13 Ocak 2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan Konaktepe Barajı ve HES I-II için Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma kararı çıkartılarak toplam 4 baraj ve 6 HES projesi yargı kararlarına rağmen uygulanmaya çalışılıyor.
Devletin Dersim’i “derin sulara” gömmek amacı ile Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımına başlayacağı barajlar ve HES’lere karşı ortak ve etkili bir mücadele geliştirmek amacı ile Dersim-Merkez’de aralarında milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi parti, sivil toplum ve meslek örgütlerinin de bulunduğu ellinin üzerinde kurum ve kişi; 15.02.2017 tarihinde biraraya gelerek “Munzur Özgür Aksın Meclisi”ni kurdu. Kurulan bu meclis 9 kişiden oluşan Yürütme Kurulu‘nu seçti.
Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) Meclis Toplantı Salonu’nda yapılan basın toplantısında konuşan Yürütme Kurulu sözcüsü Yusuf Cengiz, meclisin kuruluşunu ve amacını şöyle ifade etti:
„Geçtiğimiz günlerde Dersim Merkezde Emek Örgütleri, Meslek Odaları, Kanaat ve İnanç önderleri, Çiftçiler, Su Mücadelesi verenler, Yaşam savunucuları, Ekoloji Hareketleri, Muhtarlar, Belediye Başkanları ve İl Genel Meclis üyeleri, Milletvekilleri ve Demokratik Kitle Örgütleri ile bir araya gelerek konuyu ülke ve dünya gündeme taşıma, yasal her türlü çalışmayı yapma ve hükümet yetkilileri ile görüşme dahil çalışma ve girişimlerde bulunma kararı aldık.
Baraj ve HES projelerinin bir an önce durdurulması konusunda siyasi nüans farkı gözetmeksizin bir arada durma, konuyu ülke ve dünya gündemine taşıma kararı aldık.
Amacımız 1961 yılından bu yana ilimizde gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmeye çalışılan Baraj ve HES’lere karşı ilimizde yaşam ve hayatı savunmak ve coğrafyamızı baraj bataklığından kurtarmaktır.
(…)
Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde toplam 4 Baraj ve 6 HES projesine izin veren bakanlık kararının iptali amacıyla 19.12.2011 tarihinde dava açılmıştı.
Davanın temyiz sürecinde Danıştay 10. Dairesi 2014/247 E. sayılı dosyasında verdiği 06.11.2014 tarihli karar ile “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay ve izin verilemez” diyerek Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan 4 Baraj ve 5 HES Projesi ile Mercan Reg. HES Projesine Milli Parklar Kanunu’nun 14. maddesi çerçevesinde verdiği izin kararının iptal edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Anılan tüm Danıştay kararlarına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Danıştay kararlarını hiçe sayarak Munzur Vadisi Milli Parkı sınırlarında inşa edilmesi planlanan en büyük Baraj Projesi durumundaki Konaktepe Barajı ve Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II Projesi’nin Nazım İmar Planı ile Uygulama İmar Planı’nı onaylamıştı.
İmar Planları’na karşı açılan dava hali hazırda İdare Mahkemesi’nde devam etmekte olup dava kapsamında Keşif ve Bilirkişi incelemesi yapılması ara kararı alınmıştır.
Hal böyleyken 13.01.2017 tarihli ve 29947 sayılı resmi Gazete’de yayımlanan 2016/9574 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Konaktepe Barajı ve HES I-II için Acele Kamulaştırma Kararı alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ve Danıştay 10. Dairesi’nin Munzur kararları geçerliliklerini korumaktadır. Hal böyleyken Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci işletilmeden ve bu kapsamda Projenin çevresel etkileri analiz edilmeden Acele Kamulaştırma Kararı alınması hukuka çok açık şekilde aykırıdır.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme hükümlerine göre Munzur Vadisi Milli Parkı Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alması gereken alanlardandır. Nitekim Munzur Üniversitesi Senatosu da Munzur Vadisi Milli Parkı’nın Dünya Kültür Mirası Listesi’ne önerilmesi / alınması için gerekli kriterleri taşıdığına dair bir rapor hazırlamıştır. Keza, Munzur Vadisi Milli Parkı 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tespit ve tescil edilmesi gereken bir alandır. Nitekim Elazığ Müze Müdürlüğü uzmanlarının anılan doğrultuda hazırlanmış raporu bulunmaktadır.
(…)
Kısaca Munzur Vadisi Milli Parkı flora ve fauna açısından eşsiz türlere sahip bir alan olup tabiat özellikleri ve güzellikleri ile de önemli bir sahadır.
Munzur Vadisi, bilim, muhafaza ve doğal güzellik açısından istisnai evrensel değeri olan oluşumları barındırdığı gibi tükenme tehdidi altındaki hayvan ve bitki türlerini de barındırmaktadır.
Munzur ve Pülümür Vadileri Türkiye ve Dünya ölçeğinde ekosistemler içermekte olup başta tarım, hayvancılık ve doğa sporları olmak üzere önemli bir potansiyele sahiptir. Bu değerler de yaşadığımız Dünyanın zenginliğidir.
Munzur, Alevilik bakımından da bir inanç ve ibadet merkezidir. Yöre mitolojisinde önemli yer bulan Munzur’un Efsanevi bir yanı da bulunmaktadır. Ayrıca iki Vadide onlarca inanç yeri (Hızır Gölü, Nişange, Ulu Ağaç v.d. ) mevcut olup sürekli ziyaret edilmekte ve adaklar adanmaktadır.
(…)
Dersimlilerin Türkiye’de ve dünyada örgütlü bulundukları her yerde doğanın tahribatına neden olacak her türlü uygulamaya karşı mücadele edeceklerini belirtmek isteriz.“
Avrupa’da barajların yapımına karşı, Munzur Özgür Aksın Meclisi ile koordineli çalışmalar sürdürmek amacıyla 26.03.2016 tarihinde Köln’de bir toplantı organize edildi. Bu toplantıda, “Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu” oluşturuldu. Köln’de yapılan toplantıda Yusuf Cengiz ülkedeki platform ve yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirmede bulundu.
Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu, Avrupa’da çevre ve insan hakları örgütleriyle çeşitli çalışmalar organize etmek, Avrupa kamuoyunun duyarlılığını oluşturmak, desteğini almak, siyasi platformlarda ve parlamentolarda konuyu gündeme getirmek amacıyla kuruldu. Platformumuz, ilk adım olarak da Munzur Özgür Aksın Meclisi’ni temsilen Almanya’da bulunan sayın Yusuf Cengiz‘in bazı Alman parlamenterler ve çevre örgütleriyle görüşmelerini organize etti. Ayrca NRW eyalet parlamentosu ziyaret edildi.
Bizler Avrupa’daki Dersim ve Alevi inanç kurumları bir araya gelerek oluşturduğumuz platform çalışmalarını kamuoyuna ilan ediyor, Avrupa’daki duyarlı kamuoyunu Munzur’u ve Dersim‘i sahiplenmeye çağırıyoruz.
10.04.2017
Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu
Muzır Bêwair Niyo – Platformê Avrupa
- Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)
- Avrupa Demokratik Dersim Birlikleri Federasyonu (ADEF)
- Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG)
- Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA)
- Dersim Gemeinde Rhein-Ruhr e.V.
- Dersim Kulturverein Rhein-Main e.V.
- Dersim Meclisi – Avrupa Çevre Komisyonu
- Dersim Özgürlük İnsiyatifi
- Förderverein Städtefreundschaft Ovacik/Tunceli – Solingen e.V.
- Kureyşan Köyü ile Dayanışma Derneği
- Kurmeşliler Derneği
Dersim Meclisi üzerine uzun bir zamandır bir makale yazmak istiyordum, ancak şimdi olanaklı oldu. Bu konuda yazan arkadaşlar önemli noktalara vurgular yaptılar. Ancak anlaşılan yazılanlar ya yeterince kamuoyu tarafından takip edilmemiş ya da dikkatli olarak incelenememiş. Dersimliler neden Meclis kuruyor sorusu hala soruluyor. Bazı konulara kendimce açıklık getirmeye çalışacağım.
Dersim Meclisini yaklaşık otuz yıldır devam eden, Dersimin etno-kültürel kimliği, tarihsel duruşu, kültürel farklılığı, özgün ve özerk yapısı üzerine yapılan tartışmaların evrimsel dönüşüm aşamasının bir sonucu veya sentezi olarak kabul etmek gerekir.
