AKP devletinin güvenlik kuvvetleri, 12 Ekim günü Bursa ve Gemlik Dersim Dernekleri yöneticilerinin evlerine baskınlar düzenledi. Dernek başkanları ve yönetim kurulu üyeleri gözaltına alındılar. Nedeni ve gerekçesi bildik argümanlar.
Recep Tayyip Erdoğan daha şimdiden yerel seçimlere işaret ederek AKP’nin kaybetmesi Türkiye’nin kaybetmesi demektir diye fetva verdi. Bunun anlamı, yandaşları dışında, toplumun hiç bir birimi, kurumu ve ferdine düşünce ifade etme özgürlüğünün olmayacağıdır. Yıllardır bu zeminde estirilen politik baskılar, her geçen gün yeni bir ivme kazanıyor.
Hedeflediği kitleye kıyıcı bir çağrı daha yapıyor. “AKP dava partisi”dir, diyerek “islam’a çağrı”da bulunuyor. Bununla toplumu keskin düşman kamplara ayırıyor. Bu bağlamda ‘yüzde eli artı bir’in dışındaki bütün toplumlsal katmanlar ve onların her türlü muhalefeti “terör ve teröre destek” gerekçesi ile baskı altına alınıyor, susturulmak isteniyor.
Dersim Dernekleri yöneticileri, Dersim’in dili, inanci, kültürü ve doğasını koruma, yaşatma ve geliştirme çalışmaları yapıyor. Onların Dersim patentli olması bile başlı başına AKP devletinin yüksek ilgisine mazhar oluyor. Dersim başlığı altında yapılan ve yapılacak tüm çalışmaları da bütün diğer demokrasi mücadeleleri gibi iktidarlarına muhalefet olarak ele alıyor ve susturmaya çalışıyor.
Bursa ve Gemlik Dersim Dernekleri yönetim kurulu üyeleri’nin evlerine yapılan gece baskınları ve gözaltına alınmaları, bu siyasetin ve anlayışın bir devamı olarak geçekleşiyor.
Demokratik hak ve özgürlüklerin yaşam bulması çalışmaları üzerindeki politik baskıları, ev baskınlarını, gözaltıları şiddetle kınıyoruz. Bursa ve Gemlik Dersim dernek başkanları ve yönetim kurulu üyelerinin bir an evvel serbest bırakılmasını istiyoruz.
15 Ekim 2017
Dersim Meclisi Türkiye-Avrupa Koordinasyonu
Dersim Meclisi ekseninde, Dersim, Türkiye ve yurtdışında yaşayan yurtseverinden milliyetçisine, sosyalistinden işverenine, ateistinden Raa Heq’cisine, demokratından Hardo Dewréş sevdalısına, esnafından bürokratına varan oldukça geniş bir çevreyi kapsayan bir çalışma söz konusu. Bu bir farklılıktır. Bu farklılığı anlamak, ona göre yol ve yöntemler bularak hareket etmek kaçınılmazdır. Bu da ancak “zereweşiye” kültürünün içselleştirilmesi ve beklentilerin abartılmamasıyla, yok olan veya edilen Dersimlilik bilincinin tekrardan canlandırılması, kendini yaşaması, yaşatılmasıyla mümkündür.
Bu değerli çalışma dernek, federasyon, örgüt ve parti işlevini üstlenen bir çalışma değildir. Dersimlilik bağlamında olmazsa olmazlarının ekseninde yürütülen farkındalık yaratmaya çalışan bir yapılanma mücadelesidir.
Fakat bu bağlamda yaşadıklarımızdan bir kısmı bana yıllarca tekrarladığımız “ulusların kader tayın hakkı” eksenli tartışmaları hatırlattı. Devrim geldikten sonra her ulus kendi kader tayın hakkını kullanarak kendi değerlerini yaşayacak veya var edecektir misali. Hep yarın eksenli bir mücadele… Oysa bunu yaparken bugünü olması gerektiği gibi yaşayamadığımızdan dolayı yarına bırakacağımız çok da bir mirasımızın olmadığı dünün tecrübesi; ve akabinde Dersim’i Dersim eden değerlerin elden gittikten sonra kendimiz olamayacağımız, kendimizi yaşayamayacağımız gerçeği…
Yani bu durumun Dersimliler açısından güzel bir ütopyadan öteye geçmeyen bir şey olduğunu bizat yaşayarak öğrenmek.
Peki ne yapmalı?
Hala kimseyi incitmemek, üzmemek, hatrını kırmamak adına bu sürece çanak mı tutmalı, yoksa mümkün olduğu kadarıyla bu gidişata dur mu demeli?
İkinci seçeneği kendimize yol edinmemiz gerektiği tartışma götürmez bir gerçek. Bu duruma müdahale edebilmek için iğneyi kendimize batırmanın zamanı çoktan gelmiştir. Aynı tas aynı hamamla karınca kadar yol alamayız. Kendimizle hesaplaşmayı ilke edinerek en azından 70’li yıllardan bu yana verdiğimiz mücadelenin bir muhasebesini yaparak getirisi ve götürüsünü vicdan terazimize vurmalıyız. Özeleştiride bulunma cesaretini gösterebilmeliyiz. Barbar devletin Dersimlilere uyguladığı zülüm ve soykırımlara karşı verilen mücadeleyi sahiplenerek, ama bunu benim ve bizim bu gidişatdaki payımızın ne olduğu sorusunu sormaya karşı bir kalkan olarak kullanmadan hareket edebilmeliyiz.
Fakat hala bu aşamaya gelinmediği aşikar. Meclis eksenli yapılan kimi belirlemelere dahi tahamül edilemiyor. Kendi gerçekliğimize yönelik yapılan kısmi istisnai çalışmaların dahi bilerek veya bilmeyerek acımasızca önünü kesme girişimlerinde bulunuluyor. Bu da aklın alamayacağı “devleten ziyade sol veya Kürt düşmanlığı” yapılıyor gibi abes ifadelerle dile getiriliyor.
Dersim’in dili, kültürü, inancı, kimliği ve tarihi coğrafyası birilerine endekslenerek yol alınamaz. Geçmişte bu çokca denedi. İnsani kamillerimizin tüm direnişine rağmen,
– dil, yaşamın bütünlüğünden soyutlanarak sadece bir araç olarak görülüp, konuşulmaz duruma getirildi. Yapılan çalışmalar ağırlıklı olarak bir ulusun bir dili olur fikrinden hareketle yürütüldü. 4-5 ülkede konuşulan, 50’ye yakın TV kanalı bulunan ve devlet dili olan Kürtçe için canhıraş mücadele verilirken Unesco’nun gösterdiği hassasiyeti dahi gösteremeyip, onun farkettiği ve yok olmakla karşıkarşıya dediği bir zamanlar Dersim’in dominant dili olan Kırmancki-Zazaca’ya sahiplik edilmedi.
– tek sosyal kurumumuz olan talip-rayber-pir sistemi, insanların kardeşçe birarada yaşamasının önünde engelmiş gibi “afyon” olarak değerlendirip önemsenmedi, hatta zaman zaman hedef alındı. Bu yapılırken imamlar ordusu ile devletin en güçlü bütçesine sahip olan Dinayet İşleri Bakanlığı, dolayısıyla Müslümanlık ve Müslüman kardeşlerimize karşı hasas davranmak ihmal edilmedi. Oysa Dersim’de çoğulcu yaşamı mümkün kılan “zereweşiye” yaşam tarzıydı. Son din, son peygamber, “gavurlar” imana gelinceye kadar cihad diyen anlayış değildi.
– T.C.’nin asimilasyoncu tutumundan dolayı “Öztürkleşen”, “halis-muhlis Müslüman”laştırılan kimliğine kimlikler biçildi ve bugünden yarına misali Kürtleştirdi, Ermenileştirildi. Kendisi olması kabullenilmedi.
