Avrupa, Türkiye ve Dersim’deki Çalışmalar -1-
Önümde iki fotoğraf duruyor: Biri 1926’sının Türkiye’sin de çekilmiş, diğeri ise tam 90 yıl aradan sonra, 2016’da Almanya’da çekilmiş.
İlkin de yüzleri tam seçilmeyen ve siyah beyaz olan bir kare. Dersim’in önde gelen bir çok yaşlı aşiret liderinin bir arada olduğu, aralarında Vali.. vb, devlet erkanını temsilen şahsiyetlerin de bulunduğu, Mustafa Kemal’in 1926’da Ankara’ya davet ettiği heyetin fotoğrafı. İkinci fotoğraftakiler ise; rengarenk giysiler içinde ki güler yüzlerden oluşan, aralarında bayanların da olduğu, Avrupa Diasporasın da ve Türkiye Diasporasın da yaşayan bir grup Dersimli’nin daveti üzerine, Almanya-Dortmund’a, Kasım 2016’da bir araya gelen, 1938’in cesetleri altında sağ kurtulanların, veya Türkiye’nin farklı bölgelerine sürgün edilenlerin ayakta kalan torunları.
Bir araya gelen bu grubun üyeleri; ait oldukları aşiretleri, veya mensubu oldukları ocakları temsilen buluşmadılar. Onlar atalarıyla, geçmişleriyle gurur ve onur duymalarına rağmen, kendilerini ait oldukları aşiretlerin, veya mensubu oldukları ocakların evlatlerı olarak tanıtmadılar, yada toplum nezdindeki o prestiji kullanmaya kalkışmadılar. Onlar için insani, bireysel ve entelektüel sorumluluk gereği , daha çok; zamanında savundukları, içinde yer aldıkları parti, örgüt ve çevrelerden geliyor olmaları ve bugün de Dersim toplumunun etnik ve kültürel kimliğinin özerkliğini savunmaları, bu değerli görüşleriyle toplum nezdinde kabul görüyor olmaları yeterliydi.
Mehmet Bayrağ’ın hazırladığı Baytar Nuri’nin “HATIRATIM” adlı kitabında aldığımız, siyah beyaz olan ilk fotoğrafın altına düşülen notta anladığımız kadarıyla; Mustafa Kemal’in daveti üzerine 1926’da Ankara’ya giden heyet üyelerin bir çoğu, 1938’de imha edilmiştir. O heyette sağ kalan ise; Malatya Valisi Bozan Bey, Elazığ Valisi Ali Cemal Bardakcı ve bir de Suriye’ye kaçan Baytar Nuri’dir.
İkinci fotoğrafta gördüklerimiz ise, kuruluşu henüz ilan edilen Avrupa-Dersim Meclis üyelerinin bir kısmı. 1926’da ki heyetin uğraş ve çabaları Dersimi, kıyımdan, idamdan ve sürgünden kurtaramadı. Heyet üyeleri de dahil olmak üzere Dersimlilerin birçoğunun sonu ya ip, ya sürgün, yada toplu imha oldu… 90 yıl sonra oluşturulan, 2016’daki heyettin başına neler geleceğini ise henüz bilemiyoruz, yaşayıp göreceğiz.
Peki Dersim’in veya Dersimlilerin 38’ gibi bi felaketi bir daha yaşamaları mümkün mü? Yada öyle bir felaket bir daha yaşanır mı acaba? Evet bence yaşanır, üstelik bu defa daha beteri de yaşanır. Yani Dersim’e bu vuruş son vuruş da olabilir. Türkiye ve Ortadoğu’da yaşananlar, yakın gelecekte Alevileri ve özelde Dersimlileri büyük felaketlerin beklediğinin açık işaretlerini veriyor. Fethullah Gülen yıllar önce İslam düşmanı olarak, ilk Dersim Alevilerini hedef göstermişti zaten. Yavuz’dan günümüze, Ortadoğu’daki Sünni-İslam itiffakını okuyan herkes, bugünün ve geleceğin Türkiye’sini de okuyabilir demektir.
