında Dersim’in dağlık oluşu da tarım, ticaret ve zanaat ile uğraşan Ermeniler için elverişsiz bir ortam oluşturmuştur.
Kırsal alanlarda Hıristiyan nüfusun azalmasının ikinci bir nedeni de, din değiştirme yani Aleviliği benimseme olabilir. Dersim Ermenilerinin önemli bir kesiminin pagan (çok tanrılı doğa dini) oldukları ve Hırıstiyan olmadıkları veya olanlarının da yüzeysel bir inanca sahip oldukları varsayılabilir. 16. ve 17. yüzyıl boyunca süren Alevilik-Sünnilik çatışmalarında, Ermeniler gibi arada kalmış unsurlarda, özellikle Dersim gibi alanlarda din değiştirmenin çok mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu konuda çok somut veriler sunmak mümkün değilse de, büyüklerimizin falan köyün, filan kabilenin ve hatta falanca aşiretin Ermeni olduklarını söylediklerine tanıklık edenlerimiz olacaktır. Bugün bazıları Ermeni kökenden gelmeyi hakaret olarak görüp kabul etmeyebilir ama bu gerçeği değiştirmeyecektir.
Konuyu dağıtmadan 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarındaki nüfus verilerine bakalım: 1880’li yıllardan itibaren hem Osmanlı ve hem de Ermeni Patrikliği önemli çalışmalar ve sayımlar yapar. Özetleyerek belirtirsem: Osmanlı kayıtlarına göre 1880’lerde Dersim Sancağı’nın toplam nüfusu 54.539 olup bunun 13.450’si Ermeni, 41.089’u Müslüman olarak kaydedilmiştir.
1894 (1312) Mamuret-ül Aziz Salnamesinde Dersim’in toplam nüfusu 62.904, bunun 13.696’sı Ermeni, 49.208’u Müslüman’dır.
1906 Osmanlı nüfus sayımında Dersim’in toplam nüfusu 69.096, bunun 12.830’u Ermeni, 56.266’sı Müslüman’dır.
1914 Osmanlı nüfus sayımında Dersim’in toplam nüfusu 80.878 kişi olup bunun 14.902’si Ermeni, 65.976’sı Müslüman olarak kaydedilmiştir. Aynı yıla ait Ermeni Patrikhanesi nüfus sayımında ise Ermeni nüfusun 15.935 olduğunu hatırlatalım.
1894-1896 yıllarında Osmanlı imparatorluğunda Ermenilerin yaşadığı alanlarda büyük çaplı Ermeni katliamları yaşanmıştır. Bu kırımların yansımaları Dersim’in çevresindeki Ermeni yerleşim bölgelerinde de görülür. 1895 yılında Çarsancak, Peri ve Çemişgezek’te Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerleri katliam ve talanlara uğrar. Birçok köyde kırımlar yaşanır, mallar, araziler el değiştirir. Ancak farklı nedenlerden ötürü Ermeni nüfus, kayıp vermesine rağmen varlığını 1915’e kadar sürdürür. (Kaynaklar: Çarsancak Ermenileri Tarihi, Kevork Yerevanyan, 1954-Beyrut; Çemişgezek Ve Köyleri, Hampartsum Kasparyan, 1969-Erivan, çeviren Hovsep Hayreni).
1915’de Dersim sancağındaki Ermeni nüfus da sürgün ve kırıma uğrar. Bu kırımlar sonucunda Dersim’de çok az Ermeni kalır. Kırımların ve sürgünlerin yaşandığı yerleşim yerleri, daha çok Dersim’in çevre bölgeleridir. Dersim’in güneydoğusunda Mazgirt, Çarsancak, Peri, daha batıda Pertek ve Çemişgezek, kuzeyde Erzincan ve köyleri, Kuzeydoğu’da Tercan ve Kiğı gibi Dersim’in çevre bölgeleri, Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerdi.
- Bölüm
1915’de Çemişgezek, Çarsancak, Pertek’de Demografi ve Ermeni Nüfusu
Dersim Sancağındaki Ermeni nüfusun esası veya büyük çoğunluğu Çarsancak, Peri ve Çemişgezek ile bağlı köylerinde yaşıyordu. Buralarda yaşayan Ermeni nüfusu tahminleri 15 bin ile 16 bin arasında değişmektedir. Osmanlı ve Ermeni Patrikliği kayıtlarındaki rakamlar, -karşılıklı itiraz ve tartışmalara rağmen- birbirine yakındır. Pertek ile beraber, bu üç kazada ortalama ve yuvarlak bir rakam vermek gerekirse, 1915’de 15 bin kadar Ermeni nüfusun yaşadığı tahmin edilebilir. Bunun aynı bölgedeki oranı ise yaklaşık yüzde 30 civarındadır.
1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre Çemişgezek kazasının toplam nüfusu 17.882 kişidir. Bunun 13.504’ü (%75) Müslüman nüfus iken, 4.378’i (%25) Ermeni’dir. Bu sayımda, öncekilerden farklı olarak Çemişgezek kasabasının ve köylerinin nüfusları hem etnik olarak ayrı ayrı tespit edilmiş ve hem de ayrıca kadın ve erkek nüfus ile hane sayısı da belirtilmiştir. Buna göre Çemişgezek kasabasının (beldesinin) toplam 3.157 olan nüfusunun, 1.784’ü (%56) Müslüman iken, 1.373’ü (%44) de Gayri Müslim’dir. Yani kasabadaki etnik oran neredeyse birbirine yakındır. Köylerin toplam nüfusu 14.725 olup, bunun 11.720’si (%80) Müslüman iken, Gayrimüslimlerin sayısı 3.005’tir, (%20). Köylerde Müslüman nüfusun daha fazla olduğu görülüyor ama Ermeni nüfus sayısı da küçümsenmeyecek orandadır. Köyleriyle beraber Çemişgezek kazası genelinde Ermeni nüfus oranının yüzde yirmi beş kadar olduğunu hatırlayalım.
