Basın Açıklaması:
Dersim Meclisi-Avrupa Genel Yürütme Kurulu olağan toplantısını 28-30 Nisan tarihleri arasında Almanya’nın Oppenau kentinde gerçekleştirdi. Türkiye’den İstanbul ve Ankara Dersim Meclis Girişimleri temsilcilerinin de davetli olarak katıldıkları toplantıda, Dersim Meclisi-Avrupa’nın kuru-luşunun ilan edildiği Dortmund toplantısından bu yana çalışma alanlarındaki gelişmeler, Dersim Kongresi fikri ve hazırlığı, barajlara karşı yürütülen kampanya çerçevesinde Munzur Özgür Aksın Meclisi ile ilişki, Meclis çalışmalarına destek amaçlı kurulan „Förderverein Mısleti Desim e.V.“nun durumu ve Dersim Meclisi-Avrupa’nın mali kaynak yaratma politikası tartışılarak önümüzdeki faaliyetlere ilişkin önemli kararlar alındı.
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu Sekreteryası adına Hasan Dursun’un sunduğu faaliyet raporunun akabinde, Türkiye’ye gidip gelen Dersim Meclisi-Avrupa heyeti (Celal Yıldız, Hüseyin Tekin, Selman Çiman) adına Hüseyin Tekin gezi esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin sonuçlarını ve edinilen bilgileri aktardı. Hüseyin Tekin, Munzur Özgür Aksın Meclisi’nin oluşturulmasının önemine dikkat çektiği konuşmasında, özellikle Dersim’de „Meclis/Mıslet fikri“ne karşı beklentilerinin üstünde olumlu bir yaklaşımla karşılaştıklarını, görüştükleri kurum temsilcilerinin ve Dersimli bireylerin Meclis çalışmasına katkıda bulunabilecek değerli öneri ve uyarılarda bulunduklarını dile getirdi.
İstanbul Dersim Meclisi Girişimi adına toplantıya davetli olarak katılan Hıdır Eren ve Cemal Taş, İstanbul Girişimi’nin bugüne kadarki faaliyetleri hakkında bilgi verdikten sonra, Dersim Meclisi-Avrupa heyetinin gerçekleştirdiği ziyaretin akabinde İstanbul Girişimi adına Dersim’de yaptıkları toplantı ve görüşmeler hakkındaki izlenimlerini aktardılar.
Ankara Dersim Meclis Girişimi adına toplantıda bulunan Ahmet Tan, Ankara’da yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdikten sonra, çalışmalarda dikkatli bir yol izlenmesine dikkat çekerek, „bir bardak suda fırtına kopararak, bir kaşık suda boğulmamaya bakmak lazım“ uyarısında bulundu.
Önceden de planlandığı gibi toplantının ana gündem maddesini Dersim Kongresi fikrinin somut-laştırılması, kongre hazırlık sürecine önderlik edecek ve bu süreçte bütün alanlardaki Meclis/Mislet çalışmalarının koordinasyonu için gerekli mekanizmaların oluşturulması tartışması oluşturdu. Dersim Kongresi’nin muhtemel yol haritası, örgütlenme şeması ve Meclis/Mıslet çalışmalarının vizyonu konularında Celal Yıldız, Remzi Aydın, Devrim Demirdağ ve Tahsin Tekin tarafından sunumlar yapıldı. Bu sunumlar ve diğer katılımcıların öneri, eleştiri ve uyarıları zemininde süren tartışmalar sonucunda
- farklı alanlardaki (Dersim, Türkiye, Avrupa) çalışmaları koordine etmek için şimdilik 5 kişiden oluşacak bir Genel Koordinasyon Kurulu’nun oluşturulmasına,
- Dersim Kongresinin gerekliliğine,
- Dersim Kongresi hazırlık sürecini örgütleyecek 15-20 kişiden oluşan bir Kongre Hazırlık Komisyonu’nun oluşturulmasına, ya da halihazırda varolan Dersim Meclisi-Avrupa Kongre Hazırlık Komisyonu’nun bu görevi yerine getirecek formatta güçlendirilmesine
karar verildi.
Hasan Dursun, özellikle Meclis çalışmalarına mali kaynak yaratmak amacıyla kurulan, „ Förderverein Mısletê Dêsımi e.V.“nun resmi olarak kurulduğunu ve Alman maliyesi tarafından „kamu yararına çalışan kurum“ olarak kabul gördüğü bilgisini aktardıktan sonra, derneğin üyelik formu, bağış makbuzu gibi belgelerini tanıttı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu üyesi Hüseyin Sevinç, meclis çalışmalarına maddi kaynak yaratmak için baş vurulabilecek farklı alternatifler içeren bir sunum yaptı. Özellikle sosyal medya üzerinden harekete geçirilebilinecek ciddi bir potansiyelin olduğuna dikkat çeken Sevinç, sunduğu bazı metodların kullanılması yoluyla „küçük dereleri birleştirerek, büyük ırmakların oluşabileceğine“ vurgu yaptı.
Önümüzdeki dönemin pratik faaliyetleri bölümünde, Tertele’nin 80. Yıl dönümü vesilesiyle yapılan etkinlikler ve barajlara karşı yürüyen kampanya ele alındı. Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu ve Munzur Özgür Aksın Avrupa Platformu üyesi Selman Çiman, kampanyanın Avrupa sahasında gerçekleştirilmesi düşünülen etkinlikleri hakkında bilgi verdi.
Oppenau, 30 Nisan 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Sekreterya
16 Nisan referandum seçimleri hile ve sahtelikleriyle tarihe geçecektir.
Referandum tarihte görülmemiş bir baskının ve tek taraflı propagandanın etkisinde yapıldı. Çökmüşlük had safhaya taşınarak kanunun hükmüne rağmen mühürsüz oylar geçerli sayıldı. OHAL düzeni ile yürütülen anayasasızlık, 16 Nisan 2017 hileli referandumuyla hakim kılındı ve böylece Tek adam rejimi fiilen kurulmasallaştırıldı.
Seçim sürecinin başladığı andan itibaren RTE ve AKP-MHP odaklı çevrelerce yapılan siyasal söylemler Türkiye toplumunu derin kutuplaştırmalara götürmek ve ötekileştirmek yönünde işlevsel bir içerik kazandı. Yetmedi, zorba ve despotça söylem ve davranışlarla insanlara korku ve göz dağı verildi. Devletin tüm imkanları hükümetteki AKP için tek yanlı olarak seferber edildi.
Anayasa, toplumsal veya sosyal sözleşme görevini yerine getiren; bireylerin hak ve özgürlüklerini düzenleyen, bu anlamda kişi hak ve özgürlüklerine riayet eden yazılı metindir. Bu sözleşmenin veya anlaşmanın tarafları, toplum denilen bütünlüğü oluşturan tüm kesimlerdir. Dolayısıyla toplumun tüm siyasal, etnik ve dinsel farklılıklarını koruyan, gözetleyen hak ve özgürlükleri sonuna kadar savunan bir metin olma özelliğini içermek durumundadır.
Yeni anayasa teklifleri „toplumsal sözleşme“ özelliğine sahip değildir.
Toplumsal bir anlaşma metni olması gereken anayasa, maalesef bu özelliğinden uzaklaştırılarak keyfi bir şekilde tek adamın eline verildi. 21. yy da olan ve toplumu adeta esir alacak bu gelişme, ne insan haklarına, ne de uluslararası hukuk normlarına uygundur. Toplumu depolitize eden, onu söz hakkından alıkoyan, «iradeyi» tek kişiye verecek bir anayasa, sadece toplumsal iç huzuru bozar; kaos ve iç savaş ortamını yaratır. Bu korkunç ve kabul edilemez bir tuzaktır. Toplumsal kaosun yaratılmasına zemin olan referandum seçimleri iptal edilmelidir.
Yönetme, yasama ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, iktidarı tek kişiye veren bu diktatörlüğün Türkiye toplumunun başına getireceği belalar görmezden gelinmemeli, toplumsal duyarlılık gösterilmeli ve geniş bir muhalefet cephesi yaratılmalıdır. Şu ya da bu nedenle kimsenin kayıtsız kalma lüksü olmamalı. Toplumsal muhalefetin örgütlenmesi, genişletilmesi ve yan yana durma becerisi geleceğimizi belirleyecektir. Yaşanan hukuksuz ve keyfi uygulamaların geleceğimizi yaşanmaz hale getireceği konusu bilince çıkarılmalıdır. Bu nedenle gerekli hassasiyetlerin gösterilmesi son derece önemlidir.