Dersim Meclisi büyük Dersim coğrafyasını kendine esas alan, Dersim’e ait kültürel renkliliği ve siyasi çeşitliliği demokrasinin bir realitesi olarak kabul eder. Dersim Meclisi bütün bu farklılıkları barış içinde yaşamasını öngören, Dersimin tarihsel kimliğini yaşatmak ve kendi kendini yönetmek projesidir. Herkesin hem fikir olduğu “Özerk Dersim” in siyasal ve yönetsel olarak reorganize etmek, siyasetini oluşturmak ve bunun altyapısını hazırlamaktır. Bu adım ile Dersim kendi kimliği, tarihsel duruşu ve özgür bayrağıyla tarihin sahnesine çıkıyor.
Her toplumun yaşadığı belli tarihsel momentler vardır. Bu tarihsel momente örgütlü ve politik hedefleri konusunda netlemiş ve buna uygun örgütler kurmuş toplumlar özgürlüklerini çoğunlukla kazanmışlardır. Bu proje, Dersimin geleceğini tayin eden bir özgürleşme hareketidir. Dersimlilerin var olan kurumları önemli kısmı yarı politik kurumlardır. Bu kurumlar da toplumun bütün eğilimlerin yansıtan ortak oluşumlar değildir. Yani Dersim’in direkt siyasi temsilcileri değildirler, aksine Dersim’in ihtiyacı olan kurumlar oluşturmak güncel ve acil politik bir görevdir. Dersim Meclisi, bu nesnel ihtiyacın bir ürünüdür.
Reel-politik durum ve bölgesel savaş Dersim için bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu buhran bir içsavaşa evrilme riski taşımaktadır. Bu durum karşısında Dersimlilerin diplomatik platformlarda kendilerini ifade edeceği ve caydırıcı girişimlerde bulunacağı siyasi bir oluşuma ihtiyaçları vardır.
Dersim toplumu, içinde bulunduğumuz bu jeo-politik denklemde, bölgesel alt-üst oluşta kendi geleceğini belirleme konusunda tarihsel bir dönüm noktasında olduğunu söylemeliyiz. Bu çatışmalar Dersim toplumunun bütün kaderini değiştirebilir veya ciddi bir felakete de götürebilir. Bölgesel bu çatışmanın ve içsavaş tehdidini ilk hedefleyeceği etno-toplulukladan birinin Dersim olacağını söylemek için çok derin analiz ve öngörülere gerek yoktur. Dersimliler bu yakın tehditti görerek ortak bir refleks ve eylem birliği geliştirmeleri gerekiyor. Bu duruma uygun siyasi oluşumlar ve önleyici siyasetler oluşturmak zorundayız. Dersim’in özgün ve özerk kimliğine denk düşecek siyasi bir oluşum yaratmak tarihsel bir zorunluluk olarak aydınların, siyasi hareketlerin, demokratik kurumların ertelemeyeceği acil bir görevdir.
Dersim bir çok acıdan sorunlu bir alan, üst üste koyduğumuzda dört haritaya denk gelen bir siyasi hegemonya iddiası orta yerinde durmaktadır. (Ermenistan, Kürdistan, Zazaistan, Türkiye) Bu hegemonya iddialar farklı siyasi angajmanları yaratarak, özgün bir Dersim siyasetinin yaratılmasına, rasyonel politik kimlik gelişimini ve ortak bir siyasi oluşumun şekillenmesini ciddi şekilde engellemektedir. Bu nedenle, Dersim toplumunun ortak siyasi-rasyonal akil gelişimi bir çok açıdan ciddi handikaplar barındırmaktadır. Bu ancak çoğulcu demokrasi anlayışıyla aşılabilir.
Bir handikap ise, 40 yıldır savaş koşullarında yasayan bir toplum olarak ve ’38’de yaşanan travmatik durum da buna eklenince, toplum olarak sağlıklı düşünme ve analitik sonuçlara varmamız konusunda bir hayli zor bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz. Bu travmatik durum sadece akil parçalanması yaratmamış, realiteden kopuş ve nesnel olma duygusunu da kaybetmemize neden olmuştur. Siyasi bölünmüşlük, ortak bir siyasi hedef konusunda anlaşmamızı, ortak yönelim ve hedefler için bir araya gelmemizi güçleştiren önemli faktörlerdir. Dersimliler bu zorlu süreci yıpranmış ve dejenere olmuş normlar yerine, yeni normlar inşa ederek, kültürel değişimi sağlayarak, demokratik kültür ve fikir farklılıklarına karşı toleranslı olmayı güçlendirerek aşabilirler.
En basta belirtmek gerekir ki, Dersim Meclisi, Dersim’in geleceğini çok ilgilendiren önemli politik bir projedir. Dersimliler tarihlerinde kendi politik talepleri için ilk kez bir araya geliyor ve kendilerini uluslararası politik düzlemde temsil edecek kurum ve meşru bir temsiliyet yaratmış olacaklardır. Dersimlilerin asgari düzeyde ortak iradesini yansıtacak bir “Temsilciler Meclisi” oluşturmak istiyorlar.
Dersim Meclisi, Avrupa’da, Dersim’de ve Türkiye metropollerindeki meclis çalışmaları bir olgunluğa kavuştuktan sonra, genel bir “Dersim Kongresi”ni toplamayı nihai hedef olarak önüne koymuştur. Dersim Kongresi katılımcı ve demokratik çoğulculuk temeline dayanan bir nitelik ile birlikte “Dersim Toplumsal Sözleşmesi”ni de deklere etmeyi öngörmektedir. Bu sözleşme, herkesi kapsayan ideolojik önyargılardan arınmış, nesnel durumun analizine dayanan, ampirik ve tarihsel olguları esas alan natürel bir karakteri olacaktır.
Dersim büyük bir aydın potansiyeli olan dinamik bir toplumdur. Dünyanın evrensel ve demokratik değerleri ile barışık yaşayan, yaşadığı toplumun sempatisini kendi kültürel değerleri ile birleştiren modern bir toplumdur. Bu objektif durum, Dersimin uluslararası politik arenada tanınması için önemli bir avantajdır. Bu avantaj profesyonel politik yöntemlerle Dersim’in etno-kültürel kimliğinin tanınması için önemli bir şanstır. Dersim Meclisi, diplomasi ve siyasi çalışmalar yapacak, Dersim’in karsı karşıya olduğu bu tehlikeyi ve olası saldırılar karsısında dünya siyaset arenasında destek ve kamuoyu oluşturmak için girişimlerde bulunacak. Dersim’in büyük bir aydın diasporası ve büyük bir potansiyeli var. Bu potansiyel ve entelektüel aklın kolektif şekilde harekete geçmesi Dersim’in geleceğine, şekillenmesine büyük katkı sağlayacak.
Sonuç olarak, Dersimlilerin kendi özgürlüklerini kazanması ve kendi kaderlerini belirlemesinde, özgür iradeleriyle hareket etmelerinin objektif koşulları oluşmuştur. Bunu adı “Dersim Rönesans’ı”dır.
Dersim kendi kimligi, tarihsel duruşu ve özgür bayrağıla tarihin sahnesine çıkıyor.
06.04.2017
Mısletê Dêsımi yönetiminin görevlendirdiği üç kişilik bir heyet olarak Mart ayında İstanbul, Ankara’dan Dersim’e kadar gitmiştik. Türkiye’de karşılaştığımız Dersimliler bize Mısletê Dêsımi hakkında bir çok soru sordular. Genellikle olumlu fikirlerini sundular. Elbet olumsuzlar da vardı. Bu kadar fazla sorulardan anlaşılıyor ki, “Mısletê Dêsımi teşkilatlanması” halkımız arasında ilgi, merak veya heyecan yaratmış. Merak, heyecan veya ilgiyle bize en çok sorulan sorular şunlardı:
Niçin Mısletê Dêsımi? Var olan Dersimli gruplardan farkınız ne? Buna gerek var mıydı? Amacınız ne? Nasıl ve nerden başaracaksınız? Dersim’de neler yapacaksınız? İlkeleriniz neler?
NİÇİN MISLETÊ DÊSIMİ?
