Désim/Dersim Meclisi nedir ve nasıl bir yol izlemesi gerekiyor? Sanırım herkesin kabul edeceği genel bir kural vardır. O da, kuram ve metodolojinin iç içe bir seyir izliyor olmasıdır. Biz bir Désim/Dersim Meclisi inşa edeceğiz. Bunun ilk anlamı; bir şeye, bir alan’daki aktör, olgu ve öğelere dâhil olma, orada kendine bir yer açma ve daha önce yer kapmış olanlara karşı kendi formunda bir itiraz ve benim, bütün hepinizden daha fazla burada yer alma hakkım var demektir. İşte burada çok özel bir politika ve stratejiye ihtiyaç var.
Désim/Dersim Meclisi, o ‘saha’da bir iktidar arayışıdır. Dolayısıyla o “saha” çok önceden tutulmuştur. Kendine yer açabilmesi, ya da o alanda yer alabilmesi, o alanda önceden yer tutmuş olanları, sağdan-soldan, önden ve arkadan öyle biraz dirseklemesi gerekiyor. O durumda azıcık öteye, yana itmeye çalıştıklarınız, size karşı yüzünü ekşiteceklerdir.
Bunu bir saha ve oyun metaforuyla izah edecek olursak; sahadaki her aktörün hedeflerine bağlı olarak, çıkarları ölçeğinde belli yatırımları ve stratejileri vardır. Her oyuncunun sahip olduğu avantajları vardır. Oyundaki hedeflerini ve amaçlarını elde etmek için de belli bir risk alırlar. Asıl sorun ise her oyuncunun ellerindeki imkanlardır. Ya da kartlardır.
Yine genel kural olarak, toplumlarda, ekonomik çıkarlar ve istemler tayın edicidir. Öyle görünüyor ki, bizde daha çok kültürel arayış daha başattır. Bizim kendi özümüzün izini sürme derdinde olduğumuzdur. Son zamanlarda, Désim/Dersim diye bir olgunun, bundan böyle yaşayıp yaşamayacağı yeni bir boyut daha eklendi. Öyle hissediyorum ki, bu boyut yeterince hesaba katılmıyor.
Désim/Dersim’in ifade ettiği bütün coğrafik sahanın, kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan tarihi, dili, gelenek-görenekleri, inançlar bütünü ve büyük bir saldırı altında olan ekolojik yapısı, Désim/Dersim Meclisi’nin temel sorunudur. O sebeple “kültürel sorun” ya da “çıkar” başta duruyor diyorum. Yani kalanı koruma ve yeniden üretme çabası/çalışması.
Şimdi “saha”ya biraz daha yakından bakalım, neler göreceğiz. İlk önce bütün tarihsel vahşetiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti Désim/Dersim’in tüm maneviyatını bozan, yabancı bir ur olarak karşımıza çıkıyor. Buraya büyük sermaye yatırmış olsa da,( Dersimi Vahabi Sünni- Türk’e asimile etmek için geliştiren strateji anlamında) ellerinde bulundurdukları kartlar çok değişken ve güçlü olsa da, eninde sonunda O, Désim/Dersim bünyesine yabancı bir urdur. Dersim halkının ona karşı birbirinde “yatkınlıklar” bulması zor değil.
Ama Désim/Dersim gibi bir sahada; (o’nu, çok doğru olarak yalnız mevcut resmi Tunceli ve yedi kazasını çok aşan bir alan olduğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek) Désim/Dersim Meclis Girişimi’nden çok önce yer tutmuş olan güçler var. Kürd ulusal özgürlük hareketi ve onun irili ufaklı türevleri Désim/Dersim olarak düşündüğümüz o geniş coğrafi alanda devletten sonra en güçlü etkiye sahip bir saha oyuncusudur. Bütün Dersim/Désim sahasında yaygın bir örgütsel dizilişe ve siyasal etkiye sahiptir. Devletten sonra en yaygın, en etkili hegemonya sahibi güçtür. Sonra devrimci sosyalist örgüt ve partiler var sahada.
Désim/Dersim Meclis Girişimi en son gelen ve o alanda kendine yer bulmaya ya da yer açmayı planlamaya çalışan aktör olacaktır.
Bu nesnel durum, çok açık bir şekilde, bir Désim/Dersim Meclisi oluşturmayı murad edinenlerin dezavantajlarını da çerçeveliyor. Désim/Dersim Meclisi Girişimi hedef ve amaçlarına zemin olacak çalışma ve girişimler var. Bu birikimden yararlanmak önemlidir. Ancak böylesi çalışmaların neredeyse bütün girişimleri zamanla krize girmiş ve kriz aşılamamış neticede dağılmışladır.
