Giriş
Dersim’in demografisi, tarihi ve tarihsel gelişimi her zaman ilgi odağım olmuştur. Yıllardır Dersim ile ilgili bilgi ve belge derlemekteyim. Bunların çok küçük bir kısmını makalelerimde yayınladım. Ama Dersimi bütün detayları ile tarihsel ve bilimsel olarak ortaya koyacak bir eser yaratamadım. Hiç şüphe yok ki, Dersim ile ilgili pek çok yayın ve eser vardır. Değersiz olanların yanında bunların bir kısmı oldukça da değerlidir. Fakat ne yazık ki, bu çalışmaların çoğu bölük pörçüktür, kısmidir, bütünü yansıtmaktan uzaktırlar.
Son yıllarda üzerinde durduğum en önemli konulardan biri Dersim’in Birinci Dünya Savaşı (BDS) sırasındaki durumudur. Aslında epeyce de ilerledim ama bu çalışma henüz bir eser olarak yayınlayacak duruma gelmedi. Dersim’in demografisi de hem bu çalışmanın bir parçası ve hem de ayrı ele alınabilecek bir konudur, ancak belirttiğim gibi bunu da sonuçlandırabilmiş değilim. Konuları, bağlantılarından koparıp rastgele ve çalakalem yazmayı doğru bulmuyorum. Ama arada güncel durumların da etkisiyle kısa makaleler halinde yayınladığım yazılar olmuştur.
Dersim tarihi ve demografisi, Dersim’de Ermeni nüfusu, Ermeni tarihi eserleri, Ermeni yaşam alanları hakkındaki bilgileri içermezse, sadece eksik değil, sakat ve yarım olacaktır. Türk ırkçlılığının körüklediği Ermeni düşmanlığı ve inkarcılık, Kürt milliyetçilerinden sonra, son dönemde bazı Dersimli kişi ve çevrelerde de etkisini göstermiş gözüküyor. Belki bunu tetikleyen bir yaklaşım da Ermeni milliyetçilerinin Dersimi yalnızca Ermenilerin tarihi yurdu ve Dersimlileri de aslen Ermeni ilan etmeleridir. Ama neden ne olursa olsun, bazı Dersimliler, Dersim ile ilgili bir konuda Ermeni lafı geçtiğinde, saldırgan bir eda ile hemen, “sen Dersim’in Ermeni yurdu olduğunu mu” iddia ediyorsun? Ya da bir kilise veya manastır kalıntısından bahsedince, “sen gördüğün her kalıntıyı Ermeni eseri mi” sanıyorsun? Veya eski coğrafi veya yerleşim yerleri isimlerinden bahsedince, “sen bunların Ermenilere ait olduğunu mu” iddia ediyorsun gibi yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Bunlarla yetinmeyenler de var. Mesela Ermeni katlaimlarından, kırım noktalarından, sürgün güzergahlarından bahsedince, “sen Dersimlilerin Ermeni soykırımı yaptığını mı” iddia veya ima ediyorsun? gibi daha başında tartışmayı kesen, başka bir mecraya sokan tavır ve yaklaşımlarla karşılaşıyoruz.
Dersim’de Ermeni nüfusu ve yerleşim alanları konusu da bu olumsuz tartışmalar sık sık gündeme gelmektedir. Tartışmalar, öyle bir noktaya vardı ki, bazıları Dersim’de neredeyse Ermenilerin hiç yaşamadığını, hiçbir Ermeni yerleşim yerinin, Ermeni eserinin olmadığını iddia edecek kadar ileri gidiyorlar. Oysa bu konuda oldukça bol belge, bilgi ve kaynak var. Peki, buna rağmen bu uçuk iddalar nereden kaynaklanıyor? Bu inkarcı ve ırkçı yaklaşımların, Türk milliyetçiliğinin yüzyıla yakın bir süredir sürdürdüğü ve yarattığı”elverişli” ortamın sonucu olduğunu düşünüyorum. İşte, “1915 Öncesinde ve 1938 Döneminde Dersim’de Demografi ve Ermeni Nüfusu” başlıklı bu makalemi, bu yanlış yaklaşımları engellemek, olguları olduğu gibi ele alarak gerçeklerin yalan yanlış demagojilerle karartılmasına gönlümün razı olmadığını belirtmek için kaleme aldım.
Diğer yandan bu makale sadece yerel milliyetçilerin inkarcı yaklaşımlarını değil, Ermeni milliyetçilerinin de yalan ve dezenformasyonlarını çürüten bir içeriğe sahiptir. Malum bazı Ermeni milliyetçileri¹ Dersimlilerin yüzde yetmiş beşinin (%75), yüzde doksanının (%90) ve hatta tümünün (%100) Ermeni olduklarını iddia edecek kadar saçmaladılar. Bu çalışmada esas alınan 19. yüzyılın son çeyreğinden yirminci yüzyılın ilk çeyreğine (1870-1914) kadarki yaklaşık elli yıllık süreçte görülmektedir ki, Dersim’de Ermeni nüfusu yaklaşık yüzde yirmi civarındadır. Bu demektir ki, yaklaşık yüz bin nüfuslu Dersim Sancağında yirmi bin kadar Ermeni nüfus yaşamaktadır. 1915’de Ermeniler tehcir edilerek ve kırılarak büyük oranda imha edilmiş olduklarına göre, Dersim’de kalan Ermenilerin sayısı ve oranı çok daha düşüktür. Öte yandan Dersimli Ermenilerin çok daha önceki tarihlerde, mesela 17. yüzyıldan itibaren asimile oldukları, bu yüzden Dersimlilerin aslında Ermeni kökenli oldukları varsayımı da sosyolojik gerçeklere aykırıdır. Birincisi, eğer böyle bir asimilasyon gerçekleşmişse, artık olan olmuştur. Onlar artık Ermeni değil, yeni halk grubuna aittir; adı Türk, Kürt, Zaza neyse, o halk grubuna dahil olmuşlardır. Bu, doğal bir asimilasyondur, 1915 gibi zoraki değil. Böyle durumlar ve olgular, olağandır. Bugün ulus olan ya da uluslaşma aşamasında olan hiçbir halk grubu, saf ırk değildir. İkincisi, eğer bir asimilasyon söz konusuysa, -ki çok muhtemeldir- bu, bütün Dersimlilerin Ermeni kökenli olduğunu göstermez, olsa olsa Ermeni kökenden gelenlerin oranını biraz daha yükseltir ama sonuç değişmez. Bir örnek olarak Alevi Zazaları alalım. Kendilerine Kırmanc, dillerine Kırmancki diyen Alevi Zazalar, 17. yüzyıldan itibaren, eskiden Ermenilerin yaşadığı alanlarda en yoğun nüfusu oluşturmuşlardır. İrili ufaklı yüze yakın aşiret ve kabileye sahiptirler. Bunların içinde asimile olmuş bir kaç Ermeni kökenli aşiret veya kabilenin olması, onların bugün sahip oldukları kimliklerini değiştirmez, değiştiremez. Ermeni milliyetçilerinin bu argümanı kullanmaya çalışmaları, sosyolojik gerçeklere aykırıdır; çürük bir iddiadır. Ermeni veya başka bir kökenden gelmiş biri, nesilden nesile süreç içerisinde dönüşmüştür, yeni bir kimlik edinmiştir. (Bu durumda olan birine Ermeni demek, hakaret olarak algılanır). Fakat 1915 süreci ve sonrası tamamen farklı bir durumdur. Hem yakın bir zaman sayılır, hem de zoraki bir durum söz konusudur. Bir çok nedenden ötürü 1915 süreci ve sonrası nesillerin Ermeni kimliklerine dönmek istemeleri anlaşılabilir. Bu, her şeyden evvel, evrensel bir haktır. Desteklenmesi gereken bir durumdur. Her halükarda durumu anlamak, algılamak ve empati ile yaklaşmak gerekir. Bu empati şunu da içermelidir. Ermeniler bölgenin en eski halklarından biridir. Dersim, diğerleri ile beraber Ermenilerin de yurdudur. Bu, en makul yaklaşımdır. Bunu dediğimizde Dersim’in tek başına Ermenilerin yurdu olduğunu da söylemiyoruz, demektir.