Dersim 38’in parke taşları 1908’den itibaren döşenmişti. Çünki Anadolu’da bir “Ulus devlet-Etat nation” yapılanmasını inşa etme fikri o zamandan itibaren gündeme gelmişti. Bunu da ilk kez Jön Türkler savunmuşlardı. “Jön Türk” hareketi Anadolu da “Ulus devlet” fikrinin ilk kadrolarıdır. Ulus temeli üzerinde inşa edilecek devlet fikrinin ana ülkesi Fransaydı. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra icad edilmiş ve inşa edilmiş bir yönetim biçimidir. Kırallık ve imparatorluğa karşı ulus devleti savunanlar, Fransa’yı örnek almışlardı. Jön Türkler (yani Genç Türkler) de Fransa’da eğitim gören dönemin Osmanlı Beyleri’nin çocuklarıydı. Dolayısıyla bu fikri Anadolu topraklarına taşıyan Jön Türkler (Genç Türkler) idi. Bu hareketin savunucuları için Anadolu’da ulus devletin kurulması önünde iki büyük engel vardı. Ayrı bir millet olan Ermeniler ve Müslüman olmayan “gayri Müslim” dedikleri diğer topluluklar. Yani Süryaniler, Keldaniler, Rumlar ve bunlara Alevi –Kızılbaşlar da dahil.
Niye bu etnik topluluklar engel olarak görülür? Çünki ulus adına kuracağın bir devletin iki ana özelliğe, iki temel direğe sahip olması gerekir. Birincisi halkın konuşup anlaştığı ortak bir dili, ikincisi o halkın sahip çıkacağı ortak bir dini-inancı olması gerekir. Yani ”tek dil ve tek din” teorisi burdan geliyor. Bu düşünceye karşı çıkanlar ise, o dönemin sosyalistleri ve komünistleriydi.
1895-1915 arasında Ermenilere uygulanan kıyımla, Ulus devlet kurmak isteyen Jön Türkler, “sorunun” büyük bir kısmını hal etmiş olduklarını düşünürler. Süryani-Keldani kıyımıyla Ermeni kıyımının aynı döneme denk getirilmesi de bu yüzdendir. Çünkü bu topluluklar Sünni-İslam’ın dışında başka bir dini inancın mensubu yani “gayrı Müslim” olup, Türkçe’nin dışında başka bir dili konuşan topluluklardı.
Mustafa Kemal’in 1923’te kurduğu genç “ulus” devletine gelindiğinde, Cumhuriyetciler için birinci derecede tehlike teşkil eden “gayrı Müslim” topluluklar değildi artık. Tehlike; Türk veya Kürt olupta Ermeniler’e, Keldaniler’e ve Süryaniler’e karşı şaha kalkan, 1895-1915 arası kıyımlarda İttihat ve Terakicilerin kullandığı Sünni ve Şaffi İslamcı Müslüman güçlerdi. Çünki o İslamcı fanatik çevreler; Ermeniler’i, Keldaniler’i, Süryaniler’i “ulus devleti veya Cumhuriyet’i” kurmak için kesmediler. Onlar Anadolu ve Doğu Anadolu’yu « gayri Müslimler”den temizleyip, topraklarına, mallarına el koyduktan sonra, Sünni-Şaffi-İslam eğemenliğinde bir düzen kurmak için bunu yaptılar.
Mustafa Kemal de, Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında bu güçlerle itiffak içerisinde hareket etti. Daha sonra , 1925’ten 1935’e, yani “Tunceli Kanunu” çıkarılan süreçe kadar da, bu fanatik İslamcı güçlerle savaştı.
1935’te “Tünceli” Kanunu’nu gündeme getirenlerin mantığı, 1895-1915 Ermeni, Keldani-Süryani Kıyımı’nı uygulayan mantığın aynısıydı ve hatta o politikanın devamıydı. Onlar için Dersim dedikleri bölge de, Sünni ve Şaffi İslamın kurallarına uymayan Alevi-Kızılbaşların yaşadığı bir bölgeydi. Yani yine Fetullah Gülen’in deyimiyle “aslen Nusayri olan, yani Müslüman olarak görülmeyen” Ermeni, Süryani, veya “gayrı Müslim”lerden pek de farklı olmayan, hatta daha da fazla bir tehlike teşkil eden bir topluluk . 1935’te çıkarılan “Tunceli Kanunu”nun özünde bu anlayış yatmaktaydı. Onlar için “inançsız Kızılbaşların diyarı Dersim’i bertaraf etmek ve Dersimlileri Anadolu topraklarından kazıyıp ortadan kaldırmak gerekiyordu.”