– Bırakalım diğer bölgeleri, Merkez-Dersim’in yanıbaşındaki, çoğu Pülümür ve Nazmiye kökenli olan Koçgirililer dahi tarihi Dersim coğrafyasından görülmezden gelindi. Bu yapılırken sadece Türkler’in istilacı yaklaşımından rahatsızlık duyuldu. Kürtler’in Kuzey Kürdistan ile Ermeniler’in Batı Ermenistan planları hiç kimseyi rahatsız emedi.
– Daha düne kadar ’38 Soykırımı’na olan yaklaşımdan da bahs etmek istemiyorum.
Ve hala bu bakış açısı karşımıza kırmızı çizgiler olarak çıkıyor. Başkaları rahatsız olmasın, alınmasın, küsmesin diye kendimiz olmaktan feragat etmemiz bekleniyor. Bunun adı da Dersim sevdası oluyor!
Dersim Meclisi çalışması Dersim’i sahiplenmek adına yapılan ilk çalışma değildir. Daha önce bu türden girişimler oldu. Kısmi olarak yapılmış olan çalışmaların gerisine düşüldüğünü de saptıyorum. Bu bir süreçtır, içselleçtirilmesi için belki de bu şekliylen yaşanması gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat tüm bu değişim ve dönüşümlerde bizim payımız ne idi, katkımız ne olacak sorularının sorulup cevaplandırılmasının zamanı gelmiştir.
Burda önemli olan bir kimliği diğerine giydirmeden, Kürtçe, Türkçe ve Ermenice konuşan Dersimlilerin birbirlerine kenetlenerek vicdani davranıp yok olmakla karşıkarşıya olan Kırmancki-Zazaca dili ile Raa Heq İnancı’na positivist bir tutum takınarak hareket edebilmektir.
Lütfen daha işin başındayken olmazsa olmazlarımızdan taviz vererek yol almaya çalışmayalım. Aksi takdirde meclis oluşturulamaz, klasik örgüt, federasyon veya parti gibi bir yapılanma olur. Oysa Dersimlilerin bahsi geçen kurumlardan fazlasıyla var. Dersimlilerin beklentisi tüm farklılıklarına rağmen asgari müşterekler etrafında kenetlenip birarada yürüyen bir meclistir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Dersim’i Yakıyor!
Dersim Yanıyor!
Son on yılın bütün yaz aylarında olduğu gibi, bu yıl da on gün önce Dersimin dört bir yanını çevreleyen yüksek ormanlık bölgelerde, büyük ihtimalle uçaklardan bırakılan yangın bombaları ile başlatılan yangın, yaşam alanlarına doğru yayılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti Dersim’i yakıyor. Neden?
Türkiye Cumhuriyeti devleti 13 Eylül 1922’de İzmir’in en güzel mahallelerinde bir yangın çıkardı. Bu mahalleler Ermeni ve Rum Mahalleleriydi. Devletin o zamanki yöneticileri tam kadro olarak, İzmir’deki en yüksek bir köşkün terasında içkilerini yudumlayarak yangını seyrediyorlardı. O yangında 180 bin Rum ve Ermeni katledildi. Yediden yetmişe bir halk, en vahşi bir yöntemle kırılıyordu.
Diyorlar ya “devlette süreklilik esastır”; devletin yönetimi ve onun zihniyeti için, İzmir’in yakılan o üç mahallesi ne idiyse, Dersim de odur. İzmir yangınında yanarak ölen 180 bin Rum ve Ermeni, devletin o günkü yönetimi için ne ifade ediyorduysa, Dersim’in bugünkü devlet katında anlamı odur. Dersim’in dört bir yanında yükselen alevler gökyüzünü yalıyor. Orada binlerce tür canlı yok oluyor. Bugünkü vahabi-Selefi sistemin tüm yönetim kademesi; Cumhuriyet yönetim kadrosu gibi, yaktığı Dersim’i, “yalçın ve yırtılmaz sakinlikte” seyrediyor.
Dersim tarihi, dili, inancı, kültürü ve birçok başka renkleriyle farklı bir toplumdur. Bu karakteristik yapısından ötürü; bütün tarih boyunca Türkiye devletince yok edilmesi hedeflenmiştir. Uzun tarihte gerçekleştirdiği katliamlar ve ’37-38 Soykırımı ardışık dalgalarıyla bugüne kadar devam etti. 1993-’94 yıllarında bütün köylerimiz yakıldı/yıkıldı ve dünyanın dört bir yanına sürüldük. Bu saldırı ile Dersim’i boşalttılar ve demografik yapısını neredeyse sıfırladılar. Yakın tarihlerde “Dersim’i bir koloni olarak ele almalıyız, ona göre strateji kurmalıyız” demişlerdi. Bu bakış açısı ve strateji güncelleştirilerek devam ettiriliyor. Bir koloni gibi ele almalarının sonucunda “soykırım”a çıktılar. Keza, yakın tarihte “Dersim bir göl haline getirilmeli”dir diye fetva vermişlerdi. Bugün barajlarla Dersim’i suya gömmüş bulunuyorlar. Barajlar ve HES’lerle Dersim’in endemik yapısını tamamıyla bozdular.
Türkiye Cumhuriyeti ve Vahabi-Selefi iktidar, bu küçük coğrafyayı neden bu denli tehlikeli gösteriyor? Hedeflenen ve yok edilmek istenen sadece o coğrafya değildir. Yoksa bir devlet nasıl olur da, kendi ülkesinin küçük bir kara parçasının ekolojik sistemini bozmak için bu kadar hevesli olabilir? Burada onun bağnaz inanç dünyasıyla, ırkçı-şöven ideolojik yapısyla, tarihi ve tüm maneviyatıyla temelde uyuşmayan bir küçük dünya var, bir Dersim var; yakarak isterik bir huşu içerisinde seyrettiği bütün bu farlılıklardır. Bugün yaktığı bütün bir tarih boyunca ötekileştirdiği bir küçük toplumdur.
O nedenle Dersim’de yakılan sadece orman değil, yakılan insanlık alemi için son derece değerli olan bir tarihtir, kültürdür, özgün bir inanç ve özgün bir dildir. Dersim yanmıyor. Yangın bir kaza sonucunda da oluşmadı. Dersim son on yıldır her yaz aylarında kasıtlı, planlı ve rutin olarak yakılıyor. Bu saldırlar, Dersim’i yok etmenin son rötuşlarıdır. Evet Türkiye Cumhuriyeti devleti, Dersim’i yerküreden kaldırmak için yakıyor.
Bu yetmedi, korkunç bir yalan makinasıdır çalışıyor. Nasıl ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları İzmir’in iki Ermeni ve Rum Mahallesi ile Avrupalıların yaşadıkları Frenk Mahallesi yangınları hakkında ‘Ermeniler çıkardı’ diye kapsamlı ve yoğun bir manipülasyon yürüttülerse, günümüz iktidarı da, bir coğrafi bölgeyi tüm canlılarıyla birlikte yakıyor olmanın gerekçelerini örgütlüyor. Denetimindeki yüzlerce ve binlerce iletişim araçlarıyla bunları dünya kamuoyuna manipüle ediyor. Dersimi ve doğasını yakma vahşetine meşruiyet kazandırıyor. Gerekçe olarak, “dağlarımızda silahlı gruplar”ın dolaşmasını gösteriyor. Silahlı grup ya da grupların olması, bir coğrafyanın ekolojik sistemini bozmaya ve onu yok etmeye asla gerekçe olamaz. Yalan makinası son hız işlemeye devam ediyor. Tünceli Valisi “orman yangını yok”, “örtü yangını var” diye dünyaya açıklama yapıyor. Bununla dünyanın demokratik komuoyunu yanıltıyor. Alevler tüm Dersim semalarını yaladığı halde, devletin valisi buna “örtü yangını” diyebiliyor. Yani yanan o dağlardaki ‘ot’lardır diyor.