1906-1907 Osmanlı nüfus sayımı, 1914’te güncellendiğinde Müslüman nüfus 16.181’e yükselirken, gayrimüslim nüfus nispeten aynı kalarak 4.254 (3772 Apostolik Ermeni, 267 Ortodoks Rum ve 215 Protestan) olmuştur. Yani Çemişgezek için 1914 Osmanlı nüfus tahmini toplamda 20.435 olup, bunun %80’i Müslüm, %20’si ise Gayrimüslimdir. Bu durumda 1894 ile 1914’e ait sayı ve oranlar Ermeniler aleyhine değişmiştir. Fakat, Çemişgezek Piskoposluğu da, Mart 1902’de yapmış olduğu bir nüfus sayımında toplam 846 hanede 4408 Ermeni kaydetmiştir. Aynı şekilde 1913’te Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan sayımda da 835 hanede 4133 Ermeni kaydedilmiştir.
Çemişgezek kazasındaki yoğun Ermeni nüfuslu bazı köyler şunlardır:
Gedikler [Garmri, Gemili, Kermissi, Germili], 198 Ermeni, 35 hane,
Anıl [Hazari], 351 Ermeni, 75 hane,
Karasar [Kharasar, Gharasar, Kharassar], 223 Ermeni, 34 hane,
Alakuş [Mamsa, Mamoussa], 570 kişi (320 Apostolik Ermeni ve 250 Ortodoks Yunan), 80 hane, (42 Apostolik Ermeni ve 38 Ortodoks Yunan),
Cebe [Pazapun, Bazabun, Bazapon], 116 Ermeni, 15 hane,
Varlıkonak [Sisna, Sisne], 235 Ermeni, 35 hane,
Arpaderen [Yerits Akrag, İriisekrek], 226 Ermeni, 29 hane,
Yoğun Ermeni nüfuslu olan iki köy sular altında kalmıştır. Adları şöyledir:
Bahçecik [Bardizag, Bağçecik], 145 Ermeni, 25 hane, (günümüzde sular altında),
Tuma Mezre, Toma Mezre, Salim Bey Mezre, 200 Ermeni, 25 hane (günümüzde sular altında). Yine yoğun Ermeni nüfuslu olan iki köyün ise bugünkü yerleri ve adları tespit edilememiştir. Bunlar Muruşka, Morşga, Morşukha, (164 Ermeni, 36 hane) ve Mirnav, Murnayi, (181 Ermeni, 22 hane) adları ile 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesinde yer almışlardır.
Görüldüğü gibi Çemişgezek’e bağlı köyler, Dersim’in diğer bölgelerindeki köyler ile karşılaştırıldığında oldukça büyük ve kalabalık sayılırlar. Çemişgezek’teki köylerin bir kısmı tamamen Ermeni nüfustan oluşurken, diğer bir kısmı da Ermeni yoğunlukludur. 1895’de yaklaşık 30 Ermeni köyü bulunan Çemişgezek, Ermeni Patrikhanesi istatistiklerine göre, 1914’te artık 20 yerleşim birimi ile sınırlıdır ve yaklaşık 4.514 Ermeni nüfusa sahiptir, (H. Hayreni:488). Hemen her köyde Kilise veya Manastır bulunan Çemişgezek köylerinin büyük olanlarında Ermeni okulları da mevcuttu.
1915’de Çemişgezek Kazasındaki Ermenilere Ne Oldu?
Savaş ilanı ile beraber, Ermeni yetişkinler Amele Taburlarına alınır ve sonraki süreçte kırılırlar. 1915 baharında Çemişgezek, Uşpak mahallesinin ileri gelenlerini tutuklayıp önce hapishaneye, sonra Harput’a gönderirler. Bunların çoğu Fırat kenarında katledilerek suya dökülmüşlerdir. İkinci bir grup, Fırat’ın iki kolu Murat ve Karasu’nun birleştiği yerde katledildikten sonra suya atılırlar. Yetişkin erkeklerden oluşan üçüncü bir kafile, Murat nehri kıyısında yakılarak imha edilir, cesetleri suya karışır. Geride kalan kadın, çocuk ve yaşlılar kafileler halinde Harput’a ve oradan da daha batıya ve Suriye çöllerine sürülmek üzere çoğu yollarda katledilir. Ayrıca özellikle genç kadın ve kızlar kafilelerden koparılarak kaçırılır, çocuklar ailelerinden koparılır, din değiştirmeye zorlanırlar, (H. Hayreni:487-498). Çemişgezek köylerinde yaşayan Ermenilerin bir kısmı da sürgün edilmek üzere yola çıkarılıp katledilirken, diğer bir kısmı da kaçarak Dersim köylerine sığınır.
1915’de Çarsancak Ermenileri
“Çarsancak Kazası, Dersim bölgesinin kuzeydoğunda Palu sınırına kadar büyük bir kısmını oluşturmaktaydı. Soykırım arifesinde kazanın 50’den fazla köyünde Ermeni nüfus mevcuttu.”
“1914 Osmanlı kayıtlarında göre Çarsancak kazası genelinde Müslüman nüfus 8.216’dan 12.157’ye, gayrimüslim nüfus ise 6.723’ten 7.105’e yükselmiştir. 1914 Ermeni Patrikhanesi sayımında ise 1145 hanede 7.938 Ermeni kaydedilmiştir.”
(George Aghjayan, Houshamadyan.org, Çarsancak Kazası).
Çarsancak kazasının, çok daha detaylı olan 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre toplam nüfusu 10.062 iken, bunun 4.078’i Müslüman (%40), 5.982’si (%60) Gayrimüslimdir. Çarsancak’a bağlı köylerin toplam nüfusu 7.382, bunun 3.514’ü Müslüman (%47) iken, 3.868’i (%53) Gayrimüslimdir. Çarsancak kazasının merkezi olan Peri kasabasının toplam nüfusu 2.678; Müslüman nüfus 564 (%21); gayrimüslim nüfus ise 2.114’tür, (%79). Görüldüğü gibi Çarsancak kazasında hem kasaba (belde) nüfusunda ve hem de köy nüfusunda ve dolayısıyla genel toplamda Ermeni nüfus çoğunluktadır. Çarsancak ve köylerinde Ermeni nüfusun genel nüfusa oranı yüzde altmış kadardır.
