Milattan Önce altı bin yıllarında yaşamış olan Luvilere MA halkı denirdi. Bu halkın inancı IŞIK, NUR’du. Bu ışık inancı zamanla İran’dan, Dersim’den İtalya’ya, Akdeniz çevresine kadar değişik kavimlerin arasında çok geniş bölgeye yayıldı. Osmanlının ilk dönemlerinde ise Kızılbaşlara ışık taifesi deniliyordu.
Luviler döneminden kalma nur veya güneş kültü Dersim İnancı’nda hala yaşıyor ve MA kelimesi güncel hayatta sık sık kullanılıyor. Osmanlı döneminde beş asır boyunca atalarımız dağlık Dersim’deki ‘otonom-özerk’ yapısını korumak için “Zonê MA, İtıqatê MA, Tarıxê MA, Kulturê MA, Mıllete MA, Hometa MA, Hardê MA, Welatê MA,” diyerek direndi. MA, MARAO gibi kelimelere sarılarak varlığını, yarı özerk yapısını beş yüzyıl korudu. Bundan dolayı Dersim’de MA ve MARAO kelimeleri çok anlamlı ve önemli bir yere sahiptir.
Dersim, Osmanlı’nın askeri saldırılarına karşı aşiret sistemine dayanan doğal önderlikler sayesinde savunma yapmış ve kendi kendini beş asır yönetmişti. Özgür dağlık Dersim’in beş asırlık özerk döneminde sürekli ve düzenli yürütülen cem ve cemaatlerle atalarımız Dersim tarihi, itikat ve kültürünü SÖZLÜ olarak gelecek nesillere aktarıyordu. Lisanımız yaygınca kullanılıyor, Dersim’in çocukları ana lisanıyla konuşarak ve kültürünü öğrenerek büyüyordu. Bu otonom yapı ve kültürel mirasın sonraki nesillere aktarımı Cumhuriyet devrinin ilk yıllarına kadar devam etti.
1938 yılında Dersim zaptı rap altına alındı. Yakıldı yıkıldı. Toplu katliamlardan sonra bir yarısı sürüldü. Dersim’e yol gösteren doğal önderlikler yok edildi. Dersim’in otonom yapısı bu tarihte kesintiye uğradı. Kırmancki-Zazaki dilinden ve kültüründen kopuş bu acı yenilgiyle başladı.
1938’de sürgün edilen Dersimliler on yıl sonra tekrar geriye döndüler. Uzun yılların özlemi ve hasretiyle tekrar anavatana kavuşan sürgünlerin çoğu; “Hardo Dewres’e, Hardê Ma diyerek yerlere kapanıp kutsal topraklarını öptüler.
1950-65 arasında Dersim’de nispeten sakin bir dönem vardı. Geri dönüşün oluşturduğu güçle Dersim tekrar yaralarını sarmaya başladı. Bu dönemde Dersim’de nüfus da artıyordu. Ama baskılar da devam ediyordu. Bu baskılar nedeniyle Dersimliler kendi tarihi, lisanı ve kültürüyle ilgilenmiyor veya ilgilenemiyordu.
Atalarımız 1940’lardan önce kuş uçmaz kervan geçmez dağlık bölgelerde bulunan içe kapalı köylerde kendi diliyle konuşuyor; itikatını cem cemaatla bil fiil yaşıyordu. Bu cemlerde tarih ve kültürünü sözlü anlatımlarla yeni nesillere aktarıyordu. Oysa Cumhuriyet döneminde Alevi dergahları yasaklandı. Bu yasaklara rağmen bazı itikat önderleri görevlerini gizlice yapmaya çalışıyordu. Ama halkımızın çoğunluğu Alevi olduğunu bile gizliyordu. Bu döneminin en zayıf tarafı aşırı baskılar ve yasaklar nedeniyle cemlerimiz-dinsel törenlerimiz çok azalmıştı. Ana dilimizle sokaklarda konuşulmuyordu. Cemlerle devam eden sözlü kültürel ve tarihsel aktarımlar da durmuştu. Tarih ve kültürel mirasımızı yeni kuşaklara anlatan, aktaran ‘gizli veya açık’ YAZILI kaynaklar da bulunmuyordu. Bu dönemde Dersimlilerin yayınladığı bir dergi, bir gazete bile yoktu.