Görülen o ki, Türkiye toplumunda bu yönde ciddi ve önemli bir toplumsal duyarlılık mevcuttur. HAYIR Cephesi çok farklı çevrelerden insanları yan yana getirmiştir. Farklılıklarıyla bu biraraya geliş, parti ve grupları aşan özelliği ile yeni bir dönemin başlayacağının habercisidir.
Tüm gericileşme sürecine karşı yükselen bu sivil yurttaş hareketini selamlıyoruz.
Hukuktan ve demokrasiden yana her yurttaşın bu tepkiyi vermesi, kendi geleceğine yönelik tehditlerin farkında olması anlamlıdır. İstisnasız hayatın her alanında örgütlenerek uzun soluklu bir mücadeleyi göze alıp özgüvensiz kaygılardan arınmalı, bu potansiyeli kısır siyasi tartışmalara boğdurmadan sosyal örgütlenmelere odaklanmalı ve bu farkındalık duygusunun gelişip güçlenmesi önemsenmelidir.
16 Nisan seçimlerinin meşru olmadığını, toplumsal uzlaşmasının önünde ciddi bir engel teşkil edeceğini tekrar belirtmek istiyoruz. Aslında Hayır Cephesi’ndeki farklı grup, parti, kişi ve oluşumlara bakıldığında toplumun büyük bir bölümünün bu seçimlerdeki tavrı açığa çıkmıştır.
Toplumun bu kesimlerini görmezden gelerek, yapılacak anayasanın hükmü olmayacaktır.
25 Nisan 2017
Dersim Meclisi-Avrupa Yürütme Kurulu
Haydar Çavuş dostumuzun Dersim Meclisi konulu yazısıyla, Ortak Akıl tartışmasının tekrar gündeme gelmesi isabetli olmuştur.
Yazının genel anlamda olumluluğu bir yana, ilginç olanı, A.Haydar dostumuzun, var olan Dersim Meclisi çalışmalarına hiç değinmemesi, yokmuş gibi davranması. Acaba neden? Bir çok açıdan sonuçlar çıkarmak mümkün. Bu ayrı bir konu. Biz gelelim iki yıllık Dersim Meclisi çalışmaları sürecinde çok kullanılan ve fakat üzerinde yoğunlaşılmayan, yeterince irdelenip özü doldurulmayan „Ortak Akıl“ söylemimize.
Bir çok dostumuz bu haliyle, her söze başlamada „tüm farklı ideolojik, politik fikirlerle, Dersim Sevdasıyla yanyana durup ortak bir akıl oluşturma“ya vurgu yapmayı özellikle tercih etti ve ediyor…
Peki nedir bu Ortak Akıldan anladığımız?
Birincisi; „farklı ideolojik, politik fikirlerle yanyana“ duruşun adı Ortak Akıl olmaz.
Olsa olsa, günümüzde örnekleri çok yaşanan ortak cephe, blok, pratik harekette birlik, platform vb. politik aksiyonlar olur. Yani yanyana olma ayrı, kaynaşmak ise tamamen ayrı bir şey. Bizim önemsediğimiz ve özümsediğimiz, ortak aklın ilk hali- çekirdek halidir ki burda kaynaşma hali mevcuttur. Bu çok önemlidir…
İkincisi; Dersim’in Kırmanciya Belekê, zerrêweşiye otantik (özgün) kültürünün, farklı dil ve itikatlarla hoşgörü ve bağdaştırıcı sosyal yaşam zemininin günümüzdeki yüksek boyutta zehirlenmiş halini hesaba katmadan; hatta bu zehirlenmede bilerek ya da bilmeyerek, kah direkt, kah dolaylı olarak payı olan ideolojilerle „birlikte yanyana“ „ortak akıl“ oluşturma düşüncesi aklın ortaklığını anlamamaktır.
Canlı örneklerini yaşadık, yaşıyoruz. Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu ile „ortak- yanyana“ çalışma denemesinin sonucunu hepimiz biliyoruz. Girmeleriyle bir kaç derneği peşine takıp çıkmaları ve altarnatif federasyon örgütlemeleri çok kısa bir zaman sürecinde oldu bitti…
„Arêyê Kay“ Tiyatro Grubu mensubu Yılmazcan Şare yazmıştı. Biliyorsunuzdur. İzmir ve Bursa Dersim Dernekleri, bahane üreterek, erteleyerek, oyalayarak Kırmanc/Zaza dilinde yiyatro oyunlarının Dersim halkına ulaşmasına engel olunmaktadır“ diye feryat ediyor… Ercan Gür dostum, „Eskişehir Dersim Derneğini de bunlara ekleyebilirsiniz“ demişti… Hepimiz diğer büyük şehirlerdeki Dersim Tabelası altındaki derneklerin halinin aynı olduğunu biliyoruz. Yılmazcan Şare dostumuzun dediği gibi, piknik ve alkollü geceler, anadilde tiyatroya tercih ediliyor maalesef… Örnekler çoğaltılabilir.
Birisi kalkıp izah etsin lütfen. Dağlardan- şehirlerden- namlunun ucundan hedeflenmiş, kendince bir devrim ideolojisi aklıyla nasıl bir „ortak akıl“ oluşturacağız? Dersimde uygulanan şiddet, tehdit, cinayetlerle yaratılmak istenen korku imparatorluğu amaçlayanlarla, „Dersim Kürdistandır, Kürdistan Dersimdir“, „Munzur Dicleye Akacaktır“ vb. siyasi dayatma ve asimile karekterli ters akıl örnekleriyle nasıl bir ortak akıl oluşturacağız?
Acı sonuçlarıyla, cevabı belli olan bu soruları çoğaltmak mümkün. Dersim Meclisi çalımalarına katılan tüm canlarımızın bu sorulara ortak bir cevabı olduğuna ben eminim. Sorun, bu gerçeklerin açıkca konuşuluyor olmamasında.
Zehirlenmiş kültür, şiddet sarmalına esir düşmüş bir sosyal yaşam ve çarpıtılmış bir tarihle karşı karşıyayız. Bu üç temel olguyla yok edilen Zerrêweşiyê, Kırmanciya Belekê ve haştiye aklında bir ortaklık hareket noktamız olmalı. Bu çekirdek ortak akıldan ne anlaşılması gerektiği, zaten çalışma prensiplerimiz, ilke ve amaçlarımız belgelerijnde mevcuttur. Hedef, bu çekirdek otak aklı Dersim Toplumu’na mal etmek olmalıdır. Bunun nasıl mümkün olduğunu hepimiz geçmiş tecrübelerimizle biliyor olmalıyız. Örgütlenmek… Pratik projeler, dernekler, sosyal aktiviteler vb. kurumsal çalışmalarımızla örgütsel ağımızı oluşturmalıyız. Hedeflediğimiz Dersim Kongresi’nin yolu da burdan geçmiyor mu? Dersim Toplumu’nu kapsayıcı ortak akıl bu sürece paralel olarak gelişecektir.
Bu amaçlı pratik çalışma ağımızla bağımsız, temiz, bağdaştırıcı, çağdaş ve barışçı Dersim siyaseti kendini alanda gösterince, bazı örgütlerin gölgesi altındaki Dersim derneklerinin kayıtlı üye kitlesinin tavrı değişecektir. Yönetici kademesi ya da örgütsel üst akıl tarafından şartlandırılmış bize şaşı bakan, küçümseyen ve hatta karalayan kör siyaseti ancak böyle tersine çevirip olumlayabiliriz.
Sonuç olarak; Hüseyin Tekin dostumuzun bu konudak değerli düşüncelerine katılıyorum. Fakat bence sorun, ortak akıl tanımının erken dillendirilmesinde değil. Sorun, bu tanımın özünün yanlış algılanmasında ve içinin yanlış doldurulmasında. Avrupa ayağının oluşturulduğu Dersim Meclisi çalışmalarımızın ilkeleri, amaçları ve prensipleri kendi içinde bir ortrak akıl çekirdeği taşımaktadır. Bu, zehirlenmiş Kırmanciya Belekê, haştiyê ve zerreweşiyê kültürünü temiz, otantik (özgün) haliyle yeniden kazanma aklıdır. Şiddet sarmalında yok edilen sosyal yaşamı yeniden inşa, doğasını, dilini ve itikatını koruma, kurtarma aklıdır. Henüz çekirdek halinde bulunan bu ortak akıl, bu zeminde Dersim Toplumu’na mal olmuş bir karekteri süreç içerisinde kazanacaktır. Yani demem o ki arkadaşlar, çekirdek haliyle de bunun adı ortak akıldır.