1914 Ermeni Patrikhanesi Kayıtlarına Göre Çarsancak ve Pertek Kazalarındaki Ermeni Yoğunluklu Başlıca Yerleşim Yerleri Şunlardır:
Akpazar, [Peri], 310 hanede 1763 kişi, (Çarsancak merkezi; Mazgirt’e bağlı),
Güneşdere [Basu, Basi], 240 Ermeni, 30 hane (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Göktepe [Gök Tepe], 200 Ermeni, 25 hane (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Akdemir [Havşakar, Avşakar], 260 Ermeni, 40 hane (Pertek’e bağlı),
Karşıkonak [Hoşe], 238 Ermeni, 29 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
İsmailli [İsmayeltsik], 312 Ermeni, 38 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Güneyharman [Kodariç, Köteriç), 300 Ermeni, 33 hane (Mazgirt’e bağlı),
Kuşçu [Xuşin, Xuşig], 177 Ermeni, 25 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Kızılcık [Kuzulcuğ], 232 Ermeni, 15 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Karabulut [Sorak/Sorek], 130 Ermeni, 17 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Örsköy [Urts, Khors, Hurs, Huris], 195 Ermeni, 22 hane (Mazgirt),
Beydamı [Baluşer, Balaşer: Balışêre], 166 Ermeni, 20 hane, (Pertek’e bağlı),
Biçmekaya [Kharesig,Xarsik, Harsig], 112 Ermeni, 12 hane, (Pertek’e bağlı),
Arpalı [Lusadariç, Musadariç], 174 Ermeni, 19 hane, (Pertek’e bağlı),
Yeniköy [Nor Küğ], 122 Ermeni, 35 hane, (günümüzde Pertek’e bağlı),
Yukarı Yakabaşı [Ureg Verin; Horik], 122 Ermeni, 15 hane, (Pertek),
Tozkoparan [Tants, Tanz, Tantz, Tandz], 282 Ermeni, 32 hane (Pertek),
Pınarlar [Paşavank, Paşavenk], 632 Ermeni, 96 hane, (Pertek),
Korluca [Pertagi Til, Tilköy], 108 Ermeni, 27 hane, (Pertek),
Çalıözü [Vasgerd, Vasgird], 102 Ermeni, 20 hane, (Pertek),
Aşağı Böğürtlen [Havseg Varin], 125 Ermeni, 15 hane, (Merkeze bağlı),
Burmageçit [Sevjoğ, Şihso], 333 Ermeni, 53 hane (Tunceli merkeze bağlı),
Yolkonak [Sorpian, Sorpiyan], 181 Ermeni, 24 hane, (Tunceli merkeze bağlı).
1915 öncesinde Çarsancak ve Pertek kazalarının bazı köyleri oldukça kalabalık bir Ermeni nüfusa sahiptir. Listesini verdiğim köylerdeki Ermeni nüfus sayısı yüz ile altı yüz kişi arasında değişmektedir. Bu köylerin çoğunda Müslüman nüfus azınlıktadır. Karşıkonak [Hoşe], Korluca [Pertagi Til, Tilköy] gibi bazı köyler tamamen Ermeni nüfustan oluşmaktadır. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu köylerde ise az sayıda Ermeni nüfus da vardır. Ancak, burada rakamlarla konuyu boğmak istemediğimden geçiyorum. O dönemde Çarsancak kazasına bağlı olan yerleşim yerlerinin çoğu, bugün Mazgirt, Pertek ve Tunceli merkez ilçesine bağlıdırlar.
Pertek (Pertag) kazasında 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre toplam nüfus 4.889 olup, bunun 4.138’i Müslüman ve 751 gayrimüslimdir. Pertek kasabasının nüfusu ise, 408 Ermeni (210 erkek ve 198 kadın) ve 2088 Müslüman (1082 erkek ve 1006 kadın), toplam 512 haneden oluşmaktadır.
Pertek köylerinde Müslüman nüfus 2050 iken, Gayri Müslim nüfus 343 olarak kaydedilmiştir. Yani daha o dönemde hem Pertek kasabasında ve hem de köylerinde Gayrimüslim nüfus yüzde on beş oranında olup azınlıktadır. 1914 Patrikhane kayıtlarına göre Pertag [Pertek] kasabasında 445 Ermeni, 45 hanede yaşamaktadır.
1915’de Çarsancak ve Pertek kazalarındaki Ermeni nüfusun büyük çoğunluğu tıpkı Çemişgezek Ermenileri gibi kafileler halinde tutuklanır, sürülür ve belli noktalarda imha edilirler. Harput’a ulaşanlar, oradan da daha batıya sürülür ve yollarda kırılır. Kaçarak kurtulanların bir kesimi ise Dersim’in içlerine sığınır, ileri gelen ağa ve aşiret reislerinin himayesine girerler.
Devam edecek…
Dersim Neden Özel Statülü İl Olmalı? Özel Statü Nedir?[i]
Latince “Status” kelimesinden alınan konum, mevki, sosyal ve toplumsal durum, rol, kaide vb. kavramlar ilişkili bulunan pozisyonu içerir. Özel statülü bölgeler ve ya iller, genel olarak tüm dünyada merkezi yönetimlere bağlı bazı özel il veya bölgelerde uyulanan otonom /yarı otonom yönetimlerin idare şeklidir. Bu idare şekillerinin değişik biçimleri vardır. Gerek otonom cumhuriyet şeklinde gerek monarşi, kontluk, belediye bazında otonom yerel comunalite yönetimleri veya özerk bölgeler biçimlerinde bulunurlar. Özel statülü illerin veya bölgelerin, Gerek tarihte ve gereksede günümüzde dünyanın değişik bölgelerinde bulunan sayısızca örnekleri bulunmaktadır. Bildiğimiz yakın tarihte Osmanlı imparatorluğunun idari sistemi buna bir örnektir. Örneğin; Dersim sancağı veya Hicaz, Tripoli, Aynoroz Yarımadası vs. Konuya ilişkin olarak tarihte gerek köleci ve gerekse de feodal imparatorluklar döneminde özel statülü illerin ve bölgelerin özerk yaygınlığı dikat çekicidir. Ancak kapitalist emperyalizm çağında ulus devletlerin varlığıyla bu oran pazarın örgütlenmesi kolaylığı nedeniyle üniter bir yapıya büründürülerek düşürülmüştür. Buna rağmen günümüzde hatırı sayılır çoğunlukta özel statülü bölgeler ve illerin sayısı vardır.