Artık atalarımız “Zonê-MA, Welatê-Ma” diyerek kendi kültürünü yeni nesillere ‘ana lisanıyla’ aktarmıyor veya aktaramıyordu. Hem aşırı baskıdan, hem de aydınların da ve aydınlanmanın da olmadığından (Dersimlilik bilinci kesintiye uğradığından) Dersim’in geleceğini düşünenler yok gibiydi.
Dersim tarihini düşünen ve merak eden belki sayısı bir elin parmakları kadar olan Dersimliler ise ilk başlarda Dersim tarihini askeri raporlardan, asker kökenli yazarlardan, yani Dersim karşıtlarının yazdıklarından öğrenmeye çalışıyordu. Baytar Nuri gibilerinin elimize geçen yazılı çalışmaları ise çarpıtmalarla, palavralarla doluydu. Baytar Nuri Suriye’ye gidince kendi halkına ve kültürüne yabancılaşmıştı veya yabancılaştırılmıştı.
TERTELEYİ UNUTMA VE YABANCILAŞMA DÖNEMİ
Çocuklarına zarar gelmesin diye atalarımız, 38’de yaşanan en ağır acıları hiç yaşanmamış, kırım olmamış gibi davranıyordu. 1940’lardan sonra yeni nesillere TERTELE’den hiç bahsedilmiyordu. TERTELE’yi yaşamış olan büyüklerimiz çocuklarına, “Gidin Türk okullarında okuyun adam olun”, diyorlardı.
Dersim gençleri bu dönemde okumaya yöneldi. 1960-80 yıllarında Dersimliler arasında tahsili, diplomalı bir kuşak yetişti. Elbette ki pozitif ve toplumsal bilimleri (psikoloji, sosyoloji, antrapoloji) öğrenmek çok önemliydi. Bilimsel formata sahip olan bu yeni kuşak Dersim’e 5 asır saldırılar yapan Osmanlı tarihini, kültürünü de öğrenmişti. Her ne hikmetse bu tahsilli kuşak kendi tarihini ve kültürünü bilmiyordu. Dersim’in 60, 70, 80 kuşakları kendi tarihi, kendi itiqatı ve kültürü hakkında bilgi sahibi olamadı. Irkçı ve tekçi devlet bilinçli olarak bunu engelledi. Atalarımız da yeni nesillere tarih ve kültürünü yazılı ve sözlü yollardan anlatmadı. Kültürel mirası, tarihimizi genç nesillere anlatacak bir teşkilatı veya eğitimli güçleri de yoktu. Devlet okullarında yetişen tahsilli gençlerin çoğu bu dönemde ana lisanını bile unuttular.
Tertele sonrasında doğup büyüyen aydın genç neslin bir kısmı 1938’de Dersim’in yakılıp yıkıldığını, kırımlar yapıldığını, Dersimlilerin bir yarısının sürgüne gönderildiğini bazı kamillerimizden gizli gizli öğreniyordu. Bu TERTELEYİ, vahşeti, bu faciayı duyan yeni aydın kuşağın çoğunluğu ta çocukluğundan beri anti-militer duygular içinde büyüdü. Bu anti-militer duygular yeni nesillerin düşünsel dünyalarını aşırı etkiledi.
1965’lerde tüm dünya ve Türkiye’de çok güçlü esen sosyalist fırtına, sosyalist hareketler, anti militer duygularla büyüyen bu tahsilli Dersimli gençlerin arasında kolayca ve fazlaca taraftar buldu. Gençlerimiz çağın ruhuna göre güçlü esen sosyalist fırtınaya kapılarak dünya devrimcilerinin yolunu takip ettiler. Dersim’e yabancılaşan bu yeni nesil kendi kültürünü ve itikat önderlerini küçümsüyordu. Bu tavırlarıyla itiqat önderlerinin çalışmalarına, Dersim kültürünün gelişmesine zarar verdiler.
