Giriş:
Dersimliler, belki de en son olarak 37-38 Tertelesi öncesi ve mecalleri el verdiği ölçüde esnasında toplum olarak kendileri için konuştular. Odur budur, Kırmanciye’nin ve Raa Haq’ın ruhuyla şekillenen son kuşak Dersimliler, kendilerinin ya da kendileri olanın, aynı zamanda katliamlarına ferman sebebi olduğunun bilinci ve korkusuyla sustular. Çocukları, ATA’larının telkiniyle de, jar u diyarlarıyla birlikte hard u dewresi ateşe verenlerin diliyle konuşmanın kurtuluşları olacağını sandılar. Torunları ise “kendi evleri yanarken, başkalarının haline ağlama” metaforuna bağlı kalarak ifade edecek olursak, yananın kendi evleri olduğunun farkında bile olmadılar. Onlar, atalarının başına “bela” olmuş ve halenyanmakta olan “evlerini” görünmez kılmayı, Yavuz ve İdris’i Bitlisli kıyımından sonra Anadolu topraklarında Alevi toplumunun yüz yüze kaldığı en vahşi kırım olan 37-38 Tertelesini anlaşılması güç bir şekilde kanıksamayı yeğlediler.Yürekleri pür u paktı, kefenleri boynundaydı. Lakin, bir karış mezar toprağı bile kendilerine nasip olmamış ceset yığınları altında şans eseri kurtulmuş ve süngü izlerini bedenlerinde bir sır gibi taşıyan nenelerinin ve dedelerinin, tekrar yaşıyacaklarmış korkusuyla uyarı amaçlı kendilerine anlattıkları vahşete kurban gidenlerin kemik yığınları halen kendilerinin bu vahşeti dinledikleri mekanlarda gözlerinin önündeyken, zulmü tasvir edip görünür hale getirmeyi binlerce kilometre uzaklardaki dramları konu alan romanlarda arama paradoksunu düşmelerini anlamak pek kolay değil. “Dırvet”li nenelerinin anlattıkları yoksa kendi hikayeleri değil miydi?
Dolayısıyla, tertele artıklarının torunları diyebileceğimiz kuşak Dersimlilerin, kendi evlerinin derdine, ya da “kendi evleri”nin de derdine düşmeleri yenidir. 90’ların ortasında başlayan ve günümüze kadar süren kısa sayılabilecek bu sürede atılan bazı mütevazi adımların önemini küçümsemeden söyleyebiliriz ki, Meclis girişimi bu çabanın en kapsamlısı olmaya adaydır. Belki de ilk defa, Dersimliler, kendileri olmaya, kendi kaderini tayin etme uğraşına kendi pencerelerinden ve kendi diliyle bakıyor, bunun için gerekli olacak öz teşkilatlanma uğraşı içine, FDG girişiminden daha üst bir boyutta bakabiliyorlar. Bu sevindirici ve umut verici bir gelişme.
Diğer tarafta sevincimizi kursağımızda bırakabilecek, iradi müdahalelerimizle yönünü değiştirmeye muktedir olmadığımız objektif gerçeklikler ve gelişmelerle yüz yüzeyiz.
Malumumuz sebeplerle erozyona uğrayan, kaybolan, giderek flulaşan etno-kültürel bir kimlikle karşı karşıyayız. Toplumuzun gövdesi bilmem kaçıncı kuşaktır göçer durumda. Türkiye ve diğer ülkelerde hayatlarını idame eden Dersimi nüfus mensuplarının bulundukları toplumların hakim kültürlerine karşı tekil köken kültürlerini muhafaza etmelerişansı sıfır denecek noktadır. Göçer toplum unsurlarının tekil kimlik/identide kurgularının, bunların konuştukları dillerle birlikte giderek muğlaklaştığı/melezleştiği, hatta parçalandığı Avrupa ülkelerinde kendi iradeleri dışında köken kültür kimliklerine bir yabancılaşma sürecini yaşayan çocuklarımız ve onlardan sonraki kuşakların Dersim’le ve Dersimi kimlik kültürü ile ne bağı olabilir? Farklı kültürel kimliklerin üst üste bindiği, içice geçtiği bu ülkelerde Dersimi kültürel kimliğinesas akım kültürlere karşı ne kadar yaşamı şansı var? Aynı soruyu Türkiye’nin metropollerine savrulmuş Dersimliler için de başka bir boyutta sorabiliriz.