Bilindiği gibi Dersim Eyaleti; Osmanlı döneminden 1938’lere kadar bir nevi aşiretler federasyonu gibi kendi kendini yönetti. Osmanlı beş asır içinde “11’i büyük olmak üzere yaptığı 108 askeri sefere (saldırıya) rağmen direnen Dersim-Merkezi işgal edemedi.” (Kaynak: 11.08.1937 tarihli TAN gazetesi) 1937-38’de ise terteleye, acımasız bir soykırıma uğradı halkımız. Ağa (ağler)-pir birliğinde süregelen önderlik veya ortak akıl acı bir yenilgiyle yok oldu veya edildi.
Niçin Mısletê Dêsımi diye soranlara cevabım şudur: Bizler, soykırımına uğrayan bir halkın torunları olarak atalarımızın var olma yolunda mücadele ettikleri beş asırlık şanlı ve onurlu direniş tarihimizin doğru ve hatalı yönlerini tümüyle sahiplenmek için Mısletê Dêsımi diyoruz. Ve Dersim’in yok edilen ortak aklını, ortak şuurunu, temsiliyetini yeniden oluşturmak istiyoruz. Bunun için Mısletê Dêsımi bir ihtiyaçtır. Bizi diğer gruplardan ayıran farkımız ise tüm gücümüzü yok edilmek üzere olan Dersim coğrafyasını korumak ve kurtarmaya çalışmaktır. Yani bizim birincil görevimiz Dersim Davası’dır. Bizim mayamız, genlerimiz Dersim’de oluştuğu halde, Dersim’den beslendiğimiz halde başkalarına hizmet ediyorduk. Eskiden gücümüzü başka alanlara harcayan bizler bu gün Dersim’in hizmetçisi olmak istiyor ve sadece bu konuda yoğunlaşıyoruz. Planlanan barajlar ve HESlerle sular altına gömülmek istenen Dersim’in doğasına ve çevresine sahip çıkmak için; bu konuda birlikte hareket etmek için Mısletê Dêsımi veya Dünya Dersimliler Birliği gibi bir teşkilata acil ihtiyaç vardır diyoruz.
Evliyaları, ocakları, kutsal dağları, nehirleri, pınarları ve Hızır’ın keçileriyle birlikte Kızılbaşlığın ser çeşmesi olan güzel anavatanımızı ve Hızır dilinin yok edilmesinden zevk alan bir zihniyetin Dersim’e yapacağı kötülükleri engellemek için Mısletê Dêsımi diyoruz.
Bilesiniz ki, eğer anavatan yok edilirse Türkiye diasporasındaki Dersimliler, Avrupa ve dünya diasporasındaki Dersimliler de vatansız göçmenler durumuna düşerler. Bu duruma üzülür ve yabancı ellerde çok acı çekerler. Gerekli önlemleri almak ve vatansız göçmenler durumuna düşmemek için Mısletê Dêsımi diyoruz. Bizler anavatandaki köklerimize sarılıyoruz. Çünkü atalarımız, “Her vas koka xo sero roeno / Her ot kendi kökü üzerinde yükselir”, demişler.
Bilindiği gibi vatanını kaybeden Yahudiler yabancı diyarlarda asırlarca vatansız göçmenler olarak çok ağır acılar çektiler. Sonraları batıda kurdukları “Union der Juden” yani “Dünya Yahudiler Birliği” ismi altında birleşerek yüzyıllık çetin ve fedakar bir mücadele sonunda tekrar eski vatanlarına ulaştılar. Biz Dersimliler vatansız durumuna düşmemek, var olan vatanımızı korumak ve yaşatmak için Mısletê Dêsımi, yani diğer bir değişle Dünya Dersimliler Birliği olarak tüm güçlerimizi birleştirmek istiyoruz.
Tüm kartların yeniden karıştırıldığı Ortadoğu’da halkımızın pusulasız bir gemi gibi okyanusta kaybolmasını engellemek için Mısletê Dêsımi diyoruz.
Vatanımızı sulara gömmek, batırmak isteyenler var. Batan gemiyi en son kaptan terk eder denilir. Ama bileseniz ki vatan bir gemiye benzemez ve vatan bir gemi gibi terkedilemez. Çünkü batan gemiyi insanoğlu yeniden yapabilir ama kaybedilen Dersim’i ulu dağlarıyla ve kutsal nehirleriyle başka bir yerde yapmaya insanoğlunun ve bu gün elinde bulunan üstün tekniğin gücü yetmez. Bundan dolayıdır ki, vatan on bin yolcusuyla batan en değerli gemiden de, tonlarca 24 ayar altından da değerlidir. Çünkü en büyük gemi de, tonlarca altın da insanoğlu tarafından üretilir ama kaybedilen Dersim’i yeniden üretmeye dünyanın gücü yetmez.
Vatanı yok edilen, vatansız duruma düşen bir halkın dili, kültürü, itikadı, sosyal ve siyasal tarihi, onursal belleği zamanla tarih sahnesinden silinir, kaybolup gider. Tarih bu yönüyle yok olan dillerin, kültürlerin; yok olan halkların çöplüğüdür. Tarihin çöplüğüne gömülmemek için tüm Dersimliler olarak Mısletê Dêsımi altında birleşmek istiyoruz.
Bize amacınız ve ilkeleriniz ne diyenlere ben şimdi soruyorum: Barajlar altına gömülmek istenen vatanımızı korumak ve yaşatmaktan daha büyük bir amaç olabilir mi? Yok edilmek istenen anadilimizi, itikat ve kültürümüzün idamesini sağlamak için güç birliği yapmak en önemli bir amaç değil mi?
Sosyal tarihimizi, lisanımızı, itikat ve kültürümüzü, öz vatanımızı korumak ve yaşatmak hepimizin ortak amacı olduğuna göre; bu amaçla yola çıkan Mısletê Dêsımi de hepimizin yani dünyaya yayılmış olan Dersimlilerin ve Dersim dostu demokratların ortak örgütü, ortak aklı, ortak şuurudur.
Tüm umutlarını yitirip miskinler gibi bir köşeye çekilenlere, uğraşmadan teslim olanlara sesleniyoruz: Bu yolda mücadele etmeyenler yenilgiyi baştan kabul etmiş olurlar. Aramıza katılın. Yeteneğinize, mesleğinize göre davanıza el verin, güç verin, davanıza sahip çıkın. Biz Dersimliler bu mücadelenin çok zor olacağının farkındayız. Ama yine de Dersim davasına ait olan hayallerimizi gerçekleştirmek için birleştik. Bize hayalcisiniz diyenler bilmelidir ki; her şey önce hayal kurmakla, düşünmekle başlar. Sonra da hayalleri gerçekleştirmek için çaba harcanır ve başarılı da olunur. Bu tür başarıların tarihte örnekleri çoktur. Bilesiniz ki, bizler Dersim Davası hakkında hayal kurmaya, düşünmeye devam edeceğiz. Umutla ve inatla hayallerimizin gerçekleşmesi için çaba harcamaya devam edeceğiz. Çünkü kazanma olasılığının ancak böyle çetin mücadeleler yoluyla olabileceğinin bilincindeyiz.
Prensipleriniz, ilkeleriniz nedir? Nasıl başaracaksınız diyenlere de cevabımız var: Önce güçlerimizi birleştireceğiz. Şu anda Mısletê Dêsımi-Avrupa adı altında birleşen güçlerimiz hukuk komisyonu, çevre ve doğa komisyonu, itikat kurumu, dil ve edebiyat kurumu gibi birçok konuda kolektif çalışmalarla işlerine devam ediyor. Bir yıl içinde her kesimden Dersimlilerin, Dersim konusunda duyarlı olan insanlarımızın katılacağı büyük Dersim Kongresi’nde bu çalışmaları tartışmaya açacağız ve kurtuluşa giden yolları, yöntemleri, ilkeleri hep birlikte bulacağız. Elimizde İsa’nın sihirli değneğinin olduğunu söyleyemeyiz. Hak verilmez, alınır prensibine inanıyoruz. Sorunlarımızı el ve güç birliğiyle çözebileceğimize inanıyoruz.
DERSİM’DE NELER YAPILABİLİR?
Örgütlenerek güçlerimizi birleştirirsek; örneğin Dersim’in köy ve ilçelerinde bir kampanya ile farkındalık yaratıp Dersimli öğrencilerin ortaöğretimde, fakültelerde anadil derslerine müracaat etmesini sağlayabiliriz. Bir beldede yaklaşık yirmi öğrenci Zazaca-Kırmancki veya Kırdaşki dil dersi talep ederse, o bölgedeki okullara Zazaca dersleri konuluyor ve Zazaca dersi için öğretmen veriliyor. Biliyorsunuz ki geçen öğretim yılında Dersim Üniversitesi’nden 30 Zazaca dersi öğretmeni başarıyla mezun oldu. Bunların görevi anadilimizi öğretmektir. Ama anadil talebinde bulunmak, yani var olan bazı haklarımız kullanmak için örgütlenmek ilk şarttır.