Dersim Meclis Girişimi de, Dersim Meclisi- Avrupa da bu ortak akılla oluştu. Bu oluşumu büyütmek Dersim Toplumu’na mal etmek konusunda ortak inanca ve kudrete sahipsek problem yok…
14 Nisan 2017
13 Ocak 2017 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan Konaktepe Barajı ve HES I-II için Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma kararı çıkartılarak toplam 4 baraj ve 6 HES projesi yargı kararlarına rağmen uygulanmaya çalışılıyor.
Devletin Dersim’i “derin sulara” gömmek amacı ile Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımına başlayacağı barajlar ve HES’lere karşı ortak ve etkili bir mücadele geliştirmek amacı ile Dersim-Merkez’de aralarında milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi parti, sivil toplum ve meslek örgütlerinin de bulunduğu ellinin üzerinde kurum ve kişi; 15.02.2017 tarihinde biraraya gelerek “Munzur Özgür Aksın Meclisi”ni kurdu. Kurulan bu meclis 9 kişiden oluşan Yürütme Kurulu‘nu seçti.
Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) Meclis Toplantı Salonu’nda yapılan basın toplantısında konuşan Yürütme Kurulu sözcüsü Yusuf Cengiz, meclisin kuruluşunu ve amacını şöyle ifade etti:
„Geçtiğimiz günlerde Dersim Merkezde Emek Örgütleri, Meslek Odaları, Kanaat ve İnanç önderleri, Çiftçiler, Su Mücadelesi verenler, Yaşam savunucuları, Ekoloji Hareketleri, Muhtarlar, Belediye Başkanları ve İl Genel Meclis üyeleri, Milletvekilleri ve Demokratik Kitle Örgütleri ile bir araya gelerek konuyu ülke ve dünya gündeme taşıma, yasal her türlü çalışmayı yapma ve hükümet yetkilileri ile görüşme dahil çalışma ve girişimlerde bulunma kararı aldık.
Baraj ve HES projelerinin bir an önce durdurulması konusunda siyasi nüans farkı gözetmeksizin bir arada durma, konuyu ülke ve dünya gündemine taşıma kararı aldık.
Amacımız 1961 yılından bu yana ilimizde gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmeye çalışılan Baraj ve HES’lere karşı ilimizde yaşam ve hayatı savunmak ve coğrafyamızı baraj bataklığından kurtarmaktır.
(…)
Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde toplam 4 Baraj ve 6 HES projesine izin veren bakanlık kararının iptali amacıyla 19.12.2011 tarihinde dava açılmıştı.
Davanın temyiz sürecinde Danıştay 10. Dairesi 2014/247 E. sayılı dosyasında verdiği 06.11.2014 tarihli karar ile “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay ve izin verilemez” diyerek Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan 4 Baraj ve 5 HES Projesi ile Mercan Reg. HES Projesine Milli Parklar Kanunu’nun 14. maddesi çerçevesinde verdiği izin kararının iptal edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Anılan tüm Danıştay kararlarına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Danıştay kararlarını hiçe sayarak Munzur Vadisi Milli Parkı sınırlarında inşa edilmesi planlanan en büyük Baraj Projesi durumundaki Konaktepe Barajı ve Konaktepe HES I ile Konaktepe HES II Projesi’nin Nazım İmar Planı ile Uygulama İmar Planı’nı onaylamıştı.
İmar Planları’na karşı açılan dava hali hazırda İdare Mahkemesi’nde devam etmekte olup dava kapsamında Keşif ve Bilirkişi incelemesi yapılması ara kararı alınmıştır.
Hal böyleyken 13.01.2017 tarihli ve 29947 sayılı resmi Gazete’de yayımlanan 2016/9574 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Konaktepe Barajı ve HES I-II için Acele Kamulaştırma Kararı alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ve Danıştay 10. Dairesi’nin Munzur kararları geçerliliklerini korumaktadır. Hal böyleyken Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci işletilmeden ve bu kapsamda Projenin çevresel etkileri analiz edilmeden Acele Kamulaştırma Kararı alınması hukuka çok açık şekilde aykırıdır.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme hükümlerine göre Munzur Vadisi Milli Parkı Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alması gereken alanlardandır. Nitekim Munzur Üniversitesi Senatosu da Munzur Vadisi Milli Parkı’nın Dünya Kültür Mirası Listesi’ne önerilmesi / alınması için gerekli kriterleri taşıdığına dair bir rapor hazırlamıştır. Keza, Munzur Vadisi Milli Parkı 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tespit ve tescil edilmesi gereken bir alandır. Nitekim Elazığ Müze Müdürlüğü uzmanlarının anılan doğrultuda hazırlanmış raporu bulunmaktadır.
(…)
Kısaca Munzur Vadisi Milli Parkı flora ve fauna açısından eşsiz türlere sahip bir alan olup tabiat özellikleri ve güzellikleri ile de önemli bir sahadır.
Munzur Vadisi, bilim, muhafaza ve doğal güzellik açısından istisnai evrensel değeri olan oluşumları barındırdığı gibi tükenme tehdidi altındaki hayvan ve bitki türlerini de barındırmaktadır.
Munzur ve Pülümür Vadileri Türkiye ve Dünya ölçeğinde ekosistemler içermekte olup başta tarım, hayvancılık ve doğa sporları olmak üzere önemli bir potansiyele sahiptir. Bu değerler de yaşadığımız Dünyanın zenginliğidir.
Munzur, Alevilik bakımından da bir inanç ve ibadet merkezidir. Yöre mitolojisinde önemli yer bulan Munzur’un Efsanevi bir yanı da bulunmaktadır. Ayrıca iki Vadide onlarca inanç yeri (Hızır Gölü, Nişange, Ulu Ağaç v.d. ) mevcut olup sürekli ziyaret edilmekte ve adaklar adanmaktadır.
(…)
Dersimlilerin Türkiye’de ve dünyada örgütlü bulundukları her yerde doğanın tahribatına neden olacak her türlü uygulamaya karşı mücadele edeceklerini belirtmek isteriz.“
Avrupa’da barajların yapımına karşı, Munzur Özgür Aksın Meclisi ile koordineli çalışmalar sürdürmek amacıyla 26.03.2016 tarihinde Köln’de bir toplantı organize edildi. Bu toplantıda, “Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu” oluşturuldu. Köln’de yapılan toplantıda Yusuf Cengiz ülkedeki platform ve yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirmede bulundu.
Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu, Avrupa’da çevre ve insan hakları örgütleriyle çeşitli çalışmalar organize etmek, Avrupa kamuoyunun duyarlılığını oluşturmak, desteğini almak, siyasi platformlarda ve parlamentolarda konuyu gündeme getirmek amacıyla kuruldu. Platformumuz, ilk adım olarak da Munzur Özgür Aksın Meclisi’ni temsilen Almanya’da bulunan sayın Yusuf Cengiz‘in bazı Alman parlamenterler ve çevre örgütleriyle görüşmelerini organize etti. Ayrca NRW eyalet parlamentosu ziyaret edildi.
Bizler Avrupa’daki Dersim ve Alevi inanç kurumları bir araya gelerek oluşturduğumuz platform çalışmalarını kamuoyuna ilan ediyor, Avrupa’daki duyarlı kamuoyunu Munzur’u ve Dersim‘i sahiplenmeye çağırıyoruz.
10.04.2017
Munzur Özgür Aksın-Avrupa Platformu
Muzır Bêwair Niyo – Platformê Avrupa
- Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)
- Avrupa Demokratik Dersim Birlikleri Federasyonu (ADEF)
- Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG)
- Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA)
- Dersim Gemeinde Rhein-Ruhr e.V.
- Dersim Kulturverein Rhein-Main e.V.