(…)
Yukarıda kısmen aktardığımız özel statülü bölge ve şehirlere verdiğimiz örneklerde degörüldüğü gibi “ÖZEL STATÜ” nün kapsama alanı geniş bir alanı ifade etmektedir. Tarihi bağlar ve özellikleri, ekolojik yapısı ve korunması gereken kaynakları, Kültürel ve etnik dokunun yoğunluğu, Nufüs artışından kaynaklanan yeni sorunları, ekonomik ve sosyal problemler, uluslararası anlaşma hükümleri gereğince oluşan tampon bölgeler, Serbest ve Nitelikli Sanayii Bölgeleri’nin varlığı vs. koşullarında özel statü kapsamı işlemektedir. Buna Türkiye’nin AB’ne katılımı için ön görülen 8 maddelik ek talepler ve 6. maddesindeki dış politika ve savunma bölümünde görüldüğü gibi “Dış politika ve savunma: Türkiye’nin jeopolitik yapısını dikkate almak, bu ülkenin Avrasyalı özelliği yanında Orta Doğu (Arap, Fars ve Türk), Kafkasya ve Karadeniz’in genelinde bir istikrar gücü ve aracı rolünü kabul etmek demektir. Türkiye’nin bu rolü oynaması için bloklardan ve AB’den özerk kalması gerekiyor. Türkiye, ABD saflarında oynadığının aynısı olmak üzere, PESC (dış politika ve ortak güvenlik) ile özel ilişkiler kuracaktır.” * (*-Le Figaro’da eski bakan ve Avrupa Milletvekili Jacques Toubon imzasıyla çıkan makaleye göre) Uluslararası hükümlerde belirleyici olabilmektedir.
Türkiye’de Özel Statülü İller hangi anlamda yürürlüktedir? Dünyadaki Özel statülü iller ve bölgelerin tersine Türkiye’de Olağan Üstü Hal Bölgeleri kapsamında ortaya çıkan Özel Statülü iller “terörle mücadele” kapsamında ele alınmıştır. Direkt devlet erkinin iradi müdahalesi sonucu bölge valilikleri ve bu valiliklere tanınan özel yetkilerle belirginleşmiştir. Daha sonraki yıllarda nufus artışının önemli bir rol oynaması nedeniyle nüfus yoğunluklu bölgeler esas alınarak bu bölgeler üzerinde mahali idarelere bazı merkezi yetkiler tanınmış ve zamanla devlet kadrolarının atanması durumu özel statülere bağlanmış ve bu mecrada devlet ve mahali örgütlülğün merkezi ilişkilerini güçlendirici mevzuatlar gelişmiştir. Bu bağlamda belediyecilikte seçilmişlerin atanmışlar karşısında hükümsüzleşmesi defalarca onanmıştır. 12 Eylül faşizminin kapitalist restorasyonlara uygun olarak devlet örgütlülüklerini geliştirmesi ve bunun planlı bir sonucu olan kentleşmelerde bölgeselleşme uygulamaları 1. ticari bölgeden 9. ticari bölgelere ve oradanda iskan alanlarının yerleşim birimlerini düzenlemelere gidilmesi sonucu 1984 yılında “üst kademe belediyeciliği”ni esas alarak 1982 anayasasının 127. maddesindeki “büyük yerleşim yerlerinde özel yönetim biçimleri oluşturulabilir” hükmüne dayanılarak 1984 yılında üst kademe yerel yönetim belediyeciğine gidilmiştir. Müteakip yıllarda büyükşehir belediyeciliğinde, büyükşehir hizmet alanı içinde birden çok ilçe veya birinci kademe belediyesi içiçe geçmişse de bu süreç sonrasında büyükşehir sınırları içerisindeki ilçe belediyelerini il içerisindeki diğer ilçe belediyelerinden ayırmak için bu belediyeler genellikle metropoliten ilçe belediyelerine dönüşmüştür. Özel statü daha çok yerel yönetim birimlerinde uygulanmaya dönüşse de esas olarak devlet memur atamalarında devletçe belirlenmiş kriterlere uydurulmuştur. Yakın gelecekte Metropol ve metropolitan bölgeler esas alınarak yeni yasalar yürürlüğe girecektir. Bu anlamda 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun 4, 5 ve geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca, Valilik binası merkez kabul edilerek 10, 20 ve 50. km’ye yarıçapındaki yerler dahil edilerek nüfus hesaplarına göre Özel Statüler belirlenecektir. Büyük şehir belediyelerinin sınırları mülki sınır olarak kabul edilip belediye sınırları dışında yer alan yerlerin nüfusları da eklenerek yeni bir döneme girilecektir. Bu durumda Özel Statülü Bölgeler’in sayısı artmış olacak ve devlet örgütlülüğü genişlemiş olacaktır. Nüfus artış oranlarına göre var olan Özel Statülü İller’in sayısı artmış olacaktır. (Türkiye’de var olan özel statülü iller nüfus oranına göre söyledir. Adana 2.125.635, Ankara 4.965.542, Antalya 2.092.537, Aydın 1.006.541, Balıkesir 1.160.531, Bursa 2.688.171, Diyarbakır 1.592.167, Gaziantep 1.799.558, İstanbul 13.854.740, İzmir 4.005.459, K. Maraş. 1.063.174, Kayseri 1. 274.968, Kocaeli 1.634.691, Konya 2.052.281, Manisa 1.346.162, Samsun 1.251.722, Van 1.051.975, Hatay. 1.683.674, Mersin. 1.682.848, Urfa 1.762.075 vs ) 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun 4, 5 ve geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca valilik binası merkez kabul edilerek 10, 20 ve 50. km’ye yarı çapındaki yerler dahil edilerek nüfus hesaplandığı için farklılık oluşmaktadır. Yeni düzenlemede bu farklılık olmayacak. Şuan belediye sınırları dışında yer alan yerlerin nüfusları da ekleneceği için gelecekte büyükşehir nüfusları artacaktır. Özel Statülü İl ve bölgelerin serbest üretim bölgeleriyle bağları gelişkindir. Özellikle serbest bölgeler tamamıyla emperyalist merkezlerin yerli özel statülü alanlarıdır. Şimdiye dek 500’e yakın serbest bölge tahmin edilmektedir. Bu bölgelerde askerileştirilmiş ekonomi diye anılan grev yasağı, örgütlenme yasağı, her türlü işten çıkarmaların yasallığı, çalışma saatlerinin belirsizliği, kalifiye işgücü sömürüsü merkezli olarak kadın ve çırak statüsünde çocuk sömürüsü vs. sayılabilir. MAİ ve MİGA anlaşmalarının etkisiyle serbest bölgelerin özel statülü bölgelere dönüştürüldüğü 1999 yılı itibariyla ne düzeyde serbest üretim bölgelerinin açıldığı bilinmiyor.