Dersim, pek tabi ki Dersim’de yaşamış olan bütün halkların yurdudur. Dersim Sancağı olarak bu böyledir. Ama realite biraz daha farklıdır. Bu realiteyi sağ duyulu Ermeniler şöyle dile getirmektedir: “XIX. yy.’da Dersim ayrı bir sancaktı; büyük ölçüde Ermenilerin yaşadığı Çarsancak ve Çemişgezek gibi ovalık ve yarı ovalık bölgeler kapsamaktaydı. İlginç olan yerel Ermenilerin kendilerine Dersimli dememeleri. Onlar daha ziyade Harput ovasına bağlıydılar. Zamanın algısına göre sancağın kuzey ve doğusunda bulunan dağlık bölgedeki halktı Dersimli olan.” (Dersime Doğru: Huşamadyan.org). Aslında Dersim’in çevre bölgelerinde, örneğin Erzincan, Harput ve Bingöl’e bağlı yerlerde yaşayan Aleviler de kendilerine Dersimli demez. Bu da gerçeğin ya da olgunun başka bir şekilde dile getirilmesidir.
Şüphesiz ki bu yazının eksikleri ve hataları da olacaktır. Zaten ben de bütün detayları ile değil, konunun bir özetini yapmaya çalıştım. Her şeyden evvel bu yazı, Dersim’in demografisini bütün detayları ile değil, ana hatları ile vermektedir. Örneğin bütün köyler tek tek ve nüfusları ile beraber değil, sadece Ermeni yoğunluklu en büyük köyler gösterilmiştir. Bunun nedeni, Ermenilerin inkar edilemez varlığının yaşadıkları yerleşim yerleri ile örnek gösterilmesidir. Ama yirminci yüzyılın başında büyük küçük bütün yerleşim yerlerinin, dinsel kimlikleri (Müslim ve Gayri Müslim) ile de olsa nüfusları mevcuttur ve yapılacak olan detaylı bir çalışmada tabii ki bütün bunlar işlenmelidir. Deyim yerindeyse bu çalışmada Dersim’in demografisinin kaba hatlarını gösteren bir fotoğrafını çizmeye çalıştım. Bu bir taslaktır veya demografi taslağının bir iskeletidir de, denebilir. Okuyucu, olgunluk içerisinde hata ve eksikleri belirtirse, memnun olacağım.
Bu makalenin hazırlanmasında yararlandığım kaynaklardan da bahsetmek istiyorum. En başta bir İnternet yayını olan “houshamadyan.org” (Huşamadyan) adlı sitedeki “Dersim Sancağı – Yerleşim Birimi” başlıklı bölümden yararlandım. Başta George Aghjayan (Corc Ağcayan) olmak üzere bir çok kaynaktan yararlandığı anlaşılan houshamadyan.org sitesinin çok değerli bir “bilgi bankası” olduğunu söyleyebilirim. Yararlandığım diğer önemli kaynaklar arasında Raymond Kevorkian’nın “Ermeni Soykırımı” ile yine Raymond H. Kévorkian – Paul B. Paboudjian’ın ortak eseri olan 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, Hovsep Hayreni’nin “Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim” ile yine Hovsep Hayreni tarafından çevrilen İnternet yayınları olan “Çarsancak Ermenileri Tarihi” (Kevork Yerevanyan, 1954-Beyrut) ve “Çemişgezek Ve Köyleri” (Hampartsum Kasparyan, 1969-Erivan), Arsen Yarman tarafından derlenen Palu – Harput 1878 (2 Cilt) adlı eser, çeşitli kaynaklarda yayınlanmış olan Osmanlı Nüfus İstatistikleri veya kayıtları, Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal’ın XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Doç. Dr. Şükrü Aslan’ın bir derlemesi olan “Pülümür” adlı kitapta yer alan Zeliha Koçak’ın Osmanlı Pülümür’ünde (Kız-uçan) Nüfus ve Yerleşme (1518-1927), Murat Alanoğlu’nun Kız-uçan’dan Pülümür’e Osmanlı İdaresi (1518-1923), George Aghjayan’ın “Pülümür’de Ermeniler ve kaybolan Kültürel Mirası” adlı makaleler sayılabilir.
1915 Öncesinde ve 1938 Döneminde Dersim’de Demografi ve Ermeni Nüfusu
1914 Osmanlı verilerine göre Dersim Sancağındaki Müslüman nüfus 65.976 ve Ermeni nüfus 14.902 kişidir. 1914 Ermeni Patrikhanesi kayıtlarına göre ise Ermeni nüfus 15.935’tir. Bu durumda Osmanlı verilerine göre Dersim Sancağındaki toplam nüfus 80.878 kişidir. Oran olarak aldığımızda ise Osmanlı verilerine göre Ermenilerin oranı yüzde 21 iken, Patrikhane kayıtlarına göre yüzde 22’dir. Sayı olarak ise aradaki fark 1033 kişidir. Bu rakamlar ve oranlar biraz oynayabilir ama birbirine oldukça yakındırlar, bu yüzden ortalama olarak da alınabilirler.
16. yüzyıl kayıtlarında Hıristiyan nüfus ile Hıristiyan olmayan nüfus hemen hemen birbirine yakındır. Daha sonra, 19. yy ortalarında kurulacak olan Dersim Sancağına tekabül eden XVI. Yüzyıldaki Çemişgezek Sancağı tahrir defterlerinde köyler, kasabalar (nahiyeler) ve Çemişgezek’in beldesine ait olan bilgiler detaylı olarak verilmiştir. Bu detaylarda Müslüman nüfusun yanı sıra Ermeni nüfusun yaşadığı yerleşim yerleri, sayıları, oranları da verilmiştir. Çemişgezek Sancağı’nın 16. yüzyıla ait Osmanlı tahrirlerinden habersiz olanların Dersim’in tarihsel demografisi üzerine konuşmaları tek kelimeyle abestir.
19. Yüzyıla gelindiğinde Dersim’deki demografi yani nüfus dağılımı çok değişmiştir. Esasını Ermenilerin oluşturduğu Hıristiyan nüfus, kırsal alanlardaki yerleşim yerlerini terk etmiş, ovalardaki kasabalara ve büyük köylere yerleşmiştir. “Ermeni nüfusu uzun yıllardır baskı altındaydı ve kırsal bölgelerden daha büyük kentlere doğru göç yaşanıyordu.” (George Aghjayan, Houshamadyan.org).
Bu göçün nedenleri çok açık olarak bilinmiyor ama bazı tahminler yapılabiliyor. Birincisi, Hıristiyan nüfusun kırsal alanlarda can ve mal güvenliği sorunu vardı. Hırıstiyan olmayan aşiretlerin, özellikle Zazaca konuşanların, kırsal alanlardan ovalara doğru çok güçlü bir tazyik yaptıkları anlaşılıyor. Bu tazyike dayanamayan Hıristiyan nüfus, ellerindeki toprakları ya terk ederek ya da satarak şehir ve kasabalara göçmüştür. Can ve mal güvenliği endişesi yanında Dersim’in dağlık oluşu da tarım, ticaret ve zanaat ile uğraşan Ermeniler için elverişsiz bir ortam oluşturmuştur.
Kırsal alanlarda Hıristiyan nüfusun azalmasının ikinci bir nedeni de, din değiştirme yani Aleviliği benimseme olabilir. Dersim Ermenilerinin önemli bir kesiminin pagan (çok tanrılı doğa dini) oldukları ve Hırıstiyan olmadıkları veya olanlarının da yüzeysel bir inanca sahip oldukları varsayılabilir. 16. ve 17. yüzyıl boyunca süren Alevilik-Sünnilik çatışmalarında, Ermeniler gibi arada kalmış unsurlarda, özellikle Dersim gibi alanlarda din değiştirmenin çok mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu konuda çok somut veriler sunmak mümkün değilse de, büyüklerimizin falan köyün, filan kabilenin ve hatta falanca aşiretin Ermeni olduklarını söylediklerine tanıklık edenlerimiz olacaktır. Bugün bazıları Ermeni kökenden gelmeyi hakaret olarak görüp kabul etmeyebilir ama bu gerçeği değiştirmeyecektir.