Örgütlü ve güçlü olursak; kendi dilimizi konuşan üç PİR ile Dersim’de bir itikat kurumu oluşturabiliriz. Cem ve cemaatleri, Hızır günlerini, İmamlar orucunu, Gağanı, Hautemal günü gibi inançsal töre ve törenlerimizi ana dilimizi bilen bu pirler ile yerine getirebiliriz. İbadet alanlarında bizim dille başlatılan bu gibi uygulamaların zamanla halkımız içinde anadilimize karşı ilgi de uyandıracağının ve anadilimizin gelişmesine de katkı sunacağının hepimiz farkındayız herhalde.
UNESCO tarafından yok olacak diller listesine alınan anadilimize sahip çıkmak için Mısletê Dêsımi diyoruz. Çünkü anadilimiz ana sütü kadar temiz ve besleyicidir. Çünkü dili yok edilen bir halkın zamanla kendisi de yok olur. Çünkü değişik halkların dilleri güzel, renkli, mis-amber kokulu çiçekler gibidir ve tüm dünyamız için bir güzellik, bir zenginliktir. Biliyoruz ki, dünyaca ünlü lisan profesörleri tüm dünyanın kullanacağı yeni bir dil üretmeye kalktılar ama bunu başaramadılar. Bu nedenle var olan dilleri korumak hem halkımız, hem de insanlık tarihi için çok değerlidir diyoruz. Bu nedenle atalarımız, “Her teyr eve zonê xo waneno / Her kuş kendi dilinde öter”, demişler.
İşsizlikten dolayı Dersim sürekli göç veriyor ve küçülüyor. Bu göçleri durdurmak; Dersim’in sorunlarına çözüm yolu bulmak istiyoruz. Avrupa Birliğinden alınacak Kredilerle Dersim’de arıcılığı, hayvancılığı, bağ ve bahçeciliği geliştirmek, tarımsal verimliliği yükseltmek istiyoruz. Bu nedenle Mıslête Dersim diyoruz. Bir araya gelirsek bu olumlu örnekleri ve yapılacak işleri çoğaltabiliriz. Bu saydıklarım abartı ve hayal değildir. Afyon ilinin Avrupa Birliği Fonundan arıcılık ve hayvancılık için birkaç milyon Avroyu kredi ve hibe olarak aldığını biliyoruz. Dersim niçin birkaç milyon alamıyor? Dersimliler bu konuda proje yapan firmalara ulaşama mı? Veya Dersim’in coğrafyası arıcılık ve hayvancılık yönünden Afyon ilinden daha kötü mü?
Önce örgütlenerek güçlerimizi birleştirmek ve bu gücümüzle önemli işleri başarmak için Dersimli gençleri, kadınları, işçileri, işsizleri, iş adamlarını birliğe ve dayanışmaya davet ediyoruz. Bu değerli ve onurlu mücadele yolunda her duyarlı insanın kendi mesleğine, beceresine; kendi gücüne göre yapacağı işler vardır.
Yazının başında Dersim’in Osmanlı döneminde “var olma mücadelesini” aşiret liderleri ve pirler önderliğinde bir aşiretler federasyonu gibi asırlarca sürdürdüğünü, direndiğini yazmıştım. Bunlar bizim öncülümüz, tarihi köklerimiz ve gerçeklerimizdir. Elbette ki tarihi köklerimize sahip çıkacağız. Ama çağımızda uzmanlaşma vardır. Çağımızda itikat önderlerinin, politikacıların, bilim insanlarının çalışma alanları farklıdır. Çünkü çağımızın ruhu farklıdır. Biliyorsunuz ki, çağımızın ruhu, trendi çoğulcu demokrasilerdir. Çoğulcu demokrasilerde devlet cinsel, etnik, kültürel ve dinsel gruplara eşit davranıyor. Çağımızın modern demokratik devletlerini bu gün papazlar, hahamlar, hocalar, şeyhler yönetmiyor. Çağımızda çoğulcu ve gerçekten laik devletlerin omurgası siyasi partilere dayanır. Çoğulcu ve demokrat devletleri siyasi partiler ve bu partilerde yetişen politikacılar yönetiyor.
Bu gün Avrupa Birliği’nde 30’a yakın devletle birlikte ve bu devletlerin içinde yüzden fazla değişik kültür bir arada yaşayabiliyorsa, Anadolu’da da farklı kültürler birarada; kardeşçe ve barış içinde yaşayabilir. Ki bunun tarihi de vardır ve ilacı da çoğulcu demokrasi ve karşılıklı hoşgörüdür.
Sonuç olarak sahaya inmeden, birliğe ve dayanışmaya katılmadan, tepeden, seyirci kulesinden yapılan eleştiriler fazla bir yarar sağlamaz. Sahaya inip tüm tuzaklara karşı hep birlikte oyun kurmamız, planlar yapmamız lazım. Tüm kartların yeniden karıştığı Ortadoğu’da çağdaş Dersim gelecekteki yerini ve konumunu çoğulcu demokratik kurallar içinde örgütlenip, güçlenerek; tarihi görevlerini yerine getirerek belirleyebilir.
Yeter ki, örgütlenelim. Yeter ki, bir olalım, iri ve diri olalım. Mısletê Dêsımi her duyarlı Dersimli’ye açıktır. Gelin toplantılara ve önümüzdeki yıl yapılacak olan Dersim Kongresi’ne katılın. Eleştiri ve önerilerinizi bu toplantılarda halkımıza sunun ki, hep birlikte tartışalım, sorunlarımıza birlikte çözüm yolları arayalım. Ortak aklın güç ve el birliğiyle kurulacağı, çağdaş demokrasilerde çıkış yolunun, çözümlerin kolektif bir çalışmayla bulunacağının hepimiz farkındayız. Bireysel güzel söylemlerin laf-ı güzaf olarak kaybolup gideceğini de her mantıklı insan biliyor…
Bu nedenlerden dolayı şiarımız:
Örgütlenme, dayanışma, birlik olup güçlenmektir.
Nisan-2017
“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yayınlanmıştı. Bu bildirinin ana teması Dersimliler arasında var olan ve uzun bir zamana yayılan bir ayrışma ve kamplaşmanın yol açtığı parçalanmaya ve dağılmaya bir son vermek, sorunlarımızı birlikte, bir “cemat” edebiyle konuşmak ve çözüm yolları bulma amaçlıydı.
Bu dostların sesine kulak veren, hedefledikleri amaçları arzulayan Dersimli duyarlı bir kesim, çağrıya cevap verdi ve meclisin oluşturulmasının ilk adımı Şubat 2016’da yapılan Zwingenberg toplantısıyla karara bağlandı. O çağrı başlangıç itibarıyla bir girişim niteliğindeydi. Sonun ne olacağı, nereye varacağı hiç kimse tarafından tam olarak bilinmiyordu. Meclis oluşumunun tartışıldığı ilk günden itibaren karşı çıkanlar olduğu gibi, tereddüt edenler, çekimser davrananlar, bekleyip görmek isteyenler de vardı. Ama bunların yanı sıra, o atılan ilk adımdan itibaren tereddütsüz destekleyen ve sahiplenenlerin sayısı da az değildi. Desteğini veren tek tek bireyler, aydınlar, tanınmış şahsiyetler olduğu gibi, Meclis girişimini ve çalışmalarını açıktan destekleyen Dersimli kurumlarımız da oldu elbett. Eğer Dersim Meclisi bugüne geldiyse ve bundan sonra da varlığını güçlenerek sürdürecekse, bunu en başta o kurum ve bileşenlerine borçlu olduğunu açıkca ilan etmekten bir sakınca görmememiz gerekiyor.