- Dersim Meclisi – Avrupa Çevre Komisyonu
- Dersim Özgürlük İnsiyatifi
- Förderverein Städtefreundschaft Ovacik/Tunceli – Solingen e.V.
- Kureyşan Köyü ile Dayanışma Derneği
- Kurmeşliler Derneği
Mısletê Dêsımi yönetiminin görevlendirdiği üç kişilik bir heyet olarak Mart ayında İstanbul, Ankara’dan Dersim’e kadar gitmiştik. Türkiye’de karşılaştığımız Dersimliler bize Mısletê Dêsımi hakkında bir çok soru sordular. Genellikle olumlu fikirlerini sundular. Elbet olumsuzlar da vardı. Bu kadar fazla sorulardan anlaşılıyor ki, “Mısletê Dêsımi teşkilatlanması” halkımız arasında ilgi, merak veya heyecan yaratmış. Merak, heyecan veya ilgiyle bize en çok sorulan sorular şunlardı:
Niçin Mısletê Dêsımi? Var olan Dersimli gruplardan farkınız ne? Buna gerek var mıydı? Amacınız ne? Nasıl ve nerden başaracaksınız? Dersim’de neler yapacaksınız? İlkeleriniz neler?
NİÇİN MISLETÊ DÊSIMİ?
Bilindiği gibi Dersim Eyaleti; Osmanlı döneminden 1938’lere kadar bir nevi aşiretler federasyonu gibi kendi kendini yönetti. Osmanlı beş asır içinde “11’i büyük olmak üzere yaptığı 108 askeri sefere (saldırıya) rağmen direnen Dersim-Merkezi işgal edemedi.” (Kaynak: 11.08.1937 tarihli TAN gazetesi) 1937-38’de ise terteleye, acımasız bir soykırıma uğradı halkımız. Ağa (ağler)-pir birliğinde süregelen önderlik veya ortak akıl acı bir yenilgiyle yok oldu veya edildi.
Niçin Mısletê Dêsımi diye soranlara cevabım şudur: Bizler, soykırımına uğrayan bir halkın torunları olarak atalarımızın var olma yolunda mücadele ettikleri beş asırlık şanlı ve onurlu direniş tarihimizin doğru ve hatalı yönlerini tümüyle sahiplenmek için Mısletê Dêsımi diyoruz. Ve Dersim’in yok edilen ortak aklını, ortak şuurunu, temsiliyetini yeniden oluşturmak istiyoruz. Bunun için Mısletê Dêsımi bir ihtiyaçtır. Bizi diğer gruplardan ayıran farkımız ise tüm gücümüzü yok edilmek üzere olan Dersim coğrafyasını korumak ve kurtarmaya çalışmaktır. Yani bizim birincil görevimiz Dersim Davası’dır. Bizim mayamız, genlerimiz Dersim’de oluştuğu halde, Dersim’den beslendiğimiz halde başkalarına hizmet ediyorduk. Eskiden gücümüzü başka alanlara harcayan bizler bu gün Dersim’in hizmetçisi olmak istiyor ve sadece bu konuda yoğunlaşıyoruz. Planlanan barajlar ve HESlerle sular altına gömülmek istenen Dersim’in doğasına ve çevresine sahip çıkmak için; bu konuda birlikte hareket etmek için Mısletê Dêsımi veya Dünya Dersimliler Birliği gibi bir teşkilata acil ihtiyaç vardır diyoruz.
Evliyaları, ocakları, kutsal dağları, nehirleri, pınarları ve Hızır’ın keçileriyle birlikte Kızılbaşlığın ser çeşmesi olan güzel anavatanımızı ve Hızır dilinin yok edilmesinden zevk alan bir zihniyetin Dersim’e yapacağı kötülükleri engellemek için Mısletê Dêsımi diyoruz.
Bilesiniz ki, eğer anavatan yok edilirse Türkiye diasporasındaki Dersimliler, Avrupa ve dünya diasporasındaki Dersimliler de vatansız göçmenler durumuna düşerler. Bu duruma üzülür ve yabancı ellerde çok acı çekerler. Gerekli önlemleri almak ve vatansız göçmenler durumuna düşmemek için Mısletê Dêsımi diyoruz. Bizler anavatandaki köklerimize sarılıyoruz. Çünkü atalarımız, “Her vas koka xo sero roeno / Her ot kendi kökü üzerinde yükselir”, demişler.
Bilindiği gibi vatanını kaybeden Yahudiler yabancı diyarlarda asırlarca vatansız göçmenler olarak çok ağır acılar çektiler. Sonraları batıda kurdukları “Union der Juden” yani “Dünya Yahudiler Birliği” ismi altında birleşerek yüzyıllık çetin ve fedakar bir mücadele sonunda tekrar eski vatanlarına ulaştılar. Biz Dersimliler vatansız durumuna düşmemek, var olan vatanımızı korumak ve yaşatmak için Mısletê Dêsımi, yani diğer bir değişle Dünya Dersimliler Birliği olarak tüm güçlerimizi birleştirmek istiyoruz.
Tüm kartların yeniden karıştırıldığı Ortadoğu’da halkımızın pusulasız bir gemi gibi okyanusta kaybolmasını engellemek için Mısletê Dêsımi diyoruz.
Vatanımızı sulara gömmek, batırmak isteyenler var. Batan gemiyi en son kaptan terk eder denilir. Ama bileseniz ki vatan bir gemiye benzemez ve vatan bir gemi gibi terkedilemez. Çünkü batan gemiyi insanoğlu yeniden yapabilir ama kaybedilen Dersim’i ulu dağlarıyla ve kutsal nehirleriyle başka bir yerde yapmaya insanoğlunun ve bu gün elinde bulunan üstün tekniğin gücü yetmez. Bundan dolayıdır ki, vatan on bin yolcusuyla batan en değerli gemiden de, tonlarca 24 ayar altından da değerlidir. Çünkü en büyük gemi de, tonlarca altın da insanoğlu tarafından üretilir ama kaybedilen Dersim’i yeniden üretmeye dünyanın gücü yetmez.
Vatanı yok edilen, vatansız duruma düşen bir halkın dili, kültürü, itikadı, sosyal ve siyasal tarihi, onursal belleği zamanla tarih sahnesinden silinir, kaybolup gider. Tarih bu yönüyle yok olan dillerin, kültürlerin; yok olan halkların çöplüğüdür. Tarihin çöplüğüne gömülmemek için tüm Dersimliler olarak Mısletê Dêsımi altında birleşmek istiyoruz.
Bize amacınız ve ilkeleriniz ne diyenlere ben şimdi soruyorum: Barajlar altına gömülmek istenen vatanımızı korumak ve yaşatmaktan daha büyük bir amaç olabilir mi? Yok edilmek istenen anadilimizi, itikat ve kültürümüzün idamesini sağlamak için güç birliği yapmak en önemli bir amaç değil mi?
Sosyal tarihimizi, lisanımızı, itikat ve kültürümüzü, öz vatanımızı korumak ve yaşatmak hepimizin ortak amacı olduğuna göre; bu amaçla yola çıkan Mısletê Dêsımi de hepimizin yani dünyaya yayılmış olan Dersimlilerin ve Dersim dostu demokratların ortak örgütü, ortak aklı, ortak şuurudur.
Tüm umutlarını yitirip miskinler gibi bir köşeye çekilenlere, uğraşmadan teslim olanlara sesleniyoruz: Bu yolda mücadele etmeyenler yenilgiyi baştan kabul etmiş olurlar. Aramıza katılın. Yeteneğinize, mesleğinize göre davanıza el verin, güç verin, davanıza sahip çıkın. Biz Dersimliler bu mücadelenin çok zor olacağının farkındayız. Ama yine de Dersim davasına ait olan hayallerimizi gerçekleştirmek için birleştik. Bize hayalcisiniz diyenler bilmelidir ki; her şey önce hayal kurmakla, düşünmekle başlar. Sonra da hayalleri gerçekleştirmek için çaba harcanır ve başarılı da olunur. Bu tür başarıların tarihte örnekleri çoktur. Bilesiniz ki, bizler Dersim Davası hakkında hayal kurmaya, düşünmeye devam edeceğiz. Umutla ve inatla hayallerimizin gerçekleşmesi için çaba harcamaya devam edeceğiz. Çünkü kazanma olasılığının ancak böyle çetin mücadeleler yoluyla olabileceğinin bilincindeyiz.