Konuyu dağıtmadan 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarındaki nüfus verilerine bakalım: 1880’li yıllardan itibaren hem Osmanlı ve hem de Ermeni Patrikliği önemli çalışmalar ve sayımlar yapar. Özetleyerek belirtirsem: Osmanlı kayıtlarına göre 1880’lerde Dersim Sancağı’nın toplam nüfusu 54.539 olup bunun 13.450’si Ermeni, 41.089’u Müslüman olarak kaydedilmiştir.
1894 (1312) Mamuret-ül Aziz Salnamesinde Dersim’in toplam nüfusu 62.904, bunun 13.696’sı Ermeni, 49.208’u Müslüman’dır.
1906 Osmanlı nüfus sayımında Dersim’in toplam nüfusu 69.096, bunun 12.830’u Ermeni, 56.266’sı Müslüman’dır.
1914 Osmanlı nüfus sayımında Dersim’in toplam nüfusu 80.878 kişi olup bunun 14.902’si Ermeni, 65.976’sı Müslüman olarak kaydedilmiştir. Aynı yıla ait Ermeni Patrikhanesi nüfus sayımında ise Ermeni nüfusun 15.935 olduğunu hatırlatalım.
1894-1896 yıllarında Osmanlı imparatorluğunda Ermenilerin yaşadığı alanlarda büyük çaplı Ermeni katliamları yaşanmıştır. Bu kırımların yansımaları Dersim’in çevresindeki Ermeni yerleşim bölgelerinde de görülür. 1895 yılında Çarsancak, Peri ve Çemişgezek’te Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerleri katliam ve talanlara uğrar. Birçok köyde kırımlar yaşanır, mallar, araziler el değiştirir. Ancak farklı nedenlerden ötürü Ermeni nüfus, kayıp vermesine rağmen varlığını 1915’e kadar sürdürür. (Kaynaklar: Çarsancak Ermenileri Tarihi, Kevork Yerevanyan, 1954-Beyrut; Çemişgezek Ve Köyleri, Hampartsum Kasparyan, 1969-Erivan, çeviren Hovsep Hayreni).
1915’de Dersim sancağındaki Ermeni nüfus da sürgün ve kırıma uğrar. Bu kırımlar sonucunda Dersim’de çok az Ermeni kalır. Kırımların ve sürgünlerin yaşandığı yerleşim yerleri, daha çok Dersim’in çevre bölgeleridir. Dersim’in güneydoğusunda Mazgirt, Çarsancak, Peri, daha batıda Pertek ve Çemişgezek, kuzeyde Erzincan ve köyleri, Kuzeydoğu’da Tercan ve Kiğı gibi Dersim’in çevre bölgeleri, Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerdi.
- Bölüm
1915’de Çemişgezek, Çarsancak, Pertek’de Demografi ve Ermeni Nüfusu
Dersim Sancağındaki Ermeni nüfusun esası veya büyük çoğunluğu Çarsancak, Peri ve Çemişgezek ile bağlı köylerinde yaşıyordu. Buralarda yaşayan Ermeni nüfusu tahminleri 15 bin ile 16 bin arasında değişmektedir. Osmanlı ve Ermeni Patrikliği kayıtlarındaki rakamlar, -karşılıklı itiraz ve tartışmalara rağmen- birbirine yakındır. Pertek ile beraber, bu üç kazada ortalama ve yuvarlak bir rakam vermek gerekirse, 1915’de 15 bin kadar Ermeni nüfusun yaşadığı tahmin edilebilir. Bunun aynı bölgedeki oranı ise yaklaşık yüzde 30 civarındadır.
1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre Çemişgezek kazasının toplam nüfusu 17.882 kişidir. Bunun 13.504’ü (%75) Müslüman nüfus iken, 4.378’i (%25) Ermeni’dir. Bu sayımda, öncekilerden farklı olarak Çemişgezek kasabasının ve köylerinin nüfusları hem etnik olarak ayrı ayrı tespit edilmiş ve hem de ayrıca kadın ve erkek nüfus ile hane sayısı da belirtilmiştir. Buna göre Çemişgezek kasabasının (beldesinin) toplam 3.157 olan nüfusunun, 1.784’ü (%56) Müslüman iken, 1.373’ü (%44) de Gayri Müslim’dir. Yani kasabadaki etnik oran neredeyse birbirine yakındır. Köylerin toplam nüfusu 14.725 olup, bunun 11.720’si (%80) Müslüman iken, Gayrimüslimlerin sayısı 3.005’tir, (%20). Köylerde Müslüman nüfusun daha fazla olduğu görülüyor ama Ermeni nüfus sayısı da küçümsenmeyecek orandadır. Köyleriyle beraber Çemişgezek kazası genelinde Ermeni nüfus oranının yüzde yirmi beş kadar olduğunu hatırlayalım.
1906-1907 Osmanlı nüfus sayımı, 1914’te güncellendiğinde Müslüman nüfus 16.181’e yükselirken, gayrimüslim nüfus nispeten aynı kalarak 4.254 (3772 Apostolik Ermeni, 267 Ortodoks Rum ve 215 Protestan) olmuştur. Yani Çemişgezek için 1914 Osmanlı nüfus tahmini toplamda 20.435 olup, bunun %80’i Müslüm, %20’si ise Gayrimüslimdir. Bu durumda 1894 ile 1914’e ait sayı ve oranlar Ermeniler aleyhine değişmiştir. Fakat, Çemişgezek Piskoposluğu da, Mart 1902’de yapmış olduğu bir nüfus sayımında toplam 846 hanede 4408 Ermeni kaydetmiştir. Aynı şekilde 1913’te Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan sayımda da 835 hanede 4133 Ermeni kaydedilmiştir.
Çemişgezek kazasındaki yoğun Ermeni nüfuslu bazı köyler şunlardır:
Gedikler [Garmri, Gemili, Kermissi, Germili], 198 Ermeni, 35 hane,
Anıl [Hazari], 351 Ermeni, 75 hane,
Karasar [Kharasar, Gharasar, Kharassar], 223 Ermeni, 34 hane,
Alakuş [Mamsa, Mamoussa], 570 kişi (320 Apostolik Ermeni ve 250 Ortodoks Yunan), 80 hane, (42 Apostolik Ermeni ve 38 Ortodoks Yunan),
Cebe [Pazapun, Bazabun, Bazapon], 116 Ermeni, 15 hane,
Varlıkonak [Sisna, Sisne], 235 Ermeni, 35 hane,
Arpaderen [Yerits Akrag, İriisekrek], 226 Ermeni, 29 hane,
Yoğun Ermeni nüfuslu olan iki köy sular altında kalmıştır. Adları şöyledir:
Bahçecik [Bardizag, Bağçecik], 145 Ermeni, 25 hane, (günümüzde sular altında),
Tuma Mezre, Toma Mezre, Salim Bey Mezre, 200 Ermeni, 25 hane (günümüzde sular altında). Yine yoğun Ermeni nüfuslu olan iki köyün ise bugünkü yerleri ve adları tespit edilememiştir. Bunlar Muruşka, Morşga, Morşukha, (164 Ermeni, 36 hane) ve Mirnav, Murnayi, (181 Ermeni, 22 hane) adları ile 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesinde yer almışlardır.
Görüldüğü gibi Çemişgezek’e bağlı köyler, Dersim’in diğer bölgelerindeki köyler ile karşılaştırıldığında oldukça büyük ve kalabalık sayılırlar. Çemişgezek’teki köylerin bir kısmı tamamen Ermeni nüfustan oluşurken, diğer bir kısmı da Ermeni yoğunlukludur. 1895’de yaklaşık 30 Ermeni köyü bulunan Çemişgezek, Ermeni Patrikhanesi istatistiklerine göre, 1914’te artık 20 yerleşim birimi ile sınırlıdır ve yaklaşık 4.514 Ermeni nüfusa sahiptir, (H. Hayreni:488). Hemen her köyde Kilise veya Manastır bulunan Çemişgezek köylerinin büyük olanlarında Ermeni okulları da mevcuttu.