Ve ancak, bu çalışmaların geride bıraktığı küçümsenmeyecek bir kültürel miras da vardır. Ana dil’de; Zazaca/Kırmançca/Dımıliki’de verilen önemli bir neşriyat dolaşımdadır. Yakın zamana kadar yazılı bir tarihimizden söz edilemeyeceğini varsayarak, bunun önemi ve değerini vurgulamak gerekiyor. Bir de”saha”nın dört bir kenarında “saha”dakileri izleyen/gözlemleyen azımsanmayacak bir külliyattan söz edilmelidir. Bu girişim, dikkatini bu “gözlemci” kategoriye yoğunlaştırmalıdır.
Désim/Dersim olgusu, salt Mamekiye ve yedi kasaban ibaret olmadığına göre; söz konusu ettiğim imkânların çapı ve boyutları daha bir çeşitlilik ve zenginlik kazanıyor. Tam bir gözlem olmayabilir, ama bana öyle geliyor ki; bu çalışmaya ilgi, Mamekiye dışındakilerde en azında şu günlerde ve aşamada pek görülmüyor. Ya da çok cılız gibi duruyor. Tekman’dan Koçgiri’ye Varto’dan daha bilmem nereler uzanan coğrafyadan, Désim/Dersim Meclisi Girişimi çalışmasına en azından ilgi zayıf görünüyor. Tabii daha işin başında olduğumuz gerçeğini gözden kaçırıyor değilim.
Bu özet verili durumdan nasıl bir yol?
Stratejiler ya da “yol haritaları”, başarının kapılarını açan, bir amaca, hedefe doğru yürüyen insan gruplarını amaca yaklaştıran ve başarıya götüren formüller yığını değildir. Süreç içerisinde kurulan, oluşan ve şekillenen yakınlıklar ve yatkınlıklardır.
En önce gelen iş; Désim/dersim Girişimi açısından bir ilk yakınlığa (hala yatkınlık diyemiyorum) bir ucundan girmiş bulunmaktayız. Amaçlanan hedefe yakınlaşmak ve giderek varmak için bu bağlamda daha çok büyük emeklerin israfı gerekiyor. Sahaya önceden inmiş ve yer tutmuş aktörlerin dışında kalan ve şimdi kendine yer açmaya çalışan dağınık Dersimlilerin kendi aralarındaki yakınlaşmayı, tüm önyargılardan ve kişisel zaaflardan arındırmak, daha tam bir güvene ve daha derinlikli yatkınlıklara ilerletmek için de özgün bir çalışma ve eğitim politikasına acilen ihtiyaçları vardır.
Her bir bireyin yıllarca edindiği alışkanlıklar, ideolojik, felsefi, siyasal ve daha birçok disipline dair öncelikleri vardır. Yıllar içerisinde kendi dünyalarımızda üretilen ve oluşan bir üslup ve lügatlerimiz vardır. Bunlar bugünden yarına değişecek bağıntılar değil. Bu konuda belli bir ilerlemenin sağlanabilmesi; çok kasıtlı entelektüel bir çalışmaya mutlak gereksinim duyar. Bunu öylesine söyleyerek üzerinde geçmekle olmuyor elbette.
Mesela somut bazı şeylerden başlayabiliriz. Désim/Dersimi; “Désim” olarak mı adlandırmalı ve tanımlamalıyız, yoksa “Dersim” ve daha başka bir şey mi demeliyiz. Orta erimde Désim/Dersim hakkında söz söyleme, onun adına kararlar alma ve iş yapma, ya da bir Désim/Dersim parlamentosu, iktidarı olmayı hedefleyen bir oluşum açısında bu son derece lüks bir tartışma değil mi? Bazı kardeşlerimiz bunun gerekliliği üzerine sayfalar tutan izahat, ispatlama ve inandırma çabasına girebilirler. Birinci olarak, bu tartışmanın sonu gelmez. Zira bizde teori çok. İkinci ve önemlisi; bu iki tanımlama da bize ait olsun. “Désim” de “Dersim” de bizimdir. Malatya’dan öteye; Türkiye, Avrupa ve hata Amerika’ya gitmiş, sürülmüş kendi kökleri üzerinde büyümüş bu insan toplulukları kendi vatanlarını Désim” olarak da tanımlıyorlar, “Dersim” olarak da tanımlıyorlar. Bu ve daha başka nedenlerle; evet bu iki tanımlama, adlandırma da bize aittir.