Bu planı 1905’ten itibaren Dersim’e karşı devreye sokarlar. Bölgeye uygulanan izolasyon, baskı ve yapılan askeri seferler, aşiretler arasında kışkırtılan ve çıkarılan kavgalar; Dersim halkını açlığa, yoksulluğa mahküm edip, bölgeyi terk etmek zorunda bıraktırıp göçe zorlamışlardır. Bir çok aşiret ilk göçü o yıllar da vermiştir. Mazgirt’in, Pertek’in, Hozat’ın önemli Aşiret ve Ocak önderleri açıktan tehdit edilip Dersim’i terk etmeye zorlanmışlardır. Bavamansurların, Pilwenk-Xelifanların, Sarısaltıkların, Dervişcemallerin Dersimdeki göçleri o döneme denk gelir. Toplumsal iç huzur yerini aşiretler, kabileler, ezbetler arası kavgaya bırakmıştır. Komşuluk ilişkisi sıfır, iç huzur sıfır, aşiret, kabile, ocak , dede-pir, rayver bağı zayıflamış, birçok yerde sıfırlanmış durumdadır.
Kısacası 1905’den 1935’e gelendiğinde, Dersim’de artık ne birlik, ne dirlik ne de huzur kalmıştır. Dersim-38 felaketine bu şartlarda gidilmiş, kıyımlar bu kuşullar altında yaşanmıştır. 1937’de devlet Dersim’e vurduğunda, Dersim’in artık ayakta kalacak morali, gücü ve takati hemen hemen kalmamıştır. Halkın birlikte hareket edecek ne birliği, ne iradesi ve ne de gücü kalmıştır.
2016’dayız. Arada 80-90, hatta 100 yıllık bir süre geçmiştir. Şimdilk sadece şunu diyebilirim:
Dersim hala birliğini, dirliğini ve huzurunu arıyor. Bir dahaki bölümde bu ve benzeri soruları ve sorunları irdeliyeceğiz…
23 Ocak 2017
Değerli kadın ve erkek arkadaşlar,
eli kalem tutan, okur-yazar Dersimiler!
Dersim Meclisi çalışması başlayalı yaklaşık bir yıl oldu. Bu süre zarfında neyin peşinde olduğumuz; yakın, orta ve uzun vade açısından neler, ne tür işler yapabileceğimiz en kalın çizgilerle belirgin hale gelmiş durumda.
Dersim tarihini, edebiyat ve sanatını, gelenek-göreneklerini, itikatını, dillerini, kültürünü, kimliğini günümüze kadar ki çalışmaların da yardımıyla kayıt altına almayı, yaşatmayı ve geliştirmeyi amaçlıyoruz. Özcesi Dersimi koruma çırpınışıdır bu çalışma.
Parantez içine aldığımız tüm bu alan ve disiplinlerde ilerlemek ve belli ürünler ortaya çıkarmak ve bunları tüm Dersimlilere ve dünya halklarına ulaştırmak/tanıtmak için düşünce ileti araçlarının olması bir zorunluluk oluyor.
Bunun için Dersim Meclisi Web Sitesi’nin bu amaca hizmet edecek bir işleve ve içeriğe kavuşması gerekiyor. Bütün çalışmalarımızı ve kendimizi bu yayın organı aracılığıyla dünyaya anlatacağız.
Değerli arkadaşlar,
uzun zaman almakla birlikte sitemizin altyapısı oluştu. Zazaca/Kırmancki ve Kırdaşki’nin yanı sıra Türkçe, Almanca, İnglizce ve Fransızca’da yayınlama olanaklarına sahibiz. Sitemizin işlevsiz kalmaması için Dersim Meclisi-Avrupa Genel İdare Kurulu’ndaki arkadaşların yanı sıra ilgili her kese çağrı ve ricamız; iki ya da üç haftada bir siteye değişik konularda birer yazı/makale göndermesidir.
Değerli arkadaşlar,
bir çalışmada kendini anlatma, fikirlerini yayma ve bir takım anlamlı gelişmeler kaydetmek ancak propaganda araçlarıyla gerçekleşeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. O nedenle sorunun önemini uzun uzadıya birbirimize anlatmak gerekmiyor.
Çağrı ve ricamızı tekrarlamakla yetiniyoruz. Her arkadaştan iki ya da üç haftada bir yazı/makale vb. istiyoruz. Kolektif çalışmalarımızın en yalın, en parlak, en katı görünümü ve resimi bu site olacak.
Çağrımıza en kısa zamanda yanıt vereceğiniz umuduyla; hepimizin Dersim davasına olan bağlılıkla; sizlere zevkli çalışmalar diliyoruz.