1915’de Çemişgezek Kazasındaki Ermenilere Ne Oldu?
Savaş ilanı ile beraber, Ermeni yetişkinler Amele Taburlarına alınır ve sonraki süreçte kırılırlar. 1915 baharında Çemişgezek, Uşpak mahallesinin ileri gelenlerini tutuklayıp önce hapishaneye, sonra Harput’a gönderirler. Bunların çoğu Fırat kenarında katledilerek suya dökülmüşlerdir. İkinci bir grup, Fırat’ın iki kolu Murat ve Karasu’nun birleştiği yerde katledildikten sonra suya atılırlar. Yetişkin erkeklerden oluşan üçüncü bir kafile, Murat nehri kıyısında yakılarak imha edilir, cesetleri suya karışır. Geride kalan kadın, çocuk ve yaşlılar kafileler halinde Harput’a ve oradan da daha batıya ve Suriye çöllerine sürülmek üzere çoğu yollarda katledilir. Ayrıca özellikle genç kadın ve kızlar kafilelerden koparılarak kaçırılır, çocuklar ailelerinden koparılır, din değiştirmeye zorlanırlar, (H. Hayreni:487-498). Çemişgezek köylerinde yaşayan Ermenilerin bir kısmı da sürgün edilmek üzere yola çıkarılıp katledilirken, diğer bir kısmı da kaçarak Dersim köylerine sığınır.
1915’de Çarsancak Ermenileri
“Çarsancak Kazası, Dersim bölgesinin kuzeydoğunda Palu sınırına kadar büyük bir kısmını oluşturmaktaydı. Soykırım arifesinde kazanın 50’den fazla köyünde Ermeni nüfus mevcuttu.”
“1914 Osmanlı kayıtlarında göre Çarsancak kazası genelinde Müslüman nüfus 8.216’dan 12.157’ye, gayrimüslim nüfus ise 6.723’ten 7.105’e yükselmiştir. 1914 Ermeni Patrikhanesi sayımında ise 1145 hanede 7.938 Ermeni kaydedilmiştir.”
(George Aghjayan, Houshamadyan.org, Çarsancak Kazası).
Çarsancak kazasının, çok daha detaylı olan 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre toplam nüfusu 10.062 iken, bunun 4.078’i Müslüman (%40), 5.982’si (%60) Gayrimüslimdir. Çarsancak’a bağlı köylerin toplam nüfusu 7.382, bunun 3.514’ü Müslüman (%47) iken, 3.868’i (%53) Gayrimüslimdir. Çarsancak kazasının merkezi olan Peri kasabasının toplam nüfusu 2.678; Müslüman nüfus 564 (%21); gayrimüslim nüfus ise 2.114’tür, (%79). Görüldüğü gibi Çarsancak kazasında hem kasaba (belde) nüfusunda ve hem de köy nüfusunda ve dolayısıyla genel toplamda Ermeni nüfus çoğunluktadır. Çarsancak ve köylerinde Ermeni nüfusun genel nüfusa oranı yüzde altmış kadardır.
1914 Ermeni Patrikhanesi Kayıtlarına Göre Çarsancak ve Pertek Kazalarındaki Ermeni Yoğunluklu Başlıca Yerleşim Yerleri Şunlardır:
Akpazar, [Peri], 310 hanede 1763 kişi, (Çarsancak merkezi; Mazgirt’e bağlı),
Güneşdere [Basu, Basi], 240 Ermeni, 30 hane (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Göktepe [Gök Tepe], 200 Ermeni, 25 hane (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Akdemir [Havşakar, Avşakar], 260 Ermeni, 40 hane (Pertek’e bağlı),
Karşıkonak [Hoşe], 238 Ermeni, 29 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
İsmailli [İsmayeltsik], 312 Ermeni, 38 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Güneyharman [Kodariç, Köteriç), 300 Ermeni, 33 hane (Mazgirt’e bağlı),
Kuşçu [Xuşin, Xuşig], 177 Ermeni, 25 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Kızılcık [Kuzulcuğ], 232 Ermeni, 15 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Karabulut [Sorak/Sorek], 130 Ermeni, 17 hane, (günümüzde Mazgirt’e bağlı),
Örsköy [Urts, Khors, Hurs, Huris], 195 Ermeni, 22 hane (Mazgirt),
Beydamı [Baluşer, Balaşer: Balışêre], 166 Ermeni, 20 hane, (Pertek’e bağlı),
Biçmekaya [Kharesig,Xarsik, Harsig], 112 Ermeni, 12 hane, (Pertek’e bağlı),
Arpalı [Lusadariç, Musadariç], 174 Ermeni, 19 hane, (Pertek’e bağlı),
Yeniköy [Nor Küğ], 122 Ermeni, 35 hane, (günümüzde Pertek’e bağlı),
Yukarı Yakabaşı [Ureg Verin; Horik], 122 Ermeni, 15 hane, (Pertek),
Tozkoparan [Tants, Tanz, Tantz, Tandz], 282 Ermeni, 32 hane (Pertek),
Pınarlar [Paşavank, Paşavenk], 632 Ermeni, 96 hane, (Pertek),
Korluca [Pertagi Til, Tilköy], 108 Ermeni, 27 hane, (Pertek),
Çalıözü [Vasgerd, Vasgird], 102 Ermeni, 20 hane, (Pertek),
Aşağı Böğürtlen [Havseg Varin], 125 Ermeni, 15 hane, (Merkeze bağlı),
Burmageçit [Sevjoğ, Şihso], 333 Ermeni, 53 hane (Tunceli merkeze bağlı),
Yolkonak [Sorpian, Sorpiyan], 181 Ermeni, 24 hane, (Tunceli merkeze bağlı).
1915 öncesinde Çarsancak ve Pertek kazalarının bazı köyleri oldukça kalabalık bir Ermeni nüfusa sahiptir. Listesini verdiğim köylerdeki Ermeni nüfus sayısı yüz ile altı yüz kişi arasında değişmektedir. Bu köylerin çoğunda Müslüman nüfus azınlıktadır. Karşıkonak [Hoşe], Korluca [Pertagi Til, Tilköy] gibi bazı köyler tamamen Ermeni nüfustan oluşmaktadır. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu köylerde ise az sayıda Ermeni nüfus da vardır. Ancak, burada rakamlarla konuyu boğmak istemediğimden geçiyorum. O dönemde Çarsancak kazasına bağlı olan yerleşim yerlerinin çoğu, bugün Mazgirt, Pertek ve Tunceli merkez ilçesine bağlıdırlar.
Pertek (Pertag) kazasında 1894 Mamuret-ül Aziz Salnamesine göre toplam nüfus 4.889 olup, bunun 4.138’i Müslüman ve 751 gayrimüslimdir. Pertek kasabasının nüfusu ise, 408 Ermeni (210 erkek ve 198 kadın) ve 2088 Müslüman (1082 erkek ve 1006 kadın), toplam 512 haneden oluşmaktadır.
Pertek köylerinde Müslüman nüfus 2050 iken, Gayri Müslim nüfus 343 olarak kaydedilmiştir. Yani daha o dönemde hem Pertek kasabasında ve hem de köylerinde Gayrimüslim nüfus yüzde on beş oranında olup azınlıktadır. 1914 Patrikhane kayıtlarına göre Pertag [Pertek] kasabasında 445 Ermeni, 45 hanede yaşamaktadır.
1915’de Çarsancak ve Pertek kazalarındaki Ermeni nüfusun büyük çoğunluğu tıpkı Çemişgezek Ermenileri gibi kafileler halinde tutuklanır, sürülür ve belli noktalarda imha edilirler. Harput’a ulaşanlar, oradan da daha batıya sürülür ve yollarda kırılır. Kaçarak kurtulanların bir kesimi ise Dersim’in içlerine sığınır, ileri gelen ağa ve aşiret reislerinin himayesine girerler.