Prensipleriniz, ilkeleriniz nedir? Nasıl başaracaksınız diyenlere de cevabımız var: Önce güçlerimizi birleştireceğiz. Şu anda Mısletê Dêsımi-Avrupa adı altında birleşen güçlerimiz hukuk komisyonu, çevre ve doğa komisyonu, itikat kurumu, dil ve edebiyat kurumu gibi birçok konuda kolektif çalışmalarla işlerine devam ediyor. Bir yıl içinde her kesimden Dersimlilerin, Dersim konusunda duyarlı olan insanlarımızın katılacağı büyük Dersim Kongresi’nde bu çalışmaları tartışmaya açacağız ve kurtuluşa giden yolları, yöntemleri, ilkeleri hep birlikte bulacağız. Elimizde İsa’nın sihirli değneğinin olduğunu söyleyemeyiz. Hak verilmez, alınır prensibine inanıyoruz. Sorunlarımızı el ve güç birliğiyle çözebileceğimize inanıyoruz.
DERSİM’DE NELER YAPILABİLİR?
Örgütlenerek güçlerimizi birleştirirsek; örneğin Dersim’in köy ve ilçelerinde bir kampanya ile farkındalık yaratıp Dersimli öğrencilerin ortaöğretimde, fakültelerde anadil derslerine müracaat etmesini sağlayabiliriz. Bir beldede yaklaşık yirmi öğrenci Zazaca-Kırmancki veya Kırdaşki dil dersi talep ederse, o bölgedeki okullara Zazaca dersleri konuluyor ve Zazaca dersi için öğretmen veriliyor. Biliyorsunuz ki geçen öğretim yılında Dersim Üniversitesi’nden 30 Zazaca dersi öğretmeni başarıyla mezun oldu. Bunların görevi anadilimizi öğretmektir. Ama anadil talebinde bulunmak, yani var olan bazı haklarımız kullanmak için örgütlenmek ilk şarttır.
Örgütlü ve güçlü olursak; kendi dilimizi konuşan üç PİR ile Dersim’de bir itikat kurumu oluşturabiliriz. Cem ve cemaatleri, Hızır günlerini, İmamlar orucunu, Gağanı, Hautemal günü gibi inançsal töre ve törenlerimizi ana dilimizi bilen bu pirler ile yerine getirebiliriz. İbadet alanlarında bizim dille başlatılan bu gibi uygulamaların zamanla halkımız içinde anadilimize karşı ilgi de uyandıracağının ve anadilimizin gelişmesine de katkı sunacağının hepimiz farkındayız herhalde.
UNESCO tarafından yok olacak diller listesine alınan anadilimize sahip çıkmak için Mısletê Dêsımi diyoruz. Çünkü anadilimiz ana sütü kadar temiz ve besleyicidir. Çünkü dili yok edilen bir halkın zamanla kendisi de yok olur. Çünkü değişik halkların dilleri güzel, renkli, mis-amber kokulu çiçekler gibidir ve tüm dünyamız için bir güzellik, bir zenginliktir. Biliyoruz ki, dünyaca ünlü lisan profesörleri tüm dünyanın kullanacağı yeni bir dil üretmeye kalktılar ama bunu başaramadılar. Bu nedenle var olan dilleri korumak hem halkımız, hem de insanlık tarihi için çok değerlidir diyoruz. Bu nedenle atalarımız, “Her teyr eve zonê xo waneno / Her kuş kendi dilinde öter”, demişler.
İşsizlikten dolayı Dersim sürekli göç veriyor ve küçülüyor. Bu göçleri durdurmak; Dersim’in sorunlarına çözüm yolu bulmak istiyoruz. Avrupa Birliğinden alınacak Kredilerle Dersim’de arıcılığı, hayvancılığı, bağ ve bahçeciliği geliştirmek, tarımsal verimliliği yükseltmek istiyoruz. Bu nedenle Mıslête Dersim diyoruz. Bir araya gelirsek bu olumlu örnekleri ve yapılacak işleri çoğaltabiliriz. Bu saydıklarım abartı ve hayal değildir. Afyon ilinin Avrupa Birliği Fonundan arıcılık ve hayvancılık için birkaç milyon Avroyu kredi ve hibe olarak aldığını biliyoruz. Dersim niçin birkaç milyon alamıyor? Dersimliler bu konuda proje yapan firmalara ulaşama mı? Veya Dersim’in coğrafyası arıcılık ve hayvancılık yönünden Afyon ilinden daha kötü mü?
Önce örgütlenerek güçlerimizi birleştirmek ve bu gücümüzle önemli işleri başarmak için Dersimli gençleri, kadınları, işçileri, işsizleri, iş adamlarını birliğe ve dayanışmaya davet ediyoruz. Bu değerli ve onurlu mücadele yolunda her duyarlı insanın kendi mesleğine, beceresine; kendi gücüne göre yapacağı işler vardır.
Yazının başında Dersim’in Osmanlı döneminde “var olma mücadelesini” aşiret liderleri ve pirler önderliğinde bir aşiretler federasyonu gibi asırlarca sürdürdüğünü, direndiğini yazmıştım. Bunlar bizim öncülümüz, tarihi köklerimiz ve gerçeklerimizdir. Elbette ki tarihi köklerimize sahip çıkacağız. Ama çağımızda uzmanlaşma vardır. Çağımızda itikat önderlerinin, politikacıların, bilim insanlarının çalışma alanları farklıdır. Çünkü çağımızın ruhu farklıdır. Biliyorsunuz ki, çağımızın ruhu, trendi çoğulcu demokrasilerdir. Çoğulcu demokrasilerde devlet cinsel, etnik, kültürel ve dinsel gruplara eşit davranıyor. Çağımızın modern demokratik devletlerini bu gün papazlar, hahamlar, hocalar, şeyhler yönetmiyor. Çağımızda çoğulcu ve gerçekten laik devletlerin omurgası siyasi partilere dayanır. Çoğulcu ve demokrat devletleri siyasi partiler ve bu partilerde yetişen politikacılar yönetiyor.
Bu gün Avrupa Birliği’nde 30’a yakın devletle birlikte ve bu devletlerin içinde yüzden fazla değişik kültür bir arada yaşayabiliyorsa, Anadolu’da da farklı kültürler birarada; kardeşçe ve barış içinde yaşayabilir. Ki bunun tarihi de vardır ve ilacı da çoğulcu demokrasi ve karşılıklı hoşgörüdür.
Sonuç olarak sahaya inmeden, birliğe ve dayanışmaya katılmadan, tepeden, seyirci kulesinden yapılan eleştiriler fazla bir yarar sağlamaz. Sahaya inip tüm tuzaklara karşı hep birlikte oyun kurmamız, planlar yapmamız lazım. Tüm kartların yeniden karıştığı Ortadoğu’da çağdaş Dersim gelecekteki yerini ve konumunu çoğulcu demokratik kurallar içinde örgütlenip, güçlenerek; tarihi görevlerini yerine getirerek belirleyebilir.
Yeter ki, örgütlenelim. Yeter ki, bir olalım, iri ve diri olalım. Mısletê Dêsımi her duyarlı Dersimli’ye açıktır. Gelin toplantılara ve önümüzdeki yıl yapılacak olan Dersim Kongresi’ne katılın. Eleştiri ve önerilerinizi bu toplantılarda halkımıza sunun ki, hep birlikte tartışalım, sorunlarımıza birlikte çözüm yolları arayalım. Ortak aklın güç ve el birliğiyle kurulacağı, çağdaş demokrasilerde çıkış yolunun, çözümlerin kolektif bir çalışmayla bulunacağının hepimiz farkındayız. Bireysel güzel söylemlerin laf-ı güzaf olarak kaybolup gideceğini de her mantıklı insan biliyor…
Bu nedenlerden dolayı şiarımız:
Örgütlenme, dayanışma, birlik olup güçlenmektir.
Nisan-2017
Gelin şu iki söylemi hep beraber yorumlayalım, biraz da üstüne kafa yoralım. Olmaz mı?
Nasıl yani?
Şöyle ki: Birinci söylemde ki “Qereçarseme”‘ demekle, kişi Kara Çarşamba mı demek istiyor acaba? Veya insan bunu şöyle de algılar, “Fukara Kara Çarşamba diyeceğine, dili tam dönmediği için “Qereçarseme” diyor.