- 12. 2016
Dersim Meclisi-Avrupa Medya Komisyonu
DERSİM MECLİSİ YAYIN POLİTİKASI!
Hangi düzey ve yaygınlıkta olursa olsun, iddialarının kapsamı ne olursa olsun, kendini hangi kavram ve kategorilerle tanımlarsa tanımlasın; her oluşum ya da örgütlenmenin bir programı, stratejisi, kural ve kaideler bütünü ve yüzünü döndüğü toplumsal bir kesim ya da tabakalar vardır. Bir siyasal parti, vakıf, kooperatif, dernek, dernekler federasyonu, konfederasyon, cemiyet, mıslet, meclis vb. kurumsal yapılanmalar, sayılan tüm bu bağlam ve başka varsayımlar üzerinde yaşamlarını ya da çalışmalarını sürdürürler. Her biri kendi özgünlüğü üzerinde hareket halindedir.
Dersim Meclisi’nin de sıraladıklarımız (siyasi partileri dışarıda bırakacak olursak) bütün bu sivil toplum kuruluşları gibi bir programı, örgütlenme kuralları ve hedef kitlesi olacaktır. Buradan görüşlerini yaymak, amaçlarını anlatabilmek ve hedeflediği toplumsal kesimleri bir amaç doğrultusunda bir araya getirmek için örgütlenme ve propaganda araçlarına ihtiyaç duyar. Bunlar bir dergi, gazete, televizyon olacağı gibi, sosyal medya gibi alanlar da olabilir.
Bunun için ilk elde, Dersim Meclisi’nin de sınırları çok net çizgilerle belirlenmiş bir yayın politikası olmak zorundadır
Dersim Meclisi; bütün tarih boyunca yapılan tahrifatlar, asimilasyon, inkar, sürgün, katliamlar, doğa ve coğrafi yıkımlar, inanç ve kültür erozyonundan geriye ne kalmışsa onları koruma, yaşatma ve geliştirmeyi hedef olarak benimsemiştir. Temel amaç budur. Böylesine çok kapsamlı ve boyutlu bir hedefe ulaşma, kocaman bir ütopya olarak da algılanabilir. Bu büyük ütopya ile gerçek arasındaki bağıntıyı; meclis çalışmasına dahil olan bireylerin birikim ve yetenekleri ile temellenecek, sonra bu bireylerin Dersimlilerin en geniş kesimlerini kucaklama ve kapsama bakış açılarına sahip olmalarıyla adım adım büyümesi sağlayacak.
Dersim Meclisi’nin yayın politikası da bu gerçek zemin üzerinde yükselmek durumundadır. Hiç kuşku yok ki bu genel belirlemenin; hayatın her günkü akışı içinde, her olay ve gelişme karşısında genel söylemden çıkarak somut bir çerçeveye kavuşması gerekiyor.
Bu bağlamda meclis sitesinde nasıl bir yol ve yöntem izlemeliyiz sorusundan başlayabiliriz. Dersim tarihi, edebiyatı, kültürü, itikadı ve bir dizi başka alandaki her not, kayıt ve belge bu sitede, adına layık bir arşiv ve dokümantasyon merkezi işleve kavuşuncaya kadar arşivlenecek. Hedef, bir toplumsal hafıza yaratmak olacaktır.
Meclis sitesinde, “özgür tartışma platformu” ya da “özgür kürsü” başlıklı bir köşe olacak. Bu köşede, meclis ve genel olarak bireylere yönelik hakaret, iftira, aşağılama, kişi mahremiyetine girme ve dedikodu içermeyen eleştiri, öneri, uyarı içerikli yazılara yer verilecektir. Gelen eleştirilerin bazılarında doz yüksek olabilir. Bunları, geçmişimizin heyecanlarıyla değil, son derce serin kanlı ve gerçek demokrat bir tavır ve yaklaşımla değerlendirecek ve onlardan yararlanacağız.
Bu içerikteki yazıları, yayın kurulu kendi içinde kısa bir değerlendirmeye tabi tuttuktan sonra yayımlama yöntemi benimsenecek. Bireyler kendi inisiyatifleriyle böyle bir yetki kullanmayacak.