Devam edecek…
Dersim Neden Özel Statülü İl Olmalı? Özel Statü Nedir?[i]
Latince “Status” kelimesinden alınan konum, mevki, sosyal ve toplumsal durum, rol, kaide vb. kavramlar ilişkili bulunan pozisyonu içerir. Özel statülü bölgeler ve ya iller, genel olarak tüm dünyada merkezi yönetimlere bağlı bazı özel il veya bölgelerde uyulanan otonom /yarı otonom yönetimlerin idare şeklidir. Bu idare şekillerinin değişik biçimleri vardır. Gerek otonom cumhuriyet şeklinde gerek monarşi, kontluk, belediye bazında otonom yerel comunalite yönetimleri veya özerk bölgeler biçimlerinde bulunurlar. Özel statülü illerin veya bölgelerin, Gerek tarihte ve gereksede günümüzde dünyanın değişik bölgelerinde bulunan sayısızca örnekleri bulunmaktadır. Bildiğimiz yakın tarihte Osmanlı imparatorluğunun idari sistemi buna bir örnektir. Örneğin; Dersim sancağı veya Hicaz, Tripoli, Aynoroz Yarımadası vs. Konuya ilişkin olarak tarihte gerek köleci ve gerekse de feodal imparatorluklar döneminde özel statülü illerin ve bölgelerin özerk yaygınlığı dikat çekicidir. Ancak kapitalist emperyalizm çağında ulus devletlerin varlığıyla bu oran pazarın örgütlenmesi kolaylığı nedeniyle üniter bir yapıya büründürülerek düşürülmüştür. Buna rağmen günümüzde hatırı sayılır çoğunlukta özel statülü bölgeler ve illerin sayısı vardır.
(…)
Yukarıda kısmen aktardığımız özel statülü bölge ve şehirlere verdiğimiz örneklerde degörüldüğü gibi “ÖZEL STATÜ” nün kapsama alanı geniş bir alanı ifade etmektedir. Tarihi bağlar ve özellikleri, ekolojik yapısı ve korunması gereken kaynakları, Kültürel ve etnik dokunun yoğunluğu, Nufüs artışından kaynaklanan yeni sorunları, ekonomik ve sosyal problemler, uluslararası anlaşma hükümleri gereğince oluşan tampon bölgeler, Serbest ve Nitelikli Sanayii Bölgeleri’nin varlığı vs. koşullarında özel statü kapsamı işlemektedir. Buna Türkiye’nin AB’ne katılımı için ön görülen 8 maddelik ek talepler ve 6. maddesindeki dış politika ve savunma bölümünde görüldüğü gibi “Dış politika ve savunma: Türkiye’nin jeopolitik yapısını dikkate almak, bu ülkenin Avrasyalı özelliği yanında Orta Doğu (Arap, Fars ve Türk), Kafkasya ve Karadeniz’in genelinde bir istikrar gücü ve aracı rolünü kabul etmek demektir. Türkiye’nin bu rolü oynaması için bloklardan ve AB’den özerk kalması gerekiyor. Türkiye, ABD saflarında oynadığının aynısı olmak üzere, PESC (dış politika ve ortak güvenlik) ile özel ilişkiler kuracaktır.” * (*-Le Figaro’da eski bakan ve Avrupa Milletvekili Jacques Toubon imzasıyla çıkan makaleye göre) Uluslararası hükümlerde belirleyici olabilmektedir.
Türkiye’de Özel Statülü İller hangi anlamda yürürlüktedir? Dünyadaki Özel statülü iller ve bölgelerin tersine Türkiye’de Olağan Üstü Hal Bölgeleri kapsamında ortaya çıkan Özel Statülü iller “terörle mücadele” kapsamında ele alınmıştır. Direkt devlet erkinin iradi müdahalesi sonucu bölge valilikleri ve bu valiliklere tanınan özel yetkilerle belirginleşmiştir. Daha sonraki yıllarda nufus artışının önemli bir rol oynaması nedeniyle nüfus yoğunluklu bölgeler esas alınarak bu bölgeler üzerinde mahali idarelere bazı merkezi yetkiler tanınmış ve zamanla devlet kadrolarının atanması durumu özel statülere bağlanmış ve bu mecrada devlet ve mahali örgütlülğün merkezi ilişkilerini güçlendirici mevzuatlar gelişmiştir. Bu bağlamda belediyecilikte seçilmişlerin atanmışlar karşısında hükümsüzleşmesi defalarca onanmıştır. 12 Eylül faşizminin kapitalist restorasyonlara uygun olarak devlet örgütlülüklerini geliştirmesi ve bunun planlı bir sonucu olan kentleşmelerde bölgeselleşme uygulamaları 1. ticari bölgeden 9. ticari bölgelere ve oradanda iskan alanlarının yerleşim birimlerini düzenlemelere gidilmesi sonucu 1984 yılında “üst kademe belediyeciliği”ni esas alarak 1982 anayasasının 127. maddesindeki “büyük yerleşim yerlerinde özel yönetim biçimleri oluşturulabilir” hükmüne dayanılarak 1984 yılında üst kademe yerel yönetim belediyeciğine gidilmiştir. Müteakip yıllarda büyükşehir belediyeciliğinde, büyükşehir hizmet alanı içinde birden çok ilçe veya birinci kademe belediyesi içiçe geçmişse de bu süreç sonrasında büyükşehir sınırları içerisindeki ilçe belediyelerini il içerisindeki diğer ilçe belediyelerinden ayırmak için bu belediyeler genellikle metropoliten ilçe belediyelerine dönüşmüştür. Özel statü daha çok yerel yönetim birimlerinde uygulanmaya dönüşse de esas olarak devlet memur atamalarında devletçe belirlenmiş kriterlere uydurulmuştur. Yakın gelecekte Metropol ve metropolitan bölgeler esas alınarak yeni yasalar yürürlüğe girecektir. Bu anlamda 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun 4, 5 ve geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca, Valilik binası merkez kabul edilerek 10, 20 ve 50. km’ye yarıçapındaki yerler dahil edilerek nüfus hesaplarına göre Özel Statüler belirlenecektir. Büyük şehir belediyelerinin sınırları mülki sınır olarak kabul edilip belediye sınırları dışında yer alan yerlerin nüfusları da eklenerek yeni bir döneme girilecektir. Bu durumda Özel Statülü Bölgeler’in sayısı artmış olacak ve devlet örgütlülüğü genişlemiş olacaktır. Nüfus artış oranlarına göre var olan Özel Statülü İller’in sayısı artmış olacaktır. (Türkiye’de var olan özel statülü iller nüfus oranına göre söyledir. Adana 2.125.635, Ankara 4.965.542, Antalya 2.092.537, Aydın 1.006.541, Balıkesir 1.160.531, Bursa 2.688.171, Diyarbakır 1.592.167, Gaziantep 1.799.558, İstanbul 13.854.740, İzmir 4.005.459, K. Maraş. 1.063.174, Kayseri 1. 274.968, Kocaeli 1.634.691, Konya 2.052.281, Manisa 1.346.162, Samsun 1.251.722, Van 1.051.975, Hatay. 1.683.674, Mersin. 1.682.848, Urfa 1.762.075 vs ) 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunun 4, 5 ve geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca valilik binası merkez kabul edilerek 10, 20 ve 50. km’ye yarı çapındaki yerler dahil edilerek nüfus hesaplandığı için farklılık oluşmaktadır. Yeni düzenlemede bu farklılık olmayacak. Şuan belediye sınırları dışında yer alan yerlerin nüfusları da ekleneceği için gelecekte büyükşehir nüfusları artacaktır. Özel Statülü İl ve bölgelerin serbest üretim bölgeleriyle bağları gelişkindir. Özellikle serbest bölgeler tamamıyla emperyalist merkezlerin yerli özel statülü alanlarıdır. Şimdiye dek 500’e yakın serbest bölge tahmin edilmektedir. Bu bölgelerde askerileştirilmiş ekonomi diye anılan grev yasağı, örgütlenme yasağı, her türlü işten çıkarmaların yasallığı, çalışma saatlerinin belirsizliği, kalifiye işgücü sömürüsü merkezli olarak kadın ve çırak statüsünde çocuk sömürüsü vs. sayılabilir. MAİ ve MİGA anlaşmalarının etkisiyle serbest bölgelerin özel statülü bölgelere dönüştürüldüğü 1999 yılı itibariyla ne düzeyde serbest üretim bölgelerinin açıldığı bilinmiyor.
