Farklılıklarımız zenginliğimizdir…
Dersim Meclisi, farklı fikirlere sahip, yaşamlarının bugüne kadarki kesitinde değişik tecrübeler edinmiş Dersimlilerden oluşan gönüllü bir yapılanmadır. Bu yapılanmada biraraya gelmiş olmaları, bu kişilerin her konuda hem fikir oldukları, dünya görüşlerinden feragat ettikleri anlamına gelmez. Meclis ve Kongre çalışması, Dersim toplumunun karşı karşıya bulunduğu sorunlara cevap olabilme gayretinin bugünkü somut bir adımıdır. Bu çalışmaya yön veren proğramsal ve güncel sorunlara ilişkin düşünceler, bu çalışmaya katılanların oluşturdukları ortak müştereklerdir. Bunlar, daha önce Dersim Meclisi adına kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bunun dışında, kişinin konumu ve Dersim Meclisi ile ilişkisi ne olursa olsun, özellikle sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalar veya yazılıp çizilenler bireylerin kendisini bağlar. Meclis çalışmasına katılmak da, bir süre sonra bu çalışmadan ayrılmak da tamamen bu çalışmaya katılan bireylerin tasarrufundadır.
Meclis yapısı içinde yer alsın ya da almasın her Dersimli, Dersim coğrafyasına ve toplumuna karşı vicdani bir sorumluluk hissetmek durumundadır. Her birey, kendisi dışındaki Dersimli kurumların ve bireylerin toplumsal çabalarını; bunlar arasındaki çelişkileri bu sorumluluk ölçüsünde değerlendirmeli ve buna göre tavır belirlemelidir. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışmasını yürütenler, ayaklarımızın altındaki toprağın ateşe verildiği bir ortamda, farklı düşünce ve yaşam tarzına sahip Dersimlilerin en geniş eylemsel ve örgütsel birliğini sağlamayı amaç edinmişlerdir. „Zwingenberg Bildirgesi “, „Dersim Kongresi Sözleşme Taslağı“, „Dersim Meclisi’nin Dersimli Birey, Kurum, Kuruluş ve Örgütlerle İlişkisi Nedir, Nasıl Olmalı?“ gibi belgeler ve güncel toplumsal ve politik gelişmelerle ilgili yayımlanan bir çok açıklama bu birliğin düşünsel zeminini oluşturmakta, birlik seviyesini yansıtmaktadır. Bu birlik seviyesinin, bu çalışmada yer almayı kabul etmiş her bireyin önceliklerine cevap verememesi eşyanın tabiatı gereğidir. Sabah akşam sosyal medyada „Dersim Fikriyatı’nın“ ipotek sahibi rolünde kendisini övmek, ya da övdürmekle meşgul bazı Dersimlilerin bu gerçeği fırsat bilip, güç bela oluşturulmaya çalışılan birlik platformlarına saldırma hakkını kendilerinde görmeleri anlaşılır gibi değildir. Ne hikmetse bu arkadaşlar, Dersimlilerin kendi aralarındaki farklılıkları bir tarafa bırakıp birlikte birşeyler yapmaya niyetlendikleri zamanda sahneye çıkıyorlar, kendilerini ve kişisel önceliklerini dayatıp her iyi niyetli çabayı daha filiz vermeden sabote ediyorlar. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi somutunda yaptıkları da bundan farklı bir şey değildir. Meclis çalışanlarının, kudreti kendinden menkul dünyalarında kopardıkları fırtınalara karşı sessiz kalmalarını da „üstün akılları“yla uğraşılamayacağının kanıtı olarak sunmaya çalışıyorlar. Eyvallah. Biz, bunun takdirini kamuoyuna ve Dersim toplumunun vicdanına bırakıyorz. Dedikodunun, iftiranın, küfürün, ahlak dışı cinsiyetçi saldırıların ve toplumu zehirleyip birbirine düşüren düşmanca bir dilin hakim olduğu bu sahneyi gönüllü olarak bu şahıslara bırakıyoruz. Umarız hakettikleri sonuçları elde ederler.
Biz, öncelikli olarak, Dersim’in ekolojik yapısıyla birlikte nasıl korunacağı, yerleşim ve yaşam alanı olarak nasıl yeniden inşaa edileceği, Dersimlinin “toprağıyla buluşması ve kendisiyle yüzleşmesi”nin nasıl sağlanabileceği, bu sefer ki kopuşun/terkedişin geri dönüşünün ne tür projelerle mümkün olacağı gibi sorulara cevap olmakla meşgulüz. Şu anda Meclis ve Kongre çalışması dışında kalanlar da dahil, her Dersimli aydın bu sorulara cevap aramalıdır ve özgünlüğünü koruyarak bu çalışmaya katılmalıdır. Tarihi toplumsal hafızası sıfırlanmış, diline, inancına, kültürel değerlerine yabancılaştırılmış ve sosyo-demografik yapısı değiştirilmiş bir coğrafya durumuna getirilmiş bir Dersim, „Doğunun Paris’i“ olsa bile Dersimliye ne faydası olacak?
Mevcut olanın sınırlarını aşmak bir zorunluluktur!
Mıslet/Meclis oluşturma ve Kongre toplama çalışmaları Dersimliler için bir ilktir. Mevcut durumda kullanabileceğimiz dolaysız tarihi ve toplumsal bir tecrübemiz yoktur. Elbetteki başka toplumların benzeri tecrübelerine başvurulabilir. Fakat bu yapılırken, hem tecrübelerine baş vurulan toplumların, hem de kendi toplumumuzun özgün, tarihsel ve toplumsal dinamikleri hiç bir zaman gözardı edilmemelidir. Bir nevi el yordamıyla yol alıyoruz. Dinliyoruz, fikir beyan ediyoruz, tartışıyoruz; bazen birbirimizi de kırıyoruz. Fakat birey olarak kendimize dönebiliyor ve özümüzü dara çekebiliyoruz. Ancak bu şekilde her CANımızı kapsayabilecek ortak iradeyi bulabiliyoruz. Gelişmenin ancak çelişkilerle cebelleşme yoluyla olabileceğinin farkındayız. Dersim’in ve Dersimli toplumun içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal durumun, yani mevcut şartların her yönüyle aleyhimize olduğunun farkındayız. Ve yine mevcut olanın sınırlarını aşma cüretini gösteremeden, mevcut olanı dönüştürmek ve onun ilerisinde bir gelişme sağlamanın mümkün olmadığının da bilincindeyiz. Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi çalışmaları, senaryosu önceden yazılmış; defalarca provası yapılmış bir sahne oyunu değildir. Dolayısıyla bu çalışmanın inişli çıkışlı olması, arzu edilmeyen adımların atılması, yanlışların yapılması gayet anlaşılır bir durumdur. Bu gerçek, sabahtan akşama kadar kendisini övmekle meşgul olan dostlarımızın, bir kaç meclis çalışanının muhtemel hatalarını da kullanarak, meclise ve kongre çalışmalarına karşı saldırı üzerine saldırı düzenlemelerinin sebebi olabilir mi? Haydi diyelim Dersim Meclisi sabote edildi ve Dersim Kongresi de engellendi. Bu arkadaşların eline ne geçecek?