Dersim ili (Tunceli) ve bölgesi özel statülü bir kapsamda mıdır?
1928 den 1934 sonlarına doğru ordunun silahsızlaştırma operasyonları sonucu 25 Aralık 1935‘te Tunceli Kanunu çıkarılır. 6. Ocak 1936 dördüncü genel valilik olarak adlandırılan özel hal uygulamaları başlar. Ve yasak bölge ilanıyla Özel Operasyon Statülü İl durumuna getirilir. 1938 Dersim Katliamından sonra 1940 yıllarna dek yasaklı bölge uygulaması başlatılır. 1940 Yılından günümüze dek sistemli asimilasyon, ekolojik ve doğal ekonomik potansiyellerini imha ve kültürel değerlerini yok ederek ya da bozarak Dersim’in tarihsel direniş kültürü ve motivasyonunu düşürmektedirler. Dersim Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinden itibaren asayiş statüsündeki bölge uygulamasıyla TC Devleti’nin terör kapsamında özel statülü uygulamasına dönüşmüştür. Asayiş terör ve riskli bölgeler yönetimi statüsünde özel il kapsamındadır. Dersim Özel Statülü Otonom Bölge özelliklerini yansıtıyor mu? Tarihsel olarak, kültürel olarak, cografik ve nüfus olarak kendisine has yapısıyla beş ana maddeden oluşan otonom bölge özelliklerini yansıtıyor. Birincisi; Antik Çağlardan günümüze Dersim’de izleri bulunan kültürler ve medeniyetler var. (M.Ö.-2370- 2330 Hurriler, M.Ö. 2000-Akadlar/Etiler, M.Ö. 2000-1500 Saburular, M.Ö. 1500-1300 Mitaniler, M.Ö.1300-1000 Urartular, M.Ö. 700-600 Medler “Guti, Gui, Kusi, Lolo, Mamai, Kardus, Kaldi bileşenleri”, M.Ö. 600-500 Sasaniler, M.Ö. 500-395 Doğu Roma, M.Ö. 395 Sasaniler, M.Ö. 350- Araplar, M.Ö. 230 Kapadokyalılar, M.Ö. 180 Roma İmp., M.Ö. 70 Arasklar/Partlar, M.Ö. 55 Partlar, M.Ö. 50 Tigranlar, M.S. 800-899 Bizans, M.S. 900 Şadililer/Mervaniler, M.S. 1051-1080 Selçuklular, M.S. 1142 Mengücekler, M.S. 1237 Anadolu Selçuklular, M.S. 1243-1355 Moğollar, M.S.1400 Karakoyunlar, M.S. 1440 Şah İsmail (Farslılar), M.S. 1514 Osmanlılar (Muhtariyet), M.S. 1800-1899 (resmen Özerk bölge), M.S. 1847 (Sancak Erzurum), M.S. 1859 (Elazığ), M.S. 1890 Hozat/Erzincan, M.S. 1923 Mameki/Kalan, M.S. 1936 2884 sayılı özel kanuna göre İl statüsündeki Merkez…)
Tüm bu kültürler ve medeniyetlere ait halklar buharlaşıp uçmadılar. Bu topraklarda yerleşik olarak yaşıyorlar. Ve her geçen yüzyıl bu yerli halklara yeni yerleşimciler Dersim coğrafyasına eklenerek Dersimlileşiyorlar. Dersim yerleşkelerinin ve hayat tarzlarının çeşitli kültürlerden etkilenmesinin sebebi budur. Ancak çeşitli kültürlerin bir arada yasamasının tek sebebi bu değildir elbette. Dersim çeşitli nedenlerden bir araya gelmiş mağdur halkların korunakı, kalesidir de.
İkincisi; inançsal kaynaşma ve inaçsal geleneklerin etkisi;
a- Doğal inanış biçimlerinin formel inanışa baskın olması, (ağaçlar, kuşlar, sular, çeşmeler, taşlar, mezarlar, kalıtlar, mağaralar, Ay, Güneş, tepeler, dağlar vs. gibi simgelere inanışı ve saygının varlığı ve güçlü etkisi).
b- Hırıstiyanlık, Ortodosluk, İslamilik vb. gibi kitaplı dinlerin geleneksel sekt inanış biçiminden biribirine karışarak kitapsız inanışların biçimsel Alevi kimliğine bürünmesi ve Riya Heq Aleviliği’nin toplumsal çimento görevi görmesi.
c- Kutsal mekanlar ve o mekanların ziyaretleştirerek rütüelleşmesi (adak, türbe, doğal işaretler ve semboller).
d- Kurban, adak, mum, niyet benzeri vs. gibi kitapsız rütüellerin çeşitliliğine saygı ve duaların çeşitliliği.
e- Milli ve etnik toplulukların yerli kültürlerle kaynaşarak coğrafyanın yoğun etkisiyle milliyetsiz bir toplum bilincinde Dersimlilik kimliğinin oluşması. Antik halklardan ve yakın dönem halkların kültürlerinin karışarak ortak kültür havuzuna dönüşmesi ve giderek cografik kimlik kazanmasının çeşitli tarihsel nedenleri vardır. (Başlı başına bir yazı konusu olan bu nedenleri başka bir yazıda değinmek üzere şimdilik geçiyorum).