Şimdi gelelim ikinci söyleme. Yani “QERA ÇHAR SEMI”ye:
Bir kere “qer” dilimizde bir renk adıdır. Anlamı da esmer demektir. Aynı zamanda hem kızlara ve hem de erkek çoçuklara koşulan bir isimdir. Sözgelimi bayan ise Qere, (çêneka Qere / esmer kız); erkek ise Qer (laceko – layıko qer / esmer oğlan) deriz.
Türkçe’deki kara renge ise biz kendi dilimizle “şa” deriz.
Qera Çhar Semı(ye) söylemimizi açmaya devam edelim. Biz, “Qera dı çıme” dediğimizde ne anlyoruz? İki gözlü esmer (kadın-kız) anlamıyor muyuz? Evet öyle. Peki, biz “Qera çhar mêrdiye” dediğimizde ne anlarız? “Dört kocalı esmer” (kadın) anlamış olmuyor muyuz?
Devam edelim, “çhar” dilimizde dört (4) rakamı demektir.
“Semı / seme” bizde hem bir kız, kadın ismidir, hem de haftanın günlerinden Cumartesi günün ismidir. Aynı zamanda mitilojik anlamda tanrıçadır.
“Sêm,”veya “Sem” ise bir erkek ismidir, aynı zamanda gümüş ve İran’i halklarda adını haftanın beş gününe veren Güneş Tanrısı’dır, gökyüzünde durur.
Seme/Semı: Cumartesi
Bazar: Pazar
Dı-seme: Pazartesi
Sê-seme: Salı
Çhar-seme: Çarşamba
Phonc-seme: Perşembe
Yêne: Cuma
Pêyêni: Cumartesi
Söylemimizi bir kez daha yazalım: “Qera Çhar Semı(ye) veya Qera Çhar Seme(y)”.
Anlamı dört (4) Pazarlı, dört Pazar’a ait, dört defa Tanrı Sema (Tanırıya) ait esmer demek değil midir?
Bu çağrışımda ben, esmer Seme ile Sêm’ın çiftleşmelerini anlıyorum:
Bizim kutsal saydığımız Hautamalo Qıc (hautê Marti) ile Hautamalo Pil’de doğamız döllenir, doğa tüm canlılarıyla birlikte tazelenir, yeni bir hayat başlar.
Börtü böcekler “mor u mulawıni lona xora vecinê teber”, büyük- küçük baş hayvanlar doğurur, ağaçlara su girer. Çeşme suları bollaşır, günler uzar. Gök şimşek çakar, yağmurlar toprak anaya düşer, otlar, çiçekler yeşerir. Kuşlar yuva yapar, yumurtalarını bırakırlar.
Daha ne olur?
- Çeşme suları oluk oluk akar, bollaşır. Kışın sonu geldiği, baharın başladığını çağrıştırır. Leylekler gelir görünürler. Suquling (turnalar) gelir.
- Havaya cemre düşer (tani kona howa).
- Toprağa cemre düşer (tani kona hard).
- Suya cemre düşer (tani kona awe).
Qera Çhar Semı(ye) söylemi bana doğanın döllenme, döllendirme, doğuran ve doğurtan olayını çağrıştırır.
Döllenen kim? Qere. Yani Toprak Ana. Toprak rengi nasıl? Qer-esmer, esmer bayana benzetiliyor.
Dölleyen kim? Sem veya Sêm’dır. Kimi döllüyor? Toprak Ana’yı, yani Qere’yi.
Ne ile döllüyor?
Havaya, suya, toprağa bıraktığı ısısıyla (cemreyle). Başka neyle döllüyor? Gökyüzünden toprağa bıraktığı yağmuruyla. Sem veya Sêm nerde duruyordu? Mitolojiye göre gökte duruyor. Ve Güneş tanrısıydı. Benzetme manasında köyde analarımız bile kendi aralarında şöyle dediklerine şahit olmadık mı? “Ciniye herda, cüamerd asmeno”. Burda ki söylemden kadın için asla ve asla aşağılayıcı bir anlam çıkarılmamalı. Burda kadın döllenen, doğurandır; erkek ise dölleyendir.
Söylemimizin neresine bakarsak bakalım, “QERA ÇHAR SEME(y)”denilen şey doğanın döllenmesi ve doğurması demektir; QERE ÇARSEME, yani Kara Çarşamba değildir. Bana göre doğrusu QERA ÇHAR SEME(y)’dir. Veya şunu “QERÉ ÇHAR SEME(y)” şeklinde formüle etsek dahi dört esmer (bayan) sahibi “Qer” anlamı çıkar. Bu da demektir ki, dünyamız dört pazar günü boyunca dölleniyor.
Ben köyde yaşadığım müdetçe Hautemalo Qıc’ı ve Hautomalo Pil’i hep kutlardık. Ölüler adına her ev gücüne göre ziyafet çekerdi, komşular gider yerlerdi. Ölü kaldıran mılayı getirir, dua okuturdu. Sabah erken çeşmeye gider taze su getirir eve serperlerdi. Senenin ilk gök gürlemesi olduğunda “serrı kota buria ver / sene doğum sancısı çekiyor” derlerdi. İlk yağmur yağdığı zaman, “ya Rama Usari, to hometa xorê rıskê de xer neşib ke”, der ve dua ederlerdi.
Annem bize “lacêm sodır lêl ra, dar u berê abani eno secde. Kam kı rew ravezo, sero leçega xo berco gılê darı ser, çı dilegê xo kı bıbe, dilegê xo qebul benê. Çı mıradê xo kı bıbê, mıradê xo enê hurendi”, derdi. (…)
Atalarımız bize Hautemal’ı anlatırlardı. Newrozu bilmezlerdi.
Hautemalê sarê ma Bımbarek bo.
DERSİM’de baraj ve HES yapımının KHK marifetiyle hızlandırıldığı ve “ivedi kamulaştırma” kararından sonra DERSİM’de oluşan “MUNZUR ÖZGÜR AKSIN MECLİSİ’nin oluşmasını, hem amacı, hem de bileşenleri açısından son derece umut verici olup, bizleri de bu çalışmalara katkı ve destek noktasında heyecanlandırmıştır.
Bu temelde; aynı amaç ve hedef (çevre) doğrultusunda bizler de Ankara’da değişik kurumlar olarak Ankara Dersimliler Derneği’nde toplanarak bir ortak platform oluşturma çalışmasına güç ve destek verdik. Böylece, bu platformda yerimizi aldık.
Bizler, sadece UNESCO’nun “dünya doğal mirası” kategorisinde olması nedeniyle Türkiye’nin ilk, “Ulusal Doğal Milli Parkı” olması nedeniyle değil; MUNZUR Vadisi boyunca yer alan inanç yerlerimizin varlığı için, kutsal saydığımız bir geyik türü olan ve yörede adı “Bezuvar” olan keçilerimiz için, “ur kekliğimiz” için, yani dünyanın en zengin “endemik” bitki yapısına sahip olan vadimiz için, en önemlisi de tarihi ve sosyolojik olarak bize miras kalan “Halvori Kaylıkları” uçurum ve vadileri olmak üzere vadi boyunca katledilen ceddimizin kemikleri ve hatırası için, bu vadinin katledileşine karşı her türlü çalışmaya destek vereceğiz.
Henüz yeni, iskeletini ve çatısını oluşturduğumuz “DERSİM MECLİSİ“ çalışmalarına denk düşen bu platformda yerimizi aldık. Tabiki, “DERSİM MAĞDURLARI PLATFORMU’nun” tarihimize, kültürümüze inancımıza ve doğamıza sahip çıkma ilkelerine denk düşen “DERSİM MECLİSİ” çalışmalarına, Ankara’da da dahil olarak bu işe bundan sonra daha bir ivme ve hız verdik.
Bu “Girşimi”, ileriki günlerde daha netleşmiş ve şekillenmiş olarak Dersim Kamuoyu ile paylaşacağız. Yaptığımız bu çalışmaya, Dersim’in tarihi, doğası ve itikadını her türlü siyasi şahsi ihtiras ve çıkarlarının önünde tutan bütün Dersimlileri bekliyoruz!..
“Munzur akmazsa boynumuz bükük kalır; Dersim’e sahip çıkalım. Keza, başka Dersim yok!”