Avrupa’nın herhangi bir doğa, çevre ve insan hakları savunucusu bir kurumundan insanların yangınları yerinde incelemeleri durumunda, devletin ve onun bürokratının yalanları tüm çıplaklığıyla görülecektir. Yok etme yalan sağanağı karşısında Dersim’in yalnız bırakılmamasını istiyoruz.
Dünyanın ve Avrupa’nın doğa, çevre ve insan hakları savunucuları, demokrasi ve fikir özgürlüğü isteyenlerin Dersimde yaşanan insanlık dramına seyirci kalmaması gerektiğini söylüyoruz. Savaşsız bir dünya özlemi taşıyanlar birey ve topluluklar; nasıl ki, bugün dünyanın herhangi bir bölgesindeki insanlık dramına seyirci kalınamıyorsa, aynı duyarlılıkla Dersim’in yakılmasına da seyirci kalınmamalıdır. Dersim özgülünde yakılan ve yok edilmek istenen insanlığın ortak tarihsel hafızasıdır.
Dersim toplumu savaş istemiyor. Savaşsız bir ortamda, kadim topraklarında, özgün toplumsal yapısını korumak ve yaşatmak istiyor. Yıllardır Dersim’de yürütülen savaş ve şiddetin Dersime ve Dersimlilere herhangi bir getirisi veya kazancı olmamıştır. Dersim bitmekle, boşaltılmakla, tükenmekle; kısacası yok olmakla karşı karşıyadır. Dersim halkı, şiddetin, silahın, çatışmanın gölgesinde yaşamak istemiyor. O nedenle dağlarımızın savaş uçaklarıyla bombalanmasına son verilmelidir. Dersim halkı için korku, sindirme, psikolojik harb ve tam bir kabus durumuna gelen operasyonlar durdurulmalıdır. Dersim’in, şiddet sarmalından uzak; barış ve huzur içerisinde yaşanılır bir bölge olmasını istiyoruz.
Buradan Avrupa’nın demokratik kamuoyunu özlem ve taleplerinde biz Dersim toplumunun çığlığını duymasını arzuluyoruz.
13.08.2017
Dersim Meclisi – Avrupa
Gerek Hilafetçi Osmanlı, gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet Dersim’i “sorun” gördü. Baskı ve katliamlar hiç eksik olmadı. Büyük yaralar açıldı. Kapanmadı o yaralar. Zira tedavi eden olmadı Dersimliler’in yarasını. Bu nedenle Dersimliler’in tarihsel ve toplumsal yaraları hâlâ kanamaya devam etmektedir. Tedavi edilmeyen bu yaralar Dersimliler’in düşün ve duygu dünyasında derin ve kalıcı yarılmalara neden oldu.
Geçmişte yaşanmış sorunlar, doğru bir zeminde adaletli bir yaklaşımla ele alınmaz ve çözülmez ise geçmiş hiçbir zaman geçmiş olmaz. Yeni biçimlere bürünerek her zaman bireylerin ve toplumların yaşamında var olmaya devam eder.
Geçmişinde çözülmemiş sorunları, kanamakta olan yaraları olan toplumlar/bireyler,bugününü örgütlemede ve geleceğini inşa etmekte ciddi sorunlar yaşarlar.
Bunun en önemli nedenlerinden biri toplumsal travmadır. Yani toplumun ortak akıl ve ortak duygusunun parçalanmış olmasıdır.
Travmanın tedavisi, yaraların sarılması dolayısıyla bugünün ve yarının sağlıklı biçimde inşa edilebilmesi bir hesaplaşma/yüzleşme süreciyle mümkün olabilir.
Hesaplaşma/yüzleşme ise ortak etik değerlerin, ortak aklın yön verdiği örgütlü bir toplumun eseri olabilir.
Dersim toplumunun sorunları üzerine uzun yıllar değişik kurum ve bireylerin çabaları oldu. Bunların her birinin kendi koşullarında kıymetli olduğunu teslim etmek gerekir.
Ancak bu çabalar Dersim toplumunun ortak aklını oluşturarak stratejik bir plan dahilinde kalıcı mevziler yaratmaya yetmedi. Zira parçada düşünüldü. Bir yanıyla tek etnik köken veya inanç üzerine kimlik inşa etme (parçalı kimlik) mücadelesi çoklu “Dersim kimliği”nin önüne geçti.
Öbür yanıyla da Dersimliler’in enerjisi ağırlıklı olarak güncel siyasal ve sosyal sorunlara kanalize oldu.
Son 30 yılda görüldü ki “parçalı kimlik” (aynı zamanda tekleştirici) düşüncesi Dersim’de ve Dersimliler’de beklenen karşılığı bulmadı/bulamadı. Toplumun büyük kesimi çoğulcu “Dersimli” kimliğiyle tanımladı kendini ve böyle yaşamayı benimsedi.
Elbette her etnik, inanç veya siyasi kimliğin kendini var etme (inşa etme) hakkı tartışmasız kabul edilmelidir. Sorun, bütün bir tablonun her bir parçasının, kendisini bütünün yerine koyması, dolayısıyla da diğer kimliklere yaşam hakkı tanımama anlayışı ve pratiğindedir
Hiçbir kimlik, kendi varlığını başka kimliklerin yok edilişi üzerinden var etmemelidir.
Bazı coğrafyalar ve toplumlardaki tarihsel, toplumsal ve siyasal gelişmeler diğerlerinden farklı seyirler izler. Dersim bu özgünlüğü taşıyan, koruyan halklar ve kültürler yurdudur. Buradaki tüm kimliklerin birbirini etkileyen, besleyen ve içiçe duran özellikleri vardır. Bu hakikati kabul ederek düşünen ve hareket eden her Dersimli aslında yeni ve ortak “Dersimli” kimliğini benimsemiş demektir.
Dersim Fikriyatından Dersim Meclisi Fikriyatına…
Uzun yıllar, “Dersim fikriyatı” üzerine düşünen ve bunu değişik biçimlerde savunan Dersimliler oldu. Ancak “parçalı akıl” ve “parçalı kimlik” düşünüş sürecinin doğası gereği bütünü kapsayamadı…
2015 yılının son aylarından itibaren bazı kurumların çabasıyla bir grup insan, Dersimliler’in “parçalı aklı”nın ürünü olan dağınık duruş ve rekabetçi tarzın yarattığı olumsuz tablo üzerine sohbetler yaptı. Bu sohbetler ve çabadan “Dersim Meclisi Fikri” doğdu.
2016 yılı Şubat ayında Almanya’da yapılan toplantı, “Dersim Fikriyatı”ndan “Dersim Meclisi Fikriyatı”na doğru yürüyüşünde başlangıcı oldu.
“Dersim Meclisi Girişimi” olarak tanımlanan ve şekillenme sürecine giren düşünce Avrupa’da ve Türkiye’de çalışmalarını sürdürdü/sürdürüyor.
Bu fikir Dersimliler arasında düşünsel planda önemli ilgi gördü/görüyor. Ancak Dersimli kurumların (dernek vb) bir kısmı bu düşünce ve girişime mesafeli durmaktalar.
Zira onlardan bazıları bunu kendilerine karşı bir girişim olarak algılamaktadırlar. Bu algının birden çok nedeni olduğu söylenebilir.
Birincisi; bu algının parçalı düşünüş ve parçalı duruştan kaynaklı olması.
İkincisi; rekabetçi bir anlayış ve tarzın ağır etkisi.
Üçüncüsü; mevcut kurumların Dersim meselesi ve davasını “dernekçilik ufku”nun ötesine taşıyamamış olmalarının önemli payı olduğu söylenebilir.
Dördüncüsü; ve en önemlisi Dersim davasını tarihsel, toplumsal özgünlüğü boyutundan kopararak, genel siyasal ve sosyal konular bağlamında ele alınmasıdır.
