Davut Hocam sen, ‘Dersim Soykırımı ve sürgünler‘ meselesine ilişkin, yaşanan bu sürece dair, bizlere neler aktarırsın?
Fikrini almak isteriz.isteriz[i].
‘37-38 Dersim Katliamını ele almak şüphesiz ki önemlidir. Ancak katliam öncesi ve sonrasını da bilmemiz gerekir.
Dersim özelikle 1. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı-Rus Savaşı’nda çok önemli bir konuma gelir. Bir taraftan Ruslar, diğer taraftan Osmanlı Devleti, yani İttihat Terakki Hükümeti Dersim’i kazanmak için çok yoğun bir çalışma içine giriyor. Rus ordusu erzak tedarikini Dersim üzerinden sağlamaktadır.
Diğer taraftan güvendiği kesimlere silah yardımı yapmıştır. Osmanlı devleti de aynı şekilde Dersimi kazanmak için çok çaba göstermiştir. Maddi destek yanında, dini kimliği de kullanarak kazanmaya çalışmış, bu dönemde çok önemli subaylarını Dersim’e göndererek iç istihbaratı ve mukavemeti örgütlemeye çalışmıştır. M. Kemal de bu dönemde 9. Ordu komutanı olarak Dersim’e gelmiş, Peri Suyu kenarında karargah kurmuştur.
Dersimliler bu dönemde hem Ruslardan hem de Osmanlı’dan silah ve maddi imkanlar almış, ancak tarafsız kalmıştır.
Rusya’da Ekim Devrimi ile SSCB Osmanlı Devleti ile Erzincan Mütarekesini imzalayarak ‘Sovyet orduları, işgal edilen bütün bölgelerden çekilecek, ancak bu bölgeler, halkın temsilcilerine teslim edilecek’. Bu mütarekeden sonra Kasım 1917’de Erzincan’da “Batı ve Doğu Dersim, Erzincan ve Bayburt” temsilcilerinden “Şura Hükümeti” kurulmuş ve yönetim bu hükümete devredilmiştir. (Bu konuda daha önce yazdığım ‘Unutulan Tarih, 1917-21 Erzincan Şuura Hükümeti’ makaleme bakabilirler.)
Bu dönemde Ruslardan alınan silah ve askeri malzemeler benim çocukluğum döneminde hala kullanılıyordu.
Diğer taraftan Osmanlı Devleti de ciddi bir örgütlenmeye gitmişti ve devletin bu örgütlenmesi kalıcılaştırıldı. Daha sonraki yıllarda Dersim’de karışıklık yaratanların, çevre illere baskınlar yapan veya içerdeki çatışmalara katılanların ‘37-38 katliamlarında rol aldıklarını, yol, karakol, yapımında kolbaşı olarak çalıştıklarını görürüz. Ayrıca dikkate şayandır, devlet Dersimliler çevre illere saldırdılar der, ama bunlar hakkında hiçbir tutuklama, yargılama, mahkeme yapmaz.
Gerek Dersimliler, gerek Ermeniler, gerek Kürtler arasında sosyalist tartışmalar o zamanda da vardı. Ermeniler arasından Hıncak ve Taşnak partileri Menşevik iken Rusya’daki Ermeniler Bolşevik’ti.
Bolşevik-Menşevik savaşı başlayınca, SSCB Erzincan Mütarekesi’ni ve Şura Hükümeti’ni unutarak Kemalistlerle birlikte Menşevik Ermenileri “saf dışı” ettiler. Dersimliler ise kendi kabuğuna, bölgelerine çekildiler.
Ancak Kemalist devlet Dersim’deki yumuşak gücünü iyice tahkim etti. İşbirlikçileri ile birlikte iç çatışmaları kargaşaları kışkırttılar. Kemalistler başından beri Dersim’i işgal ve tenkil etme konusunda kararlı idi. Raporlar bunun kanıtıdır.
Dersim katliamının yapıldığı yıllarda ki dünya ve bölge koşullarını değerlendirmemiz gerekir. Kemalistler, İngiltere, Fransa ve ABD desteği ile Pakistan, İran, Irak ve Türkiye arasında ortak askeri bir pakt kuruldu. 2. Dünya Savaşı’nın başlangıç yılları idi. Kemalist hükümet, “Dersim Tenkil” hareketi için 600 bin liraya ihtiyaç duyuyordu. Bu para hazineden 1934’de ödemeyince Trakya’daki Yahudi Tehcirine başladı. Para ödemeyen Yahudilerin mallarına el kondu. 1935’de Dersim Kanunu ile birlikte Elâzığ’a özel yetkili Vali olarak atanan A. Alpdoğan’a ancak 300 bin TL verebildi. 1937’de ise general Kazım Orbay’a 300 bin Lira ödenek vererek Erzincan’a gönderdi. Ve katliam, talan, yağman, ganimet başladı.