Sosyalist hareketlerin en ön saflarında yer alan 60, 70, 80 kuşağından olan biz Dersimli gençler 100 yıl, 200 yıl sonra dünyanın nereye evrileceğini tartışıyorduk ama her ne hikmetse Dersim’in sorunlarını unuttuk…
Kendi evimizdeki yangını, 38-TERTELESİNİ unuttuk…
38’de arşa yükselen çığlıkları unuttuk.
Halkımızı her yönüyle ihmal ettik…
Atalarımızın sık sık kullandığı MA ve MARAO kelimelerini unuttuk.
Anadilin anlam ve önemini unuttuk…
Maalesef kültürümüze ve halkımıza ters düştük… Yabancılaştık…
Dersim’de güçlü bir ekonomik yapının olmayışının üstüne bu yabancılaşma da eklenince tarihimiz, itikatımız, ana lisanımız, kültürümüz giderek zayıflıyor, yok oluyordu.
İşte Dersim’de bu TEHLİKELİ GİDİŞİN farkına varan BİZ DERSİMLİLER; ÖZÜMÜZÜ DARA çekerek diyoruz ki; bizler dünyanın tüm sorunlarını çözmek için tam 40 yıldır en ön saflarda yer aldık. CAN VERDİK, KAN KAYBETTİK. Ama Dersim’e yeterince sahip çıkamadık.
Çin’de ve Küba’da dört beş yıl içinde devrim başarıya ulaşmıştı; Türkiye’de 40,50 yıldır niçin başarı sağlanmıyor? Başarıya ulaşan ülkeler şu anda ne durumdadır? Biz başkalarına üst perdeden akıl verme niyetinde değiliz. Bizim önerimiz bu çok önemli soruları artık her devrimci hareket kendi içinde tartışmalı ve bu 40-50 yıllın bilimsel metotlarla muhasebesini yapmalıdır.
Zararın neresinden dönülse kardır denilir. Artık gelin hep birlikte özümüze dönelim diyoruz. Gelin atalarımız gibi “Zonê MA, İtıqatê MA, Tarıxê MA, Kulturê MA, Mılletê MA, Hometa Ma, Hardê MA, Welatê MA” diyerek bu güzel değerlerimizi yaşatma yöntemlerini araştıralım. Hep birlikte sorunlarımıza çözümler arayalım. Çünkü her halk kendi sorunlarını çözerse tüm DÜNYA güzelleşir.
DERSİM’DE SON YILLARDA NELER OLUYOR?
1938’de halkımıza büyük acılar yaşatanların torunları bu gün sinsice Dersim’i yok etmeye çalışıyorlar:
- 1994’te köylerimiz, evlerimiz yıkıldı ve halkımız sürgün edildi.
- Ormanlarımız yakılıyor, korku ve baskılarla insanlar göçe zorlanıyor.
- Yapılan barajlarla Dersim’in bir bölümü sular altına gömülüyor.
- Dersim’de ekolojik tahribat devam ediyor.
- Dışardan Dersim’e insan taşınarak; Dersimliler azınlığa düşürülmek isteniyor.
- Asimilasyon çalışmaları sistematik olarak uygulanıyor.
- Son 40-50 yıldır DERSİM şiddet ve savaş sarmalında boğulup yok edilmek isteniyor.
EĞER bu şiddet, baskı ve korku ortamına son verilmezse; eğer bu göçlere engel olunamazsa; Dersim 20-30 yıl içinde BİTECEK. Dersim YOK olacak… Dersim yok olacak söylemi yüreğimizi kor gibi yakan çok acı bir söylemdir! Ama aynı zamanda bir GERÇEKTİR. Bazı Dersimli kurumlar ve kişiler hala bu acı gerçeğin, bu büyük TEHLİKENİN, bu yok oluşun farkında bile değiller. Farkına varanlar ise güçlerini birleştiremiyorlar…
Evet, Dersim’in Tertele ve özerklik gibi çok ağır sorunları vardır. Bunlar uzun dönemde çözülebilir. Ama ‘öze dönüşcülere’ göre şu anda Dersim’in en önemli sorunu göçlerin sürekli devam etmesi ve Dersim’de nüfusun sürekli azalmasıdır.
ÖZE DÖNEN DERSİMLİLER NELER YAPTILAR?