Gerek Türkiye de, gerekse Avrupa’daki Dersimliler’in bu “parçalı” ve “rekabetçi” durumu, toplumun önemli bir kesiminin örgütsüz ve atıl kalmasında önemli bir paya sahiptir. Söz gelimi; aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, işverenler, kanaat önderleri gibi kesimlerin Dersim davası/sorunlarına dair görüş ve enerjilerini toparlayabilecek seçeneklerden yoksun olmalarını veya büyük bir boşluğun yaşanmasını başka türlü açıklamak olanaklı değildir.
Bu tabloda Dersim Meclis Girişimi, toplumun düşün dünyasında yeni ufukların açılmasının önünü açabilir. Çoğulcu Dersimli kimliğinin oluşumu ve yeni bir toplumsal aydınlanmanın olanaklarını yaratabilir.
Toplumun düşünsel, kültürel, ekonomik, inançsal dağınıklığının, doğa ve çevre mücadelesinde yaşanan “parçalı”lığın giderilmesinde yeni iletişim kanalları açılabilir, yeni kurumsal oluşumları gerekli hale getirebilir.
Yerel sorunları sadece yerel bir akıl ile değil, evrensel bir akılla çözmenin fikri zenginliğine ulaşabilir.
Dolayısıyla “Dersimli olma” düşünsel zemini üzerinden, yeni bir kurumsallaşma aşamasına geçmek zorundadır Dersimliler…
Dersimliler üç konuda stratejik bir görüş oluşturmak ve buna uygun kurumsal yapı inşa etmek durumundalar.
Dersimliler’in Ortak Aklı
Egemenler bir toplumu yok etmek veya teslim almak için önce onun tarihsel, toplumsal, kültürel belleğini yıkar/parçalar ve yerine kendi ideolojik sembollerini inşa eder. Bu durumda toplumu bir arada tutan değerlerden ve sistematik düşünme kapasitesinden yoksun bırakır. Dersimlilerin yaşadığı ağır tarihsel, toplumsal ve siyasal nedenlerle düşün ve duygu dünyasının parçalı olduğunu tespit etmek gerekir.
Bu nedenle; öncelikli olarak Dersim Meclis Girişimi bu travmatik/parçalı durumun nedenlerini analiz etmek ve gerçekçi bir tespit yapmak için bilimsel çalışmalar yapmalıdır. Devamında özgün yöntemler kullanarak bu parçalı öznelerle güven ve saygınlık ilişkisi oluşturmayı hedeflemelidir. Bireyler ve kurumlarla kurulacak saygın ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden “ortak akıl”a ulaşmayı hedeflemek ve çalışmalarının ana eksenine bunu yerleştirmek durumundadır.
Geleneksel düşünüş kalıpları ve iletişim yöntemleriyle yeni bir düşünce oluşturmak ve topluma benimsetmek olanaklı değildir.
Ortak akıl oluşturma sürecinin sağlıklı gelişebilmesi için Meclis Girişimi toplumda yaygın olan her türden reaksiyonel ve rekabetçi anlayışla arasına kalın hatlar örmek ve kararlı/istikrarlı bir duruş göstermek durumundadır.
En temel mesele ve konularda bile, Dersimliler’in ne ortak düşüncesi, nede ortak duruşu vardır. Acılarda bile ortaklaşamayan, yaşadıkları Tertele’ye dair ortak bir düşünce ve davranış oluşturamayan bir hakikatle yüz yüzeyiz. Öncelikle bu hakikati kabul etmek ve bunun nedenleri üzerine bilimsel aklın ürünü olan çalışmalar yaparak ortak bir düşünce oluşturmanın yaşamsal bir öneme sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Etnik ve inanç kimliği, kültürel ve siyasi kimliği ne olursa olsun (ırkçı ve dinciler hariç) tüm Dersimlileri tarih, toplum, kültür, doğa, inançlar, diller, ekonomi vb temel konularda bir araya getirebilecek, bu tür temel konuları bilimsel normlarda araştırıp anlatabilecek ve birbirinden öğrenebilecekleri yeni bir sürece ve bunun sonunda ortak aklın oluşumuna ihtiyaç vardır.
Dersim toplumunun yeni bir aydınlanmaya, yeni araçlara, yeni mücadele yöntemlerine ve yeni mevzilere ulaşması gerekir. Aksi durumda toplum olarak varlığını sürdürmenin tüm dinamiklerini kaybeder.
Dersimlilerin bir “kimlik” bunalımı yaşadığını söylemek mümkün. Ancak daha da önemlisi toplumda bir “kişilik erozyonu” ve “etik değerler” sorunu olduğunu da tespit etmek gerekir.
Bir toplumda kimlik ve kişilik ilişkisinde ciddi bozulma varsa bu, büyük bir çözülme ve yıkım yaşandığını göstermektedir.
Yani travmanın ve bellek yitiminin toplumsal ve kişisel değer yitimindeki etkilerinin yanı sıra; kapitalist sistemin, bölgede uzun yıllardır süren şiddetin parçalayıcı ve çürütücü etkilerinin de üzerinde durmak son derece önem kazanmıştır.
Belirtmek ve kabul etmek gerekir ki; bir toplumun düşün dünyasını oluşturan, şekillendiren ve yön veren en önemli kesim o toplumun düşün insanlarıdır; yani aydınları ve sanatçılarıdır. Ne yazık ki Dersimli aydın ve sanatçıların önemli bir bölümü söz konusu “parçalı akıl”ın ve rekabetçi tarzın sıradan bir bileşeni olmayı tercih ederken, diğer önemli bölüm aydın ve sanatçının ise tarihine, kültürüne, toplumuna karşı taşıması gereken sorumluluktan uzak durmayı tercih etmeleri büyük bir kayıptır.
Ortak akıl sürecinin özneleri olan Dersimli düşün insanlarını (aydınlar, sanatçılar) şimdiye kadar yapmadıkları/yapamadıkları ödevlerini acilen yapmaya ve vefaya davet etmeliyiz. Ortak akıl oluşturma süreci bu perspektifle sürdürülür ve gerekli olgunluğa ulaştığında da bir “Dersim Kongresi” toplanarak yeni bir aşamaya geçilebilir. Bu aşama Dersim Meclisi’nin kuruluşudur.
Dersimliler’in Temsiliyeti
Dersim’de yaşayan Dersimliler’in nüfusu her geçen gün azalmaktadır. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin değişik kentlerinde, Avrupa da ve başka ülkelerde yaşamaktadırlar. Hem ortak aklın oluşturulamamış olması, hem de rekabetçi düşünce, duygu ve davranışları nedeniyle Dersim ve Dersimliler bir temsiliyet sorunu yaşamaktadır.
Bu kadar ağır sorunlar yaşamış ve yaşamakta olan bir toplumun kolektif temsilden yoksun kalması büyük bir açmazdır.
Ortak akılın oluşturulma sürecinin sağlıklı ve başarılı sürdürülmesi aynı zamanda ortak iradenin/temsiliyetin oluşturulmasının koşullarını yaratır.
Halklar ve kültürler yurdu (Kırmanciya beleke) olan Dersim coğrafyasında ve Dersim dışında yaşayan tüm Dersimliler’in sorunları/davası için ulusal ve uluslararası alanda sürdürecekleri her türlü mücadelede bir temsil mekanizmasının olması yaşamsal öneme sahiptir.
Temsiliyet meselesini mevcut kurum ve çevrelerin “parçalı kimlik” dayatmaları ve rekabetinden kurtarmak, tüm kimlikleri “Dersimli” kimliği ve “Kırmanciya Beleke” (Kırmançlar’ın çok kültürlü, çok renkli ülkesi) persektifi ve demokratik toplum bireylerinin katılımıyla ele almak gerekmektedir.