Meclis’in oluşturulmasında kamuoyunda belli siyasi kimlik ve fikirleriyle bilinen (Dersimci, Zazacı, Alevici, Solcu, Sosyalist veya Kürtcü, Ermenici vs.), bu yönde düşünce ve anlayış sahibi kişilerin bulunması gayet doğaldır. Nihayetinde Meclis’in amacı da siyasi farklılıklarına rağmen Dersimlileri buluşturmaktır. Fakat Dersim Meclisi hiç bir siyasi partinin, akımın, örgütün, kurumun veya çevrenin güdümünde, ya da onların yönlendirdiği bir yapı değildir ve olmayacaktır. Aynı zamanda onlara alternatif bir yapı da değildir ve öyle de olmayacaktır. Dersim Meclisi tüm kurumlara eşit mesefade duran, Dersim’e dair en küçük olumlu çabayı ve emeği önemseyen, değer veren, sahiplenen bir duruş sergileyecek, olumlu çabaları teşvik edecek, olanakları dahilinde destek olacak ve tüm bu emeklerin toplumsal değer olarak ortaklaştırılması için çaba harcıyacaktır. Dersimli kurumlar ve Dersimi çalışmalar açısından taraf tutan, kayırmacı davranan bir tutum içine girmeyecek; Dersim’e dair olumlu tüm çabaları Dersim toplumuna katkı sunduğu müddetçe tüm mecralarda ortaklaştırmayı hedefleyecektir.
Ayrıca şunu da vurgulayalım; Dersim Meclisi bu oluşmların bileşenlerinden oluşacak bir çatı örgütü veya siyasi bir parti işlevi görecek bir yapı da değildir.
O halde Dersim Meclisi nedir?
Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında, Dersim’in önde gelen bazı aşiret önder ve liderlerinin oluşturmaya çalıştığı bir takım girişimleri saymazsak. Dersim toplumu son yüz yıldır hiç bir zaman, kendi adına hareket edecek ve kendi toplumsal çıkarlarını önde tutacak, söz, yetki ve karar sahibi olan bir temsiliyet gücüne sahip olmadı veya olamadı. O günden bugüne, Dersimliler hep başkaları için var olan, ama kendileri için bir varlık gösteremeyen bir toplum oldu. Bunun bir çok sebebi vardır. Ama en büyük sebebi Dersimlilerin aşiretcilik, ezbetcilik, kabilecilik, örgütcülük, particilik vs. adına birbirlerine düşman bir hale getirilmiş ve birbirleriyle sürekli didişen, kavga eden bir topluma dönüştürülmüş olmalarıdır. Dersim Meclisi, en başta buna bir son vermeyi amaçlamaktadır. Peki bunu nasıl başaracak, yüz yıldır birbiriyle didişen ve birbiriyle kavgalı olan bir toplum, tekrar yeniden nasıl barışık bir hale getirilecek? Dersim Meclisi’nin belkide en büyük sorunu budur.
İhtiyaç, amaç ve araç:
Yeryüzünde insanlık var olalı beri, insanoğlu sahip olduğu bütün araçları yaşadığı kişisel, toplumsal ve yaşamsal ihitiyaçlarından hareketle var edip sahiplenmiştir. Elinde kullandığı taştan tutun da, ayağına taktığı çarığa kadar; başını soktuğu kulübeden tutun da, içinde yaşadığı saraya kadar; ormanda avlanmak için oluşturduğu küçük avcı çetelerden tutun da, modern dünyada yüzbinleri bulan ordu gücüne kadar; küçük bir köy meclisinden tutun da, uluslarası yetkiye sahip kurumlara, örgütlere, devletlere kadar…
Bütün bu araçları var eden insanoğlu, araçtan önce ihityacını tespit etmiş, sonra ihitiyacına denk düşecek amacını belirlemiş, ardısıra da onu gerçekleştirecek aracını oluşturmuştur.
Bugünkü Dersim toplumunun ihitiyacı, talepleri ve amacı nedir ?
- Dersim toplumunun bir kimlik talebi vardır, bu talebin komşu halklar ve topluluklarca kabule ihtiyacı vardır. Ortalama son 500 yıldır Dersimliler bu kimliğinden dolayı etraf topluluklar ve halklar tarafından eziyet görmüş, canlarından olmuş, yok edilmişlerdir. Onların kimlikleriyle yaşama ihitiyacı ve sorunu vardır.
- Dersim toplumunun kendi arasında iletişimini sağladığı, acısını, derdini, sevgisini, öfkesini her türlü duygu ve düşüncesini ifade ettiği bir dili vardır. Bu dilin yine komşu halklar ve topluluklar tarafından kabullenilmemesi, yok sayılması, inkar edilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi kendi dilini konuşma, öğrenme ve öğretme hakkı vardır.
- Dersim toplumunun asırlardır yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı bir inanç biçimi vardır. Bu inancın yine komşu halklar ve inanç toplulukları tarafından baskıya uğraması, hor görülmesi ve tanınmaması sorunu vardır. Dersim toplumu ve halkı kendi inandığı biçimiyle, inancıyla birlikte yaşama talebi ve hakkı vardır.
- Dersim toplumu binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklara el konulması, doğduğu ve var olduğu mekandan koparılması, yaşam alanının daraltılması, yerinden yurdundan edilmesi, başka diyarlara göç ettrilmesi, sürülmesi, kaybedilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi doğduğu toprağına, suyuna, ağacına, dağına, yurduna sahip çıkma hakkı vardır. Tehdit edilmeden, can güvenliği tehlikeye girmeden, vatanında özgürce yaşama hakkı vardır.
Dersim halkının kutsal gördüğü mekanlarının, değer verdiği Munzur Suyu’nun barajlar ile boğulması, doğasının ekolojik dengesinin bozulması, barajlar ve HES’lerle kuraklık tehlikesi ile baş başa bırakılma sorunu vardır. Dersim halkının Dersim’in insansızlaştırılmasına, baraj ve HES”lere karşı durma, doğasını koruma hakkı vardır. - Dersim toplumunun sorunlarını, taleplerini, amaçlarını dile getirecek, onları günümüz dünyasında, diğer halkların nezdinde temsil edecek, onların varlığını kabul ettirecek politik ve örgütsel temsiliyet sorunu vardır. Dersim halkının da her halk gibi bağamsız ve özgürce kendi temsiliyetine kavuşma hakkı vardır.
Bunlar Dersim toplumunun en acil ve en önemli sorunları ve talepleridir. Dersim Meclisi, bu ihitiyaç ve talepler etrafında örgütlenen, bu ihitiyaç ve talepleri dile getirmek için oluşturulan, bütün kurum, kuruluş, örgüt, yapı ve şahsiyetlerle birlikte çalışmayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda yürütlen çalışmaları koordine etmeyi, birleştirmeyi, bir merkezde toplamayı, Dersim’in çıkarlarını temel alacak ortak bir akıl yaratıp, toplumsal bir konsensüs oluşturarak, onunla hareket etmeyi amaçlayan bir araca ihtiyaç vardır.
Dersim Meclisi bu aracın ta kendisi olacaktır.
8 Mart 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Yürütme Kurulu
Türkiye yeni bir seçim süreci ile karşı karşıya. Bu genel seçimden ziyade HAYIR ve EVET seçeneği ile referandum temelinde, toplumun önüne konan fiili durumu meşrulaştırma projesidir.
Nedir fiili durum?
Haziran seçimleri sürecinden sonra “seni başkan yaptırmayacağız” diyen demokrasi güçlerinin barajı aşması ile birlikte tek başına anayasayı değiştirecek güce ulaşamayan AKP, Türkiye’de tam anlamıyla bir kaos ortamı yaratıp, tek parti diktatörlüğüne doğru hızla dönüşmenin adımlarını atmıştır.
Bu süreçte, Kürt illerinde yerle bir edilen ilçeler ve köyler, bodrum katlarında yakılarak katledinlen insanlar, mitinglerde patlatılan bombalar ile halklara karşı savaş ortamı tırmandırılmış ve yüzlerce insan katledilmiştir.
Keza işçi ve emekçiler üzerinde estirelen devlet terörü başta sivil toplum örgütleri olmak üzere muhalif tüm grupları nefes alamaz duruma getirmiştir. Kasım şeçimlerinden sonra tek parti diktatörlüğü rejim ve sistem değiştirme projesi ile partili tek adam diktatörlüğü sürecine girmiştir. Yine o tarihten günümüze kadar 15 Temmuz’u gerekçe göstererek uygulamaya sokulan OHAL süreci ile gerek klikler arası çatışmadan kaynaklı gerekse de toplumsal tüm muhalif kesimi tasfiye amaçlı onbinlerce insan tutuklanmış, gazete, dergi, radyo ve TV’ler kapatılmış, aydın, yazar, akademisyen, gazeteci ve HDP milletvekilleri ile eşbaşkanları cezaevine atılmış, diktatörlük Kanun Hükmünde Kararnameler ile adım adım meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Türk-İslam sentezli ittifak kuran AKP ve MHP, bu süreçte özellikle Dersim ve Alevi kimliğine karşı fiili saldırılardan geri durmamıştır. Alevilerin evleri işaretlenmiş, cemevleri basılarak gaza boğulmuş, insanlar tutuklanmış ve hatta cemevinin bahçesinde insanlarımızı katletmişlerdir.