Dersim’de uygulanan bu sinsi planların ve bu tehlikeli gidişin farkına varan Dersimliler, 1985’lerden itibaren aralarında toplantılar tertip ederek Dersim’in ağır ve acil sorunlarına çözümler aramaya, Dersim’e sahip çıkmaya başladılar.
- Sayıca çok az olan bu insanların dayanışmasıyla ilk başlarda bazı dergiler, gazeteler çıkarıldı.
- Lisanımızın “alfabesi” ve gramatik kuralları yazıldı.
- Ana dilimizdeki kelimeler derlenerek çok büyük lügatler-sözlükler yayınlandı.
- Dersim tarihini, itikatını, kültürünü, Terteleyi anlatan bir çok kitap yazıldı. Bu kitapların bazıları yabancı dillere çevrildi.
- Yayınlanan kitaplar ve dergilerde Dersim’in tarihini çarpıtan tüm inkarcılara cevaplar verildi.
- Öze dönenlerin çoğalmasıyla Avrupa’da bazı bölgelerde Dersim dernekleri kuruldu. Ve bu dernekler birleşerek FDG (Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu) kuruldu.
- Toplantılar ve uzun tartışmalar sonucunda 4 Mayıs TERTELEYİ anma günü olarak belirlendi.
- Acılarımızı dillendiren filmler yapıldı.
- Reisicumhur Abdullah Gül’ün Dersim’i ziyaret ettiği 2009’un 5 Kasım günü TERTELE üzerine dağıtılan bildiriyle 1938 ‘faciası’ soykırımı ilk defa Merkez medyanın gündemine oturdu.
- Dersim ‘38 Sözlü Tarih Projesi ile alan çalışmaları yapıldı ve 38 TERTELES,’ni yaşayan şahitlerin anlatımları CD’lere kaydedildi.
Bu çalışmaların çoğu ilk başlarda diasporada yapıldı. Örneğin FDG de bir diaspora örgütüdür…
Biraz geç de olsa Türkiye’nin büyük şehirlerindeki bazı dernekler de Dersim’in sorunlarına eğilmeye başladılar. Ayrıca ana vatan Dersim’de de kitle ve meslek örgütlerimiz bulunuyor…
DERSİMLİLER NELER YAPABİLİR?
1985’lerden beri oluşan güçbirliğinin ve kültürel alandaki bu başarıların hepsi olumlu ve yararlı gelişmelerdir. Şimdi sıra Dersim’de, Türkiye’de ve diasporadaki tüm bu olumlu gelişmelerin örgütlenmesine, bir çatı altında birleştirilmesine geldi. Dersimliler artık tüm Dersimli güçlerin birleşeceği yeni ÖRGÜTLENME aşamasına geçmek zorundadır. Ana vatan ve dünyadaki tüm Dersimlileri bir çatı altında birleştirmek; DÜNYA çapında BİRLİK VE DAYANIŞMAYI oluşturmak zorundayız. ÖZE DÖNÜŞCÜLERİN bu güne kadar yaptıkları işler tüm güçlerini birleştirdiği zaman gelecekte elbirliğiyle neler yapacağının da göstergesi ve teminatı olacaktır. İlk adım birliğin sağlanması ve tüm güçlerin büyük ortak amaç için seferber edilmesidir.
İşte DM (Dersim Meclisi) ülke ve dünyada Dersim Davası’na sahip çıkan tüm demokrat, illerici, yurtsever ve sol kesimiden Dersimliler arasında BİRLİK VE DAYANIŞMAYI sağlamak için yola çıktı.
DM diyor ki, artık birinci görevimiz de, ikici görevimiz de; üçüncü görevimizde Dersim halkının sorunlarıdır.
Atalarımız: “Zonê MA, İtıqatê MA, Tarixê MA, Kulturê MA, Millete MA, Hometa Ma, Hardê MA, Welatê MA” diyerek 5 asır direndi demiştim. Kırdaşlarımızı da kapsayan MA ve MARAO kelimeleri asırlardan beri Dersim’in gizemidir, sırrıdır, birliğimizin parolasıdır.