Dersim Meclisi’inin Dersimlileri birarada tutabilme becerisini gösterebilmesi bu Dersimli „aydın“ları neden bu kadar rahatsız ediyor?
Her Dersimli Meclis ve Kongre çalışmasının öznesidir!
Bu çalışmadaki hiçbir bireyin kapasitesi ve tecrübesi yalnız başına bu kongre sürecine cevap olamayacaktır. Bunun için, irili ufaklı her katkının tarihsel önemi vardır. Hiçbirimizin Meclis ve Kongre çalışmasına en ufak bir katkı sunma arzusunu bile küçümseme, dikkate almama lüksü ve hakkı yoktur. Farklı politik yapılar ve geleneklerden gelip bu çalışmaya katılan Dersimliler, tarihlerinde ilk DERSİM KONGRESİ‘ni toplama iddiasındalar. İlk defa kendileri olarak bunu yapmaya çalışıyorlar. Herhangi bir parti adına değil, kendisi olmayan başka herhangi bir toplum adına değil, ilk defa DERSİM’İ VE DERSİMLİLERİ ÖNCELEYEN bir kongre amaçlanmaktadır. Dersimliler 37-38 Tertele’sinden sonra ilk defa kendileri için kapsamlı bir güç olarak ortaya çıkma cüretini gösteriyorlar. Böylesi hassas bir dönemde, bireysel ihtiraslar, megalomanik, narsist eğilimler, kişisel sürtüşmeler, politik ve bireysel hesaplar, sosyal-siyasal klik oluşturma girişimleri, bireyler ve toplumsal gruplar (aşiretler, inanç ve etnik gruplar, politik parti ve örgütler vb.) arasındaki çelişkileri kızıştırmak, bundan çıkar sağlama beklentisi içine girmek gibi tutumlar, kongre çalışmasının sabote edilmesi ve başarısızlığı için bulunmaz nimetlerdir. Umut ediyoruz ki, kongre çalışmasına katılmaya rıza göstermiş her birey, bütün önyargılarından arınmış, „sıradanlaşmış“ ve kelimenin tam anlamıyla derviş ruhunu kuşanmış bir vaziyette bu eşikten ayağını içeri atmış olsun. Dersimliler, bu süreçte ayrılıklarına değil, ortak noktalarına yoğunlaşmalıdır. Eleştiri kisvesi altında birbirlerini karalamaktan, linç etmekten vazgeçmeliler. Emin olun ki, dünya buna rağmen dönmeye devam edecektir…
Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız
Dersim Meclisi, yeni bir toplumsal „BİZ“ olma bilincini oluşturmayı öncelikli görevleri arasında görür. Toplumumuzdaki iç kavgaların, bireysel ve grupsal düşmanlıkların, birbirini çekememezliğin, her önüne gelenin, toplumumuzun özellikle inanç değerlerini kullanarak kendisine toplum lideri payesi biçmesini, bu toplumsal aidiyet bilinci eksikliğiyle de ilgisinin olduğunu düşünüyoruz. Soykırımdan geçirilmiş, kimliğinin her ögesi tarumar edilmiş yaralı bir toplumun bireyleriyiz. Hemen hemen eli kalem tutan her Dersimli, toplumumuzun travmalı yapısına dikkat çeker. Dolayısıyla hiçbirimiz, kendimizi bu yaralı sosyo-piskolojik durumun dışında konumlandıramayız. Dersimlilerin birbirleriyle ilişki süreci ve tarzı aynı zamanda bu yaralarını tedavi süreci ve tarzı olmak zorundadır. Çünkü, toplumsal ve bireysel travmanın tespiti, aynı zamanda travmanın tedavi yollarını da içermek zorundadır. Bu yapılamıyorsa travmanın depreşmesi ve sonraki kuşaklara aktarılması kaçınılmaz olur.
Maalesef, Dersimliler bugüne kadar travmalarının teşhisi ve tedavisi için hekimi hep dışarıda aradılar. Buna hiçbir zaman inanmadılar. Oysa hastalığın teşhisini koyacak, tedavisini yapacak hekimin de kendileri olmak zorunda olduklarını kabullenmeliler. Bu anlamda Dersim Meclisi ve Dersim Kongresi, toplum olarak travmamızı tedavi etmenin ve tarih sahnesine „BİZ“ olarak çıkmanın araçlarıdır.
Bir daha belirtmekte fayda var:
Dersim Meclisi, yatay örgütlenme biçimini kendisine eksen almış olduğundan, emir-komuta ile hareket eden bir yapılanma değil. Bu yapılanma içinde her birey kendi fikrini özgürce ifade edebilme hakkına sahiptir. Önemli olan uslup ve seviyedir.
Biz farklılıklarımıza rağmen biraradayız, bunu önemsiyoruz.
15.08.2018
Dersim Meclisi – Yürütme Kurulu
DERSİM TOPLUMUNA AÇIKLAMAMIZDIR.
Bilimsel araştırmalar yapılmamış ve çözümler üretilmemiş tarihsel ve toplumsal konular-sorunlar hakkında konuşurken ölçülü olmak, tartışmaları yapıcı ve toplumsal iç barış dinamiklerini zedelemeden yürütmek gerekir.
Dersim konusu ve Dersimlilerin sorunlarını bu yaklaşımla ele alırsak çözüme katkı sunmuş oluruz. Bir sorunun çözümüne katkı sunamıyorsak yeni sorunlara neden olacak davranışlardan kaçınmak ahlaki bir tutumdur. Toptancı yaklaşımlar, negatif dil ve söylem, sıfatlandırmalar, yargılayan ve ötekileştiren bir tarzın hiçbir sorunun anlaşılmasına ve çözümüne katkı sunmadığını biliyor ve görüyoruz…
Dersimliler ağır tarihsel, toplumsal, kültürel ve siyasal sorunları olan bir toplumdur. Böyle bir toplumun bireyleri olarak hiç şüphesiz ki bu ağır durumdan çeşitli biçimlerde etkilenmekteyiz.
Bu nedenlerle tarihsel sorunlarda olduğu gibi güncel sorunlar karşısın da çoğu zaman nesnel davranamayabilir, hatalar ve yanlışlar yapabiliriz. Öncelikle bu nesnel gerçekliği tespit etmekte yarar var. Zira düşünce dünyası parçalı, duygu dünyası yaralı, ağır süreçlerden geçmiş, acılar yaşamış bir toplumun çocuklarıyız.