Bunun nasıl oluşacağı, nasıl işleyeceği ve ne tür somut işler yapacağı sorusu Dersim Meclisi iradesiyle yanıt bulabilecektir.
Dersim’in Statüsü
Dersim inanç yapısı ve inançların birbiriyle ilişkisi, değişik etnik kimliklerin bir arada yaşaması ve ilişkileri, çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı (dinli) özelliğinin yanısıra, doğası ve doğa insan ilişkileri nedeniyle de dünya kültürel mirasının ve doğal hayatının önemli bir parçası/değeridir.
Bu özgünlüğün/değerlerin korunması sadece Dersimliler için değil, insanlık için büyük bir zenginlik ve kazanımdır. Bu nedenlerle Dersim tekçi devlet zihniyetinin hedefi olmuştur ve olmaktadır. Egemenlerin tekçi politikalarına karşı kararlı bir duruş göstermenin yanısıra Dersim her türlü kimlik ve çıkar çatışmasının, siyasal rekabetin dışında tutulması gereken bir doğa harikası ve kültürler beşiği olarak korunması gereken bir coğrafyadır.
Dersim dünya da ve bölgede özel bir statü hak eden özgünlüğe sahiptir. Kendi kendini yönetmesiyle ancak bu özgünlüğünü koruyabilir. Mevcut rejim veya iktidar seçeneklerinden hiç biri Dersim’in bu zenginliğini anlayabilecek/koruyabilecek durumda değildir. Kendi kendini yönetmesi oranın özgünlüğü nedeniyle bir statüye kavuşturulmasıyla mümkün olabilir…
Bölgede ve ülkede yaşanan politik süreç yeni devletlerin oluşumu ve yeni yönetim biçimlerinin tartışılacağı gözönünde bulundurulursa “statü” meselesi daha da önem kazanmaktadır…
Tüm bu sorunların bir arada konuşulabildiği, farklı kimlik ve fikirlerin değer gördüğü ve saygıyla birbirini kabul ettiği, güvene dayalı güçlü bir iletişime ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç yeni bir düşünsel üretimi ve yaklaşımı, yeni bir platformu gerekli hale getiriyor.
Dersim Meclisi fikriyatı doğru anlaşılır, doğru tartışılır ve bir kongreyle rafine edilerek Dersim Meclisi’ne dönüştürülebilirse ortak akılın oluşumunu, temsiliyet sorununu çözebilir. İşte o zaman “Dersim’in statüsü”ne dair stratejik plan oluşturmak ve çalışmalar yapmak mümkün olabilecektir…
Aralık 2016-Ocak 2017
Basın Açıklaması:
Dersim Meclisi-Avrupa Genel Yürütme Kurulu olağan toplantısını 28-30 Nisan tarihleri arasında Almanya’nın Oppenau kentinde gerçekleştirdi. Türkiye’den İstanbul ve Ankara Dersim Meclis Girişimleri temsilcilerinin de davetli olarak katıldıkları toplantıda, Dersim Meclisi-Avrupa’nın kuru-luşunun ilan edildiği Dortmund toplantısından bu yana çalışma alanlarındaki gelişmeler, Dersim Kongresi fikri ve hazırlığı, barajlara karşı yürütülen kampanya çerçevesinde Munzur Özgür Aksın Meclisi ile ilişki, Meclis çalışmalarına destek amaçlı kurulan „Förderverein Mısleti Desim e.V.“nun durumu ve Dersim Meclisi-Avrupa’nın mali kaynak yaratma politikası tartışılarak önümüzdeki faaliyetlere ilişkin önemli kararlar alındı.
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu Sekreteryası adına Hasan Dursun’un sunduğu faaliyet raporunun akabinde, Türkiye’ye gidip gelen Dersim Meclisi-Avrupa heyeti (Celal Yıldız, Hüseyin Tekin, Selman Çiman) adına Hüseyin Tekin gezi esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin sonuçlarını ve edinilen bilgileri aktardı. Hüseyin Tekin, Munzur Özgür Aksın Meclisi’nin oluşturulmasının önemine dikkat çektiği konuşmasında, özellikle Dersim’de „Meclis/Mıslet fikri“ne karşı beklentilerinin üstünde olumlu bir yaklaşımla karşılaştıklarını, görüştükleri kurum temsilcilerinin ve Dersimli bireylerin Meclis çalışmasına katkıda bulunabilecek değerli öneri ve uyarılarda bulunduklarını dile getirdi.
İstanbul Dersim Meclisi Girişimi adına toplantıya davetli olarak katılan Hıdır Eren ve Cemal Taş, İstanbul Girişimi’nin bugüne kadarki faaliyetleri hakkında bilgi verdikten sonra, Dersim Meclisi-Avrupa heyetinin gerçekleştirdiği ziyaretin akabinde İstanbul Girişimi adına Dersim’de yaptıkları toplantı ve görüşmeler hakkındaki izlenimlerini aktardılar.
Ankara Dersim Meclis Girişimi adına toplantıda bulunan Ahmet Tan, Ankara’da yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdikten sonra, çalışmalarda dikkatli bir yol izlenmesine dikkat çekerek, „bir bardak suda fırtına kopararak, bir kaşık suda boğulmamaya bakmak lazım“ uyarısında bulundu.
Önceden de planlandığı gibi toplantının ana gündem maddesini Dersim Kongresi fikrinin somut-laştırılması, kongre hazırlık sürecine önderlik edecek ve bu süreçte bütün alanlardaki Meclis/Mislet çalışmalarının koordinasyonu için gerekli mekanizmaların oluşturulması tartışması oluşturdu. Dersim Kongresi’nin muhtemel yol haritası, örgütlenme şeması ve Meclis/Mıslet çalışmalarının vizyonu konularında Celal Yıldız, Remzi Aydın, Devrim Demirdağ ve Tahsin Tekin tarafından sunumlar yapıldı. Bu sunumlar ve diğer katılımcıların öneri, eleştiri ve uyarıları zemininde süren tartışmalar sonucunda
- farklı alanlardaki (Dersim, Türkiye, Avrupa) çalışmaları koordine etmek için şimdilik 5 kişiden oluşacak bir Genel Koordinasyon Kurulu’nun oluşturulmasına,
- Dersim Kongresinin gerekliliğine,
- Dersim Kongresi hazırlık sürecini örgütleyecek 15-20 kişiden oluşan bir Kongre Hazırlık Komisyonu’nun oluşturulmasına, ya da halihazırda varolan Dersim Meclisi-Avrupa Kongre Hazırlık Komisyonu’nun bu görevi yerine getirecek formatta güçlendirilmesine
karar verildi.
Hasan Dursun, özellikle Meclis çalışmalarına mali kaynak yaratmak amacıyla kurulan, „ Förderverein Mısletê Dêsımi e.V.“nun resmi olarak kurulduğunu ve Alman maliyesi tarafından „kamu yararına çalışan kurum“ olarak kabul gördüğü bilgisini aktardıktan sonra, derneğin üyelik formu, bağış makbuzu gibi belgelerini tanıttı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu üyesi Hüseyin Sevinç, meclis çalışmalarına maddi kaynak yaratmak için baş vurulabilecek farklı alternatifler içeren bir sunum yaptı. Özellikle sosyal medya üzerinden harekete geçirilebilinecek ciddi bir potansiyelin olduğuna dikkat çeken Sevinç, sunduğu bazı metodların kullanılması yoluyla „küçük dereleri birleştirerek, büyük ırmakların oluşabileceğine“ vurgu yaptı.
Önümüzdeki dönemin pratik faaliyetleri bölümünde, Tertele’nin 80. Yıl dönümü vesilesiyle yapılan etkinlikler ve barajlara karşı yürüyen kampanya ele alındı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu ve Munzur Özgür Aksın Avrupa Platformu üyesi Selman Çiman, kampanyanın Avrupa sahasında gerçekleştirilmesi düşünülen etkinlikleri hakkında bilgi verdi.