Üçüncüsü, Dersim kimliği; Zaza ve Kurmanci kültürlerinin karşılıklı saygıya dayanan ortak yaşam kimliğinin varlığı. Aşiretlerin mesafeli saygısına ve inançlara dayanan bu ortak Dersimlilik kültürü bağımsız bir karaktere dönüşmüştür.
Dördüncüsü; coğrafya, yaşamak ve yaşamı savunarak savaşma diyalektiğidir. Doğal ve kendiliğinden gelişen Dersimlilik kültürü Dersim coğrafyası ortak yaşamın kalesidir ve bu kale savunulmalıdır fikrine dayanmaktadır. Bu özellik Dersimlinin kimliksel ögelerinden biridir. Bu özelliklerin başında bağımsızlaşan yerel kişiliklerin Dersim coğrafyasına kattığı toplumsal Dersimlilik dinamiğidir
Beşincisi; Dersim coğrafyasının mevcut sosyo-ekonomik politikasının temel itkisi Dersimin dağları, ovaları ve nehirleridir. Dersimin bu üç özelliği üç ayrı ekonomik yaşam özelliklerini oluşturmaktadır. Ormancılık, hayvancılık ve tarım.
Bu beş özellik yerleşim birimlerinin oluşmasında sebep olmakta ekonomik alanların üzerinde yerleşim gerçekleşmektedir. Bu açıdan köy yerleşim birimleri yaygın ve merkez köy yerleşim hududunda kentselleşememektedir. Böylece ticaret güzergahı üzerine kurulan kentlerin özellikleri Dersimde yoktur. Kentsel yaşamın ekonomik politik argümanları zayıftır.Ticaret ve sanayii temeline oturmamaktadır. Daha çok kendi yerli kaynaklarına dayanan yerleşim ve yaşam özelliklerini yansıtmaktadır. Kapitalist kentsel rant ve kentsel nimetlerin değiştirici gücü yoktur. Ne Ankara gibi siyasal yerleşim yeridir. Ne Adana, Mersin, izmir, İstanbul vs. gibi kapitalist ekonomik yerleşim yeridir. Ne Elazığ, Erzincan, Malatya, Sivas, Konya, Burdur vs. gibi devlet erkanı ve ordu personelinin yerleşim yeridir. Ne de Mardin, Urfa vs. gibi tarihi kültür miraslarına dayanan yerleşkelerdir. Kendi doğal ekonomik yaşamının yansıması sonucu bağımsız yerleşkelere sahiptir. Bu nedenle tarım, ormancılık, hayvancılık özellikleri sadece doğal yaşam biçiminde kullanılagelmiştir. Adeta Latin Amerika Kızılderililerin kapitalist pazara bağımlı asyatik feodalite modelidir. Ağaca, taşa, kuşa, doğal mekanlara saygı temeline dayanan coğrafyanın doğal varlıklarını hor kullanmayan bir yeterli yaşam kültürünün doğal kaynaklarına dayanmaktadır. Kapitalizmin tahrip edici gücü Dersim’de son 30-40 yıllık süreçte gerçekleşmiştir. Bu nedenlede yerleşkelerde dinamik değişim özelliği yoktur. Örneğin Dersim il ve ilçelerinin 30 veya 40 yıl boyunca diğer çevre illere göre daha az gelişmiştir. Yerleşkelerde iskan alanlarının az gelişmişlik özelliğinin birinci nedeni budur. İkinci nedeni ise, siyasaldır. Diktatörlük erkinin Dersim’i zapt-ı rap altına alınması amacıyla ekonomik sosyal problemlerin çözümü yerine aynı problemlerin derinleştirilmesi ve Dersim halkının göçertilmesi üzerine kurulan politikalardır. Bu politikalar direkt Dersim’e müdahale politikaları üzerinde kurulduğundan ordu, polis, bürokrat aygıtının yerleşimleri üzerinden gerçekleşmektedir. Bu nedenle Dersim kentlerine siyasal müdahaleler sonucu gelişme olmamıştır. Var olan kısmi gelişmelerde devletin kentlerdeki örgütlenme alanlarını göstermektedir. Diğer yandan kalekolların yapılması siyasal müdahalelerin bir yansıması olarak göze batmaktadır. Siyasal müdahalenin Ankara’ya geliştirici etkisi tersinedir. Dersim’i mağduriyet bölgesi haline getirmek, doğal yeterlilik kaynaklarını tüketmek, Dersim’in zenginliklerinin açığa çıkmasını engellemek sömürgeci devlet politikasının açık göstergesidir. Amaç Dersim’in kolonileştirerek plantasyon tarzında sömürülmesini gerçekleştirmektir. Kale kollar ve barajların amacı budur. Dersim Otonomisinin sosyo-ekonomik temeli tarım, hayvancılık ve yeterli oranda doğal yaşam kaynaklarına dayanmaktadır. son 40-50 yıllık süreçte Dersim nüfusunun kentlere ve metropollere zorunluluğu beraberinde göçer ve göçebe bir Dersim nufusu yaratmıştır. Adeta mevcuttaki Dersim nufusunun üç misli kesimi Dersim dışındadır. Çeşitli baskı biçimlerinin sürekliliğinden dolayı kütük kayıtlarını başka illere alan Dersimlilerin küçemsenmeyecek oranda sayısı vardır. Yurt dışına göçen Dersimlilerinde aynı oranda bir nufusa sahiptir. Dersim göçmenleri göçtükleri yerlerde de Dersimlidir. Bu özelliği Dersim halkının tarihinden gelmektedir. Günümüzde göçen/göçertilen Dersimlilerin Dersime ekonomik katkı payı büyüktür. Bu anlamda yurtdışında oluşma eğiliminde olan Dersim diasporası kendiliğinden bir gelişimin kısmı desteği de görülmektedir. Adı konulmamış Dersim diasporası, Dersim derneklerinin çalışması biçiminde sürmektedir. Ancak bir diaspora özelliği göstermemekle birlikte ana eğilimi diaspora eğilimindedir. Yakın gelecekte Dersim diasporası olasıdır. Dersim coğrafyasında kalan Dersimlilerin bir kısmı