Keza Dersim’e dair yasak bölgeler ilan edilmiş, yayla yasakları tekrardan devreye konulmuş ve
Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan Konaktepe Barajı ve HES I-II için Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma kararı çıkartılarak toplam 4 baraj ve 6 HES projesi yargı kararlarına rağmen KHK’ler ile yeniden yürürlüğü konulmuştur.
Referandum, uygu
lanan bu zulmü yasal kılıfına uydurma seçimidir. Şeriat ve yeni Osmalıcılık özlemi ile yanıp tutuşan AKP ve MHP iktidar kliği, bu anayasal değişikliğin kabul görmeme tehlikesine karşı, şimdi de HAYIR diyen tüm kesimi vatan hainliği ve teröristlik ile itham etmekte ve bu kesime karşı her yol ve yöntemi deneyerek operasyonlar düzenlemektedir. Bu da “hayır tavrı”nın sistemi paniğe ve korkuya ittiğinin göstergesidir.
Çıkacak hayır olasılığı eski ile yeni anayasa arasında bir tercihten ziyade, tüm bu barbar uygulamalara karşı bir duruş olarak ele alınmalıdır. Hayır çıktığı taktirde, bu itiraz, güçlü bir toplumsal zemin bulacak ve iktidarın planlarını
zora sokmuş olacaktır. Aynı zamanda toplumsal dayanışma ve direnişin bir şeylere dur deme gücünün olduğu bilinci kitlelerde umuda yol açacaktır. Diğer anlamda söylemek gerekirse, yanında duracağımız bu umuttur.
Umudun büyümesi için tüm demokratik muhalif kesimlerin yanında olmalıyız.
Alternatifimiz eski çürümüş Kemalist Cumhuriyet değil, eşitlikçi, özgür ve katılımcı demokrasiyi savunan ve uygulayan toplumsal bir sistemdir. Doğa ve insana saygı, farklı fikirlere ve inançlara saygı, tek dilin, tek bayrağın, tek inancın dayatılmadığı özgür bir toplumsal projeden yanayız.
Karşı çıktığımız ise topluma dayatılan, gerici, yobaz, şeriat özlemli tekçi ve diktatöryal sistemlerdir. İnsanlık değerleri temelinde umudu büyütmek adına, tek adam merkezli diktatöryal sistemlere karşı her daim ezilen, horlanan, yoksayılan, dıştalanan, aşağılanan birey ve tolumların yanında duracağız.
Bu bilincle HAYIR desteklenmeli, Türkiye’nin tüm mozaiksel güzellikleri bir avuc rantcı, hırsız ve katliamcı gruhun eline bırakılmamalıdır.
Bu itiraz sesine bir enstrüman olarak dahil olunmalıdır.
28.02.2017
Dersim Meclisi-Avrupa
Bu konuda bir hayli şey söylendi ve yazıldı. Her kes bulunduğu yerden hareketle kendine göre meclisin resmini çizdi veya çizmeye çalıştı. Kimi meclise doğrudan bir “parlamento” rolü biçerken, kimi de onu “köy ihtiyar meclisi, belediye meclisi” gibi örneklerle açıklamaya çalıştı.
Meclisin ne olduğu, onun ne amaçla hayata geçirilmek istendiği sorusunun cevabında yatmaktadır.
Meclisi gerekli kılan asıl neden Dersimlilerin meşru bir temsiliyetinin olmaması idi. Meclis bu eksikliği giderme girişimi olarak ele alındı. Nasıl ki Yahudiler denince “Almanya Yahudileri Merkezi” veya Ermeniler denince “Almanya Ermeniler Merkez Konseyi” akla geliyorsa Dersimliler denince “Mısletê Dêsımi/Dersim Meclisi” anlaşılması amacıyla…
Dolayısıyla meclisi, farklılıkları kendi içinde barındıran bir çatı yapılanması olarak düşünmemiz gerekiyor.
A’dan Z’ye örgütlenmelerin bulunduğu “bereketli” Dersim coğrafyasında böylesi bir birlikteliği sağlamak elbet de kolay değil. Var olan her yapı kendisini bir çeşit Dersim’in tek temsilcisi olarak görüyor. Yanlış anlaşılmasın, herhangi bir yapıyı yermek, küçük düşürmek maksadıyla değil, anlaşılsın diye şu soruyu sormak istiyorum:
Dersim’in meşru temsilcisi kimdir?
Dersim’in meşru temsilcisi
- FDG midir?
- ADEF midir?
- DEDEF midir?
- FEDA mıdır?
- Yoksa diğer Türk ve Kürt sol örgütler midir?
Her ne kadar bu konuda adı geçen veya geçmeyen yapılanmalar kendilerini tek yetkili görüyorlarsa da malesef bu durum realiteye tekabul etmemektedir.
Dolayısıyla meşru bir temsiliyetin oluşabilmesi için farklılıları kendi içinde barındıran, hoşgörü kültürü ile hareket eden, Dersimlilik bilincini yeniden yeşerten bir çatı örgütlenmesine ihtiyaç vardır.
Böylesi bir birlikteliğin sağlanması tabidir ki asgari müşterekler gerektiriyor. Dersim Fikriyatı babındaki çalışmalar asgari müştereklerin daha da belirginleşmesine vesile oldu. Yapılması gereken bunların altını doldurmak olmalı.
Nedir bu asgari müşterekler?
Bunları tarihi Dersim coğrafyasının talebi, Dersimin dilleri, inancı, kimliği ve kültürü olarak sıralayabiliriz.
Burda iki noktaya dikkati çekmek istiyorum:
- Çok dilliliğimizi bir zenginlik olarak görmekle birlikte yok olmakla karşıkarşıya olmasından hareketle “Dımılki/Kırmancki/Zazaki”ye; resmi, gayri resmi her türlü baskıya maruz kalan Dersim İnancı’na da pozitif yaklaşım gerekmektedir.
- Kimlik konusuna gelince onlarca yıllık tartışmalarımıza mal olmuş sorunlu bir alana girmiş olacağız. Böylesi bir tartışma enerjimizi heder etmekten öteye götürmez bizi. Burda tek kriter Dersimlilik olmalıdır. Dersimlilik bilinci ve aydiyetini yeniden yeşertirsek, tüm kimliklere eşit mesafede durursak bu sorunu aşma şansını elde etmiş olacağız.
Yani kişi kendini
- Kürt görüyorsa, ben Dersimli Kürdüm,
- Ermeni görüyorsa ben Dersmimli Ermeniyim,
- Zaza görüyorsa ben Dersimli Zazayım diyebilmeli.
23.01.2017
Gerek Hilafetçi Osmanlı, gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet Dersim’i “sorun” gördü. Baskı ve katliamlar hiç eksik olmadı. Büyük yaralar açıldı. Kapanmadı o yaralar. Zira tedavi eden olmadı Dersimliler’in yarasını. Bu nedenle Dersimliler’in tarihsel ve toplumsal yaraları hâlâ kanamaya devam etmektedir. Tedavi edilmeyen bu yaralar Dersimliler’in düşün ve duygu dünyasında derin ve kalıcı yarılmalara neden oldu.
Geçmişte yaşanmış sorunlar, doğru bir zeminde adaletli bir yaklaşımla ele alınmaz ve çözülmez ise geçmiş hiçbir zaman geçmiş olmaz. Yeni biçimlere bürünerek her zaman bireylerin ve toplumların yaşamında var olmaya devam eder.
Geçmişinde çözülmemiş sorunları, kanamakta olan yaraları olan toplumlar/bireyler, bugününü örgütlemede ve geleceğini inşa etmekte ciddi sorunlar yaşarlar.
Bunun en önemli nedenlerinden biri toplumsal travmadır. Yani toplumun ortak akıl ve ortak duygusunun parçalanmış olmasıdır.
Travmanın tedavisi, yaraların sarılması dolayısıyla bugünün ve yarının sağlıklı biçimde inşa edilebilmesi bir hesaplaşma/yüzleşme süreciyle mümkün olabilir.