Ankara, 23 Mart 2017
“ANKARA, DERSİM MECLİSİ GİRİŞİMİ”
“Dersim Meclis Girişimi” adı altında kamuoyuna, Ocak 2016 tarhinde 5 kişinin imzasıyla ilk çağrı bildirisi yayınlanmıştı. Bu bildirinin ana teması Dersimliler arasında var olan ve uzun bir zamana yayılan bir ayrışma ve kamplaşmanın yol açtığı parçalanmaya ve dağılmaya bir son vermek, sorunlarımızı birlikte, bir “cemat” edebiyle konuşmak ve çözüm yolları bulma amaçlıydı.
Bu dostların sesine kulak veren, hedefledikleri amaçları arzulayan Dersimli duyarlı bir kesim, çağrıya cevap verdi ve meclisin oluşturulmasının ilk adımı Şubat 2016’da yapılan Zwingenberg toplantısıyla karara bağlandı. O çağrı başlangıç itibarıyla bir girişim niteliğindeydi. Sonun ne olacağı, nereye varacağı hiç kimse tarafından tam olarak bilinmiyordu. Meclis oluşumunun tartışıldığı ilk günden itibaren karşı çıkanlar olduğu gibi, tereddüt edenler, çekimser davrananlar, bekleyip görmek isteyenler de vardı. Ama bunların yanı sıra, o atılan ilk adımdan itibaren tereddütsüz destekleyen ve sahiplenenlerin sayısı da az değildi. Desteğini veren tek tek bireyler, aydınlar, tanınmış şahsiyetler olduğu gibi, Meclis girişimini ve çalışmalarını açıktan destekleyen Dersimli kurumlarımız da oldu elbett. Eğer Dersim Meclisi bugüne geldiyse ve bundan sonra da varlığını güçlenerek sürdürecekse, bunu en başta o kurum ve bileşenlerine borçlu olduğunu açıkca ilan etmekten bir sakınca görmememiz gerekiyor.
Meclis’in oluşturulmasında kamuoyunda belli siyasi kimlik ve fikirleriyle bilinen (Dersimci, Zazacı, Alevici, Solcu, Sosyalist veya Kürtcü, Ermenici vs.), bu yönde düşünce ve anlayış sahibi kişilerin bulunması gayet doğaldır. Nihayetinde Meclis’in amacı da siyasi farklılıklarına rağmen Dersimlileri buluşturmaktır. Fakat Dersim Meclisi hiç bir siyasi partinin, akımın, örgütün, kurumun veya çevrenin güdümünde, ya da onların yönlendirdiği bir yapı değildir ve olmayacaktır. Aynı zamanda onlara alternatif bir yapı da değildir ve öyle de olmayacaktır. Dersim Meclisi tüm kurumlara eşit mesefade duran, Dersim’e dair en küçük olumlu çabayı ve emeği önemseyen, değer veren, sahiplenen bir duruş sergileyecek, olumlu çabaları teşvik edecek, olanakları dahilinde destek olacak ve tüm bu emeklerin toplumsal değer olarak ortaklaştırılması için çaba harcıyacaktır. Dersimli kurumlar ve Dersimi çalışmalar açısından taraf tutan, kayırmacı davranan bir tutum içine girmeyecek; Dersim’e dair olumlu tüm çabaları Dersim toplumuna katkı sunduğu müddetçe tüm mecralarda ortaklaştırmayı hedefleyecektir.
Ayrıca şunu da vurgulayalım; Dersim Meclisi bu oluşmların bileşenlerinden oluşacak bir çatı örgütü veya siyasi bir parti işlevi görecek bir yapı da değildir.
O halde Dersim Meclisi nedir?
Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarında, Dersim’in önde gelen bazı aşiret önder ve liderlerinin oluşturmaya çalıştığı bir takım girişimleri saymazsak. Dersim toplumu son yüz yıldır hiç bir zaman, kendi adına hareket edecek ve kendi toplumsal çıkarlarını önde tutacak, söz, yetki ve karar sahibi olan bir temsiliyet gücüne sahip olmadı veya olamadı. O günden bugüne, Dersimliler hep başkaları için var olan, ama kendileri için bir varlık gösteremeyen bir toplum oldu. Bunun bir çok sebebi vardır. Ama en büyük sebebi Dersimlilerin aşiretcilik, ezbetcilik, kabilecilik, örgütcülük, particilik vs. adına birbirlerine düşman bir hale getirilmiş ve birbirleriyle sürekli didişen, kavga eden bir topluma dönüştürülmüş olmalarıdır. Dersim Meclisi, en başta buna bir son vermeyi amaçlamaktadır. Peki bunu nasıl başaracak, yüz yıldır birbiriyle didişen ve birbiriyle kavgalı olan bir toplum, tekrar yeniden nasıl barışık bir hale getirilecek? Dersim Meclisi’nin belkide en büyük sorunu budur.
İhtiyaç, amaç ve araç:
Yeryüzünde insanlık var olalı beri, insanoğlu sahip olduğu bütün araçları yaşadığı kişisel, toplumsal ve yaşamsal ihitiyaçlarından hareketle var edip sahiplenmiştir. Elinde kullandığı taştan tutun da, ayağına taktığı çarığa kadar; başını soktuğu kulübeden tutun da, içinde yaşadığı saraya kadar; ormanda avlanmak için oluşturduğu küçük avcı çetelerden tutun da, modern dünyada yüzbinleri bulan ordu gücüne kadar; küçük bir köy meclisinden tutun da, uluslarası yetkiye sahip kurumlara, örgütlere, devletlere kadar…
Bütün bu araçları var eden insanoğlu, araçtan önce ihityacını tespit etmiş, sonra ihitiyacına denk düşecek amacını belirlemiş, ardısıra da onu gerçekleştirecek aracını oluşturmuştur.
Bugünkü Dersim toplumunun ihitiyacı, talepleri ve amacı nedir ?
- Dersim toplumunun bir kimlik talebi vardır, bu talebin komşu halklar ve topluluklarca kabule ihtiyacı vardır. Ortalama son 500 yıldır Dersimliler bu kimliğinden dolayı etraf topluluklar ve halklar tarafından eziyet görmüş, canlarından olmuş, yok edilmişlerdir. Onların kimlikleriyle yaşama ihitiyacı ve sorunu vardır.
- Dersim toplumunun kendi arasında iletişimini sağladığı, acısını, derdini, sevgisini, öfkesini her türlü duygu ve düşüncesini ifade ettiği bir dili vardır. Bu dilin yine komşu halklar ve topluluklar tarafından kabullenilmemesi, yok sayılması, inkar edilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi kendi dilini konuşma, öğrenme ve öğretme hakkı vardır.
- Dersim toplumunun asırlardır yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı bir inanç biçimi vardır. Bu inancın yine komşu halklar ve inanç toplulukları tarafından baskıya uğraması, hor görülmesi ve tanınmaması sorunu vardır. Dersim toplumu ve halkı kendi inandığı biçimiyle, inancıyla birlikte yaşama talebi ve hakkı vardır.
- Dersim toplumu binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklara el konulması, doğduğu ve var olduğu mekandan koparılması, yaşam alanının daraltılması, yerinden yurdundan edilmesi, başka diyarlara göç ettrilmesi, sürülmesi, kaybedilmesi sorunu vardır. Dersim halkının her halk gibi doğduğu toprağına, suyuna, ağacına, dağına, yurduna sahip çıkma hakkı vardır. Tehdit edilmeden, can güvenliği tehlikeye girmeden, vatanında özgürce yaşama hakkı vardır.
Dersim halkının kutsal gördüğü mekanlarının, değer verdiği Munzur Suyu’nun barajlar ile boğulması, doğasının ekolojik dengesinin bozulması, barajlar ve HES’lerle kuraklık tehlikesi ile baş başa bırakılma sorunu vardır. Dersim halkının Dersim’in insansızlaştırılmasına, baraj ve HES”lere karşı durma, doğasını koruma hakkı vardır. - Dersim toplumunun sorunlarını, taleplerini, amaçlarını dile getirecek, onları günümüz dünyasında, diğer halkların nezdinde temsil edecek, onların varlığını kabul ettirecek politik ve örgütsel temsiliyet sorunu vardır. Dersim halkının da her halk gibi bağamsız ve özgürce kendi temsiliyetine kavuşma hakkı vardır.