Oppenau, 30 Nisan 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Sekreterya
16 Nisan referandum seçimleri hile ve sahtelikleriyle tarihe geçecektir.
Referandum tarihte görülmemiş bir baskının ve tek taraflı propagandanın etkisinde yapıldı. Çökmüşlük had safhaya taşınarak kanunun hükmüne rağmen mühürsüz oylar geçerli sayıldı. OHAL düzeni ile yürütülen anayasasızlık, 16 Nisan 2017 hileli referandumuyla hakim kılındı ve böylece Tek adam rejimi fiilen kurulmasallaştırıldı.
Seçim sürecinin başladığı andan itibaren RTE ve AKP-MHP odaklı çevrelerce yapılan siyasal söylemler Türkiye toplumunu derin kutuplaştırmalara götürmek ve ötekileştirmek yönünde işlevsel bir içerik kazandı. Yetmedi, zorba ve despotça söylem ve davranışlarla insanlara korku ve göz dağı verildi. Devletin tüm imkanları hükümetteki AKP için tek yanlı olarak seferber edildi.
Anayasa, toplumsal veya sosyal sözleşme görevini yerine getiren; bireylerin hak ve özgürlüklerini düzenleyen, bu anlamda kişi hak ve özgürlüklerine riayet eden yazılı metindir. Bu sözleşmenin veya anlaşmanın tarafları, toplum denilen bütünlüğü oluşturan tüm kesimlerdir. Dolayısıyla toplumun tüm siyasal, etnik ve dinsel farklılıklarını koruyan, gözetleyen hak ve özgürlükleri sonuna kadar savunan bir metin olma özelliğini içermek durumundadır.
Yeni anayasa teklifleri „toplumsal sözleşme“ özelliğine sahip değildir.
Toplumsal bir anlaşma metni olması gereken anayasa, maalesef bu özelliğinden uzaklaştırılarak keyfi bir şekilde tek adamın eline verildi. 21. yy da olan ve toplumu adeta esir alacak bu gelişme, ne insan haklarına, ne de uluslararası hukuk normlarına uygundur. Toplumu depolitize eden, onu söz hakkından alıkoyan, «iradeyi» tek kişiye verecek bir anayasa, sadece toplumsal iç huzuru bozar; kaos ve iç savaş ortamını yaratır. Bu korkunç ve kabul edilemez bir tuzaktır. Toplumsal kaosun yaratılmasına zemin olan referandum seçimleri iptal edilmelidir.
Yönetme, yasama ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, iktidarı tek kişiye veren bu diktatörlüğün Türkiye toplumunun başına getireceği belalar görmezden gelinmemeli, toplumsal duyarlılık gösterilmeli ve geniş bir muhalefet cephesi yaratılmalıdır. Şu ya da bu nedenle kimsenin kayıtsız kalma lüksü olmamalı. Toplumsal muhalefetin örgütlenmesi, genişletilmesi ve yan yana durma becerisi geleceğimizi belirleyecektir. Yaşanan hukuksuz ve keyfi uygulamaların geleceğimizi yaşanmaz hale getireceği konusu bilince çıkarılmalıdır. Bu nedenle gerekli hassasiyetlerin gösterilmesi son derece önemlidir.
Görülen o ki, Türkiye toplumunda bu yönde ciddi ve önemli bir toplumsal duyarlılık mevcuttur. HAYIR Cephesi çok farklı çevrelerden insanları yan yana getirmiştir. Farklılıklarıyla bu biraraya geliş, parti ve grupları aşan özelliği ile yeni bir dönemin başlayacağının habercisidir.
Tüm gericileşme sürecine karşı yükselen bu sivil yurttaş hareketini selamlıyoruz.
Hukuktan ve demokrasiden yana her yurttaşın bu tepkiyi vermesi, kendi geleceğine yönelik tehditlerin farkında olması anlamlıdır. İstisnasız hayatın her alanında örgütlenerek uzun soluklu bir mücadeleyi göze alıp özgüvensiz kaygılardan arınmalı, bu potansiyeli kısır siyasi tartışmalara boğdurmadan sosyal örgütlenmelere odaklanmalı ve bu farkındalık duygusunun gelişip güçlenmesi önemsenmelidir.
16 Nisan seçimlerinin meşru olmadığını, toplumsal uzlaşmasının önünde ciddi bir engel teşkil edeceğini tekrar belirtmek istiyoruz. Aslında Hayır Cephesi’ndeki farklı grup, parti, kişi ve oluşumlara bakıldığında toplumun büyük bir bölümünün bu seçimlerdeki tavrı açığa çıkmıştır.
Toplumun bu kesimlerini görmezden gelerek, yapılacak anayasanın hükmü olmayacaktır.
25 Nisan 2017
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu
“Ortak akıl” lafı soyut bir kavram olarak kaldığı sürece, üzerine tartışmaya oturmak pek akıllı bir uğraş gibi gelmiyor bana. Bu kavram ekseninde kaleme alınan makalelerden ve iştirak ettiğim toplantılardan duyduklarımdan hareketle “ortak akıl” lafının aşağıdaki manalarda kullanılmış olabileceği sonucunu çıkarabilirim:
a) Dersimlilerin, aralarındaki politik, ideolojik vb. farklılıkları bir yana bırakarak, yan yana durmaları, kendi çaresizliklerine ve toplum olarak karşı karşıya bulunulan devasa tehlikelere birlikte meydan okuma ihtiyacını ve arzusunu dile getirmek.
b) Meclis ya da Kongre oluşum sürecinin sonunda herkesin benimseyeceği, kadim Dersim toplumunun değer yargıların ifade eden bir politik-ideolojik “Dersim Fikriyatı” programı umudu dile getirmek.
c) Dersim toplumunun ekseriyetine ve Meclis/Kongre faaliyetine katılanlara kendi temsil ettiği düşünce yapısını empoze etme beklentisini ifade etmek. Bunu, kendi “Dersim Fikriyatı” tahlilini “ortak akıl” olarak kabul ettirme gayreti içinde olmak olarak da okuyabiliriz.
Mıslet, daha doğrusu Dersim Kongresi, Dersim’de varlığını sürdüren sosyal-katmanların/grupların, sınıfların ve diasporadaki Dersim orijinli toplumun en üst siyasi temsil organı olmaya aday olarak sahneye çıkmayı hedeflemelidir. Önümüzdeki süreçte koordineli tartışmalar sonucu ete kemiğe bürünmüş, Dersim toplumunun desteğini almış bir Dersim Kongresi Sözleşmesi bu organın anayasası fonksiyonunu oynayacak. Dersim Kongresi Sözleşmesini kabul eden, Kongre kararları zemininde toplumun nezdinde temsil gücüne erişmiş her siyasi-ideolojik oluşum (parti, grup, meslek örgütü, başka sivil toplum örgütü vb.) Kongre’nin, ya da Meclis’in bileşeni olacaktır.
Dolayısıyla, eğer somut tarif edilebilecek bir “ortak akıl”dan bahsedeceksek, bu, birlikte yürütmeye karar verdiğimiz çalışmamızın her aşamasında vardığımız ortak konsensus seviyesi ile birlikte Dersim Kongresi Sözleşmesi (Dersim Kongresi Anayasası da diyebiliriz) olmalıdır.
17.04.2017
Haydar Çavuş dostumuzun Dersim Meclisi konulu yazısıyla, Ortak Akıl tartışmasının tekrar gündeme gelmesi isabetli olmuştur.