Bu aynı şey, Ana Dil’imiz için de söylenebilir. Şimdi bile yazılarımızda ısrarla, daha önceleri yaptığımız ve kendimizi ikna ettiğimiz çalışmalarımızda kullandığımız kavram ve kategorilerle kendimizi ifade ediyoruz. Kimimiz “dilimiz Kırmancki yok oluyor” diye başlıyoruz. Kimimiz “dilimiz Zazaki yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” diyoruz. Henüz “dilimiz Dımılki tehlike altındadır” diye yazan çıkmadı. Böyle düşünenlerden daha bu çalışmaya dâhil olan yok galiba. Bilmem hangimiz; illa ve mutlaka içerdekiler ve “dışarı”lara dağılmış Désim/Dersimlilerin tümü; Ana Dil’imizi yalnızca Kırmancki olarak tanımlıyor, ya da yalnızca Zazaki ya da Dımılki olarak adlandırıyor, diye kesin postulatlar ortaya koyabilir?
Şayet gerçekleri utandırmayacaksak; bu üç kategori de bize aittir. Ana Dil’imiz üzerinde kesin bir konsensüs oluşturmalıyız. “Zazaca” da, “Kırmancki de, Dımılki de bize aittir. Bunları Désim/Dersim’de Kurmançca’nın da önemli bir toplumsal kesimce konuşulduğunu varsayarak söylemekteyim. Bunu anmamamın nedeni, tartışmanın diğerlerinin tanımlanması üzerinde devam ediyor olmasındandır. Bu bağlamda Dersim/Désim’in Ana Dil’i; (aynı içerikte olmak üzere) Zazaki/Kırmancki/Dımılki ve yanı sıra Kurmançki (Kırdaşki) dır. Bunlar ve daha pek çok nüansta bir yakınlaşma, yatkınlaşma dağlayabilirsek, başka bağlamlarda da bir ilerleme gösterebilmenin imkânlarını biriktirmek mümkün olur.
Bu özgün süreçte, bir şeyden daha sakınmakta yarar görüyorum. “Zazaca” ve “Kürtçe” , gibi yazmaktan çok; “Zazaca, Kurmancça”, ya da “Zazaki/Kırmacki7Dımılki ve “Kurmancki/Kırdaşki” vb. olarak ifadelendirmek; bazı tartışmaların önünü almaya katkı yapabilir. Bu asla, bir üst ve alt kimlik anlamında anlaşılmamalıdır. Somut durumu idrak etmek, ona göre yol çizmek bakımından söylemeye çalışıyorum. Gerçek fikirlerimize örtü çekelim demiyorum. Bir toplumsal güç olma yolundaki özel bir tutum olacak bu. Öcalan ve PKK ısrarla “devlet istemiyoruz”, “iktidar istemiyoruz” diyorlar. Ama gerçek bu değil. Şimdi bile bal gibi devlettirler. Kürdistan’da bir nevi iktidarlar. Rojava’da devlet durumundalar. Bunları toplumda yaratılan, “bölücülük” çarpıtmalarını etkisiz kılmak için yazıp söylüyorlar, Bununla Şovenizmin şahlanışını dizginlemeyi hedefliyorlar.
Bu zeminlerde, Désim/Dersimlilerin en geniş birliğini hedeflenmeli. Bu coğrafik alanın dışında yaşayanları da bir nevi “sürgündekiler” ve “dışarıdakiler” olarak varsaydığımızda, belki bizim bu meclise de; “Sürgündeki Désim/Dersim Parlamentosu” tanımlaması daha isabetli olabilir. Bunu sadece üzerinde düşünelim amacıyla söylüyorum. Yoksa böyle katı bir şekilde oluşmuş, bir düşünceye sahip değilim. Sesli düşünmeye çalışıyorum.