Dersim ili (Tunceli) ve bölgesi özel statülü bir kapsamda mıdır?
1928 den 1934 sonlarına doğru ordunun silahsızlaştırma operasyonları sonucu 25 Aralık 1935‘te Tunceli Kanunu çıkarılır. 6. Ocak 1936 dördüncü genel valilik olarak adlandırılan özel hal uygulamaları başlar. Ve yasak bölge ilanıyla Özel Operasyon Statülü İl durumuna getirilir. 1938 Dersim Katliamından sonra 1940 yıllarna dek yasaklı bölge uygulaması başlatılır. 1940 Yılından günümüze dek sistemli asimilasyon, ekolojik ve doğal ekonomik potansiyellerini imha ve kültürel değerlerini yok ederek ya da bozarak Dersim’in tarihsel direniş kültürü ve motivasyonunu düşürmektedirler. Dersim Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinden itibaren asayiş statüsündeki bölge uygulamasıyla TC Devleti’nin terör kapsamında özel statülü uygulamasına dönüşmüştür. Asayiş terör ve riskli bölgeler yönetimi statüsünde özel il kapsamındadır. Dersim Özel Statülü Otonom Bölge özelliklerini yansıtıyor mu? Tarihsel olarak, kültürel olarak, cografik ve nüfus olarak kendisine has yapısıyla beş ana maddeden oluşan otonom bölge özelliklerini yansıtıyor. Birincisi; Antik Çağlardan günümüze Dersim’de izleri bulunan kültürler ve medeniyetler var. (M.Ö.-2370- 2330 Hurriler, M.Ö. 2000-Akadlar/Etiler, M.Ö. 2000-1500 Saburular, M.Ö. 1500-1300 Mitaniler, M.Ö.1300-1000 Urartular, M.Ö. 700-600 Medler “Guti, Gui, Kusi, Lolo, Mamai, Kardus, Kaldi bileşenleri”, M.Ö. 600-500 Sasaniler, M.Ö. 500-395 Doğu Roma, M.Ö. 395 Sasaniler, M.Ö. 350- Araplar, M.Ö. 230 Kapadokyalılar, M.Ö. 180 Roma İmp., M.Ö. 70 Arasklar/Partlar, M.Ö. 55 Partlar, M.Ö. 50 Tigranlar, M.S. 800-899 Bizans, M.S. 900 Şadililer/Mervaniler, M.S. 1051-1080 Selçuklular, M.S. 1142 Mengücekler, M.S. 1237 Anadolu Selçuklular, M.S. 1243-1355 Moğollar, M.S.1400 Karakoyunlar, M.S. 1440 Şah İsmail (Farslılar), M.S. 1514 Osmanlılar (Muhtariyet), M.S. 1800-1899 (resmen Özerk bölge), M.S. 1847 (Sancak Erzurum), M.S. 1859 (Elazığ), M.S. 1890 Hozat/Erzincan, M.S. 1923 Mameki/Kalan, M.S. 1936 2884 sayılı özel kanuna göre İl statüsündeki Merkez…)
Tüm bu kültürler ve medeniyetlere ait halklar buharlaşıp uçmadılar. Bu topraklarda yerleşik olarak yaşıyorlar. Ve her geçen yüzyıl bu yerli halklara yeni yerleşimciler Dersim coğrafyasına eklenerek Dersimlileşiyorlar. Dersim yerleşkelerinin ve hayat tarzlarının çeşitli kültürlerden etkilenmesinin sebebi budur. Ancak çeşitli kültürlerin bir arada yasamasının tek sebebi bu değildir elbette. Dersim çeşitli nedenlerden bir araya gelmiş mağdur halkların korunakı, kalesidir de.
İkincisi; inançsal kaynaşma ve inaçsal geleneklerin etkisi;
a- Doğal inanış biçimlerinin formel inanışa baskın olması, (ağaçlar, kuşlar, sular, çeşmeler, taşlar, mezarlar, kalıtlar, mağaralar, Ay, Güneş, tepeler, dağlar vs. gibi simgelere inanışı ve saygının varlığı ve güçlü etkisi).
b- Hırıstiyanlık, Ortodosluk, İslamilik vb. gibi kitaplı dinlerin geleneksel sekt inanış biçiminden biribirine karışarak kitapsız inanışların biçimsel Alevi kimliğine bürünmesi ve Riya Heq Aleviliği’nin toplumsal çimento görevi görmesi.
c- Kutsal mekanlar ve o mekanların ziyaretleştirerek rütüelleşmesi (adak, türbe, doğal işaretler ve semboller).
d- Kurban, adak, mum, niyet benzeri vs. gibi kitapsız rütüellerin çeşitliliğine saygı ve duaların çeşitliliği.
e- Milli ve etnik toplulukların yerli kültürlerle kaynaşarak coğrafyanın yoğun etkisiyle milliyetsiz bir toplum bilincinde Dersimlilik kimliğinin oluşması. Antik halklardan ve yakın dönem halkların kültürlerinin karışarak ortak kültür havuzuna dönüşmesi ve giderek cografik kimlik kazanmasının çeşitli tarihsel nedenleri vardır. (Başlı başına bir yazı konusu olan bu nedenleri başka bir yazıda değinmek üzere şimdilik geçiyorum).
Üçüncüsü, Dersim kimliği; Zaza ve Kurmanci kültürlerinin karşılıklı saygıya dayanan ortak yaşam kimliğinin varlığı. Aşiretlerin mesafeli saygısına ve inançlara dayanan bu ortak Dersimlilik kültürü bağımsız bir karaktere dönüşmüştür.
Dördüncüsü; coğrafya, yaşamak ve yaşamı savunarak savaşma diyalektiğidir. Doğal ve kendiliğinden gelişen Dersimlilik kültürü Dersim coğrafyası ortak yaşamın kalesidir ve bu kale savunulmalıdır fikrine dayanmaktadır. Bu özellik Dersimlinin kimliksel ögelerinden biridir. Bu özelliklerin başında bağımsızlaşan yerel kişiliklerin Dersim coğrafyasına kattığı toplumsal Dersimlilik dinamiğidir
Beşincisi; Dersim coğrafyasının mevcut sosyo-ekonomik politikasının temel itkisi Dersimin dağları, ovaları ve nehirleridir. Dersimin bu üç özelliği üç ayrı ekonomik yaşam özelliklerini oluşturmaktadır. Ormancılık, hayvancılık ve tarım.