Dersim Harekatı’nda devlet yetkililerinin Dersim’den 8 milyon lira ganimet aldıkları söylenmektedir. Elazığ’da, Alpdoğan, Ankara’da Orbay, Dersim’de yağmalanan, hayvan, tahıl, bal, yiyecek, zihniyet eşyaları ve insanlar, özelikle kızlar, taşınabilmesi için tren ve kamyonlara özel yetki belgeleri verirdi ve ganimetten pay aldırdı.
Dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum. Türk Devleti ne zaman sıkıntılı bir döneme girmişse katliamlar ve yağmacılık yapmıştır. Rum, Ermeni, Pontus, Süryani, Kürt katliamları böylesi dönemlerde yapılmıştır. Dersim Katliamından sonra da sürgünler dönemi başlamıştır ve hala da devam etmektedir. Asimilasyon, jenosit politikası yumuşak güçlerce sürdürülmüştür, sürdürülmektedir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, faşizmin yenilgisi ile sosyalizmin dünya çapında yükselişi, Kore ve Vietnam Savaşı döneminde emperyalist ülkelerde yükselen 68 dalgası, Türkiye ve Kürdistan’da da yankısını buldu. İşte biz bu dalganın etkisi ile ve kendi kültürel kimliğimizle bu gelişmenin içinde yerimizi aldık ve mücadeleyi hala sürdürmekteyiz.
Bugün, T.C.’nin Avrupa’da aradığı değerleri, demokrasiyi, yaptığı bu katliamlarla yok etti. Çözüm yine başa dönmek ve kendi değerlerimiz üzerinden yeni inşa hareketine başlamaktır.
Çözüm Dersim’in sahip olduğu kültürel miras üzerinden mümkündür. Dersim çok dili, kültürü, etnik ve dini kimliği bir arada tutan, hoşgörü ve saygının olduğu bir coğrafyadır. Yani aklın yoludur.
Avrupa’da ki Reform-Rönesans hareketinin felsefi altyapısı, sahip olduğumuz kültürel alt yapıdadır. Bu devlet, halkı bölüp düşmanlaştırarak varlığını sürdürmektedir. Uzun konu bunu geçelim.
Sahip olduğumuz değerleri ancak farklı kültürleri tanıyınca, kıyaslama yöntemi ile daha iyi anlarız. Bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış Dersimlilerin sevdası da bu yüzdendir. 1920’lerde başlayarak 1984’de kadar SSCB yayın yapan Dersim Kültür Sanat Dergisi Dersim’den göç edenlerin çabasıdır. Bende de bir nüshası var ancak Kiril harfleri ile yazıldığı için takip etme şansımız olmadı. Bütün batı dillerinde çıkan “GEO” adlı bir dergide şu satırları okumuştum: “Ant ve Ural sıradağları hariç dünyanın bütün sıradağları doğu-batı eksenlidir. Bu dağlar beşparmağın bir kolda birleşmesi gibi Dersim bölgesinde birleşip ayrışıyorlar.” Bu tespit Dersim coğrafyası, kültürü ve insani arasındaki ahenk konusunu da düşündürmektedir.
Bir başka örnek: 2012 ya da 2013 yılı olabilir. Norveç bilim adamları heyetinde yer alan bazı yurtseverler, Antarktika kıtasında Kürdistan şehitleri anısına bir anıt dikip bayrak astılar. T.C., bütün girişimleri boşa çıkınca kendileri bir buz kırma gemisi yaparak Antarktika’ya gittiler; ancak Norveç Hükümeti gemiyi kendi teritoryasına sokmayınca, gemidekiler denizaltı dalışları vs. belgeseller yaptılar. Bu günlerde de ‘dünyada ilk buz altı araştırması yapan kadın‘ diyerek TV’lerde göstermektedirler. Bugün dünyanın birçok ülkesine dağılmış, sürgün edilmiş, ya da iltica etmiş binlerce Dersimli’yi örnek göstermek mümkündür. Arjantin’deki ya da ABD’deki Dersim gettosundan bahs edebiliriz. Dünyanın en kuzeyindeki kafeteryayı, ya da güney kutbuna lama ticareti yapan, Güney Afrika’nın en güney ucundaki madenleri çalıştıran Dersimlilerden bahsetmek gerekir.
Çözümsüzlük bizden kaynaklanmadığı için çözümü de elimizde değil. Çözüm bize musallat olan iletin ıslahı, değişimi, o da mümkün değilse iflasıdır.
[i] Davut Kurun ile yapılan söyleşinin özetirdir.