Bunlar Dersim toplumunun en acil ve en önemli sorunları ve talepleridir. Dersim Meclisi, bu ihitiyaç ve talepler etrafında örgütlenen, bu ihitiyaç ve talepleri dile getirmek için oluşturulan, bütün kurum, kuruluş, örgüt, yapı ve şahsiyetlerle birlikte çalışmayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda yürütlen çalışmaları koordine etmeyi, birleştirmeyi, bir merkezde toplamayı, Dersim’in çıkarlarını temel alacak ortak bir akıl yaratıp, toplumsal bir konsensüs oluşturarak, onunla hareket etmeyi amaçlayan bir araca ihtiyaç vardır.
Dersim Meclisi bu aracın ta kendisi olacaktır.
8 Mart 2017
Dersim Meclisi-Avrupa – Yürütme Kurulu
Türkiye yeni bir seçim süreci ile karşı karşıya. Bu genel seçimden ziyade HAYIR ve EVET seçeneği ile referandum temelinde, toplumun önüne konan fiili durumu meşrulaştırma projesidir.
Nedir fiili durum?
Haziran seçimleri sürecinden sonra “seni başkan yaptırmayacağız” diyen demokrasi güçlerinin barajı aşması ile birlikte tek başına anayasayı değiştirecek güce ulaşamayan AKP, Türkiye’de tam anlamıyla bir kaos ortamı yaratıp, tek parti diktatörlüğüne doğru hızla dönüşmenin adımlarını atmıştır.
Bu süreçte, Kürt illerinde yerle bir edilen ilçeler ve köyler, bodrum katlarında yakılarak katledinlen insanlar, mitinglerde patlatılan bombalar ile halklara karşı savaş ortamı tırmandırılmış ve yüzlerce insan katledilmiştir.
Keza işçi ve emekçiler üzerinde estirelen devlet terörü başta sivil toplum örgütleri olmak üzere muhalif tüm grupları nefes alamaz duruma getirmiştir. Kasım şeçimlerinden sonra tek parti diktatörlüğü rejim ve sistem değiştirme projesi ile partili tek adam diktatörlüğü sürecine girmiştir. Yine o tarihten günümüze kadar 15 Temmuz’u gerekçe göstererek uygulamaya sokulan OHAL süreci ile gerek klikler arası çatışmadan kaynaklı gerekse de toplumsal tüm muhalif kesimi tasfiye amaçlı onbinlerce insan tutuklanmış, gazete, dergi, radyo ve TV’ler kapatılmış, aydın, yazar, akademisyen, gazeteci ve HDP milletvekilleri ile eşbaşkanları cezaevine atılmış, diktatörlük Kanun Hükmünde Kararnameler ile adım adım meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Türk-İslam sentezli ittifak kuran AKP ve MHP, bu süreçte özellikle Dersim ve Alevi kimliğine karşı fiili saldırılardan geri durmamıştır. Alevilerin evleri işaretlenmiş, cemevleri basılarak gaza boğulmuş, insanlar tutuklanmış ve hatta cemevinin bahçesinde insanlarımızı katletmişlerdir.
Keza Dersim’e dair yasak bölgeler ilan edilmiş, yayla yasakları tekrardan devreye konulmuş ve
Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan Konaktepe Barajı ve HES I-II için Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma kararı çıkartılarak toplam 4 baraj ve 6 HES projesi yargı kararlarına rağmen KHK’ler ile yeniden yürürlüğü konulmuştur.
Referandum, uygu
lanan bu zulmü yasal kılıfına uydurma seçimidir. Şeriat ve yeni Osmalıcılık özlemi ile yanıp tutuşan AKP ve MHP iktidar kliği, bu anayasal değişikliğin kabul görmeme tehlikesine karşı, şimdi de HAYIR diyen tüm kesimi vatan hainliği ve teröristlik ile itham etmekte ve bu kesime karşı her yol ve yöntemi deneyerek operasyonlar düzenlemektedir. Bu da “hayır tavrı”nın sistemi paniğe ve korkuya ittiğinin göstergesidir.
Çıkacak hayır olasılığı eski ile yeni anayasa arasında bir tercihten ziyade, tüm bu barbar uygulamalara karşı bir duruş olarak ele alınmalıdır. Hayır çıktığı taktirde, bu itiraz, güçlü bir toplumsal zemin bulacak ve iktidarın planlarını
zora sokmuş olacaktır. Aynı zamanda toplumsal dayanışma ve direnişin bir şeylere dur deme gücünün olduğu bilinci kitlelerde umuda yol açacaktır. Diğer anlamda söylemek gerekirse, yanında duracağımız bu umuttur.
Umudun büyümesi için tüm demokratik muhalif kesimlerin yanında olmalıyız.
Alternatifimiz eski çürümüş Kemalist Cumhuriyet değil, eşitlikçi, özgür ve katılımcı demokrasiyi savunan ve uygulayan toplumsal bir sistemdir. Doğa ve insana saygı, farklı fikirlere ve inançlara saygı, tek dilin, tek bayrağın, tek inancın dayatılmadığı özgür bir toplumsal projeden yanayız.
Karşı çıktığımız ise topluma dayatılan, gerici, yobaz, şeriat özlemli tekçi ve diktatöryal sistemlerdir. İnsanlık değerleri temelinde umudu büyütmek adına, tek adam merkezli diktatöryal sistemlere karşı her daim ezilen, horlanan, yoksayılan, dıştalanan, aşağılanan birey ve tolumların yanında duracağız.
Bu bilincle HAYIR desteklenmeli, Türkiye’nin tüm mozaiksel güzellikleri bir avuc rantcı, hırsız ve katliamcı gruhun eline bırakılmamalıdır.
Bu itiraz sesine bir enstrüman olarak dahil olunmalıdır.
28.02.2017
Dersim Meclisi-Avrupa
Hayır denince, yönetenler yönetmekte daha da zorlanacaklardır, belki de hiç yönetemez duruma düşeceklerdir. Bu yüzden hayır cephesi her hangi bir parti, çevre veya kesimin bulunması ile sınırlandıramaz. Tersine Hayır Cephesi, farklı düşünen ama hayır diyen bütün kesimlerin platformudur. Hayır cephesi, pek tabii ki ne bir emek cephesidir, ne de barış, özgürlük ve demokrasi cephesidir. Ama hayır oylarının başarısı, barış ve demokrasinin yolunu açabilir.
Evet cephesi, iktidarın ve yandaşlarının cephesidir. Evet cephesi, AKP’nin geleceğini garanti altına alma cephesidir. Evet cephesi, karanlığın ve zulmün cephesidir. Referandumda evet çıkarsa karanlık ve zülüm daha da katmerleşir, onun için hayır demeliyiz.
Bazıları, bu referandumun hakim sınıflar arasındaki bir dalaş olduğunu, kendilerini ilgilendirmediğini vaaz ediyorlar. Bunlar atıl kalmayı, hiçbir şeye karışmamayı ve kendi işlerine bakmayı öneriyorlar. Bazıları da, açıkça bu referandumun boykot edilmesini savunuyorlar. Bu yaklaşım yanlıştır. Hiçbir şey yapmamak, atıl kalmak ne kadar yanlışsa, boykot da o kadar yanlıştır. Boykot, sadece mücadeleden kaçmak, mücadele gücünü zayıflatmak değil, aynı zamanda iktidara hizmet etmek, iktidarın gücünü pekiştirmesine yardım etmektir.
Hiç kimse hayır oylarının başarısı ile bütün sorunların çözüleceğini iddia etmiyor, ama hayır oylarının başarısı, çözüme giden yolu açabilir.
Soru çok açıktır:
Bu referandumda evet veya hayırın başarısı kimin yararına olacaktır?
AKP iktidarının devamını istiyorsan evet diyeceksin!
Diktatörlüğe dur demek istiyorsan hayır diyeceksin.
Ne yazık ki başka alternatif yok. Ama hayır diyerek bu alternatifleri bulmanın yolunu açabilirsin. Karar senin.
Hayır demek için kararlı bir şekilde sesini yükselt, bulunduğun her alanda insanları hayır demek için seferber et, sandığa gitmesini sağla. Yarın çok geç olabilir.