Bunun yanında hepimizin hissedilir bir tedirginlikle iç içe vurgu yaptığı bölgedeki konjonktürel gelişmelerin yarattığı ciddi yıkım tehlikesi, tüm iyimserliğimize rağmen ayaklarımızın yerden kesilmemesi gerektiğini bize hatırlatıyor.Biz de dahil toplumumuz, bu durum karşısında esas itibarıyla bi çare durumda diyebiliriz. Dersim’i, nerede olursa olsun Dersimli bireyi çevreleyen koşullar aslında pek iyimser olmamızı mümkün kılmıyor. Dersimi toplum etno-kültürel ve inanç kimliğini savunabilecek, koruma altına alabilecek ve temsilini sağlayabilecek öz teşkilatlanma mekanizmalarını oluşturmaya pek istekli görünmüyor, ya da bunun için hali hazırda esas itibarıyla harekete geçirilmiş durumda değil.Dersim toplumu neredeyse göçer/sürgün bir topluluk durumuna gelmiş. Dersimi topluma ilişkin pozitif referanslarımızın hemen hemen hepsi, objektif tarihsel gelişmeleri yontup idealize etmekten muzdarip, sözlü aktarımlardan ibaret. İradi müdahaleyle Dersimi etno-kültürel ve inançsal kimliği ne ölçüde tekrar ayakları üzerine doğrultabiliriz? Çerçevesi Kendi dönemlerinin objektif toplumsal koşulları tarafından belirlenen atalarımızın raa Haq inanç kültürüne dayalı doğal hukuk sistemine avdet ederek devası toplumsal sorunlarımızı çözmenin reel bir zemini var mı? Bu doğal toplumsal hukuk sistemini diriltme arzumuzun dayandığı sosyal dinamikler var mı? Ya da Raa Hag felsefesini günümüz şartlarına uyarlanmış transformasyonu söz konusu olabilir mi? Kolaylıkla anlaşılacağı gibi şartlar pek lehimize görünmüyor. Bazen çabamızı “göle maya atmak” olarak da görmüyor değilim. Lakin başka şansımızın olmadığı da bir gerçek. Ola ki, “Xızır” yüzünü bize döner, gölün maya tutması kudretini gösterir
Toplumumuzun gerçekliği bizi işe başlarken aynayı kendimize tutma zorunluluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Her ögesiyle tarihimizle ve toplumumuzun bugünkü durumuyla eleştirel bir yüzleşme ve bu yüzleşme ve tahlil sürecinde ortaya çıkabilecek sonuçlar ışığında asgari müştereklerimiz üzerinde şekillenen bir Toplumsal Sözleşme (buna Dersim Toplumunun Anayasası da diyebiliriz) Meclis Girişimi sürecinin öncelikleri arasında olmalı. Süreç içerisinde temsiliyet sorunu halledilerek oluşturulacak bir Dersim Meclisi öyle görünüyor ki, hem yasama hem de yürütme fonksiyonlarını üstlenecek bir çatı organı durumunda olacak. Söz konusu Dersim Toplum Sözleşmesi, sınırları belirlenmiş bir zaman dilimi içinde koordine edilerek yürütülen bir tartışma sürecinde şekillenir, bir konferans ya da kongrede tartışılarak karar altına alınabilir. Buna paralel olarak, oluşacak meclisin teşkilatlanma ve temsiliyet gibi kurallarını belirleyen bir iç tüzük/charta belgesi hazırlığı da ele alınmalı. Bu çalışmalar için gerekli komisyonlar en geç Meclis Girişimi 2. Toplantısında oluşturulmalıdır.
Konjonktürel gelişmeler ve mutat meselelere ilişkin tavır alma dışında kalan diğer konular (kendi kaderini tayin hakkı, özerklik vb.) Dersim Toplumsal sözleşmesinin konuları olarak ele alınmalı. Bu süreçte, bu tartışmaya katılması muhtemel olan FDG, DEDEF, Çevre ve Köy dernekleri gibi kurum, siyasi örgütler, dergi ve başka sosyal çevrelerin içişleyişine hiç bir şekilde müdahale edilmemeli,bunlarla ilişki sadece karşılıklı saygı ve gönüllülük ilkesine dayanmalıdır. Tartışma süreci mümkün oldukça toplumun bütün kesimlerini kapsamalı, hatta meclis girişimi sürecine eleştirel bakan kesimleri de içermelidir. İleriki bir dönemde, Dersim Toplumsal Sözleşmesi’ne onay verme koşuluyla, farklı siyasi yapılanmalar Dersim Meclisinde temsil edilebilinmelidir.
Meclis Girişimi 2. Toplantısı için çok acele etmenin yararlı olacağını düşünmüyorum. İlk etapta Koordinasyon Komitesinin toplanıp, kendi içinde yapması gerekli olan daha somut bir görev bölümüyle 2. Toplantının hazırlığı startınıvermeli. Koordinasyon Komitesinin toplantısı Haziran ayında yapılabilir. Meclis Girişimi 2. Toplantısı için Eylül, Ekim ayları uygun olabilir.
Tahsin Tekin