çiftçi, memur kesimini oluştururken önemli bir kısmı işçi, geçici işçi statüsündedir. Okur yazarlık ve eğitim oranının gelişkin olması meslek erbapları ve meslek aydınlarının gelişmesine neden olmaktadır. Bu durum daha çok elektronik, mikro elektronik sistemlerinin makinaya eklemlenmesiyle teknik alanda çalışan önemli oranda Dersimlilerin gelişkin varlığı dikkat çekicidir. İlk etapta bunların Dersim ekonomisine katkısı küçümsenemez. Bu kesimler baraj, yol, fabrika ve hizmet sektöründe oluşan eğitimli kalifiyeli iş gücüne dayanan Dersimli proterlerdir. Bunlar genellikle iş kollarının Dersim dışındaki kentlerde olması nedeniyle Dersim dışında ikamet etmektedir. (Konuya ilişkin istatistiki veriler yakın bir zamanda tarafımdan okurlara iletilecektir) Bu kesimler henüz Dersim nüfusunda gelişkin ve baskın değildir. Ancak Dersimin geleceğinin temelidirler. Dersim’in kültürel varlıkları, tarihi kültürel varlıklarının tahrip edilmesi ve egemen dinsel baskıların etkisiyle yerli halkın inanç değerlerini koruyamaması tarihsel kültürel varlıkların azalmasına sebep olmuştur. Dersimin çeşitli kültürlerin bir sentezi olarak kaynaşmış homojen kültürü, doğal inanışları, aşiret geleneklerini insana saygı temelinde gelişen tutarlı bir laisizmin yansıtmaktadır. Dersimin laik karakterine sahip olan her Dersimli de Sunni inanç biçiminde gördükleri her türlü baskı biçimine karşı reaksiyon göstemeleri doğaldır. 12 Eylül rejiminin camii seferberliği başlatarak neredeyse her köye camii götürme planları bu nedenle tutmadı. Dersim Aleviliği’nin kendi dışındaki inaç biçimlerine saygısı o inançları ötekileştirmemekte ve kendi içinde tolere etmektedir. Bu nedenle Dersim’de ortak inanış kimliğinde oluşan güçlü inanç birliği ve yaşam alışkanlıkları, kendi yaşadıkları mekanlarada yansımaktadır. Bu mekanlar gerek il ilçe ve gerekse de köy yaşamı olsun doğal yaşam güdüsünden kaynaklanmaktdır. Dersimlilerin bu özelliklerini bilmeden belediyecilik yapmak amacıyla atamayla Dersim’e gönderilen seçilmişlerin temel başarısızlığının sebebi budur.
Dersim’de uygulanan Belediyecilik Nedir? ve Nasıl Olmalıdır?
Türkiye’deki belediyecilik anlayışı olan seçilmişlerin atanmışlar karşısındaki hükümsüzlüğüden kaynaklanan devlet bürokrasisini zorlama ve oradan yerel yönetimlerine kaynak aktarma davranışının yol açtığı memur başkanların itaat gelenegidir. Merkezi otoriteye itaat edilerek hizmet görme mantığı yapılan belediyeciliğin halka dayanmamasına neden olmuştur. Buna rağmen batıda yapılan bu yönlü bir belediyecilikte kısmi bir başarı sözkonusu olsa da Dersimde başarılı olamamıştır. Dersim’in kültürel yapısı ve ahlaksal değerleri yok sayılarak yapılan bir belediyecilik anlayışının zamanla başarısız olduğu anlaşılmıştır (seçilmişlerin Dersim halkından olması bir değişim yaratmıyor.) Dersim’de oluşan devlet politikaları ve erk anlayışı formaliteden oluşan bir anlayıştır. Bu nedenlerden ötürü ;
* Belediye bütçesinin üzerinde denetim sağlayan devlet ve bankaların etkisiyle özerk ve otonom halk belediyeciliği gerçekleşmemektedir.
* Tüm belediyelerin seçilmiş başkanlarının vali karşısında, ilçe belediyelerinin kaymakam karşısında bir hüküm yetkisi bulunmamaktadır.
* Merkezi idare yönetiminden kaynaklanan bu diktatörlük sistemi belediyelerin kendi kaynaklarıyla yaşama ve özerkliklerini yok ederken aynı zamanda belediye üzerinde karar alma ve merkezi politikaları uygulayan seçilmiş memurlar durumuna dönüşmüşlerdir. (Bu durumun tersine geçmişte Fikri Sönmez’in önderlik ettiği Fatsa halk belediyeciliği sistemin dışında cereyan eden bir uygulamaydı. Sistemle birlikte halk belediyeciliği mümkün değildir.)
Dersim Komünalite Belediyeciliği Gerek yerel seçimlerde ve gereksede genel seçilerde tüm partiler ve onların temsilcileri adayların ilk yapması gereken şey doğrudan demokrasi için politik taleplerinde Dersimin orjinalitesini gözönünde bulundurmalarıdır. Bu bakış açısıyla;
1- Genel secimlere ilişkin %10’luk kota barajının kaldırılmasına yönelik propağandaların yapılması.
2- Seçilmişlerin atanmışlar karşısında tam yetkilerle yasasl güvenceye kavuşması.
3- Dersimin ‘kendisine yeterli’ doğal kaynakları üzerinden ekolojik geri-dönüşüm projeleri üzerinden kaynak sağlanması (Bu yönlü çalışmalar bu satırları yazan kişilerin detay projelerinde plan halinde vardır)
4- Tamamıyla Dersim halkının öz gücüne dayanarak halk için üretim ve tüketim kooperatiflerinin kurulması.
5- Dersim halkından seçilmiş Dersim halk denetleme konseyinin oluşturulması ve doğal zenginlik kaynaklarının denetimini kendi yerel insiyatiflerine alması.
6- Turizm ve festival organizasyonlarının Dersim belediyelerinin ortaklıkları üzerinden organize edilmesi.