Bu çalışmalar bir Désim/Dersim Kongresi’ni toplama, gerçekleştirme hedefine bağlamalıyız ki, yapacağımız tüm çalışmalar, kongre hazırlık çalışmaları olarak anlam kazansın. Bunun için ilk önce; en geniş ve kapsamlı bir birliği hedeflemek fikrinde hepimiz birleşiyoruz. Bu olumlu bir giriş niteliğindedir. birliği elde etmek için; “dışarıdaki” ve içerideki, Désim/Dersim kimliği ve fikriyatına sıcak bakan insanlarla iletişim kurmak zorundayız. Bunu basın-yayın üzerinde yapmamız gerektiği gibi, böyle bir çalışmayı yürütecek çalışma gurupları da oluşturmalıyız. Aydınlarla, sanatçılar, bağımsız dernek ve sivil inisiyatifleri bu çalışmaya çekecek değişik çalışma grupları aracılığıyla somut sonuçlar almayı hedeflemeliyiz. Bunu belli zaman aralıklarıyla değerlendirmek, denetlemek ve daha yeni adımlar planlamalıyız. Yerel alanlarda toplantılar vb. gibi yayılmış öneriler ya da girişimlerin, çok biçimsel ve bürokratik kalacağı pek çok örnekle kesin gibi gözüküyor. Ama İstanbul ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde 2. Toplantı öncesinde birer toplantı yapılabilir. Bu toplantılar; Genel Koordinasyonun hazırlayacağı çalışma planı esas alınarak, katkı sunana tartışmalarla devam etmeli.
Bu çalışmaya birkaç aylık bir zaman ayrılmalı. Ardından; ilk toplantı benzeri, geniş katılımı hedefleyen bir toplantı gerçekleştirmeliyiz. Bu toplantıya, o toplantının üzerinde tartışma yürüteceği, değişik konulardaki meclis anlayışlarını inceleyen metinler hazırlamak ve bu bağlamda tartışmaların çerçevesini ve gidişatını yönlendiren bir yöntemle ilerlemeye çalışmalıyız.
Koordinasyon’un Haziran toplantısında çalışma planı, bazı yanlarıyla netleştirilmesi gerekiyor. Savaşın Désim/Dersim’den uzak tutulması içerikli paneller gibi bir takım etkinlikler ilk akla gelenler. Dış kamuyu ile (Avrupa Parlamentosu, Birleşmiş Milletler, Uluslar arası Af örgütü gibi) diyalog sağlayan bir grubu işe koymak hayati önemde. Bu çalışma grubu, bunun için TERTELE’ye göndermeler yaparak ikinci ve daha derin bir yok edilme planıyla karşı karşıya olduğumuzu anlatan bir dosya hazırlamalı. Bu dosya öyle hazırlanmalı ki, hem inandırıcılığı güçlü olmalı ve hem de onu kitapçık formuna getirirsek belki beli bir maddi geliri de olur.
Désim/Dersim’e yönelik yeni saldır hazırlıklarına karşı yürütülecek çalışma ile ekolojik tahribata(barajlar vb.) karşı çalışmayı iç içe yürütmeliyiz. Bu konularda önceden yürütülen çalışmalarla kesişmenin imkanlarını irdelemeliyiz.
Désim/Dersim Meclis Girişimi çalışmasının; siyasi ve kültürel/sosyal, maddi fonlar gibi bölümlerini oluşturmalıyız. Bu birimlerin ürettiklerini değerlendirecek yayın organı ve bunu nispeten geniş bir yayın kurulu olmalı. Bunları koordinasyon’un haziran toplantısında netleştirmeli ve 2. Meclis Girişimi toplantısında takviye etmeliyiz.
Meclis Girişimi, Haziran’daki toplantısında Ana Dil’e ilişkin neler yapabileceğimizi konuşmalıyız.
Meclis Girişimi 2. Toplantısında; koordinasyon’un yeni katılımlarla genişlemesi gerekiyor. Aynı zamanda çalışmaların ulaştığı düzeyi değerlendirerek, gelişmenin bir Désim/Dersim Kongresi toplama aşamasına gelip gelmediğini saptamalı. Eğer çalışma bir Kongre toplama aşamasına gelmişse, bunun tarihi ve o tarihe kadar yapılacak işlerin planlanması gerekiyor.
Son olarak gidişata bağlı olarak, kongre için “yerel seçimler” ve delege, gibi girişimler geçekçi değil. Eğer önceden çalışmalar iyi organize edilirse, biraz hayal kuralım; diyelim ki kongre’ bin ve daha fazla insan katıldı ve o insanların seçeceği bir Meclis tasavvur edin. Bunu temsil gücü ve meşruiyeti “saha” dediğim yerde kedisine, kimsenin itiraz edemeyeceği “bir yer” açar. Daha işin başındayız. “Kendi işinizi kendiniz yapın; en alttan başlayın”
Hüseyin Tekin, Nisan 2016