Yazının genel anlamda olumluluğu bir yana, ilginç olanı, A.Haydar dostumuzun, var olan Dersim Meclisi çalışmalarına hiç değinmemesi, yokmuş gibi davranması. Acaba neden? Bir çok açıdan sonuçlar çıkarmak mümkün. Bu ayrı bir konu. Biz gelelim iki yıllık Dersim Meclisi çalışmaları sürecinde çok kullanılan ve fakat üzerinde yoğunlaşılmayan, yeterince irdelenip özü doldurulmayan „Ortak Akıl“ söylemimize.
Bir çok dostumuz bu haliyle, her söze başlamada „tüm farklı ideolojik, politik fikirlerle, Dersim Sevdasıyla yanyana durup ortak bir akıl oluşturma“ya vurgu yapmayı özellikle tercih etti ve ediyor…
Peki nedir bu Ortak Akıldan anladığımız?
Birincisi; „farklı ideolojik, politik fikirlerle yanyana“ duruşun adı Ortak Akıl olmaz.
Olsa olsa, günümüzde örnekleri çok yaşanan ortak cephe, blok, pratik harekette birlik, platform vb. politik aksiyonlar olur. Yani yanyana olma ayrı, kaynaşmak ise tamamen ayrı bir şey. Bizim önemsediğimiz ve özümsediğimiz, ortak aklın ilk hali- çekirdek halidir ki burda kaynaşma hali mevcuttur. Bu çok önemlidir…
İkincisi; Dersim’in Kırmanciya Belekê, zerrêweşiye otantik (özgün) kültürünün, farklı dil ve itikatlarla hoşgörü ve bağdaştırıcı sosyal yaşam zemininin günümüzdeki yüksek boyutta zehirlenmiş halini hesaba katmadan; hatta bu zehirlenmede bilerek ya da bilmeyerek, kah direkt, kah dolaylı olarak payı olan ideolojilerle „birlikte yanyana“ „ortak akıl“ oluşturma düşüncesi aklın ortaklığını anlamamaktır.
Canlı örneklerini yaşadık, yaşıyoruz. Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu ile „ortak- yanyana“ çalışma denemesinin sonucunu hepimiz biliyoruz. Girmeleriyle bir kaç derneği peşine takıp çıkmaları ve altarnatif federasyon örgütlemeleri çok kısa bir zaman sürecinde oldu bitti…
„Arêyê Kay“ Tiyatro Grubu mensubu Yılmazcan Şare yazmıştı. Biliyorsunuzdur. İzmir ve Bursa Dersim Dernekleri, bahane üreterek, erteleyerek, oyalayarak Kırmanc/Zaza dilinde yiyatro oyunlarının Dersim halkına ulaşmasına engel olunmaktadır“ diye feryat ediyor… Ercan Gür dostum, „Eskişehir Dersim Derneğini de bunlara ekleyebilirsiniz“ demişti… Hepimiz diğer büyük şehirlerdeki Dersim Tabelası altındaki derneklerin halinin aynı olduğunu biliyoruz. Yılmazcan Şare dostumuzun dediği gibi, piknik ve alkollü geceler, anadilde tiyatroya tercih ediliyor maalesef… Örnekler çoğaltılabilir.
Birisi kalkıp izah etsin lütfen. Dağlardan- şehirlerden- namlunun ucundan hedeflenmiş, kendince bir devrim ideolojisi aklıyla nasıl bir „ortak akıl“ oluşturacağız? Dersimde uygulanan şiddet, tehdit, cinayetlerle yaratılmak istenen korku imparatorluğu amaçlayanlarla, „Dersim Kürdistandır, Kürdistan Dersimdir“, „Munzur Dicleye Akacaktır“ vb. siyasi dayatma ve asimile karekterli ters akıl örnekleriyle nasıl bir ortak akıl oluşturacağız?
Acı sonuçlarıyla, cevabı belli olan bu soruları çoğaltmak mümkün. Dersim Meclisi çalımalarına katılan tüm canlarımızın bu sorulara ortak bir cevabı olduğuna ben eminim. Sorun, bu gerçeklerin açıkca konuşuluyor olmamasında.
Zehirlenmiş kültür, şiddet sarmalına esir düşmüş bir sosyal yaşam ve çarpıtılmış bir tarihle karşı karşıyayız. Bu üç temel olguyla yok edilen Zerrêweşiyê, Kırmanciya Belekê ve haştiye aklında bir ortaklık hareket noktamız olmalı. Bu çekirdek ortak akıldan ne anlaşılması gerektiği, zaten çalışma prensiplerimiz, ilke ve amaçlarımız belgelerijnde mevcuttur. Hedef, bu çekirdek otak aklı Dersim Toplumu’na mal etmek olmalıdır. Bunun nasıl mümkün olduğunu hepimiz geçmiş tecrübelerimizle biliyor olmalıyız. Örgütlenmek… Pratik projeler, dernekler, sosyal aktiviteler vb. kurumsal çalışmalarımızla örgütsel ağımızı oluşturmalıyız. Hedeflediğimiz Dersim Kongresi’nin yolu da burdan geçmiyor mu? Dersim Toplumu’nu kapsayıcı ortak akıl bu sürece paralel olarak gelişecektir.
Bu amaçlı pratik çalışma ağımızla bağımsız, temiz, bağdaştırıcı, çağdaş ve barışçı Dersim siyaseti kendini alanda gösterince, bazı örgütlerin gölgesi altındaki Dersim derneklerinin kayıtlı üye kitlesinin tavrı değişecektir. Yönetici kademesi ya da örgütsel üst akıl tarafından şartlandırılmış bize şaşı bakan, küçümseyen ve hatta karalayan kör siyaseti ancak böyle tersine çevirip olumlayabiliriz.
Sonuç olarak; Hüseyin Tekin dostumuzun bu konudak değerli düşüncelerine katılıyorum. Fakat bence sorun, ortak akıl tanımının erken dillendirilmesinde değil. Sorun, bu tanımın özünün yanlış algılanmasında ve içinin yanlış doldurulmasında. Avrupa ayağının oluşturulduğu Dersim Meclisi çalışmalarımızın ilkeleri, amaçları ve prensipleri kendi içinde bir ortrak akıl çekirdeği taşımaktadır. Bu, zehirlenmiş Kırmanciya Belekê, haştiyê ve zerreweşiyê kültürünü temiz, otantik (özgün) haliyle yeniden kazanma aklıdır. Şiddet sarmalında yok edilen sosyal yaşamı yeniden inşa, doğasını, dilini ve itikatını koruma, kurtarma aklıdır. Henüz çekirdek halinde bulunan bu ortak akıl, bu zeminde Dersim Toplumu’na mal olmuş bir karekteri süreç içerisinde kazanacaktır. Yani demem o ki arkadaşlar, çekirdek haliyle de bunun adı ortak akıldır.
Dersim Meclis Girişimi de, Dersim Meclisi- Avrupa da bu ortak akılla oluştu. Bu oluşumu büyütmek Dersim Toplumu’na mal etmek konusunda ortak inanca ve kudrete sahipsek problem yok…
14 Nisan 2017
“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yayınlanmıştı. Bu bildirinin ana teması Dersimliler arasında var olan ve uzun bir zamana yayılan bir ayrışma ve kamplaşmanın yol açtığı parçalanmaya ve dağılmaya bir son vermek, sorunlarımızı birlikte, bir “cemat” edebiyle konuşmak ve çözüm yolları bulma amaçlıydı.