Bu beş özellik yerleşim birimlerinin oluşmasında sebep olmakta ekonomik alanların üzerinde yerleşim gerçekleşmektedir. Bu açıdan köy yerleşim birimleri yaygın ve merkez köy yerleşim hududunda kentselleşememektedir. Böylece ticaret güzergahı üzerine kurulan kentlerin özellikleri Dersimde yoktur. Kentsel yaşamın ekonomik politik argümanları zayıftır.Ticaret ve sanayii temeline oturmamaktadır. Daha çok kendi yerli kaynaklarına dayanan yerleşim ve yaşam özelliklerini yansıtmaktadır. Kapitalist kentsel rant ve kentsel nimetlerin değiştirici gücü yoktur. Ne Ankara gibi siyasal yerleşim yeridir. Ne Adana, Mersin, izmir, İstanbul vs. gibi kapitalist ekonomik yerleşim yeridir. Ne Elazığ, Erzincan, Malatya, Sivas, Konya, Burdur vs. gibi devlet erkanı ve ordu personelinin yerleşim yeridir. Ne de Mardin, Urfa vs. gibi tarihi kültür miraslarına dayanan yerleşkelerdir. Kendi doğal ekonomik yaşamının yansıması sonucu bağımsız yerleşkelere sahiptir. Bu nedenle tarım, ormancılık, hayvancılık özellikleri sadece doğal yaşam biçiminde kullanılagelmiştir. Adeta Latin Amerika Kızılderililerin kapitalist pazara bağımlı asyatik feodalite modelidir. Ağaca, taşa, kuşa, doğal mekanlara saygı temeline dayanan coğrafyanın doğal varlıklarını hor kullanmayan bir yeterli yaşam kültürünün doğal kaynaklarına dayanmaktadır. Kapitalizmin tahrip edici gücü Dersim’de son 30-40 yıllık süreçte gerçekleşmiştir. Bu nedenlede yerleşkelerde dinamik değişim özelliği yoktur. Örneğin Dersim il ve ilçelerinin 30 veya 40 yıl boyunca diğer çevre illere göre daha az gelişmiştir. Yerleşkelerde iskan alanlarının az gelişmişlik özelliğinin birinci nedeni budur. İkinci nedeni ise, siyasaldır. Diktatörlük erkinin Dersim’i zapt-ı rap altına alınması amacıyla ekonomik sosyal problemlerin çözümü yerine aynı problemlerin derinleştirilmesi ve Dersim halkının göçertilmesi üzerine kurulan politikalardır. Bu politikalar direkt Dersim’e müdahale politikaları üzerinde kurulduğundan ordu, polis, bürokrat aygıtının yerleşimleri üzerinden gerçekleşmektedir. Bu nedenle Dersim kentlerine siyasal müdahaleler sonucu gelişme olmamıştır. Var olan kısmi gelişmelerde devletin kentlerdeki örgütlenme alanlarını göstermektedir. Diğer yandan kalekolların yapılması siyasal müdahalelerin bir yansıması olarak göze batmaktadır. Siyasal müdahalenin Ankara’ya geliştirici etkisi tersinedir. Dersim’i mağduriyet bölgesi haline getirmek, doğal yeterlilik kaynaklarını tüketmek, Dersim’in zenginliklerinin açığa çıkmasını engellemek sömürgeci devlet politikasının açık göstergesidir. Amaç Dersim’in kolonileştirerek plantasyon tarzında sömürülmesini gerçekleştirmektir. Kale kollar ve barajların amacı budur. Dersim Otonomisinin sosyo-ekonomik temeli tarım, hayvancılık ve yeterli oranda doğal yaşam kaynaklarına dayanmaktadır. son 40-50 yıllık süreçte Dersim nüfusunun kentlere ve metropollere zorunluluğu beraberinde göçer ve göçebe bir Dersim nufusu yaratmıştır. Adeta mevcuttaki Dersim nufusunun üç misli kesimi Dersim dışındadır. Çeşitli baskı biçimlerinin sürekliliğinden dolayı kütük kayıtlarını başka illere alan Dersimlilerin küçemsenmeyecek oranda sayısı vardır. Yurt dışına göçen Dersimlilerinde aynı oranda bir nufusa sahiptir. Dersim göçmenleri göçtükleri yerlerde de Dersimlidir. Bu özelliği Dersim halkının tarihinden gelmektedir. Günümüzde göçen/göçertilen Dersimlilerin Dersime ekonomik katkı payı büyüktür. Bu anlamda yurtdışında oluşma eğiliminde olan Dersim diasporası kendiliğinden bir gelişimin kısmı desteği de görülmektedir. Adı konulmamış Dersim diasporası, Dersim derneklerinin çalışması biçiminde sürmektedir. Ancak bir diaspora özelliği göstermemekle birlikte ana eğilimi diaspora eğilimindedir. Yakın gelecekte Dersim diasporası olasıdır. Dersim coğrafyasında kalan Dersimlilerin bir kısmı çiftçi, memur kesimini oluştururken önemli bir kısmı işçi, geçici işçi statüsündedir. Okur yazarlık ve eğitim oranının gelişkin olması meslek erbapları ve meslek aydınlarının gelişmesine neden olmaktadır. Bu durum daha çok elektronik, mikro elektronik sistemlerinin makinaya eklemlenmesiyle teknik alanda çalışan önemli oranda Dersimlilerin gelişkin varlığı dikkat çekicidir. İlk etapta bunların Dersim ekonomisine katkısı küçümsenemez. Bu kesimler baraj, yol, fabrika ve hizmet sektöründe oluşan eğitimli kalifiyeli iş gücüne dayanan Dersimli proterlerdir. Bunlar genellikle iş kollarının Dersim dışındaki kentlerde olması nedeniyle Dersim dışında ikamet etmektedir. (Konuya ilişkin istatistiki veriler yakın bir zamanda tarafımdan okurlara iletilecektir) Bu kesimler henüz Dersim nüfusunda gelişkin ve baskın değildir. Ancak Dersimin geleceğinin temelidirler. Dersim’in kültürel varlıkları, tarihi kültürel varlıklarının tahrip edilmesi ve egemen dinsel baskıların etkisiyle yerli halkın inanç değerlerini koruyamaması tarihsel kültürel varlıkların azalmasına sebep olmuştur. Dersimin çeşitli kültürlerin bir sentezi olarak kaynaşmış homojen kültürü, doğal inanışları, aşiret geleneklerini insana saygı temelinde gelişen tutarlı bir laisizmin yansıtmaktadır. Dersimin laik karakterine sahip olan her Dersimli de Sunni inanç biçiminde gördükleri her türlü baskı biçimine karşı reaksiyon göstemeleri doğaldır. 12 Eylül rejiminin camii seferberliği başlatarak neredeyse her köye camii götürme planları bu nedenle tutmadı. Dersim Aleviliği’nin kendi dışındaki inaç biçimlerine saygısı o inançları ötekileştirmemekte ve kendi içinde tolere etmektedir. Bu nedenle Dersim’de ortak inanış kimliğinde oluşan güçlü inanç birliği ve yaşam alışkanlıkları, kendi yaşadıkları mekanlarada yansımaktadır. Bu mekanlar gerek il ilçe ve gerekse de köy yaşamı olsun doğal yaşam güdüsünden kaynaklanmaktdır. Dersimlilerin bu özelliklerini bilmeden belediyecilik yapmak amacıyla atamayla Dersim’e gönderilen seçilmişlerin temel başarısızlığının sebebi budur.
Dersim’de uygulanan Belediyecilik Nedir? ve Nasıl Olmalıdır?
Türkiye’deki belediyecilik anlayışı olan seçilmişlerin atanmışlar karşısındaki hükümsüzlüğüden kaynaklanan devlet bürokrasisini zorlama ve oradan yerel yönetimlerine kaynak aktarma davranışının yol açtığı memur başkanların itaat gelenegidir. Merkezi otoriteye itaat edilerek hizmet görme mantığı yapılan belediyeciliğin halka dayanmamasına neden olmuştur. Buna rağmen batıda yapılan bu yönlü bir belediyecilikte kısmi bir başarı sözkonusu olsa da Dersimde başarılı olamamıştır. Dersim’in kültürel yapısı ve ahlaksal değerleri yok sayılarak yapılan bir belediyecilik anlayışının zamanla başarısız olduğu anlaşılmıştır (seçilmişlerin Dersim halkından olması bir değişim yaratmıyor.) Dersim’de oluşan devlet politikaları ve erk anlayışı formaliteden oluşan bir anlayıştır. Bu nedenlerden ötürü ;
* Belediye bütçesinin üzerinde denetim sağlayan devlet ve bankaların etkisiyle özerk ve otonom halk belediyeciliği gerçekleşmemektedir.
* Tüm belediyelerin seçilmiş başkanlarının vali karşısında, ilçe belediyelerinin kaymakam karşısında bir hüküm yetkisi bulunmamaktadır.