Böyle olunca konular ve sorunlar genellikle analitik, yapıcı ve çözüm odaklı bir yöntemle değil, reaksiyonel ve ideolojik bir yöntemle ele alınmakta ve bu nedenle de çözümsüzlükle sonuçlanmaktadır. Bu tarz yaklaşımların çoğunlukla konuların anlaşılmasını ve sorunların çözümünü zorlaştırdığını söylemek ve kabul etmek durumundayız. Oysa kendi gerçekliğimizle yüzleşmeli ve serinkanlı çözümlere odaklanmalıyız…
Sorunlar doğru ele alınmadığı ve tartışılmadığı için herhangi bir konuya dair söylenenler hemen sertleşiyor ve toplumda derin ayrışmalara neden oluyor. Bu son derece endişe verici bir durumdur…
Bizler, Dersimlilerin parçalı ve kutuplaşmış bir toplum haline getirilmesinden üzüntü ve rahatsızlık duyuyoruz. Dersimlilerin birliğini ve ortak değerlerini yeniden inşa etmenin yaşamsal bir öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Asimilasyona tabi tutulmuş dilleri, kültürleri ve inancının korunması ve geliştirilmesi için; göç, doğal tahribat, eğitim, ekonomik sorunları temelinde ortak bir akla ve mücadele birliğine ihtiyaç olduğunu ön görüyoruz. Ortak aklın ve ortak değerlerin oluşumu sürecinden rahatsız olan bazı çevreler sürekli olarak provokasyonlar yaratarak toplumu gerdiklerini; kutuplaşmayı daha da derinleştirdiklerini görüyoruz. Sosyal medya üzerinden yarattıkları kirlilikle Dersimlileri etnik ve inanç kimlikleri veya siyasi düşünceleri nedeniyle ötekileştirmekte, birbirine karşı kışkırtmakta olduklarını, adeta nefret suçu işlediklerine tanık olmaktayız. Yaptıkları her açıklama nefret, tahrik ve kirlilik üretmektedir. Bizler her koşulda ahlaki değerlerimizi, vicdan ve adalet duygumuzu koruyarak sorunları ele alacağız…
Bilinmesini isteriz ki; ürettikleri kirliliklerle Dersimlilerin düşün ve duygu dünyalarını zehirlemelerine, değerlerini kirletmelerine de tavırsız kalmayacağız…
Güncel bir durum olarak…
Dersim Mazgirt Belediyesi ve Muzaffer Oruçoğlu hakkında yapılan tartışmanın nasıl bir kirlilik, zehirlenme yarattığını ve nefret ürettiğini üzüntüyle takip ettik…
Mazgirt Belediyesi 3 yıl önce Muzaffer Oruçoğlu’nun ismini yetkisini kullanarak bir parka vermiş, Mazgirt halkının oylarıyla demokratik biçimde seçilmiş bir yerel yönetim ve Belediye Başkanı. Böyle bir kararı almaya hem hakkı, hem yetkisi var… Ama bireylerin, sivil toplum kurumlarının, siyasi veya mesleki örgütlerin ya da kamuoyunun itiraz, eleştiri ve karşı çıkma hakları da var… Bu da demokratik bir haktır ve demokrasi kültürü de böyle gelişir.
Dersim herhangi bir coğrafya, Dersimliler de herhangi bir toplum değildir. Tertele (Soykırım) yaşamış ve travmaları henüz tedavi edilememiş, yüzleşme süreçleri yaşanmamış toplumların özgünlükleri ve hassasiyetleri vardır. Başta yerel yönetimler olmak üzere Dersim’de düşünce üreten, siyaset yapan her kurum ve bireyin bunu bilince çıkarması ve toplumun hassasiyetlerini gözden uzak tutmaması da gereklidir.
Ne yazık ki; genel de olduğu gibi Dersim’de de yerel yönetimler çoğunlukla toplumsal ve kültürel dokuyu anlayarak ona uygun yerel-idari politikalar değil; siyasi grup çıkarlarını ön planda tutmaktadırlar. Oysa ki yerel yönetim politikasının asıl niteliği ve ekseni, grupsal siyaset değil, toplumsal siyaseti esas alan kültürel-tarihsel dokuya uygun politikalar üretmektir. Aksi durum sürekli sorun üretir. Bir grup/parti için iyi olan semboller, sonradan seçilecek olan başka siyasi grup/parti için iyi olmayabiliyor. O da kendisi için iyi olan sembolü tercih edebiliyor. Bu durum toplumun ortak belleğinin oluşmasına değil, parçalanması ve toplumun kutuplaşmasına neden olmaktadır.
Yerel yönetimlerin görevi sadece hizmet üretmek değildir. Toplumun tarihsel, toplumsal, kültürel değerlerini ve doğasını korumanın yanı sıra ortak bir toplumsal bilinç oluşturmaktır. Kültür sanat mekanları, yaşam alanları önemli birer hafıza mekanlarıdır. Buralarda ki hafıza sembolleri toplumun asgari ortak kültürel ve etik değerlerini yansıtabilmelidir.
Çağımız da ortak aklı, ortak etik değerleri, ortak hafızası ve ortak sembolleri olmayan toplumların toplum olma vasfı tartışılmaktadır.
Mazgirt Belediyesi yapılan eleştirilere yanıt verirken ilçede yaptıkları mekanlara verdikleri isimleri de açıklamış: “Dersim 38 Katliam Anıtı, Hüseyin Cevahir Gençlik ve Çocuk Parkı, Ahmet Arif Gençlik Parkı, Zarife Ana Kadın Kolektif Yaşam Evi, Cumartesi Anneleri Çeşmesi, Özgecan Aslan Parkı, Muzaffer Oruçoğlu Özgürlük ve Demokrasi Parkı ve Kütüphanesi, Nazım Hikmet Halk Kütüphanesi, Gezi Şehitliği; Berkin Elvan, İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş adına yapılan Gezi Şehitliği-Fidanlığı gibi…”
Bu tabloda ki isimleri tek başına tartışmak hakikati karartır ve bizi adalet duygusundan uzaklaştırır. Bu tabloda Dersim Tertelesi’nden 68 devrimci hareketine, 90’lı yılların gözaltında kaybedilenlerin anneleri olan Cumartesi Annelerine, Gezi Direnişin de yaşamını kaybedenler ve tecavüz cinayetlerinin sembol isimlerine kadar geniş bir yelpaze var. Bu isimler ezilen ve haksızlığa uğrayan ilerici insanlığın değerleridir. Bunu tartışmak Dersim toplumunu ilerici insanlık ailesinden uzaklaştırır ve çok geriye düşürür.