Yazı yazanların geçmişte kim olduklarına bakılmayacak. Yazanın, o gün ne yazdığı, bahse konu ettiğimiz sınırlardaki Dersim davasına katkı temel ölçümüz olacaktır. Tam da bu bağlamda, bugün hangimizin, hangi ideoloji, politik/pratik ve onların politik figürlerini sevdiği ve onlara yakın olduğu konusu her türlü tartışmanın dışında görülecek. Bugün hangimizin tarihteki -falanca-yı sevdiğimiz boyutu tartışma konusu olmayacak; bu ve benzer konularda azımsanmayacak deneylere sahibiz. Bu deney ve birikim, yol almamızı ve gelişme göstermemize yardımcı olacak.
Gelen eleştirilere yanıt verme yaklaşımından mutlaka sakınılacak. Polemik ve/ya da tartışmametodumuz geçmiştekilerden tümüyle bir kopuşu öngörmektedir. Gelen eleştiriler, meclisin Dersim sorunu ve fikriyatına toplu bakışı hakkındaki temel belgelerini incelemeden, bir takım ön yargılı varsayımlar içerebilir. Meclisin hiçbir belgesinde yer almayan fikir ve tanımlamaları ona atfederek mantık yürütme yoluna gidebilir. Yapılan eleştirilerdeki görüşler ve onların absürtlüğü ile hiç ilgilenmeden, meclise mal edilen fikir ve konularda, bu meclisin neler düşündüğünü tüm Dersimli´ye bir kez anlatma yoluna gidilecek.
Keza bu meclisin bir yasama organı olmadığını, neden olmadığını da anlatacağız. Bu en iyimser bir yaklaşımla, yakın ve orta vade açısından neden böyle gideceği gerçeğini değişik boyutlardan izahını önemseyeceğiz. Bir köyün halkı, bir kış günü köy odasında bir araya gelir, köylerindeki sorun ve sıkıntılar üzerine cemat yapar, bu bir “köy meclisi”dir. Meselenin bu kadar basit olduğu anlatılacak. Dersim Meclisi’nin kapsam ve hedefleri bu kadar sınırlı olmasa da somut gerçeklik budur.
Hangi konu üzerinde olursa olsun, Dersim Meclisi ve onun çalışanları, yazı yazan ve polemik yapan kişi ya da kişilerle polemik yapmaktan imtina edecek. Konu ne ise, deney ve tarihi bilgiler ışığında onu anlatacak. Kendi tezini ya da fikrini anlatan argümanlar geliştirecektir. Karşımızdakinin görüşlerini çürütmeye çalışmak bizim derdimiz olmayacak.
Bakış açımız; meclisi eleştiren kişinin fikirlerini çürütme ve mahkûm etmeye değil, onu anlamak; ortak bir paydada buluşmanın yolunu aralamaya odaklı olacak. Konuyu araştırma sonucu, elde edilen verilerle okura/Dersimli´ye sunma hattında ilerleyeceğiz. Çabamız, Dersimliler´in tarihsel hat ve kültür ortaklığı hattında bir yaşam tarzı, bir fikriyat ortaklığına kavuşma veya buna yönelme çerçevesinde olacak. Bizim tartışma tarzımız bu kapsamda olacak.
Risk primleri çok yüksek olan iki alan.
1- Alevilik konusunda şiddetlenerek artan tartışmalar.
2- Etrafımızdaki politik örgüt ve partilere yaklaşım ve onlarla kurulacak ilişki tarzı.
Alevilik, son bin yıl boyunca üzerinde en fazla oynanan bir inanç türü olmuştur. Burada hemen herkes benzer şeyler söylüyor. Kendi tarihi boyunca egemen inanç ve dinlerce katı, yoğun ve sert baskılar görmüştür. Alevilik tarihi üzerinde mütemadiyen oynanıp, özü bozularak içeriği boşaltılmak istenmiştir.
Türkiye’de devlet eliyle Sünni-İslam din adamları ve teologları bu alanda yoğun mesailer harcamıştır. Devlet ve egemen din, Aleviler´in içine bu kadim ağacı kemirecek kurtçuklar yerleştirmiştir. Toplumun genel bir hastalığıdır; bu konuda az biraz okuyan, bazı bilgiler toplayan her birey; kendisini konunun en son ve en yüksek doruğu olduğunu ilan etmeyi de ihmal etmiyor. Dünya´ya dağılmış Dersimli’nin en büyük handikaplarından biri de budur.
Devlet ve sistem; egemen din ve onun bağlantılarıyla hiçbir bağı olmayan dürüst ve inançlı Alevi bireylerin çalışmaları da bu genel saldırı dalgalarıyla boğuntuya getirilmiş ve bunaltılmıştır. Son yüzyıl aslında en tehlikeli olan dönemdir. Özellikle Abdülhamit döneminde açılan medreseler, İstanbul’daki elit Dersimli çocuklarının yatılı okuduğu okullar sonucu: arapça ve Kuran-ı Kerim´in ithal edilişi gibi.