Hesaplaşma/yüzleşme ise ortak etik değerlerin, ortak aklın yön verdiği örgütlü bir toplumun eseri olabilir.
Dersim toplumunun sorunları üzerine uzun yıllar değişik kurum ve bireylerin çabaları oldu. Bunların her birinin kendi koşullarında kıymetli olduğunu teslim etmek gerekir.
Ancak bu çabalar Dersim toplumunun ortak aklını oluşturarak stratejik bir plan dahilinde kalıcı mevziler yaratmaya yetmedi. Zira parçada düşünüldü. Bir yanıyla tek etnik köken veya inanç üzerine kimlik inşa etme (parçalı kimlik) mücadelesi çoklu “Dersim kimliği”nin önüne geçti.
Öbür yanıyla da Dersimliler’in enerjisi ağırlıklı olarak güncel siyasal ve sosyal sorunlara kanalize oldu.
Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.
Son 30 yılda görüldü ki “parçalı kimlik” (aynı zamanda tekleştirici) düşüncesi Dersim’de ve Dersimliler’de beklenen karşılığı bulmadı/bulamadı. Toplumun büyük kesimi çoğulcu “Dersimli” kimliğiyle tanımladı kendini ve böyle yaşamayı benimsedi.
Elbette her etnik, inanç veya siyasi kimliğin kendini var etme (inşa etme) hakkı tartışmasız kabul edilmelidir. Sorun, bütün bir tablonun her bir parçasının, kendisini bütünün yerine koyması, dolayısıyla da diğer kimliklere yaşam hakkı tanımama anlayışı ve pratiğindedir
Hiçbir kimlik, kendi varlığını başka kimliklerin yok edilişi üzerinden var etmemelidir.
Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.
DERSİM FİKRİYATINDAN DERSİM MECLİSİ FİKRİYATINA…
Uzun yıllar, “Dersim fikriyatı” üzerine düşünen ve bunu değişik biçimlerde savunan Dersimliler oldu. Ancak “parçalı akıl” ve “parçalı kimlik” düşünüş sürecinin doğası gereği bütünü kapsayamadı…
2015 yılının son aylarından itibaren bazı kurumların çabasıyla bir grup insan, Dersimliler’in “parçalı aklı”nın ürünü olan dağınık duruş ve rekabetçi tarzın yarattığı olumsuz tablo üzerine sohbetler yaptı. Bu sohbetler ve çabadan “Dersim Meclisi Fikri” doğdu.
2016 yılı Şubat ayında Almanya’da yapılan toplantı, “Dersim Fikriyatı”ndan “Dersim Meclisi Fikriyatı”na doğru yürüyüşünde başlangıcı oldu.
“Dersim Meclisi Girişimi” olarak tanımlanan ve şekillenme sürecine giren düşünce Avrupa’da ve Türkiye’de çalışmalarını sürdürdü/sürdürüyor.
Bu fikir Dersimliler arasında düşünsel planda önemli ilgi gördü/görüyor. Ancak Dersimli kurumların (dernek vb) bir kısmı bu düşünce ve girişime mesafeli durmaktalar.
Zira onlardan bazıları bunu kendilerine karşı bir girişim olarak algılamaktadırlar. Bu algının birden çok nedeni olduğu söylenebilir.
Birincisi; bu algının parçalı düşünüş ve parçalı duruştan kaynaklı olması.
İkincisi; rekabetçi bir anlayış ve tarzın ağır etkisi.
Üçüncüsü; mevcut kurumların Dersim meselesi ve davasını “dernekçilik ufku”nun ötesine taşıyamamış olmalarının önemli payı olduğu söylenebilir.
Dördüncüsü; ve en önemlisi Dersim davasını tarihsel, toplumsal özgünlüğü boyutundan kopararak, genel siyasal ve sosyal konular bağlamında ele alınmasıdır.
Gerek Türkiye de, gerekse Avrupa’daki Dersimliler’in bu “parçalı” ve “rekabetçi” durumu, toplumun önemli bir kesiminin örgütsüz ve atıl kalmasında önemli bir paya sahiptir. Söz gelimi; aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, işverenler, kanaat önderleri gibi kesimlerin Dersim davası/sorunlarına dair görüş ve enerjilerini toparlayabilecek seçeneklerden yoksun olmalarını veya büyük bir boşluğun yaşanmasını başka türlü açıklamak olanaklı değildir.
Bu tabloda Dersim Meclis Girişimi, toplumun düşün dünyasında yeni ufukların açılmasının önünü açabilir. Çoğulcu Dersimli kimliğinin oluşumu ve yeni bir toplumsal aydınlanmanın olanaklarını yaratabilir.
Toplumun düşünsel, kültürel, ekonomik, inançsal dağınıklığının, doğa ve çevre mücadelesinde yaşanan “parçalı”lığın giderilmesinde yeni iletişim kanalları açılabilir, yeni kurumsal oluşumları gerekli hale getirebilir.
Yerel sorunları sadece yerel bir akıl ile değil, evrensel bir akılla çözmenin fikri zenginliğine ulaşabilir.
Dolayısıyla “Dersimli olma” düşünsel zemini üzerinden, yeni bir kurumsallaşma aşamasına geçmek zorundadır Dersimliler…
Dersimliler üç konuda stratejik bir görüş oluşturmak ve buna uygun kurumsal yapı inşa etmek durumundalar.
1) Dersimliler’in Ortak Aklı
Egemenler bir toplumu yok etmek veya teslim almak için önce onun tarihsel, toplumsal, kültürel belleğini yıkar/parçalar ve yerine kendi ideolojik sembollerini inşa eder. Bu durumda toplumu bir arada tutan değerlerden ve sistematik düşünme kapasitesinden yoksun bırakır. Dersimlilerin yaşadığı ağır tarihsel, toplumsal ve siyasal nedenlerle düşün ve duygu dünyasının parçalı olduğunu tespit etmek gerekir.
Bu nedenle; öncelikli olarak Dersim Meclis Girişimi bu travmatik/parçalı durumun nedenlerini analiz etmek ve gerçekçi bir tespit yapmak için bilimsel çalışmalar yapmalıdır. Devamında özgün yöntemler kullanarak bu parçalı öznelerle güven ve saygınlık ilişkisi oluşturmayı hedeflemelidir. Bireyler ve kurumlarla kurulacak saygın ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden “ortak akıl”a ulaşmayı hedeflemek ve çalışmalarının ana eksenine bunu yerleştirmek durumundadır.
Geleneksel düşünüş kalıpları ve iletişim yöntemleriyle yeni bir düşünce oluşturmak ve topluma benimsetmek olanaklı değildir.
Ortak akıl oluşturma sürecinin sağlıklı gelişebilmesi için Meclis Girişimi toplumda yaygın olan her türden reaksiyonel ve rekabetçi anlayışla arasına kalın hatlar örmek ve kararlı/istikrarlı bir duruş göstermek durumundadır.
En temel mesele ve konularda bile, Dersimliler’in ne ortak düşüncesi, nede ortak duruşu vardır. Acılarda bile ortaklaşamayan, yaşadıkları Tertele’ye dair ortak bir düşünce ve davranış oluşturamayan bir hakikatle yüz yüzeyiz. Öncelikle bu hakikati kabul etmek ve bunun nedenleri üzerine bilimsel aklın ürünü olan çalışmalar yaparak ortak bir düşünce oluşturmanın yaşamsal bir öneme sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Etnik ve inanç kimliği, kültürel ve siyasi kimliği ne olursa olsun (ırkçı ve dinciler hariç) tüm Dersimlileri tarih, toplum, kültür, doğa, inançlar, diller, ekonomi vb temel konularda bir araya getirebilecek, bu tür temel konuları bilimsel normlarda araştırıp anlatabilecek ve birbirinden öğrenebilecekleri yeni bir sürece ve bunun sonunda ortak aklın oluşumuna ihtiyaç vardır.
Dersim toplumunun yeni bir aydınlanmaya, yeni araçlara, yeni mücadele yöntemlerine ve yeni mevzilere ulaşması gerekir. Aksi durumda toplum olarak varlığını sürdürmenin tüm dinamiklerini kaybeder.
Dersimlilerin bir “kimlik” bunalımı yaşadığını söylemek mümkün. Ancak daha da önemlisi toplumda bir “kişilik erozyonu” ve “etik değerler” sorunu olduğunu da tespit etmek gerekir.