Bu tablo da eksiklikler var. Görüldüğü kadarıyla “yerel değerler” ikincil plana itilmiş, daha çok “evrensel değerler”e öncelik verilmiştir. Bu bir problem ve siyasi bir yanılgı olarak görünmektedir. Yerel değerleri evrensel değerlere feda etmek ciddi bir sorundur. Yerel halkların dilleri, kültürleri, inançlarına hak ettiği değeri vermemek aslında evrensel değerleri de doğru anlamamaktır. Yerel değerlerden kopmak köksüzlüğe, evrenselden değerlerden kopmak gericiliğe götürme risklerini taşımaktadır. Oysa yerel ile evrenselin ilerici değerlerini sentezleyerek demokratik, özgürlükçü bir sentez üretilebilir…
Bu anlamda yerel yönetimler/yöneticiler kendi toplumlarının ortak yerel değerlerini korumaya-yaşatmaya öncelik vermelidirler. Ama yerele de saplanıp sırtını evrensel değerlere dönmemelidir. Ancak bu ilişki doğru ve dengeli bir şekilde kurulamasa “mutlak yerelcilik” mikro milliyetçiliğe, “mutlak evrenselcilik” inkarcılık ve asimilasyona götürür…
21. yüzyılda Dersim toplumunu ilerici insanlık ailesinden koparıp sadece yerel değerlerle var etme çabası hem doğru değil, hem de sosyal yaşamda karşılığı olmayan bir çabadır… Elbette evrensel değerlerle ilişkisini kesip tamamen yerel değerlerle yaşamak isteyenler varsa onlara bir şey denilemez. Ancak bir toplum adına bu tür iddialarda bulunmak sınırları zorlamaktır. Tüm toplumlar gibi Dersim toplumu da homojen bir toplum değildir. Kimse kimseye kendi düşüncelerini dayatmadan barış içinde bir arada yaşamanın olanaklarını geliştirmeliyiz.
Mazgirt Belediyesi’ni (bu konuda Pülümür, Nazimiye, Pertek, Çemişgezek, Ovacık, Hozat belediyelerinde ki durum hakkında da bir değerlendirme yapma ihtiyacı vardır…) yerel değerlere yeterince önem vermediği konusunda eleştirebiliriz elbet. Bu öncelikli olarak Mazgirtlilerin, Dersimlilerin ve her demokrat insanın demokratik hakkıdır. Ya da verilen isimlere yönelik eleştirilerimiz de olabilir. Ancak demokratik haklarımızı kullanırken adalet, vicdan ve etik değerler konusunda azami hassasiyet göstermek durumundayız. Eleştiri adı altında insanları linç etmeyi, değerleri kirletmeyi kimse kendinde hak olarak görmemelidir. Gerçekliği bütünlüklü olarak kabul etmek ve eleştirimizi yapıcı, geliştirici, toplumu aydınlatıcı bir tarzda yapmanın ahlaki sorumluluğundan uzaklaşarak olmamalıdır.
Mazgirt Belediyesi’ni (tabi diğer belediyeleri de) yerel değerler konusunda ki eksikliklerini, umursamazlıklarını eleştirmek de bir haktır ve doğrudur da. Bu eleştirilerin karşılık bulmasını ümit ediyoruz. Görüldüğü gibi ötekileştirici, yargılayıcı, düşmanlaştırıcı bir dil ve tarz eksikliği gidermediği gibi Dersim toplumunu kutuplaştıran, parçalayan bir rol oynamaktadır. Öte yandan tüm yanlış yöntemlere rağmen bir “eleştiri” yapılmış ise onu dikkate almak, kimin yaptığıyla değil, doğru ve haklı olup olmadığıyla değerlendirmenin doğru olacağına inanıyoruz. Eleştiriyi doğru değerlendiren, tepkiyi yatıştıran, konuyu irade savaşına dönüştürüp “karşı saldırı”ya geçmeden de düşünceler açıklanabilir.
Mazgirt Belediyesi ve M. Oruçoğlu tartışmalarında bazı kurumlar adına yapılan açıklamalar da sorunu düşünsel ve mekansal zeminden uzaklaştırmakta ve yeni sorunların zemininin oluşmasına hizmet etmektedir. Her eleştiri yapanı “düşman” görmek, aşağılamak ve tehdit etmek hastalığının da demokrasi kültürü konusunda ne kadar sorunlu olduğumuzun bir kanıtıdır.
Hem andaki hem de geçmiş tartışma süreçlerinde Dersimli kadınlara yapılan cinsiyetçi saldırıları kınadığımızı özellikle vurgulamak istiyoruz. Kimden kaynaklanırsa kaynaklansın, bu ataerkil mantalite, tarihi, toplumsal yaşam kültürümüze tezattır ve toplum vicdanını yaralamaktır.
Toplum adına söz söyleme hakkına sahip olduğunu düşünen tüm kurum, kuruluş ve bireyleri sorumluluğa, etik değerlere saygıya davet ediyoruz. Hiç kimse toplumu parçalama, düşmanlaştırma ve kendi çıkarları için zehirleme hakkını kendisinde görmemeli, bu hakkı kendinde görenlere de Dersim toplumu sessiz ve tavırsız kalmamalıdır.
Özgür, barış içinde yaşayan, demokratik bir Dersim’in, hepimizin hayali olduğunu biliyoruz…
Büyük bir aile olmalıyız, çünkü biz bir ailenin çocuklarıyız.
30.07.2018
DERSİM MECLİSİ YÜRÜTME KURULU
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı (İmza) Kampanyaları
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı hakkında yaklaşık 20 yıldır çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan etkinliklerde eksik olan toplumsal ağırlığı bulunan bu tür çalışmaların olabilecek en yüksek birlikteliklerle değil de dağınık, tek tek grup, dernek, federasyon veya kurumların kendi başına yürütme çabasıdır. Bir toplumu ilgilendiren böylesi önemli çalışmalar topluma maledilebildikçe başarı şansı elde eder. Gidişat bu yönlü olmadığı için kimi çalışmalarla tavan yapılmasına rağmen, malesef bir zaman sonra hak ettiği noktaya varamamıştır.
Dersim’in sorunlarının çözümü için kurulmuş ve faaliyette olan onca kurum ve kuruluşun başarılı olamamasının, nihayi hedeflerine ulaşamamasının, Dersim dilinin, kültürünün ve inancının yok olma aşamasına gelmesinin sebeplerinin en başında projelerin bireysel yapılması, kurumların farklı projeler üzerinde teke tek çalışması ve ortak hareket edememesi gelmektedir. Bu durum sorunların çözümü arayışında gidilecek, başvurulacak mercilerin karşısında meşru temsiliyet anlamında da sorun olmaktadır. Bu yüzden çözüm arayışlarında Dersim’i kurum ve şahıslar arasında güçleri birleştirmekle olabilecek en geniş mutakabatın sağlanması, hem muhatap alınan merciler nezdinde sonuç alma açısından ciddiye alınmalarını, hem de Dersim Davası’nda samimiyetin ispatı olacaktır. Dersim Meclisi olarak tam da bu ihtiyaçları görerek, bilerek sorumlu davranmanın ve tarihi bir görevi yerine getirmenin bilinciyle sorunlarımıza çözüm arayışı içinde olan her kuruma, Dersim’i anlamda yapılan her proje ve çalışmanın ‘sahiplerine’ bu sorumluluk ve bilinçle çalışmaları ortaklaştırmaları çağrısında bulunuyoruz.
Asl olan bireysel ve politik hesaplara alet edilmeden farklı siyasi eğilimlerine rağmen tüm Dersim’i kurum ve kuruluşlarla bu tür çalışmaların yapılmasıdır.
Tertelê ‘38i / Dersim Soykırımı bağlamında yapılan çalışmalara kronolojik olarak göz attığımızda, geçen bu süre içerisinde zaman zaman uygun konjüktüre rağmen istenilen noktaya yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı ulaşılmadığı daha da rahat anlaşılacaktır.