Dersim Meclisi bugünkü imkânları ve gerçekliği ile bu soruna çok açık sözler söyleme durumunda değildir. Bu nesnel durum; bu konuda, bizim de bağımsız akademisyenler kurulumuz belirinceye kadar, sorunun detaylarına dalmaktan uzak durmamıza işaret ediyor. Kendi sayfalarımızda “Alevilik tartışmaları”na yönelmeyeceğiz. Nedeni ise; sorun çok kapsamlı olduğundan, mevcut gerçekliğimiz ve imkânlarımızla onun altından kalkmamız zor görünüyor. Buna bağlı olarak kendi asıl görevlerimizden uzaklaşmış oluruz. Bu açıklama ve vurgudan; meclis çalışması yürüten her bir arkadaşın, konu hakkındaki görüş ve düşüncelerini dinlenmeye çekmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Kişilerin kendi görüşlerini dile getirme özgürlüğüne kimsenin sınırlama getirme hakkı olamaz.
İlk başlarda Meclis’in İtikat Kurulu, son yüzyılda atalarımızdan duyduğumuz, onlardan öğrendiğimiz inanç temalarını işleyerek bir zemin oluşturma çalışması yapması en doğrusu. Burada benimseyeceğimiz kural; Dersimlin´in kendince doğru bildiği ve inandığı gibi yaşamasına azami özen olacak. Bu “Dersim Kendisi olmalı, kendini yaşamalı” temel fikrimizle de bir uygunluktur. Özellikle Alevilik kaynakları, Aleviliğin nerelere dayandığı gibi tartışmalara girmemeye özen gösterilecek. Bu alanda çalışmaları olan arkadaşların, onu ileriye yönelik güçlendirmeleri arzulanacak. Çünkü risk primleri en yüksek olan alan burasıdır. Yani, doğru yerde susmasını bileceğiz.
Dersim Meclisi ilk gününden beri, dün ve bugün benimsediği dünya görüşü ve savunduğu siyasi düşüncelerine bakılmaksızın, deklare ettiğimiz bağlam ve sınırlarda Dersim davasına katkıda bulunmak isteyen her Dersimli´yle birlikte çalışacağını her fırsatta vurgulamıştır. Bugün gerek Kürt hareketleri içerisinde olsun, gerek devrimci ya da sosyalist hareket içinde olsun; şu günlerde Dersim’e ölüm her zamandakinden daha yakın olduğunun farkında olan azımsanmayacak kadar Dersimli vardır.
Bunlarla bir ortak duygu yakalamak açısından, bu yapıları karşımıza almamak bağlamında; bu alanda kavgadan uzak durmalıyız. Öyle ya, Marksist ideolojiye inanmış bir Dersimli, “ben meclisin ilan ettiğiniz amaç ve hedefleri çerçevesinde sizinle birlikte çalışmak istiyorum” diye bir talepte bulunursa; ona nasıl bir cevap vereceğimiz konusunda kafalarımız net, bilinçlerimiz açıktır. Bu ön kabul, Kürt hareketlerinin değişik kolları içinde çalışma yürüten Dersimliler açısından da geçerlidir.
Dersim Meclisi girişimcileri olarak ilk günden başlayarak değişik ideoloji ve politik angajmanlarda olan insanlarla Dersim davası ve fikriyatı için birlikte çalışmak istediğimizi, ittifaklar kuracağımızı deklare etmiştik. Bu görüş açısı, meclisin yayın politikaları açısından da geçerli olacaktır. İlan ettiğimiz çerçevede Dersim davası için bizimle çalışmak isteyen her Dersimli ile birlikte çalışabiliriz dediğimizde; hiçbir Dersimlin´in dün ve bugün bizden farklılıklarını tartışma konusu yapmaktan uzak durulacağının altını bir kez daha çizmiş oluruz.
Dersim Meclisi ve onun çalışma araçları; hiçbir Dersimi kuruma alternatif ya da rakip değildir. Bilakis, Dersim için çalışan, Dersim´in varoluşsal gerçekliğini savunan tüm dernek, vakıf, federasyon vb. oluşumları kardeş çalışmalar olduğunun altını özellikle çizmektedir. Bu site, şimdiye kadar Dersim için yapılmış çalışmaları, kendi ölçülerinde bir hazine olduğunu ve bunun üzerinde yükseleceğini asla göz ardı etmeyecektir.