Dersim Meclisi “KONGRE ÖRGÜTLENME KOMİSYONU” Kasım 2018’de MA ve MARAO diyen her Dersimlinin katılacağı bir DERSİM KONGRESİ organize ediyor… Bu KONGRE Dersim tarihinde İLK DERSİM KONGRESİ olması nedeniyle çok değerli ve önemlidir…
Yurt içi ve yurt dışındaki tüm Dersim’i kurumların Dersim Davası’nı, tarihini, lisanını, itiqat ve kültürünü savunan tüm derneklerin, sendikaların, işçi ve işveren örgütlerinin, Barolar Birliği’nin, uzmanların, aydınların, sanatkarların, gençlerin, belediye temsilcilerinin, muhtarların, itikat önderlerinin, cemevleri temsilcilerinin ve Dersim halk önderlerinin sözle değil, özüyle bu kongreye katılması çok önemlidir. Dersim Meclisi, asgari müşterekler etrafında kenetlenen her kesimin katılmasını ilke edindiği bu büyük kongrenin demokratik ve barışçı birliğini sağlamak istiyor.
İki gün sürecek olan DERSİM KONGRESİ’NDE Dersim’in tüm sorunları masaya yatırılacak ve uzmanlar tarafından çözümler üretilecektir.
BU DERSİM KONGRESİ ile Dersimlilerin birliği, ortak aklının oluşması, Dersim Fikriyatı’nın daha da güçleneceğine inanıyoruz.
Biliyoruz ki, MA ve MARAO diyen Dersimliler için ikinci bir Dersim yoktur. Bu nedenlerden dolayı ısrarla Dersim’e sahip çıkmak, bu güzel tabiatı korumak zorundayız. Çünkü Dersim yok olursa Dersim Halkı vatansız göçmenler durumuna düşer.
İnanın ki vatansız kalmak dünyanın en büyük acılarındandır. Vatansız kalan GÖÇMEN HALKLARIN ne zulümler, ne çileler, ne acılar çektiklerini TV’lerden seyrediyoruz, gözlerimizle görüyoruz. Eğer Dersim halkı vatansız kalan halkların feci durumuna düşmek istemiyorsa; Dersim’e ve DERSİM KONGRESİNE sahip çıkmalıdır.
İnanın ki; aleyhimizde yapılan tüm sinsi planlar ancak tüm halkımızın, tüm aydınlarımızın birlikte sabırlı çalışmalarıyla engellenebilir…
Her çağın bir ruhu, bir trendi vardır. Çağımızın ruhu çoğulcu demokrasi ve seküler sistemdir. Dersimliler; çağın ruhuna, evrensel insan haklarına uygun olarak çoğulcu demokratik bir sistem içinde yaşamak istiyorlar.
Bu istem gayet doğal ve haklı bir istemdir. Haklı bir taleptir.
İnanın ki, her başarı önce beyinlerdeki hayallerle başlar.
İkna olan beyinlerin dünyada çözemeyeceği bir sorun yoktur.
Bazıları diyebilir ki hayaller kuruyorsunuz.
Hayel kuramayanlar, hayalleri için mücadele vermeden teslim olan umutsuzlar, zaten davayı baştan kaybederler. Oysa mücadele edenlerin en azından davayı kazanma olasılığı vardır.
Evet, bizler hayaller kuranlardan ve bu hayalleri uğruna mücadele edenlerden yanayız.
Çünkü; ata yurdumuza sahip çıkmak istiyoruz.
Çünkü; çocuklarımızı “CİHADÇI” yobazlardan korumak istiyoruz.
Çünkü; çocuklarımıza yaşanacak güzel bir Dersim bırakmak istiyoruz.
Çünkü; ileride vicdan azabı çekmemek için görevlerimizi ifa etmek istiyoruz.
Son olarak atalarımızın bazı vecizelerini hatırlatmak istiyorum:
“Her theyr zonê xode waneno
Her vas koka xo ser roeno
Kam ke aslê xo inkar keno
Toz erceno rêça xo, sono.”
(Sey Qaji)
- Kemere caê xode gırana.
- Xo bızane ke şar to bızano.
Öyleyse önce kendi aramızda safları sıklaştırmamız ve birliğimizi kuvvetlendirip güçlendirmemiz lazım.
Bir olalım, iri ve diri olalım ki dertlerimize derman olalım.