- Ware Dergisi 1998 yılında yayınladığı 12. sayısının ön ve arka kapaklarını “Tertelê ‘38”nin 60. yılına adar; 4 Mayıs 1937 yılında yapılan Tunceli Tenkil Harekatı’na Dair Bakanlar Kurulu Kararı‘nın tam metinini Türkçe ve Almanca olarak yayınlar.
- 15-17 Haziran 2001, Berg/Eifel-Almanya’da yapılan Avrupa Dersim Örgütleri‘nin toplantısında 1937-38 Dersim Soykırımı Anma Günü’nün ilan edilmesi ile ilgili şu karar alınır:
„Köln Dersim Cemaati’nden Mehmet Doğan ve İsmail Kılıç’ın hazırlamış oldukları Dersim Soykırımı dosyası katılımcıların bilgisine sunuldu. Yapılan tartışmalardan sonra, oybirliği ile, 4 Mayıs’ın 1937-1938 Dersim Soykırımını Anma Günü olarak ilan edilmesi kararlaştırıldı.
(…)
Bu konuda Türkiye’deki kurumların da bilgilendirilip oybirliği sağlanmaya çalışılışılması kararlaştırıdı. Dersim Soykırımı’nı Anma Günü ortak çalışmayla hazırlanacak merkezi bir toplantıda ilan edilecek.
(…)“
- 05.2002 tarihinde Köln’de toplanan Avrupa Dersim Dayanışma Kurulu (ADDK) merkezi Köln’de bulunacak bir „Arşiv ve Dokumentation Zentrum“un kurulmasına karar verir.
- “Dersim 38 Girişimi 2005 yılı başlarında Dersim Soykırımı’nı dünyaya tanıtmak ve tanınmasını sağlamak amacıyla oluşturulur. Girişimi başlatan “Dersim 38’den Dolayı TC Devletinden Davacıyız!” başlıklı imza kampanyası başlatılır (29 Mart 2005).
Bu kampanya Girişime ait Dersim 38 Forumu’nda yaklaşık üç yıl boyunca (Kasım/Aralık 2005-18/19 Ağustos 2008) yoğun bir aydınlatma çabası eşliğinde yürütülür. Girişimin etkinlikleri merkezi Berlin’de bulunan Dersim 38 Merkezi aracılığıyla aralıksız şekilde devam eder. Devamında kuruluşu Eylül 2007’de gerçekleşen Berlin Dersim 38 Merkezi lobi ağırlıklı bir faaliyet yürütür.
- Eylül 2008 tarihinde Dortmund’da yapılan toplantıyla “Dersim Sözlü Tarih Projesi” hayata geçirilir.
“Daha FDG kurulmadan başta Köln Dersim Cemaati olmak üzere bir çok cemaat arşivleme çalışmaları” yapar. FDG’nin kuruluşu aşamasına paralel olarak “Dersim 1937-38 Arşiv ve Dökümantasyon Merkezi”nin kurulması çalışmaları başlatılır.
13 Haziran 2009 tarihinde yapılan 4. Avrupa Dersim Kültür Festivali’nde ise “Zaman geçirmeden 1938’in tanıkları ile mülakatların yapılacağı ve kayıtların görsel ve yazılı olarak güvence altına alınacağı” duyurulur.
“1937-38 Dersim soykırımı hakkında yapılacak çalışmaların akademik kriterlere ve uluslararası standartlara uygun olması gerektiği” belirtilir.
“Dersim Tertelesi’ni dünyaya anlatma, bu soykırımın Türkiye’nin resmi olarak kabul etmesini sağlama gibi hukuki, siyasal çalışmaları yaparken (…) alanında uzman bilim adamlarının yanısıra, Dersim halkının kültürünü, inancını ve dilini iyi bilen Dersimliler”in yanısıra “Projenin Akademik Danışma Kurulu’nu oluşturan dünyaca tanınmış uzman kişiler” ile de bu çalışmanın “akademik kriterler çerçevesinde yürütülmesinin” sağlanacağı belirtilir.
“Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi” adına “2009 yılından bu yana dünyanın dört bir yanında tanıklarla uluslararası standartlarda, 7 farklı ülke ve 43 ayrı şehirde 360 civarında tanık ile mülakatlar” yapılır.
“FDG, 1937-38 Davası’nın bütün Dersim’in davası olduğunu, dolayısıyla bu projenin bütün Dersim halkına ait olduğunu vurgulayarak geniş katılım ve sahiplenme çağrısında” bulunur.
- Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) ile Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) 14 Kasım 2008 tarihinde “70 yıldır kapanmayan yara / Seyitlerimizin mezarları nerede?”imza kampanyasını başlatırlar.
Dersim Seyitleri’nin mezarlarının yerinin bulunması, emanetlerin yakınlarına teslim edilmesi istemi ile 30.10.2006 tarihinde Seyit Rıza’nın kızı Leyla Ağlar ve torunu Rüstem Polat’ın avukatları Hüseyin Aygün aracılığı ile dava açılır.
Toplanacak imzalar ile “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayip Erdoğan ve TBMM’ye giderek Seyitlerimiz’in mezarlarının kutsal Dersim topraklarına taşınmasını, emanetlerinin aile yakınlarına teslim edilmesini talep edeceğiz” denilir.
- Demokratik Alevi Federasyonu, “1937-38 yılları arasında on binlerce insanın yaşamını yitirdiği katliamın ‘soykırım’olarak tanınması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvuruya hazırlanır ve 24 Kasım 2010’da Almanya’nın Berlin Eyalet Parlamentosu’nda ‘Dersim Katliam Konferansı’ düzenler; mücadelesini internet üzerinden sürdürür. “Türkiye’nin soykırım için özür dilemesi, mağdurların maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi ve dil ve inancın serbestçe yaşanması için yasal düzenlemelerin yapılması” amacıyla “UCM’nin Roma Statüsü’nün 5. ve 6. maddelerinde yer alan ‘kültürel soykırım’ kapsamında başvuru yapacakları belirtilir.
- Avrupa Parlamentosu’nda 26 Mayıs (2011) günü “Dersim 38 gerçeği ile tarih, siyaset ve hukuk üçgeninde yüzleşme” başlığı altında 4. Dersim Konferansı düzenlenir. Avrupa Parlamentosu Sol Grup, Demokratik Aleviler Federasyonu, Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti ve Kurmeşliler Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen konferansın sonuç bildirgesi yayınlanır.
(…)
“Avrupa Birliğine: Türkiye’nin AB ne üyelik sürecinde tarihiyle yüzleşmesi için Hakikatleri araştırma ve Adaleti sağlama komisyonunun oluşumunun bir şarta dönüştürülmesi. Bunun için Avrupa Parlamentosunun daha aktif çaba göstermesini” talep eder.