Dersim Meclisi’nin temel zorluklarından biri, kendisini dışımızdaki örgüt ve partilere ve onların tabanlarına anlatabilmektir. Biz nasıl ki Dersim fikriyatı ve özgünlüğüne inanıyorsak, söz konusu yaptığımız oluşumların da dünya görüşleri, program ve stratejileri vardır. Bunlarla ortak paydamız, Dersim’in yaşaması ve yerinde kalması için çalışmak olacak. Demokrat olmak, onların dünya görüşlerine ve politik/örgütsel çalışmalarını da bir realite olarak kabul etmek ve bu zeminde ittifak arayışlarına yönelmeyi gerektirir.
Bu yapılara; bugüne kadar Dersim´de uygulanan politikaların yarattığı sonuçları denetlenebilir olgularla ve yapıcı bir üslupla anlatma yolu tutulacak. Ayrıca bu çalışma ile ilgili yazdığımız ve dile getirdiğimiz düşüncelerle çelişmemeye özen gösterilecek. Onlarla belli sınırlarda bir ittifak momenti yakalama zeminini kaygan hale getirmekten sakınacağız.
Hâlâ Kürt, Kürdistan sorununa odaklı o kadar çok bağımsız Dersimli birey var ki bir araya gelebilseler, bugünün ölçülerine göre, orta büyüklükte bir örgüt çıkar siyaset sahnesine. Güney Kürdistan’da Barzani’nin KDP’si için çalışan çok sayıda Dersimli vardır. Belki bunların önemli bir bölümü, Dersim konusunda bugün bizim gibi düşünüyordur. Bunlarla bir takım ortak paydalarda nasıl ve hangi yoldan kesiştiğimiz konusunda da bilinçlerimizin açık olması mutlak bir gereklilik oluyor.
Düzeyli ve zengin içerikli bir diyalogla tüm kesimlere; Dersim´in kendine özgü, içinde yaşadığı toplumlardan itikat, dil, kültür, gelenek, görenek ve yaşam felsefesinde farklı bir varoluşsal topluluk olduğu gerçeğini anlatma koşullarını da elverişli duruma getirmiş oluruz.
Temel yayın ilkemiz ya da yasamız; her hangi bir alanda Dersim davası için, Dersim Meclisi’yle çalışmak isteyen her Dersimli ile birlikte çalışmak olmalı. Yayın çalışmamızı da bu durum koşullandırmalıdır. Bu durum Dersim dostu kişiler için de geçerli olacaktır. Zira, biz olabildiğince en geniş Dersimli kesimlerle bu meclis çatısı altında birleşmek gibi büyük bir hayal kuruyoruz. Bu anlamda bize yaklaşan, davamıza, büyük ya da küçük kim ne katkı sağlayabiliyorsa onu önemseyeceğiz. Biriyle sadece bir alanda/konuda, bir başkasıyla birkaç konuda birlikte çalışmak ve katkısını almak alanımızı geniş tutacağız.
Sonuç olarak, Dersim Meclisi’nin amaç ve hedefleri ile yayın politikamız birbirinden kopmaz bir bütün olmalı. Deklare ettiğimiz hedef ve amaçlarımızla, bu site ve ileride daha da olacak yayın organlarımızda ve evimizde yazdıklarımız ve konuştuklarımız birbirileriyle ahenkli olacak.
Yayın ilkelerimiz
* Bu site, sivil ve legal bağlamda Dersim Fikriyatı’nın oluşumuna katkı sağlamayı hedefler. Bu alanda yürütülecek her çalışmaya açıktır.
* Prensip olarak sitede, yazıların bilinen isimlerle yazılmasından yanayız. Geniş toplum kesimlerince bilinmeyen/tanınmayan kod isimlerle yazıların yayınlanmasını doğru bulmuyoruz.
* Sitemiz, Dersim’deki kültürel ve inançsal farklılıkları zenginlik olarak kabul eder; bunlardan dolayı ayrımcılık üreten, ötekileştirici ve dışlayıcı yazılar bu sitede yer bulamayacak.
* Bu site, kişi hak ve hürriyetine son derece hassas davranacak; kişi mahremiyetine yönelik yazılara yer vermeyecek.
* Hiç kimse cinsel kimliği, dili ve dini inancından dolayı horlanamaz; ırk veya milliyet mensubiyeti nedeniyle küçümsenemez veya teşhir edilip aşağılanamaz.