Bu dostların sesine kulak veren, hedefledikleri amaçları arzulayan Dersimli duyarlı bir kesim, çağrıya cevap verdi ve meclisin oluşturulmasının ilk adımı Şubat 2016’da yapılan Zwingenberg toplantısıyla karara bağlandı. O çağrı başlangıç itibarıyla bir girişim niteliğindeydi. Sonun ne olacağı, nereye varacağı hiç kimse tarafından tam olarak bilinmiyordu. Meclis oluşumunun tartışıldığı ilk günden itibaren karşı çıkanlar olduğu gibi, tereddüt edenler, çekimser davrananlar, bekleyip görmek isteyenler de vardı. Ama bunların yanı sıra, o atılan ilk adımdan itibaren tereddütsüz destekleyen ve sahiplenenlerin sayısı da az değildi. Desteğini veren tek tek bireyler, aydınlar, tanınmış şahsiyetler olduğu gibi, Meclis girişimini ve çalışmalarını açıktan destekleyen Dersimli kurumlarımız da oldu elbett. Eğer Dersim Meclisi bugüne geldiyse ve bundan sonra da varlığını güçlenerek sürdürecekse, bunu en başta o kurum ve bileşenlerine borçlu olduğunu açıkca ilan etmekten bir sakınca görmememiz gerekiyor.
Meclis’in oluşturulmasında kamuoyunda belli siyasi kimlik ve fikirleriyle bilinen (Dersimci, Zazacı, Alevici, Solcu, Sosyalist veya Kürtcü, Ermenici vs.), bu yönde düşünce ve anlayış sahibi kişilerin bulunması gayet doğaldır. Nihayetinde Meclis’in amacı da siyasi farklılıklarına rağmen Dersimlileri buluşturmaktır. Fakat Dersim Meclisi hiç bir siyasi partinin, akımın, örgütün, kurumun veya çevrenin güdümünde, ya da onların yönlendirdiği bir yapı değildir ve olmayacaktır. Aynı zamanda onlara alternatif bir yapı da değildir ve öyle de olmayacaktır. Dersim Meclisi tüm kurumlara eşit mesefade duran, Dersim’e dair en küçük olumlu çabayı ve emeği önemseyen, değer veren, sahiplenen bir duruş sergileyecek, olumlu çabaları teşvik edecek, olanakları dahilinde destek olacak ve tüm bu emeklerin toplumsal değer olarak ortaklaştırılması için çaba harcıyacaktır. Dersimli kurumlar ve Dersimi çalışmalar açısından taraf tutan, kayırmacı davranan bir tutum içine girmeyecek; Dersim’e dair olumlu tüm çabaları Dersim toplumuna katkı sunduğu müddetçe tüm mecralarda ortaklaştırmayı hedefleyecektir.
Ayrıca şunu da vurgulayalım; Dersim Meclisi bu oluşmların bileşenlerinden oluşacak bir çatı örgütü veya siyasi bir parti işlevi görecek bir yapı da değildir.
O halde Dersim Meclisi nedir?
Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında, Dersim’in önde gelen bazı aşiret önder ve liderlerinin oluşturmaya çalıştığı bir takım girişimleri saymazsak. Dersim toplumu son yüz yıldır hiç bir zaman, kendi adına hareket edecek ve kendi toplumsal çıkarlarını önde tutacak, söz, yetki ve karar sahibi olan bir temsiliyet gücüne sahip olmadı veya olamadı. O günden bugüne, Dersimliler hep başkaları için var olan, ama kendileri için bir varlık gösteremeyen bir toplum oldu. Bunun bir çok sebebi vardır. Ama en büyük sebebi Dersimlilerin aşiretcilik, ezbetcilik, kabilecilik, örgütcülük, particilik vs. adına birbirlerine düşman bir hale getirilmiş ve birbirleriyle sürekli didişen, kavga eden bir topluma dönüştürülmüş olmalarıdır. Dersim Meclisi, en başta buna bir son vermeyi amaçlamaktadır. Peki bunu nasıl başaracak, yüz yıldır birbiriyle didişen ve birbiriyle kavgalı olan bir toplum, tekrar yeniden nasıl barışık bir hale getirilecek? Dersim Meclisi’nin belkide en büyük sorunu budur.
İhtiyaç, amaç ve araç:
Yeryüzünde insanlık var olalı beri, insanoğlu sahip olduğu bütün araçları yaşadığı kişisel, toplumsal ve yaşamsal ihitiyaçlarından hareketle var edip sahiplenmiştir. Elinde kullandığı taştan tutun da, ayağına taktığı çarığa kadar; başını soktuğu kulübeden tutun da, içinde yaşadığı saraya kadar; ormanda avlanmak için oluşturduğu küçük avcı çetelerden tutun da, modern dünyada yüzbinleri bulan ordu gücüne kadar; küçük bir köy meclisinden tutun da, uluslarası yetkiye sahip kurumlara, örgütlere, devletlere kadar…
Bütün bu araçları var eden insanoğlu, araçtan önce ihityacını tespit etmiş, sonra ihitiyacına denk düşecek amacını belirlemiş, ardısıra da onu gerçekleştirecek aracını oluşturmuştur.
Bugünkü Dersim toplumunun ihitiyacı, talepleri ve amacı nedir ?
- Dersim toplumunun bir kimlik talebi vardır, bu talebin komşu halklar ve topluluklarca kabule ihtiyacı vardır. Ortalama son 500 yıldır Dersimliler bu kimliğinden dolayı etraf topluluklar ve halklar tarafından eziyet görmüş, canlarından olmuş, yok edilmişlerdir. Onların kimlikleriyle yaşama ihitiyacı ve sorunu vardır.
- Dersim toplumunun kendi arasında iletişimini sağladığı, acısını, derdini, sevgisini, öfkesini her türlü duygu ve düşüncesini ifade ettiği bir dili vardır. Bu dilin yine komşu halklar ve topluluklar tarafından kabullenilmemesi, yok sayılması, inkar edilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi kendi dilini konuşma, öğrenme ve öğretme hakkı vardır.
- Dersim toplumunun asırlardır yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı bir inanç biçimi vardır. Bu inancın yine komşu halklar ve inanç toplulukları tarafından baskıya uğraması, hor görülmesi ve tanınmaması sorunu vardır. Dersim toplumu ve halkı kendi inandığı biçimiyle, inancıyla birlikte yaşama talebi ve hakkı vardır.
- Dersim toplumu binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklara el konulması, doğduğu ve var olduğu mekandan koparılması, yaşam alanının daraltılması, yerinden yurdundan edilmesi, başka diyarlara göç ettrilmesi, sürülmesi, kaybedilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi doğduğu toprağına, suyuna, ağacına, dağına, yurduna sahip çıkma hakkı vardır. Tehdit edilmeden, can güvenliği tehlikeye girmeden, vatanında özgürce yaşama hakkı vardır.
Dersim halkının kutsal gördüğü mekanlarının, değer verdiği Munzur Suyu’nun barajlar ile boğulması, doğasının ekolojik dengesinin bozulması, barajlar ve HES’lerle kuraklık tehlikesi ile baş başa bırakılma sorunu vardır. Dersim halkının Dersim’in insansızlaştırılmasına, baraj ve HES”lere karşı durma, doğasını koruma hakkı vardır. - Dersim toplumunun sorunlarını, taleplerini, amaçlarını dile getirecek, onları günümüz dünyasında, diğer halkların nezdinde temsil edecek, onların varlığını kabul ettirecek politik ve örgütsel temsiliyet sorunu vardır. Dersim halkının da her halk gibi bağamsız ve özgürce kendi temsiliyetine kavuşma hakkı vardır.
Bunlar Dersim toplumunun en acil ve en önemli sorunları ve talepleridir. Dersim Meclisi, bu ihitiyaç ve talepler etrafında örgütlenen, bu ihitiyaç ve talepleri dile getirmek için oluşturulan, bütün kurum, kuruluş, örgüt, yapı ve şahsiyetlerle birlikte çalışmayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda yürütlen çalışmaları koordine etmeyi, birleştirmeyi, bir merkezde toplamayı, Dersim’in çıkarlarını temel alacak ortak bir akıl yaratıp, toplumsal bir konsensüs oluşturarak, onunla hareket etmeyi amaçlayan bir araca ihtiyaç vardır.
Dersim Meclisi bu aracın ta kendisi olacaktır.
8 Mart 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Yürütme Kurulu