- DEDEF, Dersim Soykırımı’nın 77 yıldönümünde (04.05.2014) Galatasaray Lisesi önünde ‘38 Katliamını lanetleyerek taleplerini şöyle dile getirir:
“Devletin idari ve siyasi uygulamalarıyla topraklarımız ve insanlarımız üzerinde dramatik mağduriyetlerin devam etmemesi, sosyal, psikolojik, kültürel ve ekonomik travmaların ortadan kaldırılması için yüzleşme yapılarak Dersim isminin tekrar ilimize verilmesini; 1934-38-94 tarihlerinde uygulanan zorunlu iskanla birlikte topraklarından koparılan tüm insanların mülkiyet hakkının tekrar iade edilmesini; evlatlık verilen insanlarımızın isimlerinin açıklanmasını; Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını; baraj ve imar uygulamalarının sona erdirilmesini ve Dersimlilerin kendilerini kimliksel ve kültürel olarak özgürce ifade etmesi önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istiyoruz.”
- “38’in tanıkları maalesef aramızdan ayrıldılar. Ama bu Dersim Tertelesinin unutulacağı anlamına gelmez. Biz tanıkların tanıklarıyız ve onların sesini sizlere taşıyoruz” ifadesiyle „Dersim Soykınımının Almanya Meclisinde görüşülmesi için #AnerkennungfürDersim“ adıyla 2017 yılı itibariyle imza kampanyası başlatılır.
Yaşanan felaketin dünya kamuoyuna duyurulması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihiyle yüzleşmesi ve gereğini yapması, taraflar arasında nihai ve kalıcı bir barışın sağlanması, insanlık tarihinde bu türden yüzkarası soykırımların tekrar etmemesi için beraberce hareket edilmelidir.
Kişisel itibar ve ‘ben’ olgusunu bayraklaştırma, en iyimser bir anlatımla önlerde tutma tavır ve alışkanlıklarının bir kültür düzleminde katılaşması, memleketin ilerici aydınları gibi, Dersimli’nin de kolektif aidiyetini bozmuştur. Öyle bir çoraklaştırılmıştır ki, o da Dr. Claude Brunet’in 1868’de ‘var olan her şey benim ve benden başka her şey sadece benim tasarımımdır’ dediğine benzer bir noktaya gelinmiş durumdadır maalesef.
O halde, Dersim’e sahip çıkmak ve onu yaşatmak isteyen her Dersimli, devletin tarih katline karşı, mekanlarımızı, ziyaretlerimizi yok etme saldırılarına karşı, her türlü kişisel hesap ve kaygıdan sözde değil, gerçekten uzak durarak, kendi içinde yaşadığı postmodern yabancılaşmanın farkında olarak birbirleriyle ilişkilerini yeni bir formda düzenlemeli, organize olmalı ve mücadele etmelidir.
Dersim Meclisi fikrinin bu ortaklaşmacı anlayıştan hareketle önem kazanması veya bu manada değerlendirilmesi önemlidir. Kazanımların, kişisel çabaların ortak bir kanalda bir araya getirmenin yaratacağı enerjinin, heyecanın farkındalığını fark etmek ve bilince çıkarmak mutlaka sağlanmalıdır.
Dersim’e sahip çıkmaktan, Dersim’i yaşatmaktan da bunlar anlaşılmalıdır.
03.07.2017
Dersim Meclisi – Avrupa Yürütme Kurulu
Adalet, eşitlik, özgürlük ve barış için yürümeliyiz…
CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapise atılmasının ardından CHP yönetimi ve Genelbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü” hedeflenen yolun yarısını geçti. Daha şimdiden ağır politik baskılar cenderesinde yaşayan değişik toplumsal kesimlerde bir umut da oluşturmuş bulunuyor.
RecepTayyip Erdoğan ve AKP’nin 16 Nisan referandumu ile tahkim ettikleri Vahabi-Selefi sistem, toplumun bu paradigma dışında kalan tüm kesimlerine karşı tam bir cihat hareketi başlattı ve sürdürüyor. Bu vahşi cendereye karşı sesini çıkarmaya çalışan tüm toplumsal kesimlerin üzerine dizginlerinden boşalmış bir politik terör boca ediyor.
Toplum tümüyle nefessiz bırakılmış durumda. Bu Sünni-islamcı, ırkçı rejime karşı seslerini çıkarmaya çalışan işçi, memur, köylü, genç, aydın/akademisyen, kadın, Kürt, Zaza, Ermeni; Alevi, Hristiyan, inanan müslüman ve diğerlerinin, hatta bir vakitler birlikte aynı secadeye baş eğmişlerin anında seslerini boğuyor. Oluşturdukları paramiliter gruplarla sokağı terörize edip en küçük bir kıpırdanışı dahi vahşi araçlar ve barbar yöntemlerle bastırıyorlar. Türkiye’nin dört bir yanı hapishaneye çevirilmiş durumda.
Toplum “hayır hareketi” ile bu gerici ablukayı bir nebze geriye itmeyi başardı. Buna koşut olarak siyası şiddet makınası da baskı dozunu artırdı. CHP milletvekillerine yönelik ceza ve tuttuklamalar, CHP’nin tabanında da büyük bir tepki yarattı. CHP içindeki ilerici sol kesimin itkisi ile yönetim kısmen kıpırdamaya başladı. Kılıçdaroğlu ve ekibinin başlattıkları “adalet yürüyüşü”, Vahabi-Selefi sistemin cihatçı saldırılarından nefessiz kalan milyonların özlemleriyle de buluştu.
Başından beri Recep Tayyip Erdoğan’dan, hükümetten, MHP’den, Perinçek’in Vatan Partisi’nden gelen açıklama ve saldırılara bakılırsa, eylem bu çevreleri epeyce rahatsız etmişe benziyor. Kuşkusuz bu iyi bir durumdur. Firavunların telaş ve korku içinde oldukları anlaşılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Dersimli oluşuna karşı da bir “şeytanlaştırmak” kampanyası başlatılmış durumda. Vahabi-Selefi sistemin tüm propağanda araçları tam devir bunu işliyorlar. Adalet, eşitlik, özgürlük yürüyüşünü FETO ve PKK ile ilişkilendirme ve onu kriminalize etme seferberliğindedirler.
Haklı ve yerinde bir kararla girişilen bu eylem hem hak olarak, hem de yaşanan fiili duruma karşı bir protesto hareketi olarak değerlendirilmeli. Bunun daha da büyümesi ve kitleleri harekete geçirecek bir araç olarak kullanılması mümkündür. Daha şimdiden bunun önemli işaretleri görünmeye başladı. Bu yürüyüş haklıdır. Adalet, eşitlik, özgürlük, barış ve huzur için düşünen, onun için kavga veren; direnen her kim olursa olsun, onunla yana yana yürümek insani bir görev ve sorumluluktur.
Bu eylem ezilenleri harekete geçirebilecek, toplumun farklı muhalif kesimlerini bir araya getirebilecek veya buluşturabilecek bir muhtevaya da sahiptir. O nedenle eylemin ruhunu, taşıyabileceği potansiyeli iyi görmek gerekir. Küçük hesaplarla, dargörüş ve önyargılar ile eyleme karşı her söylenen sözün kime, hangi bozguncu odaklara yaradığını veya yarayabileceğini düşünmek son derece önemlidir.
