Bir kaç gün önce sevgili kardeşimiz Ali Haydar Çavuş Face’de Dersim Meclisi ile ilgili düşüncelerini, önerilerini, özlemlerini ve duygularını özetleyen güzel bir yazı yayımladı. Her yönüyle içtenlikli bir yazıydı. Yazıya küçük bir notla, kavramları açmak ve anlaşılır kılmanın önemine işaret ettim. Ardından konu ile alakası olmayan edebiyattan felsefeye bir dizi cümle kuruldu. Daha elverişli yönetmlerle, tarihten ve yerküreden silinmek istenen şu Dersim’in orada kalması ve bu halkın yüz-eli yıl önceki “doğa durumu”nu, günümüzün bilimsel olanaklarıyla sentezleyerek yaşamsı için neler yapabiliriz gibi bir arayışa yönelsek, çok daha anlamlı işler yapmış olacağız. Neyse, asıl söylemek istediğime gelecek olursam.
Ali Haydar’ın yazısının altına düştüğüm uyarı notu; yazıda sıkça kullanılan “ortak akıl” kavramına yönelikti. Dersim Meclisi çalışması yürüten arkadaşlarımız sık sık bir “ortak akıl”dan Dersim davasına ve sorunlarına bakmaktan söz ediyor. Kanımca bu kavram tümüyle yanlış değil, ama en iyimser ifadeyle zamansız kullanılıyor. Bazen zamanı gelmemiş doğruların da yanlış olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu bakımdan “ortak akı literatürümüze erken ve yanlış olarak dahil omuş.
Belli bir amaç için bir arayan gelen her hangi bir topluluğun önce amaçlarının her alanında bütünlüklü bir “ortak akıl”ları yoktur. En genel konularda bir örtüşmeden söz edilebilir. Her konuda asgari ölçüde bir düşünce birliğini elde etmek için “arama” çalışmaları; konferanslar, paneller, tartışmalar düzenleyerek “ortak akıl” oluştururlar. Bu nedenle “arama” başladığında bir düşünce birliğnden, “ortak akıl”dan söz edilemez, bunlar “arama”nın sonunda oluşurlar ancak.
Dersim Meclisi; açık, barışçı, demokratik, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir çalışma ve örgütlenmedir. Bu onun en genel bir tanımını veriyor. Dünya ve bölgedeki gelişmelerden kopmadan, tüm dikkat ve enerjisini tarihi Dersim dolayımına odaklıyor. Bu varsayımlar, binanın bazı temel taşları oluyor. Bunların aralarını tartışmak, ayrıntılarını açıklığa kavuşturmak için etkin bir düşünce alışverişi gerekiyor. Bunun sonucunda, “tek bir kişinin düşünemeyeceği kadar büyük bir akıl”, ileri bir düşünce yakınlaşması, yani ortak aklın ortaya çıkması sağlanmış olacak.
Bir “temsiliyet” meselesini ele alalım; bunun nasıl olması ve elde edilmesi gerektiği sorununda mümkün olduğunca en geniş Dersimli aydın ve bireyin kendi “öznel fikirleri”ni ortaya koyduğu, yöntemli bir tarışma süreci sonunda “ortak akıl” ve kapsamlı bir düşünce, bir düşünce birliği ortaya çıkabilir.
Hepimizin ortak bir söylemi ya da fikri de şudur:
Bu konularda yazı yazan her kişi ya da her birimiz, Dersimliler kadar dünyaya dağılmış başka bir toplum yoktur diye başlıyoruz söze. Kendi realitesi ölçeğinde Dersim kadar aydını olan başka bir toplum da yoktur diyor ve devam ediyoruz; Dersimliler kadar birbirine düşman başka bir toplum hiç yoktur diyerek noktalıyoruz. Bu son tümce ya da belirleme aynı zamanda kapsamlı ve büyük bir bozulmanın yaşanıyor olduğunun da itirafı değil mi? Öyle ise, bu alanda bir hesaplaşmaya, bir “fikir temizliği”ne ihtiyaç yok mu? Bu tarihsel hesaplaşmayı gerçekleştirmeden “ortak akıl”a nasıl ulaşabiliriz. Bunu ancak Dersimliler arası “barış”ı sağlamak için bir fikir tartışması başlatarak sağlayabiliriz.
Önsel bir soru; birbiriyle tartışmalı ya da kavgalı iki Dersimli, acının cendresinde can çekişen Dersim toplumu ve insanı için, nelerinden vaz geçemeyecekleri sorusunu kendilerine sormaları gerekmiyor mu? Paylaşılmayan hangi sermayedir. Sadece “ben”dir yüksekte olan. Barışık olmadığımız birinin uyuşamadığımız ve sorun yaptığımız kusurlardan pek çoğu bende, sende ve hepimizde de yok mu? Bu nedenlerle Dersimliler arası gerçek barış için bir “beyin fırtınası” sürecine acıl ihtiyaç vardır. Bu alanda bir temizlik hareketi ve “ortak akıl” yaratma süreci başlamalı mıdır? Er ya da geç, ama mutlaka. O durumda İmmanuel Kant’ın bilmem kaç yıl önce dile getirdiği “benlik duygusundan arınmış” bir ön varsayımla ve devamla “içinde gizlenmiş yeni bir harp vesilesi bulunan hiç bir anlaşma, bir barış anlaşması sayılmaz” hatırlatması eşliğinde olmalı. Hiç bir Dersimli kendisini yaşamakta olduğumuz bozulmanın dışında tutmadan “öznel fikirleri”yle tartışmaya katılırsa, kısa zamanda önemli bir Dersimli kesim içinde/arasında gerçek bir barış sağlama şansını yakalayabiliriz. Dersim davası her türlü “benlik duygusu”nun önüne konulursa bunu başarmak mümkün.
Son olarak, bundan yüz-eli ya da daha fazla yıl evvel Dersim toplumu bir tür “doğa toplumu durumu”ndaydı. Onun mahkemeleri, hapishaneleri, seçilmiş hükümetleri, yasa ve kanunları yoktu. Doğada işaretlenen bütün kutsal mekanların toplamı, onların üzerinde birbirlerine söz verdikleri bir anayasaları olduğunu söyleyebiliriz.
Geçen zaman içerisinde her toplumda yaşandığı gibi Dersim toplumunda da çok büyük ve kapsamlı değişimler yaşanmıştır. Bunların çok önemli bir kısmı normal tarihsel-toplumsal dönüşümlerdir. Ancak çok büyük bir kısmı da eğemen erkin uyguladığı şiddet ve asimlasyon sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bu değişimleri ayıklamak ve bilimsel gelişme ve değişimler ışığında yeniden sentezlemek bir kolektif tartışı süreci sonundan gerçekleşir. Bu alanda bir ürün ortaya çıkarma ve “ortak akıl” oluşturma ihtiyacını sanırım kimse reddetmez.
Kısaca tarih biz Dersimli aydınlara, Dersimi ilgilendiren her konu hakkında akıl kapasitelerimizi ve düşünce güçlerimizi birleştirme görevini dayatmış bulunuyor. Ortak akıl sanırım bu yoldan sağlanır. Artık birbirimize Dersim için ne yapmamız gerektiğini değil, nasıl yapmamız gerektiğini anlatalım. Yanlış düşünüyorsam söyleyin, zaman kaybetmeden yeniden “arama” işine koyulayım. Bir arkadaşımın deyimiyle eleştiri benim için ibabettir.
Nisan 2017