7- Belediye kamusal alanlarında elektrik su ve gaz tüketiminin bedava olması ve vergi afının sağlanması.
8- Tüm siyasi parti temsilcilerinden, DKÖ ve vakıflardan oluşan belediye meclisleri ve halk temsilcileri meclisinin oluşturulması.
9- Güneş ve rüzgar enerjisinin tüm teknik alt yapısyla bitlikte elektirik üretiminin sağlanması ve bu doğal üretim kaynaklarının belediye ve halk meclislerinin denetiminde olması.
10- HES baraj çalışmalarına son verilmesi ve bitmiş barajlarında %30 kapasiteyle çalıştırılarak sulama barajlarına çevrilmesi.
11- Çöp ve katı atık tesislerinin kurulması ve ekolojik-geridönüşüm enerjilerine çevrilmesi.
12- Elektrik ve su dağıtım şebekelerinin üzerinde halk meclislerinin denetiminde ve ilk iki yıl sonra elektrik ve suyun halka bedeva dağıtılması.
13- Halk kooperatifleri yoluyla et, süt ve un ürünlerinin halka %50 yarı fıatına dağıtımının sağlanması.
14- İlk iki yıl sonrasında ana dilde kaynaklarla tüm okullarda halk kütüphanelerinin açılması.
15- Ögrenci ve ögretmen sendikalarının örgütlenmesinde belediyenin kamusal desteğinin sağlanması ve Dersim Üniversitesi’nin otonom veya özerk üniversiteye dönüşmesi.
16- İş güvenliği ve işci sağlığı için belediyeye ait müfetişlik ve denetleme kurumunun gerçekleştirilmesi.
17- Kadın ve çocuk sağlığına dönük her il ilçe köy mezra ve kömlerde hizmetlerin ulaştırılması.
18- Yaşlılar yurdu vb. kurumların belediyeler ve sağlık ekipleri tarfından denetim altında olması ve kamusal desteğin sunulması
19- Ruhsal ve fiziksel hastalıklarla mücadele için rehabilitasyon merkezlerinin aktifleştirilmesi ve yeni rehabilitasyon merkezlerinin kurulması.
20- Dersim Tarih Kurumu ve vakıflarının oluşturulması.
21- Yabancı maden şirketlerine karşı Dersim’in doğal kaynaklarını savunma ve hukuksal mücadele komitelerinin kurulması. (Rio Tinto Şirketi’nin taşeronluğunu yapan Tunçpınar ŞT, Dêrsim’in Pûlûmür İlçesi’ne bağlı Cevizlidere Köyü bölgesinde 2004 yılında sondaj çalışmaları başlatmıştı. Köylülerin tepkileri üzerine 2007 yılında faaliyetlerini durduran altın arama şirketinin, bu kez Pulur ilçe merkezinde açtığı büroyla Cevizlidere Köyü’nü de çok yüksek fiyatla satın almak için harekete geçtiği biliniyor.)
22- Dersim yerel yönetimlerinin birliğinden oluşan Özel statülü otonom Dersim Konseyi’nin oluşturulması.
23- TBMM ve TC kamuoyunda Dersim otonom yerel idaresinin var olan özel statülü il (terörle mücadele kapsamı ve asayiş statüsünden) kapsamından otonom statüsüne kavuşması için propağandasının yapılması ve bu uğurda irade konulması.
24- Tüm siyasi partiler ve temsilcilerinin örgütlenme ve propaganda serbestliğinin anti faşizm, anti kapitalizm ve anti emperyalizm ilkelerine göre yapılması.
25- Zaza ve Kırmanç kültürlerinin milli kurumsal yapılanmasını ve folklorik araştırma merkezlerinin kurulması.
26- Yeni bir imar ve kentsel planma yasasının oluşturulması.
27- Dersim Otonom Anayası’nın bilimsel çalışmalarla desteklenip yassallaşması için çalışmaların yapılması.
28- Sistem kurucu insiyatiflerinin tek bir merkezde toplanması vs.
Yukarıda maddeler halinde sunduğumuz bu taleplerin tamamı gerçekçi ve bilimseldir. Yüz yıllardır bölgeye mezhepçi, ırkçı, dar görüşlü, yaklaşımların olumlu hiç birşey kazandırmadığı tersine Dersim’in otantik yapısını tahrip ettiği açıktır. Gerek T.C. rejimi altında ve gerekse de olası rejimler altında tek seçenek Dersim Halk Demokrasisi Otonom Bölgesi için otonomiyen ve özerk statüsüye kavuşmasıdır. Otonomi, sistem içindeki bir sistem modeliyle T.C. Devleti ve hükümetlerinin Dersim halkının üzerindeki bir yükü olmasını kaldıracaktır. Artık Dersim halkının yükü kendi öz yükü olacaktır. T.C. Devleti’nin yükünü taşıma zorunluluğu kalmayacaktır. Otonomi, bölgedeki çatışmalardan ve olağanüstü hallerden yorgun düşmüş Dersim halkına ve çevresine rahatlama sağlayacaktır. Bunun örnekleri gerek AB ve gerekse tüm dünyada sınırlar arasında kalan tampon bölgeler statüsünde özel halk yönetim biçimlerinde görülmektedir.
Komünalite Belediyeciliği Nedir?
Komünalite yerel yönetimin doğrudan demokrasi yoluyla söz ve karar hakkının sadece katılımcı halka ait olduğu ve sadece insaniyeti ön planda tutan, din, dil, ırk ayrımı yapmayan, kendi öz gücüne ve kaynaklarına dayanan yerel belediyeciliktir. Bu belediyecilik anlayışında bilimsel kültür ve folklorik halk kültürünü aynı yerellikte birleştiren belediyeciliktir. Ulasal, ırksal, milli kökenlere bakmaksızın insaniyeti ve onun evrensel geleceği için yerel çalışmanın adıdır.
[i] Yazı yerel seçim çalışmalarına alternatifler öneren bir çalışma olarak 28.12.2013 tarihinde Fransa’da Cecile Cansız- Şadi Şadiyan tarafından kaleme alınmış, web sayfamızda yayınlanması için iletilmiş ve medya komisyonu tarafından kısaltılmıştır.