* Merkezi idare yönetiminden kaynaklanan bu diktatörlük sistemi belediyelerin kendi kaynaklarıyla yaşama ve özerkliklerini yok ederken aynı zamanda belediye üzerinde karar alma ve merkezi politikaları uygulayan seçilmiş memurlar durumuna dönüşmüşlerdir. (Bu durumun tersine geçmişte Fikri Sönmez’in önderlik ettiği Fatsa halk belediyeciliği sistemin dışında cereyan eden bir uygulamaydı. Sistemle birlikte halk belediyeciliği mümkün değildir.)
Dersim Komünalite Belediyeciliği Gerek yerel seçimlerde ve gereksede genel seçilerde tüm partiler ve onların temsilcileri adayların ilk yapması gereken şey doğrudan demokrasi için politik taleplerinde Dersimin orjinalitesini gözönünde bulundurmalarıdır. Bu bakış açısıyla;
1- Genel secimlere ilişkin %10’luk kota barajının kaldırılmasına yönelik propağandaların yapılması.
2- Seçilmişlerin atanmışlar karşısında tam yetkilerle yasasl güvenceye kavuşması.
3- Dersimin ‘kendisine yeterli’ doğal kaynakları üzerinden ekolojik geri-dönüşüm projeleri üzerinden kaynak sağlanması (Bu yönlü çalışmalar bu satırları yazan kişilerin detay projelerinde plan halinde vardır)
4- Tamamıyla Dersim halkının öz gücüne dayanarak halk için üretim ve tüketim kooperatiflerinin kurulması.
5- Dersim halkından seçilmiş Dersim halk denetleme konseyinin oluşturulması ve doğal zenginlik kaynaklarının denetimini kendi yerel insiyatiflerine alması.
6- Turizm ve festival organizasyonlarının Dersim belediyelerinin ortaklıkları üzerinden organize edilmesi.
7- Belediye kamusal alanlarında elektrik su ve gaz tüketiminin bedava olması ve vergi afının sağlanması.
8- Tüm siyasi parti temsilcilerinden, DKÖ ve vakıflardan oluşan belediye meclisleri ve halk temsilcileri meclisinin oluşturulması.
9- Güneş ve rüzgar enerjisinin tüm teknik alt yapısyla bitlikte elektirik üretiminin sağlanması ve bu doğal üretim kaynaklarının belediye ve halk meclislerinin denetiminde olması.
10- HES baraj çalışmalarına son verilmesi ve bitmiş barajlarında %30 kapasiteyle çalıştırılarak sulama barajlarına çevrilmesi.
11- Çöp ve katı atık tesislerinin kurulması ve ekolojik-geridönüşüm enerjilerine çevrilmesi.
12- Elektrik ve su dağıtım şebekelerinin üzerinde halk meclislerinin denetiminde ve ilk iki yıl sonra elektrik ve suyun halka bedeva dağıtılması.
13- Halk kooperatifleri yoluyla et, süt ve un ürünlerinin halka %50 yarı fıatına dağıtımının sağlanması.
14- İlk iki yıl sonrasında ana dilde kaynaklarla tüm okullarda halk kütüphanelerinin açılması.
15- Ögrenci ve ögretmen sendikalarının örgütlenmesinde belediyenin kamusal desteğinin sağlanması ve Dersim Üniversitesi’nin otonom veya özerk üniversiteye dönüşmesi.
16- İş güvenliği ve işci sağlığı için belediyeye ait müfetişlik ve denetleme kurumunun gerçekleştirilmesi.
17- Kadın ve çocuk sağlığına dönük her il ilçe köy mezra ve kömlerde hizmetlerin ulaştırılması.
18- Yaşlılar yurdu vb. kurumların belediyeler ve sağlık ekipleri tarfından denetim altında olması ve kamusal desteğin sunulması
19- Ruhsal ve fiziksel hastalıklarla mücadele için rehabilitasyon merkezlerinin aktifleştirilmesi ve yeni rehabilitasyon merkezlerinin kurulması.
20- Dersim Tarih Kurumu ve vakıflarının oluşturulması.
21- Yabancı maden şirketlerine karşı Dersim’in doğal kaynaklarını savunma ve hukuksal mücadele komitelerinin kurulması. (Rio Tinto Şirketi’nin taşeronluğunu yapan Tunçpınar ŞT, Dêrsim’in Pûlûmür İlçesi’ne bağlı Cevizlidere Köyü bölgesinde 2004 yılında sondaj çalışmaları başlatmıştı. Köylülerin tepkileri üzerine 2007 yılında faaliyetlerini durduran altın arama şirketinin, bu kez Pulur ilçe merkezinde açtığı büroyla Cevizlidere Köyü’nü de çok yüksek fiyatla satın almak için harekete geçtiği biliniyor.)
22- Dersim yerel yönetimlerinin birliğinden oluşan Özel statülü otonom Dersim Konseyi’nin oluşturulması.
23- TBMM ve TC kamuoyunda Dersim otonom yerel idaresinin var olan özel statülü il (terörle mücadele kapsamı ve asayiş statüsünden) kapsamından otonom statüsüne kavuşması için propağandasının yapılması ve bu uğurda irade konulması.
24- Tüm siyasi partiler ve temsilcilerinin örgütlenme ve propaganda serbestliğinin anti faşizm, anti kapitalizm ve anti emperyalizm ilkelerine göre yapılması.
25- Zaza ve Kırmanç kültürlerinin milli kurumsal yapılanmasını ve folklorik araştırma merkezlerinin kurulması.
26- Yeni bir imar ve kentsel planma yasasının oluşturulması.
27- Dersim Otonom Anayası’nın bilimsel çalışmalarla desteklenip yassallaşması için çalışmaların yapılması.
28- Sistem kurucu insiyatiflerinin tek bir merkezde toplanması vs.
Yukarıda maddeler halinde sunduğumuz bu taleplerin tamamı gerçekçi ve bilimseldir. Yüz yıllardır bölgeye mezhepçi, ırkçı, dar görüşlü, yaklaşımların olumlu hiç birşey kazandırmadığı tersine Dersim’in otantik yapısını tahrip ettiği açıktır. Gerek T.C. rejimi altında ve gerekse de olası rejimler altında tek seçenek Dersim Halk Demokrasisi Otonom Bölgesi için otonomiyen ve özerk statüsüye kavuşmasıdır. Otonomi, sistem içindeki bir sistem modeliyle T.C. Devleti ve hükümetlerinin Dersim halkının üzerindeki bir yükü olmasını kaldıracaktır. Artık Dersim halkının yükü kendi öz yükü olacaktır. T.C. Devleti’nin yükünü taşıma zorunluluğu kalmayacaktır. Otonomi, bölgedeki çatışmalardan ve olağanüstü hallerden yorgun düşmüş Dersim halkına ve çevresine rahatlama sağlayacaktır. Bunun örnekleri gerek AB ve gerekse tüm dünyada sınırlar arasında kalan tampon bölgeler statüsünde özel halk yönetim biçimlerinde görülmektedir.
Komünalite Belediyeciliği Nedir?
Komünalite yerel yönetimin doğrudan demokrasi yoluyla söz ve karar hakkının sadece katılımcı halka ait olduğu ve sadece insaniyeti ön planda tutan, din, dil, ırk ayrımı yapmayan, kendi öz gücüne ve kaynaklarına dayanan yerel belediyeciliktir. Bu belediyecilik anlayışında bilimsel kültür ve folklorik halk kültürünü aynı yerellikte birleştiren belediyeciliktir. Ulasal, ırksal, milli kökenlere bakmaksızın insaniyeti ve onun evrensel geleceği için yerel çalışmanın adıdır.
[i] Yazı yerel seçim çalışmalarına alternatifler öneren bir çalışma olarak 28.12.2013 tarihinde Fransa’da Cecile Cansız- Şadi Şadiyan tarafından kaleme alınmış, web sayfamızda yayınlanması için iletilmiş ve medya komisyonu tarafından kısaltılmıştır.