* Şiddeti teşvik eden, onu öven veya savunan yazılar bu sitede yer alamayacak.
* Polemik yaratacak, kişisel hassasiyetleri gözardı eden; onur kırıcı yazılara, bu site yer vermeyecek.
* Atalarımızın var olma yolunda verdikleri mücadelenin geçmiş ve geleceğine sahip çıkar. Dersim dillerine sahip çıkar. UNESCO tarafından yok olan diller listesine alınmış olan Kırmancki-Zazaki dilinin yaşaması için pozitif ayırımcılık uygulamasından yana bir tavrı doğru bilir.
Aralık 2016
Tunceli Barosu Başkanı Barış Yıldırım, Bakanlar Kurulu kararı ile Munzur Vadisi‘nde yapımı kararlaştırılan Konaktepe HES için acele kamulaştırma kararı alınmasının hukuki olmadığını; bunun bölgede yüzlerce bitki türü ile bir çok hayvan türünün yok olmasına yol açacağını belirtti.
Munzur’a acele kamulaştırma
Baro Başkanı Barış Yıldırım, düzenlediği basın toplantısında, Munzur Vadisi Milli Parkı sahasında yapımı planlanan birçok baraj ve HES ile ilgili yargı sürecinin halen devam ettiğini söyledi. Bakanlar Kurulu kararı ile burada yapılması kararlaştırılan Konaktepe HES için acele kamulaştırma kararı alındığını kaydeden Barış Yıldırım, burada bir çok endemik bitki ve hayvanın yaşadığını yapılacak HES ile birlikte bunların yok olacağını savundu.
Yıldırım, şunları söyledi:
“Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde toplam 4 baraj ve 6 HES projesine izin veren bakanlık kararının iptali amacıyla 19.12.2011 tarihinde dava açılmıştı. Davanın temyiz sürecinde Danıştay 10’uncu Dairesi 2014/247 E. sayılı dosyasında verdiği, 06.11.2014 tarihli kararına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan 4 baraj ve 5 HES projesi ile Mercan Reg. HES Projesi’ne Milli Parklar Kanunu’nun 14’üncü maddesi çerçevesinde verdiği izin kararının iptal edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Tüm alınan Danıştay kararlarına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Danıştay kararlarını hiçe sayarak Munzur Vadisi Milli Parkı sınırlarında inşa edilmesi planlanan en büyük baraj projesi durumundaki Konaktepe Barajı ve Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II projesinin nazım imar planı ile uygulama imar planını onaylamıştı. İmar planlarına karşı açılan dava hali hazırda İdare Mahkemesi’nde devam etmekte olup, dava kapsamında keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması ara kararı alınmıştır.”
Yargı süreci beklenmeden geçen 13 Ocak tarihiyle Bakanlar Kurulu’nca Konaktepe Barajı ve HES I-II için acele kamulaştırma kararı alındığını belirten Baro Başkanı Yıldırım bunun hukuka aykırı olduğunu söyledi.
“BİRÇOK ENDEMİK BİTKİ TÜR YOK OLABİLİR”
Baro Başkanı Yıldırım Munzur Vadisi’nin endemik bitki türleri bakımında Türkiye’de eşine ender rastlanan yerlerin başında geldiğini, barj yapılması durumunda birçok endemik bitki türünün ve birçok yaban hayvanın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını belirterek, şöyle konuştu:
“Munzur Milli Parkı florasında hali hazırda bin 600 bitki türü saptanmış olup, bunlardan yüzde 18’i Munzur’a endemik türlerden oluşmaktadır. Munzur Milli Parkı faunasında Munzur Alası dahil saptanmış çeşitli endemik canlı türleri bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki, yakın zamana kadar neslinin tükendiği değerlendirilen Anadolu Parsı’nın Munzur Havzası’nda yaşadığına dair işaretler ve akademik tespitler bulunmaktadır. Munzur, Alevilik bakımından da bir inanç ve ibadet merkezidir. Yöre mitolojisinde önemli yer bulan Munzur’un efsanevi bir yanı da bulunmaktadır. Dersim’in kültürel ve doğal mirasının en önemli öğelerinden olan Munzur’da baraj ve HES hukuksuzluğuna geçit vermeyeceğiz.” (DHA)
http://www.birgun.net/haber-detay/munzur-vadisi-nde-acele-kamulastirmaya-tunceli-barosu-ndan-tepki-143135.html