Irkçı ve milliyetçi sağın saldırılarının arka planında, yürüyen şahsiyetin Alevi olmasının da payı olabileceğini hesaba katmak gerekir. Tüm ırkçı saldırıları boşa çıkarmak için birleştirici yani ayrıştırıcı olmayan bir söylem düzeyinde kalmak durumundayız. Eylemin önünü açacak; yeni biçimlere evrimleşebilecek görüş ve öneriler ile eylemi desteklemek geleceğimiz için daha da anlamlıdır. Gereksiz ve yersiz; koşulları dikkate almadan sarfedilen her söz, unutmamak gerekir ki, bu eylemin haklılığına gölge düşürecektir.
Demokrasi, eşitlik, adalet ve barış yanlısı her birey ve kurum ikirciksiz bu eyleme katılmalı ve onu daha tutarlı bir yola koymak için emek sarf etmelidir. Bu yürüş siyasetin akışını değiştirebilir.
Bu nedenlerle emekçi bir içeriğe sahip bu yürüyüşü destekliyor ve selamlıyoruz…
27.06.2017
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu
Meclis Girişimi 2. Toplantısına Giderken Dersimlilere Çağrımızdır!
Dêsim/Dersim Meclis Girişimi gibi bir çalışmaya ilişkin başlangıçtan bugüne kadar bir hayli şey söylendi ve yazıldı. Önemli görüşler ve öneriler dile getirildi. Yazılan ve söylenenlerde birbirleriyle çakışan ya da örtüşen önemli noktalar açığa çıktı. Yanı sıra önemli düşünce farklılıklarının olduğu da bir gerçek.
Önümüzdeki Kasım ayında Almanya’da yapılacak ikinci toplantıda bu oluşumun hedefleri, amaçları ve örgütlenme şekilleri vs. hakkında daha bir netleşmeye doğru ilerleme sağlanacağına inanıyoruz.
Dersim toplumunun kimlik tanımlanmasında önemli düşünce farklılıklarının olmasına karşın; geniş bir kara parçasına yayılmış bir toplumun, kendisini çevreleyen komşulardan farklı bir etnik-kültürel özellik gösterdiği genel kabul gören bir çerçeve oluyor. Dersim, tarihi, yaşam felsefesi, dili, inancı, kutsiyetleriyle ve bunların toplamı olan kültürü ile kendisi olan bir toplum.
Bütün bu özellikleriyle, tarih boyunca egemenlerin yüksek ilgisine mazhar olmuştur. Ama bu toplum, devasa asimetrik dengelere ve kendisinin kıt imkânlarına karşın, küçülerek ya da azalarak da olsa kendi varoluşsal orijinini korumayı ve sürdürmeyi mucizevi bir tarzda başarabilmiştir. Temel dert bunun korunması, geliştirilmesi ve yaşatılmasıdır.
Meclis Girişimi çalışmasının bir “ulus yaratma” amaç ve hedefleri yoktur. Bir soyutlama ile ‘Dersim’in özgürleşmesi’ni istemek ve bunun için çalışmak ‘yeni bir ulus yaratma’ olarak algılanmamalıdır.
Mevcut haliyle Dersim toplumunu nasıl tanımlarsak tanımlayalım bütün tanımlamaların buluştuğu/buluşacağı kavşak, onun ‘kendine özgü’ bir etno-kültürel kimliğe sahip olduğudur. Bu kimliğin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi bu çalışmanın temel amaç ve hedefidir.
Bu ana ekseni; son yarım asırda uygulanan yol, yöntem ve araçlarla korumak artık mümkün görünmüyor. Bunların önemli bir bölümü oynaması gereken tarihsel rolünü oynamış ve mutlaka geri çekilmeyi bekliyor. Miladını çoktan doldurmuş ve devamını Dêsım’in varoluşsal bağlamından tüketen yöntemler, artık onu yok etmeyi temel amaç edinen sömürgecilerin elindeki imkanlara dönüşme tehlikeleri göstermeye başlamış bulunmaktadır.
Dersim Meclis Girişimi, hayatın her günkü akışında, devlet ve egemenler ile Dêsım toplumu arasındaki ilişkilerde, en geniş Dersim insanı tarafından sözü muhatap alınan ve dinlenen bir konumu hedeflemektedir. Böyle derin ve kapsamlı bir düzeyin yakalanması, bu güne kadar yaşanan deneylerin sentezinden geçmektedir. Dersimli’nin değişik politik akımlar arasında bölünmüş olma gerçekliği, çok özel ve hassas araç ve yöntemleri dayatıyor. Dersim’in bugünü ve geleceği üzerinde bunlarla yapılan tartışma, en güçlü ve bilimsel inandırma argümanlarına dayanmak zorundadır. Bu, en başta en geniş Dersimli kesimleri inandırma açısından gereklidir.
Dersim Meclis Girişimi, geçmişten günümüze Dersim konusunda yapılan tüm çalışmaların mirası üzerinde yükselecektir. Ve ayrıca bu çalışmaların olumlu ve olumsuz boyutlarını irdeleyerek onlarla günümüz ihtiyaçlarının bir sentezini kurmayı hedeflemektedir.
Dersim’e ilişkin oluşturulan kurum ve bu kurumların yaptığı çalışmaların belli bir noktadan sonra iç çekişmelerden ötürü bir tıkanma ve dejenerasyon yaşadığı gerçeği önemle değerlendirilerek, iç sistemde ya da ilişkilerde yeni yollar ve yöntemler geliştirmek, bu çalışmanın selameti için yaşamsal bir önem göstermektedir.
Görüş farklılıklarının tartışılmasında, itham ve tanımlamalardan, ya da görüş ifade etme adına hakaret (bu kim olursa olsun) ve karalamalardan kaçınmayı temel bir prensip katına yükseltmeye çalışılacak. Bunların yerine, sorun neyse onun özü ve sınırları yapılan araştırmalar neticesinde elde edilen bilgiler ışığında ortaya konulacak. Karşı görüşü mahküm etme, çürütme değil, ikna çalışması esas alınacak. Dolayısıyla ispatlama ve inandırma temel metod olacak. Kısaca Dersimliler arası ilişkilerde ve yaşamda bir ‘yaratıcı yıkım’ gerçekleştirmek bu oluşumun uzun erimli muradı olacak.
Dersim Meclis Girişimi son tahlilde siyasal bir oluşumdur. Tarih boyunca bu toplumun kendi kimliği için atmaya çalıştığı her adım devletçe acımasız bir şiddetle bastırılmıştır. Bugün de bu temelde atılacak her adım, Dersim toplumunun etnik-kültürel kimliği bağlamındaki her istemin muhatabı doğrudan Türkiye Cumhuriyeti devleti olacaktır. Dolayısıyla örgütlenmenin kapsamı bu zeminde yükselmek durumundadır.