Bir toplumda kimlik ve kişilik ilişkisinde ciddi bozulma varsa bu, büyük bir çözülme ve yıkım yaşandığını göstermektedir.
Yani travmanın ve bellek yitiminin toplumsal ve kişisel değer yitimindeki etkilerinin yanı sıra; kapitalist sistemin, bölgede uzun yıllardır süren şiddetin parçalayıcı ve çürütücü etkilerinin de üzerinde durmak son derece önem kazanmıştır.
Belirtmek ve kabul etmek gerekir ki; bir toplumun düşün dünyasını oluşturan, şekillendiren ve yön veren en önemli kesim o toplumun düşün insanlarıdır; yani aydınları ve sanatçılarıdır. Ne yazık ki Dersimli aydın ve sanatçıların önemli bir bölümü söz konusu “parçalı akıl”ın ve rekabetçi tarzın sıradan bir bileşeni olmayı tercih ederken, diğer önemli bölüm aydın ve sanatçının ise tarihine, kültürüne, toplumuna karşı taşıması gereken sorumluluktan uzak durmayı tercih etmeleri büyük bir kayıptır.
Ortak akıl sürecinin özneleri olan Dersimli düşün insanlarını (aydınlar, sanatçılar) şimdiye kadar yapmadıkları/yapamadıkları ödevlerini acilen yapmaya ve vefaya davet etmeliyiz. Ortak akıl oluşturma süreci bu perspektifle sürdürülür ve gerekli olgunluğa ulaştığında da bir “Dersim Kongresi” toplanarak yeni bir aşamaya geçilebilir. Bu aşama Dersim Meclisi’nin kuruluşudur.
2) Dersimliler’in Temsiliyeti
Dersim’de yaşayan Dersimliler’in nüfusu her geçen gün azalmaktadır. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin değişik kentlerinde, Avrupa da ve başka ülkelerde yaşamaktadırlar. Hem ortak aklın oluşturulamamış olması, hem de rekabetçi düşünce, duygu ve davranışları nedeniyle Dersim ve Dersimliler bir temsiliyet sorunu yaşamaktadır.
Bu kadar ağır sorunlar yaşamış ve yaşamakta olan bir toplumun kolektif temsilden yoksun kalması büyük bir açmazdır.
Ortak akılın oluşturulma sürecinin sağlıklı ve başarılı sürdürülmesi aynı zamanda ortak iradenin/temsiliyetin oluşturulmasının koşullarını yaratır.
Halklar ve kültürler yurdu (Kırmanciya beleke) olan Dersim coğrafyasında ve Dersim dışında yaşayan tüm Dersimliler’in sorunları/davası için ulusal ve uluslararası alanda sürdürecekleri her türlü mücadelede bir temsil mekanizmasının olması yaşamsal öneme sahiptir.
Temsiliyet meselesini mevcut kurum ve çevrelerin “parçalı kimlik” dayatmaları ve rekabetinden kurtarmak, tüm kimlikleri “Dersimli” kimliği ve “Kırmanciya Beleke” (Kırmançlar’ın çok kültürlü, çok renkli ülkesi) persektifi ve demokratik toplum bireylerinin katılımıyla ele almak gerekmektedir.
Bunun nasıl oluşacağı, nasıl işleyeceği ve ne tür somut işler yapacağı sorusu Dersim Meclisi iradesiyle yanıt bulabilecektir.
3) Dersim’in Statüsü
Dersim inanç yapısı ve inançların birbiriyle ilişkisi, değişik etnik kimliklerin bir arada yaşaması ve ilişkileri, çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı (dinli) özelliğinin yanısıra, doğası ve doğa insan ilişkileri nedeniyle de dünya kültürel mirasının ve doğal hayatının önemli bir parçası/değeridir.
Bu özgünlüğün/değerlerin korunması sadece Dersimliler için değil, insanlık için büyük bir zenginlik ve kazanımdır. Bu nedenlerle Dersim tekçi devlet zihniyetinin hedefi olmuştur ve olmaktadır. Egemenlerin tekçi politikalarına karşı kararlı bir duruş göstermenin yanısıra Dersim her türlü kimlik ve çıkar çatışmasının, siyasal rekabetin dışında tutulması gereken bir doğa harikası ve kültürler beşiği olarak korunması gereken bir coğrafyadır.
Dersim dünya da ve bölgede özel bir statü hak eden özgünlüğe sahiptir. Kendi kendini yönetmesiyle ancak bu özgünlüğünü koruyabilir. Mevcut rejim veya iktidar seçeneklerinden hiç biri Dersim’in bu zenginliğini anlayabilecek/koruyabilecek durumda değildir. Kendi kendini yönetmesi oranın özgünlüğü nedeniyle bir statüye kavuşturulmasıyla mümkün olabilir…
Bölgede ve ülkede yaşanan politik süreç yeni devletlerin oluşumu ve yeni yönetim biçimlerinin tartışılacağı gözönünde bulundurulursa “statü” meselesi daha da önem kazanmaktadır…
Tüm bu sorunların bir arada konuşulabildiği, farklı kimlik ve fikirlerin değer gördüğü ve saygıyla birbirini kabul ettiği, güvene dayalı güçlü bir iletişime ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç yeni bir düşünsel üretimi ve yaklaşımı, yeni bir platformu gerekli hale getiriyor.
Dersim Meclisi fikriyatı doğru anlaşılır, doğru tartışılır ve bir kongreyle rafine edilerek Dersim Meclisi’ne dönüştürülebilirse ortak akılın oluşumunu, temsiliyet sorununu çözebilir. İşte o zaman “Dersim’in statüsü”ne dair stratejik plan oluşturmak ve çalışmalar yapmak mümkün olabilecektir…
DERSİM MECLİS GİRİŞİMİN’DEN KAMUOYUNA:
Halkların Birbirlerini Boğazlamasına Hayır!
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yönettiği devlet, tam bir savaş seferberliğine çıkmış durumdadır. Ülkenin dört bir yanında dizginlerinden boşalmış bir baskı terör kol geziyor.
Halklara, inançlara, emek ve demokrasi güçlerine yönelik açık bir savaş ilan edilmiştir.
15 Temmuz İslamist darbe girişimini “Allah’ın bize lütfudur” diyerek kendisine muhalif olan her düşünce, kurum ve kişilere sistemli bir baskı ve şiddet uygulayarak İslamist diktatörlüğünü pekiştirmeye çalışmaktadır.
Tüm muhalif medya kuruluşları, aydınlar, sendikalar bu saldırıdan payını almış durumdalar.
Dün gece sabaha doğru HDP milletvekillerinin evleri basılarak, eşbaşkanlar da içinde olmak üzere 12 milletvekili gözaltına alındı. Bazıları tutuklandı. Diğerlerinin sorguları devam ediyor.
İslamist AKP rejimi, ülkeyi gerçek ve klasik anlamda bir iç savaşa ve halkları birbirlerini boğazlamaya sürüklemektedir.
AKP, Ortadoğu’da yaşanan keşmekeş ve bölgesel savaşı Türkiye topraklarına taşımak için büyük hazırlıklar yapıyor. AKP’nin savaş ve propaganda araçları, etkin ve kapsamlı bir mezhep ve etnik kimlik düşmanlığı kampanyası yürütmektedir.
Irak’taki Şii askeri milis örgütü Haşdi Şabi’nin IŞID’tan daha katliamci olduğunu işleyerek Türkiye’de Alevi katliamlarına ortam hazırlıyorlar. Haşdi Şabi Telafer’e yöneldi bahanesiyle sınırlara büyük askeri sevkiyatlar yapıyorlar.
Ülke nüfusunun yarısını düşman olarak ilan etmiş, iki düşman kamp karşı karşıya getirilmiş bulunuyor. Her konuda devletin bekası için yayın yapan Cumhuriyet Gazetesi gibi yer yer liberal sesler çıkaranlara bile gece baskınları düzenleniyor. Yönetici ve yazarları gözaltına alınarak soruşturmalardan geçiriliyor.
Dersim Meclis Girişimi olarak, her biri on binlerce oy almış Kürtler’in siyasi temsilcilerine, ilerici demokratik kurum ve kişilere uygulanan baskıları lanetliyor, HDP milletvekilleri, aydınlar, yazarlar, Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarının bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.
Tüm ezilenleri birleşik mücadeleye davet ediyoruz.
Dersim Meclis Girişimi – Yürütme Kurulu
5 Kasım 2016