Bu oluşum, Dersim – Türkiye’nin batısı – Avrupa olarak üç saç ayağı üzerinde gelişmeyi hedeflemelidir. Bu üç alandaki her kol ya da şubenin örgütlenme biçimleri, çalışma tarzları ve hedeflerinin kendine özgü farklılıkları olacaktır. Bu üç alan arasındaki akış-geçiş ve çalışmaların toplamının hedefi, Dersim toplumu nazarında saygın bir yer tutmak olacaktır. Sözüne başvurulmadan edilemeyecek bir oluşum düzeyine çıkmak güncel çalışmaların temel sorunu olmalı.
Buradan baktığımızda, bu oluşumun Dersim ve batı metropollerindeki örgütlenme ve çalışma tarzı ve hedefleri gibi boyutların daha bir hayli tartışmaya ihtiyaç duyduğu bir gerçektir.
Avrupa’da ikinci toplantısını gerçekleştireceğimiz oluşum, bir tür Dersim diasporasıdır. Temel hedefi, Avrupa’ya dağılmış Dersimliler’in en geniş kesimlerini kapsamak ve onlar nezdinde sözü önemsenen bir kimliğe kavuşmak olacaktır. Bir diğer temel eksen, insan hakları vb. sorunları dert edinmiş uluslararası kurumlarca tanınma çalışması çerçevesinde kalacak. Uluslararası hukuk kapsamında, uluslararası kurumlarda temsil hakkı kazanmak önemli bir mevzi olacak. Dil, tarih, sanat vb. kültürel çalışma görevlerini de vurgulamak gerekiyor.
Dêsım/Dersim Meclis Girişimi, söz konusu yaptığımız üç alandaki çalışma ve örgütlenmesi arzulanan hedeflere yaklaşsa bile, yakın ve orta vadede klasik bir parlamento olmayacaktır. Yani yasalar çıkarma, uygulama gibi ‘yasama görevleri’ olmayacak. Bunlar çok uzun erimli bir geleceğin sorunları olacak. Türkiye rejimi ve sömürgeci sistemdeki genel gidişat ve değişim durumuna göre değişiklikler gösterebilir.
Biz, Dersim Meclis Girişimi’nin bu ikinci toplantısını organize etmeye çalışırken, ancak Dersimliler’in çok sınırlı bir kesimine ulaşma imkanı bulabildik. Oysa temel kaygımız, Dersimliler’in en geniş kesimlerine ulaşmak ve onlarla birlikte bu çalışmayı ilerletmektir. Bu nedenle Dersim davasına ilgi duyan ve bu çalışmanın ilerletilmesine katkıda bulunmak isteyen dostların bizimle ilişkiye geçmelerini özellikle istiyor ve arzuluyoruz.
İletişim:
http://dersimmeclisi.com/iletisim/ Eposta: desimmeclisi2016@gmail.com
Dersim Meclis Girişimi Yürütme Komitesi
26 Eylül 2016
Dersim Meclis Girişimi Zwingenberg Sonuç Bildirgesi
19-21 Şubat 2016 tarihinde Almanya-Zwingenberg’de Dersim Meclis Girişimi Hazırlık Komitesi; tarihsel ve toplumsal meseleler ile Dersim ve bölgede yaşanan sorunları ve olası gelişmeleri ele alan iki günlük bir toplantı yaptı.
Her ne kadar süreklilik arz etmese de, esas olarak 1985 yılından itibaren Avrupa’da başlayan ve sonrasında Türkiye’de de devam eden tartışmalar ve girişimler, önemli birikim ve potansiyeller yaratmış, Dersim Fikriyatı’nın gelişmesinde ciddi sıçramalara önayak olmuştur. Bu dönemlerde gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de ortaya çıkan her yeni kurum ve oluşum yaratılan bu bilgi, deney ve birikim üzerinden şekillenmiştir. Bu tespitten hareketle Avrupa’nın değişik ülkelerinden ve Türkiye’den katılımcılarla yapılan bu toplantımızda, Avrupa ve Türkiye’deki Dersimi örgütlenmelerin kurumlaşma sorunları ve deneyimleri tartışıldı, yeni gelişmeler ışığında çözüm önerileri sunuldu.
Dersim toplumunun, tarihsel ve toplumsal sorununun çözümü için yeni örgütlenme modelleri üzerine yapılan tartışmalar sonucu, Dersim Meclis Girişimi’nin fikri doğru bulunarak, sürekliliğinin sağlanması yönünde kararlar alındı.
İnsanlığın yüzlerce yıllık birikimini hiçe sayan militarist uygulamalar bugünü ve geleceği tehdit ediyor. İçinde bulunduğumuz konjonktürde şiddetin her türlüsü, varlık yokluk meselesi ile cebelleşen, Dersim ve Dersimliler’in zararınadır. Dersim toplumu, kendisini kuşatan şiddet/savaş sarmalında boğulup yok edilme tehlikesi ile yüz yüzedir. Toplumuzun daha fazla şiddet ve savaş ortamını kaldırabilecek mecali kalmamıştır. Bu nedenle silahlanmaya, şiddetin örgütlenmesine hayır diyor, başta Dersim ve bölgemiz olmak üzere çeşitli coğrafyalarda sürdürülen savaşların son bulmasını istiyoruz.
Dersim’in tarihsel ve güncel sorunlarının yanı sıra, devletin Ortadoğu ve Türkiye’de süregelen etnik ve inanç kimliklerine karşı yürüttüğü savaş ortamı bizi daha da somut tehlikelerle karşı karşıya getirmiştir.Tüm bu tehlikeli durumların yanı sıra Dersimliler’in doğası, kültürleri, Raa Heq İnancı ve dillerini korumak ve yaşatmak amacıyla Dersimi kurumların birlikte hareket etmesinin zorunluluğu doğmuştur.
Toplantının ikinci günü olan 21 Şubat ‘Uluslararası Anadil Günü’nde, Zazaca’nın (Kırmançki) 2009 yılında UNESCO tarafından yayınlanan dil raporlarında da belirtildiği gibi, kaybolma tehlikesi altında olan dillerden biri olması nedeniyle, bu dilin sahiplenmesi ve korunabilmesi için eğitim dili olması gerekliliği belirtildi.
Önümüzdeki süreçte mümkün mertebe bütün Dersimi kurum ve kuruluşların öncelikli olarak bu sorunları gündemleştirerek çözüm önerilerini ortaklaştırmak ve birlikte mücadele etmenin araçlarından biri olarak Dersim Meclisi’nin kurulması fikri ve aciliyeti önem kazanmaktadır.
Tüm bu nedenlerden ötürü, Dersim Meclisi Girişimi’nin Avrupa ve Türkiye’den yeni toplantılarla sürdürülerek, Dersim ve sorunlarına dair söyleyeceği olan her bir Dersimli bireyin bu toplantılara katılması hedeflenerek bir Dersim Meclisi’ne dönüştürülmesi görüşü tüm katılımcılar tarafından kabul edildi ve yeni çalışmaların organizasyonu için Dersim Meclis Girişimi Koordinasyonu oluşturuldu.
22.02.2016
Dersim Meclis Girişimi Koordinasyon Komitesi
(Koordinasyona seçilen ve görev alan üye sayısı: 23 kişi)